Dolar

32,4766

Euro

34,9344

Altın

2.435,17

Bist

9.716,77

Hendeklere mahkûm çocuklara binlerce selam!

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-01 16:59:56

Hendeklere mahkûm çocuklara binlerce selam!

Sevgili çocuklar, aylardır sizleri görüyor, televizyonlardan izliyor ve sizleri konuşuyoruz. Sadece bizler değil, üzerimizde hesapları olan herkes sizleri yakından takip ediyor.

Biliyorum, şimdi çoğunuzun bugün size yazdığım bu mektuptan haberi olmayacak. Ama sizin hakkınızdaki duygu ve düşüncelerimi bu mektupla tarihe bir not olarak düşürmek istedim.

Bugün 31 Aralık 2015 ve yeni bir yıla girmeye artık saatler kaldı. Yaşadığımız İstanbul'a dünden başlayan kar yağışı devam ediyor. Gündüz saatlerinde çocuklarımla kartopu oynadık. Ve üşüyünce soluğu sıcak evimizde aldık.

Diyarbekir, Cizre, Silopi ve diğer yerlerde de karın yağmakta olduğunu haberlerden öğreniyoruz. Sizleri görmesem bile, hangi şartlarda yaşadığınızı ve ne gibi duygular içinde olduğunuzu tahmin etmem zor değil. Yerde bu kar dururken, ne dondurucu soğuğun ve ne de mahkûm edildiğiniz hendek nöbetinin sizi kartopu oynamaktan alıkoyamayacağı şüphesizdir.

Sizler açılan hendeklerin, “devrimci halk savaşı” diye estirilen terörün ve öz yönetim ilanlarının ne anlama geldiğini bilmezseniz de bütün bunların birer sonucu olan sokak çatışmalarını, ölümleri, mayınları ve beraber büyüdüğünüz arkadaşlarınızdan, mahallenizden ve komşularınızdan birçoğunun evlerini terk edip gitmek zorunda kaldıklarını görüyorsunuz. Hatta sizden bazılarının da “büyüklerinizin” tahriklerine kapılıp, size “öteki” veya “hain” olarak tanıttıkları Kürtleri tokatladıklarını, hakaret ettiklerini, mallarına el koyduklarını ve evlerini işgal ettiklerini şahitlerden duyuyoruz. Kendi adıma söyleyeyim, bu eylemlerden dolayı kızgınlığım size değil, sizleri bu hallere düşürenleredir.

Çocuklar, bugün o kadar saf ve temizsiniz ve küçüksünüz ki, neden okullarınızın yakıldığını bilmediğiniz gibi, neden elinizdeki kitap kalemi alıp onların yerine taş, bomba ve silah tutuşturduklarını da bilmiyorsunuz. Belki bütün bunları birer sokak oyunu gibi görüyor ve yüzleri maskelilerin sizden istediklerini yapmaktan bir zevk de alıyorsunuz. Çünkü kendinizi mahallenizin sahibi görüyor ve koca adamlardan kimlik soruyorsunuz. Fakat bugün olmasa bile, yarın veya öbür gün bütün bunların ne anlama geldiğini öğreneceksiniz. O zaman kimlerin dostunuz ve kimlerin düşmanınız olduğunu da öğreneceğiniz şüphesizdir!

Lakin bu kardeşiniz ister ki, mümkün olduğunca daha erken öğrenin bunları. Zaten azıcık bir sorgulama ve düşünme ile olup biten birçok şeyin farkına varmanız ve birkaç soru ile kimlerin dostlarınız ve kimlerin de düşmanlarınız olduğunu öğrenmeniz hiç de zor değil.

Örneğin, o minnacık elinize kitap ve kalem verenler mi, yoksa elinizdeki kitap kalemi alıp, yerine taş, Molotof kokteyli, bomba ve silah tutuşturanlar mı dostunuzdur? Daha güzel bir dünyanın yolunun bilimden, erdemden, hakkı ve adaleti gözetmekten geçtiğini telkin edenler mi dostunuzdur, yoksa annenizin sütü gibi temiz olan körpe dimağlarınıza kin, nefret ve düşmanlık söylemleri yükleyip sizlere şiddet eylemleri gerçekleştirenler mi? Kitap, kalem ve okul mu bizi özgürleştirir, yoksa taş ve silah mı? Size okul yapanlar mı düşmanınızdır, yoksa okullarınızı yakanlar mı? Atalarımızın kurduğu bu devletin sizin de olduğunu söyleyenler mi, yoksa bu devlete karşı kışkırtanlar mı dostunuzdur? Gördüğünüz gibi, örnekleri çoğaltabilirsiniz.

Yeri gelmişken şunu da hatırlatayım, bugün sizlerin kulağına eğilip; “çocuklar,  güzel günler doğacak” diye fısıldayarak, elinize taş, bomba ve silah tutuşturanlarla sizleri “terörist” olarak görenler aynı karanlık mihrakların görünen maşalarından öte bir şey değildir.

