Dolar

32,3068

Euro

35,0599

Altın

2.307,54

Bist

9.079,97

İslami oluşumlar mağlup olmuştur

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-10-21 12:29:05

İslami oluşumlar mağlup olmuştur

Kemalizm ideolojisi Türkiye'ye yerleşebilmek için işe algı oluşturmakla başladı. Halk tarafından kabul edilmesi istenen algının özündeki mesaj şu idi:

“Tasavvuf düşüncesi, tekkeler ve tarikatlar dumura uğrayarak gerçek İslam'ın yolundan uzaklaşıp tembel yuvasına dönüşmüşlerdir. Oysa çalışmak, üretmek ve başkalarına yük olmamak bu aziz dinin doğasında vardır. İslam âleminin geri kalmasının sebepleri de tekke ve zaviyelerdir. Dolayı ile Miskinler Tekkesine dönüşen tekke ve zaviyeler kapatılıp tasavvufi ekoller yasaklanmalı ki Kemalizm tasavvuf düşüncesinin ilgasıyla oluşan boşluğu doldursun ve millet nezdinde itibar görsün.”

Etkiye Tepki, Baskıya Karşı Müdafaa Refleksi

İstenilen olmadı / olamadı. Kemalizm toplum tabanında itibar görecek zemini bulamadı. Bu vakıa da yasaklamaya karşı kendine özgü refleksi geliştiren cemaatlerin rolü büyük oldu.

Ancak, bu arada doğal bir evrimleşme yaşandı. Yasağın kapsamında Tekke ve Zaviyeler yani tasavvufi düşünce vardı ama sosyolojik anlamda “cemaatler” yoktu.

Bundan böyle geleneksel tasavvufi düşünce evirilerek kendini cemaat olarak halka arz etti ve itibar gördü.

Türkiye, artık içinde tasavvufi düşünceden tonlar taşıyan bir cemaat olgusu ile karşı karşıya idi.

Zımnında tasavvufi renklerde taşıyan yeni cemaat olgusu, ikinci cihan harbinden sonra bütün dünyada gelişen özgürlük ortamına paralel gelişmeler göstererek modern Türkiye toplumunun temel taşlarından biri haline geldi. Dernek, vakıf ve STK gibi yapılanmalarla vücut buldu.

Cemaatler Türkiye de bir fenomendi artık. Sosyal hayat onları görmezden gelemiyor, siyaset onlara rağmen bir şey üretemiyordu. Hayatın tüm safhalarına nüfuz etmeye başlayan cemaatler günümüze gelindiğinde de kimsenin bigane kalamayacağı bir güç merkezleriydi. Eğitimde, ticarette, spor ve sanatta cemaatlerin temerküz etmesi söz konusuydu.

Cemaatlerin Yanlışları

İslami endişelerle kurulmuş müesseselerin söylenmesi gereken yanlışları var.

 Gündelik hayatımızın her alanına nüfuz eden cemaatler yeniden ele alınıp incelendiğinde şu neticelere ulaşmak mümkün oluyor:

Protokol putu kırılamadı.  Çeşitli platformlarda İslami çalışma, toplantı, kermes, TV programı, protokol kuralları gibi mazeretlerle haremlik/selamlık ve mahremiyet prensiplerimizi  ihlal edip, kadın erkek ilişkilerinde sınırların ötesine geçtik.

Caminin yolunu unuttuk, cemaatle namaz gündemimizde yok. Kamusal alan mücadelesi yaparken özel hayat Müslümanlığımızı ihmal ettik. Ele verdik telkini kendimiz yuttuk salkımı. Cemaatle namazı, günlük Kur'an ve zikir virtlerini, ilmi çalışmaları ihmal ettik.  Evlerimizdeki televizyon ve internete etkin bir şekilde müdahale edemedik. Kendi çocuklarımızı bile uğrunda mücadele ettiğimiz hedef doğrultusunda İslam'a göre yetiştiremedik.

Mücahitlerimiz müteahhit oldular. Herşeyi kitabına uydurmayı marifet bildik. İslami hareketler olarak yıllardır bin bir zorlukla yetiştirdiğimiz kadrolarımızı büyük ölçüde bürokrasiye kaptırarak, hareket içerisinde üretkenliğimizi kaybettik ve kısırlaştık. Devlet imkânlarından nemalanmayı, bürokraside kadrolaşmayı; tebliğ, davet, irşat,  Emr-i bi'l-ma'ruf Nehy-i ani'l-münker vazifelerimizden evla gördük.

