Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Osman Aydın, kadın-erkek eşitliği adı altında geleceğe zulüm yapıldığını anlatan bir yazı kaleme aldı. İşte Aydın'ın bugün yayınlanan o yazısı:
Öncesi ve sonrasıyla çok ilginç bir 8 Mart geçirdik.
Ülke gündemi uzunca bir süredir kadın meselesiyle çalkalanıyordu zaten. Kadına yönelik şiddet, din adamlarının kesilip biçilen videolarıyla yapılan algı operasyonları, linç edilen hocalar...
“Porno haberciliğiyle” ünlü Doğan medyası bu süreçte ciddi bir görev ifa etti. 28 Şubat'ta olduğu gibi itibar suikastı yapmak için bazı din adamlarının videolarından tartışmalı kısımlar ustaca cımbızlanarak medyaya servis edildi. Eşcinselliği, gayri meşru ilişkileri ballandıra ballandıra anlatan köşe yazarları, din adamlarını kadın düşmanı olarak göstermek için yazılar kaleme aldı. Kadınların bu kadar pohpohlandığı, dini hükümlerin dahi güncel politiğe kurban edildiği bir iklimde bu operasyonun ülke gündemine oturmaması düşünülemezdi zaten.
Türkiye'de kadın üzerinden muazzam bir iktidar edinen kadın, iffet ve aile düşmanı lobi açısından bu tür tartışmaların büyük bir önemi var.
Bu lobi 8 Mart'ta iki zafer birden yaşadı.
İlk zafer, “kadına şiddet” meselesini kullanarak oluşturdukları etkinin artık sokaktan siyasete, toplumun bütün kesimlerini etkisi altına almasıydı. Diğeriyse kadınlara dair konularda yaptığı açıklamalardan dolayı Nurettin Yıldız'a “Kadınlar Günü”nde soruşturma açılması ve bu soruşturmanın bir kısım dindar kesimlerce de makul karşılanmasıydı.
NURETTİN YILDIZ HOCA'YA YAPILANLAR…
Yıllar önce kendisine sorulan sorular üzerine yaptığı açıklamalardan dolayı Hoca'ya soruşturma açılması, saçmalıktır. Bu durum Doğan medyası tarafından aylardır sürdürülen kara propagandanın, linç çabalarının sonuç vermesidir. Katılırsınız ya da katılmazsınız, Hoca din ile ilgili bir meseleyi, konunun muhataplarına, ilmi bir mecliste ifade etmiştir. Hoca'nın söylediklerinde soruşturma için gerekçe bulan savcılar acaba konuşmalardan birine kaynaklık yapan Nisa suresi 34. ayet ile ilgili ne yapacaklar? İhsan Şenocak Hoca da aynı kadın istismarcısı lobi tarafından linçe tabii tutulduktan sonra görevinden alınmıştı.
Sanıldığı gibi marjinal olmayan ilmi bir yorum için yapılması icap eden, yine benzer bir biçimde ilmen cevap verilmesiydi. Ama bu olmadı. Zannediyorum böyle bir karşılık bazı çevreleri tatmin etmeyeceği için durumdan vazife çıkarılarak Hoca'ya soruşturma açıldı. Birileri kadın üzerinden dindarları ve diyaneti de dizayn etmeye başladı. Çünkü bu konu Türkiye'nin yakın geleceği için sanıldığından da mühim…
Bütün bu süreç mevcut kadın lobisinin çok güçlü ve nüfuzlu olduğunu, ayrıca, yürüttüğü propagandayla dindarları da etkisi altına aldığını gösteriyor. Dilerseniz 8 Mart'ta ortaya çıkan tablonun geçmişine kısaca bir bakalım…
ARAŞTIRMALAR AÇISINDAN KADIN ERKEK EŞİTLİĞİ
Türkiye'de Batılılaşma yanlısı kanat, kadın erkek ilişkilerinde olduğunu varsaydıkları düğümü “eşitliğin” çözeceğini iddia ettiler yıllarca. Onlara göre kız çocuklarının yüksek eğitim alması ve enerjilerini ekonomiye kazandırmaları gerekiyordu ki kadın erkekle eşit olabilsin!
Öyle de oldu…
Bugün ülkemizde cinsiyet eşitliğinin en yüksek olduğu iller İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Muğla, Bursa… Ne var ki boşanma oranlarının en yüksek olduğu iller de, yine aynı… (Bunda çalışan kadınların çalışmayanlardan daha mutsuz olmalarının payı var mıdır modernistler daha iyi bilirler.)
Üstelik kadın cinayetlerinin en yüksek olduğu iller deyine “eşitliğin” en yüksek olduğu iller… Demek ki “eşitlik” ile “aile kurumu” arasında sağlıksız bir ilişki söz konusu…
Fakat ne hikmetse cinsiyet eşitsizliğinin daha yüksek olduğu yerlerde, yani orta ve doğu Anadolu'da boşanma oranları daha düşük… Hem de kadınlar, “eşit” hemcinslerinden daha mutlular istatistiklere göre… Kadın cinayetleri mi? Neredeyse sıfıra yakın…
Ama söz konusu lobi, bu gerçekleri örtbas ederek kadın cinayetlerinin temelinde eşitsizlik olduğu propagandasını yapmaya ve bu yolla yasal sonuçlar elde etmeye çalışıyor.
