Dolar

32,5119

Euro

34,9385

Altın

2.439,53

Bist

9.716,77

'Koronavirüs'ün ekonomi-politik etkileri neler oldu'

Yeni tip koronavirüs dünyadaki yeni normalde neleri düzenledi. Yeni politikalar insan hayatı üzerinde ne kadar başarılı oldu? İşte koronavirüsün ekonomi-politik etkisi...

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-06-15 02:38:48

'Koronavirüs'ün ekonomi-politik etkileri neler oldu'

Yeni tip koronavirüs (kovid-19) ilk olarak Çin'in Wuhan şehrinde ortaya çıkarak tüm dünyada bir pandemik hastalık olacak şekilde yayıldı. Çin 23 Ocak 2020 tarihinde ülkece tam kapanmaya geçildiğini duyurdu. Çin'in ülke sınırları içerisinde ki hastalık daha pandemi haline gelmemiş, mücadelesini sürdür iken bütün bu haberleri duyan dünyadaki diğer ülkeler normal yaşantılarına bir süre daha devam edeceklerdi. Hiçbir otorite hastalıkların sık görüldüğü Asya coğrafyasında, bu yeni illetin dünyaya yayılıp onlarında yaşantılarını alt-üst edeceklerini bilmiyordu, yada burası çok önemlidir ki önlem almak dahi istemediler. Hastalılığın Avrupa'da ilk olarak Vietnam'da görülmesi yeni başlayacak olan sağlık krizisinin habercisiydi. O günden sonra dünya artık eski düzen ile işleyişine devam edemeyecekti.

Salgın ekonomi-politiği nasıl etkiledi?

Salgının diğer ülkelerde de yüksek bir oranda artış göstermesi, yapılan istişareler ve görüşmeler neticesinde yeni tip koronavirüs, Dünya Sağlık Örgütü(DSÖ) tarafından ‘pandemik' hastalıklar kategorisine eklendi. Hastalığın en çok yayılım gösterdiği kısımlar kapalı alanlar, konserler, okullar ve insanların fiziksel etkileşimin arttığı ortamlar vb. olarak açıklandı. Daha sonrasında hükümetlerin aldığı kapanma kararları ile birlikte bütün dünya belirli aralıklar ile ‘tam kapanma' dönemine geçti. Kapanma dönemlerinde toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan kurumlar hariç(fırın, market, eczane, hastane) her kurum işlerine ara verdi. İlk zamanlarda bazı insanlar kendince bu durumu bir tatil gibi değerlendirse de bazı kesimler için bu hastalık tam bir bunalım sendromuydu. Çünkü az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde nüfusün büyük bir çoğunluğu, günlük kazandığı ile ancak karnını doyuracak temel besin ihtiyaçlarını karşılıyordu. İşçi sınıfı üyelerinin çalışamaması demek onların o gün karnını doyuraması anlamına geliyordu. Salgının bir diğer ekonomi-politik etkisi de maske, hijyen kiti, ve test kitine ulaşamamaktı. Az gelişmiş olan ülkeler, kit krizi sebebi ile birlikte istedikleri test kiti tedariğini oluşturamadılar ve kaderlerine terk edildiler. Arzın talebi karşılayamaması, test kiti vb. ürünler üreten şirketlerin ellerindeki stoğu sadece kendi ülkeleri için ayırması bu alanda yapılan eşitsizliğin en büyük örneklerindendir. Bir diğer kısım ise kişisel izolasyon; durumu iyi olan kişiler kapanma süreçlerinde yazlıklarına, daha büyük diğer evlerine gidebildiler. Ekonomik açıdan zorlukları olmadığı için kendi temel ihtiyaçlarını da karşıladılar. Ancak ekonomik durumu iyi olmayan kişiler, kendi dar imkanları ile bu süreci tamamlamaya çalıştılar. İnsanlığa ortak olarak gönderilmiş bu salgın, en çok durumu iyi olmayan insanları vurdu. İşlerini kaybeden işçiler, ilgili devletin sosyal hizmetler departmanlarından yardım istemek mecburiyetinde kaldı. Ancak bu durumda da kesin olarak böyle olamazdı sadece sosyal-devlet ilkesini belirlemiş ülkelerde bu durum geçerliydi. Salgının başlangıcından 6 ay sonra dünyanın sayılı aşı üreticileri, bu yeni virüs için insanlığın kurtuluşu ümit edilen aşıyı geliştirmeye adım attı. Ancak kapitalist sistemde, kıt kaynaklar yönelimi hangi alanda daha fazla getiri var ise oraya olur. Hatta Karl Marx durumu şöyle açıklar; “sınırsız insan ihtiyaçları ve isteklerine karşılık kıt kaynaklar”. Aşı şirketlerinin kendi finansal bütçesi henüz geliştirme ve üretim için yeterli değilken bu şirketler daha fazla aşı satımı amacıyla devletler tarafından desteklenerek asli görevlerine başladılar. İlk piyasaya sürülen Rus aşısı olan Sputnik V, daha sonrasında Moderna, Pfizer/BionTech, ve Astra-Zenaca, vakalara etki etmek için kendi aşı çalışmalarını başlattı. Ancak aşı dediğimiz bu antikör içeren ilaç, tek bir förmül ile işe yaramıyor, aşının başarılı olabilmesi için dünyada faz çalışmalarının yapılıp yan etkilerinin yada virüs koruma oranları verilerinin saptanması gerek. Bu durumda ise bir başka adaletsizlik ortaya çıkıyor. Zengin ve fakir toplumların can değerleri… Zenginler kendilerini bir bilim kobayı olarak görmek istemediler ve bu aşıların faz (1,2,3) çalışmaları az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerde, kendi karnını doyurmak için her ne olursa olsun çalışmaya ihtiyacı olan insanlara yapıldı. İçinde bulunulan bu salgının aslında büyük bir ‘sınıfsal eşitsizlik salgını' olduğu birkez daha gözler önüne serdi. Hatta Avrupa'nın, Astra-Zeneca aşısının etkinlik oranı düşük olması sebebi ile elindeki mevcut aşıları Afrika'daki ülkelere göndermek istemesi kararı, insanlık dramının ne kadar acınası bir hale geldiğini gösteriyor.

