Dolar

32,3448

Euro

35,0981

Altın

2.310,54

Bist

9.079,97

Kaybeden Ümmettir

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-06-17 11:50:04

Kaybeden Ümmettir

Milliyetçilik, ırkçılık öteden beri karşısında şiddetle yer aldığım bir kavramdır. Bu konuda her zemin de gereken mücadeleyi vermekten imtina etmedim etmem de.

Zira tek bir kimlik etrafında “ümmet” kimliği etrafında meselelerin halline inanırım. Zira Âlemlerin Efendisi Peygamberimizin (a.s)toplumun inşasında merkeze aldığı tek hassasiyet işte bu “ümmet” kavramı olmuştur.

“Arabın aceme, acemin araba üstünlüğü yoktur üstünlük takvadadır” ifadesi ile verilmek istene mesaj işte tam olarak ta bu “ümmetçi” bakışta gizlidir.

Ümmet bu öğretiye “ne kadar sahip çıkabilmiş ve ne oranda hayatına yansıtmıştır” kısmı maalesef ki tartışılır.

Keza hala bir Arap Milliyetçiliğinden, Türk Milliyetçiliğinden, Kürt milliyetçiliğinden söz edebildiğimize göre demek ki Efendimizin bu önemli öğretisi “sünnet” diye peşini bırakmadığımız basit eylemelerin(kendi ürettiğimiz basit) bile önüne geçmeyi başaramamıştır..

Oysa milli olmak başkadır, milliyetçi olmaktır bambaşkadır.

İslam coğrafyalarının kaybettiği izzet ve haysiyete yeniden ulaşamaması ise işte bu kronik hastalığın zafiyetine bağlıdır.

Ümmet kavramına yüklediğim anlam dolayısı ile de AKP İktidarının “çözüm süreci” konusundaki eylemelerini önemseyen ve destekleyenlerden olduğumu ifade etmeliyim.

Ülke'nin Doğusu ile Batısının ayrıştırılması, Batının sefahat, Doğunun sefalet bölgesi olmasına ve geçmiş politikaların bu “öteleyici” durumu beslemesinin yanlış ve tehlikesine gücümüz yettiğince dikkat kesildik, dikkatlere sunmaya çabaladık.

Ancak, gerek bizler, gerekse siyasiler ve sivil toplum kuruluşları bu çabalarımızda Güneydoğuyu bir terör bölgesi haline getiren, kardeşkanının akması için bölgeyi kaşıyan güçlerin gölgesinde kaldık.

Kürtlere asla bir devlet olma imkânı vermeyecekleri halde bunu pazarlık konusu olarak elde tutan dış güçler, kardeşkanı akması pahasına dağlara çektikleri gençleri silahları ile beslerken, Kürt kimliği üzerinden bölgeye hâkim olma amacı güttüklerinin hep farkındaydık elbet.

Bu öylesine hassas bir konuydu ki, uzun yılların yorgun ve yıpranmış birikmişliklerine sahipti ve dengelerin iyi gözetilmesi gerekmekteydi.

Bütün iyi niyet çabaları ile çözüm sürecine gidilmiş olmasına rağmen, gelinen nokta “nerede yanlış yapıldı” sorusunu da beraberinde getirmektedir.

Kürt kökenli insanımızı asla “temsil etmediği” kanaatinde olduğumuz halde mecliste yüzümüzü döndüğümüz HDP ekibi rüzgârı tersine çevirmeyi başarmıştır.

Ülkemizin Doğusundan batısına tüm topraklarında yaşayan halkının kardeşlik ve “ümmet” olma duygusu ile kenetlenmesi, etnik kavgaların son bulması yegâne arzumuzdur.

Elbette ki emperyalist ve Siyonist güçler tıpkı Osmanlıyı parçaladıkları gibi ülkemizin evlatlarını da parçalamak, kolay lokma haline getirmek ve bu anlamda etnik kimlikleri kullanmak gibi bir plan içerisinde olmuşlardır.

Oysa uzun yıllardır bu amaca hizmet eden güçlerin kurbanı olan Doğu ve Güneydoğu insanı, İslam'ın kuşatıcılığı etrafında toparlanmak üzere bilinçlendirilmeliydiler.

