Dolar

32,5657

Euro

34,9923

Altın

2.432,02

Bist

9.770,27

HDP Kürtleri bir daha ısırabilir mi?

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-04-11 17:33:02

HDP Kürtleri bir daha ısırabilir mi?

Soruyu şöyle de sorabiliriz; Kürtler kendilerini bir daha HDP'ye ısırtır mı?

Hatırlanacağı gibi, Kürtler iki önemli nedenden dolayı 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde HDP'yi 80 milletvekili ile TBMM'ne gönderdi. Bu nedenlerden biri, Kürtlerin görünür olmalarını sağlamak ve diğeri de HDP'nin PKK'ye silah bıraktırma sözünü desteklemek.

Daha önce de birkaç kez dile getirmiştik; HDP'li vekiller henüz mazbatalarını almadan halkı keleşlerle tehdit ettiler ve üstüne üstlük, “MHP ile dahi koalisyon yapabiliriz, ama AKP ile asla” türünden demeçler verdiler. bu kadarıyla da kalmadılar. Bazı şehirlerde öz yönetimler ilan ederken, bazı şehirlerde de devletin kepçeleriyle hendekler kazılıp mayınlar döşenmesini bazen zımnen ve bazen de alenen desteklediler. PKK'ya silah bıraktırma sözlerini tez elden unutup, milletvekilleri ve belediyeler olarak PKK'nin hizmetine girdiler.

Vahşetlerini hep birlikte izledik ve yaşadık. Tabii ki bu vahşetleri iliklerine kadar yaşayanlar bölge halkı idi. Binlerce kardeşimizin mahremine girdiler. Onları göçe zorladılar. Geride bıraktıkları evlerini talan ettiler ve belki binlerce evi fareler gibi delip tünellere dönüştürdüler.

Ya kanına girdikleri masum insanlar? Düşman belledikleri insanlara acımadıkları gibi, kendi elemanlarına da zerre kadar acımadılar ve binlercesini ölüme gönderdiler.

Daha düne kadar silahları bıraktırma vaadinde bulunan vekillerin bir kısmı bir ayağıyla mecliste iken diğeri ile dağda olmayı sürdürdü.

Suriye'den kendisine bir yem atılan ve eline bolca silah tutuşturulan PKK, bir yandan Türkiye'deki terör eylemlerini yoğunlaştırırken, diğer yandan kendisine teslim olmayanları yerlerinden söküp kendince alanlar oluşturdu.

Hâlbuki HDP eğer emanete ihanet etmeyip sorumlu davranmış olsaydı, ne masum insanlarımız ölecekti, ne yüz binlerce insanımız göç edecekti ve ne de terör diye bir gündemimiz olacaktı. Hatta belki bugün anadilde eğitimin altyapısını konuşuyor ve oluşturuyor olacaktık.

Önümüzdeki Pazar günü mini anayasa için referandum var ve HDP tavrını Hayır olarak ortaya koymuş bulunmaktadır. Halkın Cumhurbaşkanını ilk olarak seçeceği dönemde HDP'nin sloganı, “Seni Cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz!” idi. Hatta yanına Sayın Mir M. Dengir Fırat'ı da almışlardı. Ama halk seçimini Sayın Erdoğan'dan yana yaptı.

Kürtler bu kez her zamankinden fazla temkinli davranıyorlar. PKK-HDP'nin bütün aleyhte propagandalarına ve Ak Parti'nin bölgedeki kötü temsiline rağmen halkın Sayın Erdoğan'a güveni var. Ve onun buzdolabına koyduğu Çözüm Sürecini ele geçirdiği ilk fırsatta tekrar buzdolabından çıkaracağından şüphesi yok. Tabii ki, bir daha aynı hataların yapılmayacağı düşüncesi de hâkim. Yani eğer Çözüm Süreci buzdolabından çıkarılırsa, biricik muhatap sadece millet olacaktır, eli kanlı terör örgütleri veya onların siyasi uzantıları değil.

Kürtleri referandumda olağanüstü temkinli olmaya iten nedenlerin başında şüphesiz ki, Ak Parti'nin MHP ile yaptığı referandum ittifakı gelmektedir. Buna bağlı olarak kimi Ak Partililerin MHP'yi aratmayan milliyetçi-ırkçı beyanları doğal olarak Kürtleri endişelendirmektedir. Hakeza Sayın Cumhurbaşkanının kendi genel duruşuyla aslında hiç de örtüşmeyen kimi demeçleri de yine endişeye sevk eden etkenlerdendir.