Neo-Liberal Politikalar salgın sürecini nasıl etkiledi?

1980 yıllarından sonra popüler bir ideoloji haline gelen Neo-Liberalizm, ekonomide devletin müdahalesinin olmamasını, piyasanın serbest olarak sürdürülmesi gerektiğini savunmuşlardır. Peki Neo-liberal politikaları benimseyen ülkeler bu salgın süresince nasıl etkilendirler. Neo-Liberalizm'in getirmiş olduğu piyasa serbestliği, devletin piyasaya müdahele etmeyişi, özelleştirmeler sağlık alanında sadece paraya sahip olan sermayedarların yani burjuvazinin iyi bir şekilde tedavi olmasına yol açtı. Özelleştirilen hastahanelerdeki fiyatların devlet tarafından belirlenmemiş olması, sınıf ayrımını insanlara sert olarak yaşattı. Neo-liberalizm, hiçbir zaman kâr oranlarının düşmesini istemez. Bu sebep ile para-yapıcı işletmeler her zaman ve her koşulda açık olmak durumundadır. Neo-liberalistler tam kapanmalardan da hoşlanmazlar, çünkü bu durum onların kâr oranlarını düşürür. Kapanmalar insan hayatını izole altına almak için uygulanıyorken bu süreçte izole pastasının büyük bir kısmını üretim araçlarını ellerinde bulunduran sermayedarlar almıştır.

Normalde insanların evde kalıp salgının sona ermesini beklemeleri gerekirken işçi sınıfı, burjuvazinin ceplerini doldurmak için çalışmak zorundadırlar. İlaç piyasasındaki neo-liberal adımlarında devam etmesi medikale olan tedarikte sadece parası olanın derdine çare olmaya çalışmıştır. Bu neo-liberal politikalar sadece üst seviye sermayedarların rahat yaşaması için alt tabakanın can değerinin dahi özensizleştirilmesi anlamına geliyor.

Sonuç;

Yeni tip koronavirüs salgının hayat stillerini nasıl değiştirdiğini, sınıfların artık ya zengin yada fakir olarak ayrıldığını gösteriyor. Dünya'daki insan sağlığına yarayacak yeni adımlar dahi bir ürünün az yada çok satılması düşüncesi ile hareket ettiğini aktarıyor. Aşı dağıtım sistemindeki adaletsizlikler gün yüzüne çıkarken öte yandan aşı faz çalışmalarında fakir ülke insanlarının bir kobay olarak kullanıldığı dikkatlerden kaçmıyor. Neo-liberal politikalar gereği özelleştirilen her açıdan toplumsal yarara hizmet edecek kurumlar, sadece parası olan kişilerin hizmeti altında olduğundan bu salgın girdabını daha da derinleştiriyor.

Haber Ara