“SEN BİR PAMUK PRENSES'SİN”
Dış destekli, yıkıcı kadın hareketinde “Eşitlik” propagandasını izleyen hamle “Sen bir Pamuk Prenses'sin” oldu. Önce kadınların zihinlerinde, kadınlık algısı değiştirildi. Annelik, ev hanımlığı kötülendi… Bireysel zevklerini ön plana çıkaran kadın tipi kutsandı. Dinin kadınlarla ilgili emir ve tavsiyelerini ifade eden din adamları da görüşleri de çağdışı ilan edildi. Bu propaganda sayesinde herkes kendini, değeri bilinmemiş, keşfedilmemiş bir Pamuk Prenses gibi görmeye başladı.
Kadınlarla ilgili psikolojik hava bu kadar kesifleşince, yasaları, kadınların “la yus el” mertebelerine uygun bir şekilde dizayn etmek gerekti. Şiddet vakaları gerekçe gösterilerek yeni yasalar düzenlendi. Erkek potansiyel tecavüzcü, şiddet düşkünü olarak konumlandırıldı. Toplum önünde, kampanyalarda aşağılandı.
YASALAR YOLUYLA AİLE PARÇALANMASINA ZEMİN HAZIRLANDI
6284 sayılı Kanun'a göre kadına sesini yükseltmek, cinsellik talep etmek “şiddet” kabul edildi. Kanuna uymayan erkekler, darp raporu, mahkeme kararı aranmadan sırf kadının beyanıyla evlerinden uzaklaştırıldı. Ancak erkekleri sadece evden değil, mahalleden de, çocuklarının okullarından da uzaklaştırmak gerekiyordu.
O da yapıldı…
Babanın çocukları ile bağını kesecek, aile birliğini sağlayan şartları ortadan kaldıracak tüm yasal önlemler alındı! Bu şekilde aile için en büyük tehdit olan erkek bertaraf edilerek, erkek türüne karşı kadının ayrıcalığı, üstünlüğü ispatlanmış oldu...
Nihayet, son çıkan yasalar sayesinde bazı kadınlar, boşanma aşamasında -affedersiniz ama- kocalarına “Ayağındaki donu alıcam!” diyebilecek kadar eşit hale geldiler! Böylelikle günümüz evlilikleri tek taraflı bağlayıcılığı olan itibarsız bir sponsorluk anlaşmasına dönüştürüldü erkekler için… Evlilik bazı kadınlar için erken emeklilik fırsatı gibi görülür hale geldi.
Kadının hayatı boyunca bir erkeği maddi olarak sömürebilmesi, yani “ömür boyu nafaka” için bir gün nikahlı kalması yeterli görüldü.
ERKEKLER EVLİLİKLERİN REHİNESİ HALİNE GETİRİLDİ
Bütün bu arka plandan dolayı 8 Mart, öldürülen kadınların cesetleri üzerinden politik güç kazanmak isteyen “kadın, iffet ve aile düşmanı” yapıların zafer kutlamasına dönüştü…
Yasalar kullanılarak evliliğin erkekler için içinden çıkılmaz bir girdaba dönüştürülmüş olması bu yapı için büyük bir zafer… Çünkü söz konusu yasalardan dolayı artık erkekler, evlilik yükünün altına girmek için her geçen gün daha az nedene sahip oluyorlar. Gençler evlilikten kaçıyorlar. Yasalar kadınları “sorumsuz”, erkekleriyse evliliğin rehinesi haline getiriyor.Aileyi korumadığı gibi, erkeği kışkırtıyor ve kadını da şiddetin hedefi haline getiriyor. Bütün bunlardan dolayı istatistikler Türkiye'de evlenme oranlarının hızla düştüğünü ve boşanma oranlarının ciddi ölçüde arttığını gösteriyor. Evliliklerin olmadığı bir gelecek artık hiç de uzak görünmüyor….
Ayın istatistikler eşitlik, pamuk prenseslik ve yasal güvencelerin aslında kadınlara da huzur getirmediğini gösteriyor. Buna karşılık aileyi kökünden yıkmaya dönük propaganda aralıksız sürdürülüyor. Kimsenin onu durdurmaya ve mevcut sorunları yalnızca kadınlara indirgemeden, insanlık temelinde çözmeye cesareti yok. Maazallah propagandaya dur diyen, sağduyudan bahseden, dini bir çözüm öneren kim olursa olsun yanıyor. Kadınlar gününde, kadınlar kullanılarak, kadın diye diye, kadının yapayalnız kalacağı geleceğin temelleri atılıyor. Mazlum kadınlar, aileler, erkekler ve suçsuz din adamları da bu korkunç geleceğe kurban ediliyor…