AK Parti-MHP ittifakı ilanihaye devam edecek değildir. Bundan sonra da zaman zaman politikalarının örtüştüğü oranda dirsek temasına geçebilirler –ki bu her parti için geçerlidir- ama hiçbiri diğerinin içinde erimeyi kabul etmez. Çünkü her birinin varlık sebebi az veya çok birbirinden farklıdır.

Kürtlerin bu kez başkalarını dinlemekten çok, kendilerine kulak verecekleri düşüncesindeyim. Kendilerine kulak verecekler ve kendilerine soracaklar, “Evet mi, yoksa Hayır mı kendileri için daha iyi olur” diye.

Partiler üzerinden giderlerse, karşılarına Ak Parti ve şahsiyetler üzerinden giderlerse, karşılarına Recep Tayyip Erdoğan çıkıyor. Burada duygusal olmaya veya çekememezliğe gerek yok. Neden diğerlerinin olmayacağını da birkaç cümle ile anlatalım.

HDP, dün olduğu gibi, bugün de varlığını Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin inkârcı ve gayri adil politikalarına borçludur. Şiddet ve terör ile yolunu bilinçli bir tercihle birleştiren HDP, devletin adil davranması oranında Kürtlerin hayatından silinip yok olacaktır. CHP'nin Kürt olgusuna bakışı ise aslında MHP'den farklı değildir. Çünkü Kürtleri inkâr, asimilasyon ve imha politikalarının teorisyeni, mimarı ve pratisyeni de MHP değil, CHP'dir! Hiçbirinin toplumsal barışa dair bir söylemi yok. Hiçbiri ülkeyi daha müreffeh kılabilecek projeler geliştirebilmiş değil. Ve hiçbiri dünyadaki ve etrafımızdaki olayları okuyup karşı önlem alabilecek donanımda değil.

Son 15 yıla damgasına vuran Ak Parti'nin de bir dava hareketi olma özelliğini koruması, kendisine şiar edindiği adaleti ne kadar içselleştirdiğine bağlı olarak gelişecektir. Devleti insana hizmet etme aracına dönüştüreyim derken, kendisi dönüşür ve önceki hükümetler gibi devleti zulmetmenin aracına dönüştürürse, mazlumların duasına değil, bedduasına maruz kalır. Ki, o zaman sonu da hüsran olur. Ki ciddi bir ıslahata girişmediği takdirde, böyle bir hüsran kaçınılmazdır.

Kürtlerin karşı karşıya kaldıkları diğer tehlike ise,  yeni yeni yakalandıkları milliyetçiliktir. Kürtlerin içinde yaşadıkları devletlerin kimi gayri insani politikalarına ek olarak emperyalistlerin Kürtlerin kulağına bağımsız bir devleti fısıldamaları bir felaketin de habercisidir. Kürtlerin tek başlarına bu felaketi defetmeye güçleri yetmez. Türklerin, Arapların ve Farsların da bu bağlamda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeleri, yani her türlü ırkçılığı ve dahi mezhepçiliği şiddetle reddetmeleri gerekir. Özellikle Türkiye ve dolayısıyla Türklerin tavrı her halükarda belirleyici olacaktır.

Diğer bir tehlike de aralarındaki savaşı ve rekabeti coğrafyamıza taşıyan emperyalistlerin her geçen gün çemberini daralttıkları kuşatma ile içimizde yıllardır ateşlemiş oldukları iç savaştır.

Referandum süreci de gösterdi ki, emperyalistlerin şimdi topyekûn olarak kitlendikleri hedef Türkiye'dir. Öyleyse kim veya kimler bütün bu saldırıları görebiliyor ve bunlara karşı onurlu bir duruş sergiliyorsa, onlarla birlikte olmak ve onlarla omuz omuza savaşmak onuruyla yaşamanın ve gerektiğinde onuruyla ölmenin de olmazsa olmaz şartlarındandır.

Türkler kendilerini ırkçılık ve Kemalizm'in iğfalinden kurtarabildikleri ve Kürtler de emperyalistlerin kendilerine biçtikleri rolü ve oyunu boşa çıkardıkları ölçüde bu süreci az bir zararla ve inşallah zaferle aşacağız.

Haber Ara