Siyasiler, sivil toplum kuruluşları ve mollalar ”melle” bu konuda üzerlerine düşeni yapmalı ve 70 milyon memleket evladının arasında kardeşlik köprüleri örmeliydiler.

Kaldı ki, halkın beklentilerine cevap verecek politikaları hayata geçirmekle işe başlanmalıyken, çözüm sürecinin tek muhatabı Öcalan ve onun meclisteki uzantısı HDP'nin olması bu durumu olumsuz anlamda etkilemiştir diye düşünmekteyim..

Yıllardır devam eden “Türk- Kürt” çatışması bizi canımızdan bezdirirken, toplumun en küçük birimi ailelere kadar uzanan yeni kamplaşmalar, retleşmeler, öfke hali, çatışma dili çözüme dair beklentilere gölge düşürmüş, umutları kırmış olabilir mi diye de düşünmeden edemiyor insan.

Öte yandan Kürt kökenli kardeşlerimize gerektiği gibi ulaşılamamış, İslam'ın evrensel kimliği etrafında “cem” olmanın gerekliliği anlatılamamış olmalı ki, imani kökleri derin bir geçmişe uzanan Kürt kökenli kardeşlerimiz “neye ve kime hizmet ettiği” aşikâr olan çevrelerce etki altına alınabilinmiştir.

Bu hususta siyaseten pek çok hatalar yapılmıştır elbet.

Ancak geriye dönme şansımız olmadığına göre önümüze bakarak bölgede kaybeden “ümmet” anlayışının telafisine yoğunlaşılmalıdır.

Bölge siyasi çıkarların, sosyolojik araştırmaların, medya malzemesi olmanın ötesinde ciddi ve somut çözümlerin merkezi haline getirilmelidir.

Aksi takdirde özellikle Suriyeli muhacirlerin yoğun olduğu bölgenin Kürt-Türk-Arap çekişmesi ve yeni kavgaların odak merkezi haline getirilmesi kaçınılmazdır.

İHH insani yardım vakfının aylar önce açıkladığı “Kürt meselesi ve çözüm sürecine” dair raporundaki “Kürt meselesinin halkın iradesi ve talepleri doğrultusunda adil bir çözüme kavuşturulması gereği” oldukça dikkat çekiciydi. Ve bu konuda halkın “üçüncü göz” olduğu ifade edilmekteydi.

Nitekim esas olan halkın beklentileri ve ünsiyetidir. Halk birbirileri ile ünsiyet kurmayı başardığı takdirde, diğer güçlerin etkisi azalacaktır. Dolayısı ile bu konuda öncelikli olarak tebliğ ve davet çalışmasının yoğunlaştırılması, çözüm odaklı politikaların hızla hayata geçirilmesi elzemdir

Ülkemizde barış ve kardeşliğe gölge düşürebilecek her türlü çıkarımlardan vaz geçilmesi, seslenişlere kulak verilmesi, tüm çevrelerin bu konuda üzerine düşen sorumluluğu hakkıyla yerine getirmesi şarttır, vebaldir.

Cemaat, cemiyet, siyaset, birey kardeşliğimizin bozulmaması, aramıza nifak tohumlarının saçılmaması adına ne gerekiyorsa yerine getirmelidir.

Kürt halkı seçimlerde doğru veya yanlış kendi iradesini ortaya koymuştur. Bu seçimin “kendilerini temsil edemeyeceğini” yine kendileri tecrübe etmelidirler.

Özellikle de geçmiş travmalar üzerinden heyecanlar yaşayan Kürt gençliğinin “Kürt milliyetçiliği” ni beslemesine engel olacak tedbirler alınması, bu konuya hassasiyet gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim.

Bize düşen bu süre zarfında etnik ayrımcılığa düşmeden İslam'ın öğretilerini önceleyerek kardeşlik köprülerimizi inşa edebilmek ve bu hususta peygamber metodu ile meseleye yaklaşmak olmalıdır.

Her halükarda derdimiz sadece ümmet ve ümmetin birliği olmalıdır.

Ki, bu uğurda tüm gücümüzü ortaya koymamız boynumuzun borcudur.

Haber Ara