Dolar

32,3452

Euro

35,1179

Altın

2.304,07

Bist

9.079,97

Gülen Türkiye'nin Irak politikasını nasıl çökertti?

FETÖ ve lideri Gülen, 2007 yılından başlayarak gerek Abant Platformu toplantıları gerekse TSK'yı yıpratmaya yönelik operasyonlar ve servis ettiği haberler ile Türkiye'nin Irak politikasını nasıl çökertti?

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-08-08 14:55:51

Gülen Türkiye'nin Irak politikasını nasıl çökertti?

TİMETURK I HABER MERKEZİ
Melahat KEMAL

Gülen'in, TSK'yı güçsüzleştirme ve işlerliğini aksatmaya yönelik faaliyetleri 2007 Dağlıca Baskını ile başladı.

Bu baskın ile TSK'nın PKK ile mücadelede yetersiz kaldığı gösterilerek Türkiye, PKK'ya karşı Kuzey Irak'ta oluşmaya başlayan Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ni tanımak ve onunla iş yapmak zorunda bırakıldı.

Dağlıca Baskını'ndan yaklaşık bir sene sonra 3 Ekim 2008'de bu kez Aktütün Karakolu PKK'ların saldırısına uğradı.

Aktütün saldırısının ardından, ilerleyen yıllarda FETÖ'nün yayın organı haline dönen Taraf gazetesi olayda TSK'nın ihmali olduğuna yönelik haberleri servis etmeye başladı.

Her iki olayda da TSK'daki ihmali görünür ama diğer taraftan da tartışmalı olma durumunu hâlâ koruyor olsa da atılan manşet ve yazılan yazılara geri dönüp bakıldığında, TSK'ya yönelik ciddi bir "yıpratma operasyonun" başlatılmış olduğu görülüyor.

Zira Türkiye, o dönemde Irak'ın kuzeyinde resmi bir kimlikle Kürdistan devletinin kurulmasını istemiyor ve PKK'ya yönelik sınır ötesi operasyonlara planlı bir şekilde uygulamaya koymaya girişiyordu.

Ancak Türkiye'nin Kürdistan Bölgesel Yönetimini resmen tanımasını isteyen ve PKK'yı da Türkiye'yi sürekli yıpratma aracı kullanmaya devam etmeyi planlayan ABD, bu kez FETÖ aracılığıyla Türkiye'nin Irak politikasını düzenlemeye girişiyordu.

FETÖ'NÜN "KÜRT MESELESİ"NE DAHİL OLUŞ

4-6 Temmuz 2007 tarihinde FETÖ, Gülen'in onursal başkanı olduğu Abant Platformu vasıtasıyla 'Türkiye'nin Kürt sorunu'na dahil oldu.

Abant Platformu çerçevesinde Türkiye'den bir çok yazar ve 'aydın', "Kürt Sorunu: Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" başlıklı toplantıya katıldı.

Abant Platformu'nun 17. toplantısı olan bu birleşimden çıkan sonuç "Bugüne kadar askeri mücadelelerle bir sonuç elde edilememiş olan Kürt sorununa, çözüm barışçıl yollarla bulunmalıdır".

Kısacası FETÖ," TSK'yı saf dışı bırakalım ve Türkiye'nin gerek Kürt sorununu çözümünü gerekse Kuzey Irak siyasetine biz yön verelim" düşüncesinin tohumlarını atıyordu.

FETÖ'nün bu hamlesi 27 Nisan e-muhtırası ile AK Parti hükümetine tabiri caizse uyarıda bulunarak "ben hâlâ buradayım" diyen TSK'nın girişiminin ardından da gelmiş oluyordu.

Temmuz 2007'de gerçekleşen bu toplantının ardından, Türkiye'nin PKK ve Kuzey Irak politikasına yön verecek ne gibi gelişmeler yaşandı bunlara bir bakmak gerekiyor.

TEMMUZ 2007 SEÇİMLERİ

22 Temmuz 2007'de Türkiye'de genel seçimler gerçekleşmiş ve AK Parti yüzde 47'lik bir başarı elde etmişti.

AK Parti ve dolayısıyla Erdoğan'ın bu başarısı ABD'nin Türkiye politikalarını yeniden gözden geçirmesine sebep oldu.