Sevgili çocuklar… İnanın, asıl sorunumuz bir devletimizin olmayışı değil, devletimizin adil olmayışıdır. Bize karşı kurulan tuzaklardan birinin ve hatta en büyüğünün “Kürdistan” olduğunu bir büyüğünüz olarak siz kardeşlerime hatırlatmayı kutsal bir görev olarak addediyorum. Kürdistan'dan daha büyük bir devletimiz var; Türkiye! Biz Kürtler kurucu iki ana unsurdan biriyiz. Bugüne kadar bu devletin neredeyse sadece şiddetini gördüğümüz doğrudur. Ancak gördüğümüz gibi, zulüm her daim payidar olmuyor. Millet olarak irademizi devletimize yansıtabildiğimiz oranda zulmetten de kurtuluyoruz. Ağır aksak da olsa bu yoldu ilerliyoruz. Devletimizi bize karşı bir zulüm aracına dönüştürenlerin bugün bile hala işgal ettikleri kimi mevzilerde zulümlerini devam ettirmeleri bizi ümitsizliğe düşürmemeli ve aksine devletimizi o gasıpların elinden kurtarmak için mücadele bilincimizi bilemelidir. Bu devletin atalarımızdan bize bir miras değil, bir emanet olduğunu bir an bile olsun unutmayın. Ki emanete hıyanetin de ne denli bir kötülük olduğunu ebeveynlerinizden öğrenmişsinizdir.

Devletin bugüne kadar bize reva gördüğü zulümlerin sorumlusu olarak Türkleri görüp faturayı onlara kesmek büyük bir hata olur. Velev ki Türklerin çoğunluğu bu zulümleri desteklemiş olsunlar veya bu zulümlere karşı isteyerek veya istemeyerek sessiz kalmayı tercih etmiş olsunlar. Ben derim ki, affedelim, helalleşelim ve kaldığımız yerden kutlu yürüyüşümüze devam edelim. Zorbaların elinde olması nedeniyle, şefkatinden çok şiddetini gördüğümüz devletin haddizatında bizim olduğunu ve hep birlikte dönüştürmemiz gerektiğini bilmeliyiz. Hala devletin gücü ve eliyle maruz kaldığımız kimi zulümler ve mağduriyetler bizi bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak mücadele etmekten alıkoymamalıdır. Yüzlerce yıl süren ortak geçmişimiz boyunca oluşturduğumuz kardeşlik ve gerçekleştirdiğimiz ittifaklar da bu gün için yeterince yol göstericidir, aydınlatıcı ve öğreticidir. Bunda gecikmemiz, telafisi zor ve belki de mümkün olmayan büyük zararlara yol açabilir.

Ebeveynlerinize de saygılarımı arz ile Said Kürdi'nin yüz küsur yıl önce Kürtlere söylediği şu sözü hatırlatmadan geçemeyeceğim: “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silâhıyla cihat edeceğiz.”

Daha güzel, daha barışçı ve daha özgür bir gelecek çocuklarımızım keleş tutan ellerinde değil, kalem tutan ellerindedir. Bir yandan özgürlük savaşı verdiği iddiasında bulunurken, diğer yandan bütün gücünü bizim inancımıza ve değerlerimize karşı kullanan bu güruhun elinden çocuklarınızı kurtarınız.

Sevgili çocuklar, aslında bütün bu yaşadıklarımız iki dünyanın, daha açık söylemek gerekirse, karanlık ile aydınlığın, zulüm ile adaletin ve hak ile batılın birbiri ile savaşıdır. Bu savaşın bir cephesinde atamız Selahaddin Eyyubi ve diğer cephesinde ise “Arslan yürekli Richard var. Onun için size derim ki, gözlerinizi dört açın ve kimlerin sizlere nasıl bir rol biçtiklerini öğrenmeye çalışın. O zaman göreceksiniz ki, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin biz Kürtlere biçtikleri başrol, Richard'a şövalyeleri olmaktır!

Başta ebeveynleriniz olmak üzere, aklıselim sahibi büyüklerinizin de uyarı ve yol göstericilikleriyle birlikte bu oyunu er veya geç boşa çıkaracağınıza ve birer Selahaddin gibi onurlu bir yaşam sürmek kararlığını göstereceğinize dair inancım sonsuzdur. 

Kürdistan vaadinin Richard'ların bize yeni bir oyunu olduğunu ve amacın bizi hem Kürdistan'ı içine alan ve hem de Kürdistan'dan daha büyük olan öz devletimiz Türkiye'den de etmek olduğunu unutmayalım. Bugün Kürtlerin yarısından fazlasının Kürdistan'ın dışında yaşadıklarını ve en büyük kentimizin de İstanbul olduğu gerçeği üzerinde düşünmemiz gerekir. İçinde yaşadığımız Türkiye'de hala anadilimizden eğitimden tutalım da diğer mağduriyetlere kadar kimi sorunlarımız elbette ki var. İşte bütün bu sorunlarımızı da tarihi kardeşliğimizin, ittifakımızın ve kader birliğimizin olduğu Türklerle birlikte gidereceğiz. Devletin ve bazı Türklerin hala bu anlayışın gerisinde olmaları ve hak gaspında diretmeleri bizi ümitsizliğe düşürmesin. Şunu bilelim ki, bütün zorluklarına rağmen Türkiye'mizi daha insanca yaşanabilir yönde dönüştürmek Kürdistan'ı kurmaktan daha kolay ve daha karlıdır. Günün birinde okuyacağınızdan emin olduğum mektubuma son verirken, siz Selahaddin'in mazlum, masum ve vakur torunlarını sevgi ve hasretle kucaklıyor, soğuktan al-mor olmuş yanaklarınızdan ve üşüyen o mini ellerinizden kalbimin bütün sıcaklığıyla öpüyorum.

İstanbul, 31 Aralık 2015.

Haber Ara