Acayip ve garaip bir şekilde evirildik.  İslam'ın iktidarı için çıktığımız yolda Müslümanların iktidarına; İslam devleti için çıktığımız yolda ılımlı laik devlete; ehl-i sünnet adına çıktığımız yolda muhafazakâr demokrasiye; îlâyı kelimetullah için çıktığımız yolda ehven-i şerre razı olduk. İktidarla imtihanımız muhalefetle imtihanımızdan çok daha çetin oldu. Mahalleleri, sokakları, kahvehaneleri, gecekonduları terk edip, meclis kulislerine, belediye binalarına, ihale salonlarına, lüks otellerin toplantı odalarına kapanarak halktan koptuk.

Ehliyet ve liyakati önceleyemedik. Hareket içerisinde takva, ilim, samimiyet gibi prensiplerden ziyade; para, makam, iyi konuşma, bağlantı sahibi olma gibi özelliklere değer verdik. Yeni ve ehliyet sahibi kadrolar yetiştiremedik. Yetişen kadrolara da hep şüphe ile baktık.

Evham kapladı dört bir yanımızı. Pimpirikleştik. Yaşadığımız acı tecrübelerin kalıcı hasarları nedeniyle kardeşlerimizi potansiyel ihanet sahibi olarak gördük. İtaat kavramını namlusu kardeşimize çevrili bir silaha çevirdik. Yeteri kadar çalışmayıp fazlasıyla geri kaldığını düşündüğümüz kardeşlerimizi tembellik ve bunun sonucunda ihanetle, çok çalışan ve fazlasıyla öne çıktığını düşündüğümüz kardeşlerimizi riyakârlık ve bunun sonucunda yine ihanetle suçlayıp Allah rızası adına tırpanladık.

Müesseseler hedefe ulaşmak için araçtı ama amaç haline getirdik. Davayı muhafaza prensibini bir müddet sonra konumumuzu muhafaza prensibine dönüştürdük. Dost, arkadaş ve ahbap ilişkilerimiz, dava kardeşliği ilişkilerimizin önüne geçti. Bizim varlığımızı hareketin varlığı, yokluğumuzu ise hareketin yokluğu olarak algıladığımız için hareket içerisinde yapılan her eleştiriyi ve sunulan her projeyi kendi istikbalimizle ve konumumuzla irtibatlandırarak değerlendirmek zorunda kaldık. 

Tevilcilik batağına saplandık. Hileyi şeriye şiarımız oldu. Haramlara ve yanlışlara karşı etkin bir mücadele gerçekleştiremedik. Kur'an ve Sünnete aykırı olduğundan adımız gibi emin olduğumuz meseleler konusunda kazanımlarımızı kaybetmeme adına sessiz kalmayı veya Hudeybiye bağlamında tevil etmeyi tercih ettik. Bu sessizlik sonucunda İslami muhalefet ruhumuzu kaybettik.

Tebliğ görevimizi öteledik. Uzun yıllardan beri birbirimizle uğraşmaktan, siyasi tenkitlerden, birbirimizi tekfir etmekten, birbirimizi zındık, şii, vahhabi, ehl-i sünnet karşıtı, cahil, bidatçi, hain ve  düşman ilan etmekten fırsat bulup kahvehanelerde, meyhanelerde, kumarhanelerde, uyuşturucu ve günah bataklığında bizi, derneklerimizi,  vakıflarımızı, cemaatlerimizi, hatiplerimizi, hocalarımızı bekleyen büyük kalabalıkları unuttuk.

İslami kızılelmamız nerede? Toplumu idealize ederek İslami hareketi bugünlere taşıyan başörtüsü ve İmam hatip mücadelesi gibi  talepler dışında aynı toplumu yeniden sürükleyecek ve idealize edecek yeni İslami talepler geliştiremedik. Kur'an ve Sünnetin hayata hâkimiyetini sağlayacak projeler üretmek yerine geçmişle övünmeyi, eski başarılarımızı bozdurup bozdurup harcamayı tercih ettik.”

Sonuç olarak ellili yıllarda yeşermeye başlayan Türkiyeli İslami oluşumlar gündelik hayatın dayatmalarına karşı koyamamış ve mağlup olmuşlardır, diyebiliriz. Bu yargıya şüphesiz itirazlar gelecektir. Olsun, itirazlar olsun ki hakikate varmak kolay olsun. Neden mağlup olmuşlar, sebepleri nelerdir, sorusunun cevabı ise başka bir yazının konusudur.

VİDEO HABER

İsrail'in Gazze'de bir vahşeti daha görüntülendi!

Haber Ara