2007 IRAK TEZKERESİ: TÜRKİYE, ABD VE IRAK'A MEYDAN OKUYOR

Abant toplantısı ile Türkiye'nin PKK ve Kuzey Irak politikasına ayar çekmeye çalışan FETÖ ve destekçisi ABD, Ekim 2007'de hükümet kanadının attığı beklenmedik bir adımla karşı karşıya kaldı.

18 Ekim 2007'de TBMM'den Irak Tezkeresi geçiyordu.

Peki ne anlama geliyordu Irak Tezkeresi?

Tezkere ile TSK unsurlarının, terör örgütü PKK'nın yuvalandığı Irak'ın kuzey bölgesi ile mücavir alanlara gönderilmesi için hükümete 1 yıl süreyle izin verilmesi öngörülüyordu.

TSK bu sayede Kuzey Irak'ta bulunan PKK üslerine rahatlıkla askeri operasyon düzenleyebilecekti.

Tezkere'nin Meclis'ten geçmesine, dış basından hiç gecikmeden tepkiler gelmeye başladı.

Türkiye'deki neredeyse her olumlu gelişmeyi varoluşsal bir tehdit olarak algılayan İngiliz yayın organı BBC " Türk milletvekilleri, ABD ve Irak'a meydana okuyarak Irak'a saldırıya yeşil ışık yaktı" diyerek " tezkerenin geçişini "Türkiye'ye itidal çağrısını yapan ABD ve Irak'tan gelen baskılara bir meydan okuma" olarak değerlendirdi.

TEZKERE'DEN 3 GÜN SONRA DAĞLICA BASKINI

Tezkere'nin Meclis'ten geçmesi BBC'nin dediği gibi ABD tarafından bir meydan okuma olarak algılanmıştı.

Ne de olsa Nisan ayında Gülen vasıtasıyla Türkiye'nin Kürt sorununa yaklaşımına ayar çekilmişti. Ancak Türkiye hükümeti, ABD'nin TSK'yı saf dışı bırakma ve kendi güdümlerinde bir siyaset izletme blöfünü görmüştü.

Her ne kadar tam olarak kanıtlamamış olsa da 18 Ekim'de Tezkere'nin geçmesinden 3 gün sonra yani 21 Ekim 2007'de Türk ordusunun Dağlıca'daki karakoluna PKK'lı teröristler tarafından bir baskın gerçekleştirildi.

Baskın'ın ardından Taraf gazetesi başta olmak üzere TSK'nın ihmali üzerinde duruldu. İncelenen belgelerde görevli üst rütbeli askerlerin açık bir ihmali olduğu görülüyordu. Ancak o zamanlar bu ihmalde FETÖ'ye ve dolayısıyla ABD'ye angaje askerlerin ne kadar rolü olduğu elbette gündeme getirilmemişti; bundan sonra araştırılabilir ( ayrı bir yazının konusu olacak bu başlığı bir kenara koyalım).

Ayrıca Dağlıca Baskını'ndan hayatta kalan bazı askerler, o gece baskından birkaç saat önce Amerikan Apache helikopterlerinin semalarda dolaştığını aktarıyordu.

KASIM 2007: ERDOĞAN WASHİNGTON'DA

27 Nisan e-muhtarısı ile darbe hatırlatmasından ve 22 Temmuz'daki seçimlerden,eli güçlenmiş olarak çıkan Erdoğan'ın Bush ile toplantısından nasıl bir sonuç ile çıkacağı merak ediliyordu.

Taraflar arasında yapılan görüşmesinin sonucunda şu kararlar alınmıştı: Türkiye, ABD'nin Irak'ta kurduğu yeni anayasal sisteme destek verecek; kuzey Irak'taki Kürt bölgesel yönetimini tanıyacaktı. Buna karşın ABD'de PKK ile mücadelede aktif destek verecekti.

İlk bakışta olumlu gibi görünse de görüşme sonunda tam da FETÖ'nün Abant toplantısında "önerdiği" şeyler ABD tarafından Türkiye'ye kabul ettirilmiş oldu.

MART 2008: ABANT PLATFORMU DİYARBAKIR'DA

Temmuz 2007'de "Kürt sorununu" ele almak üzere toplanan Abant Platformu, 2008 yılı toplantı yeri olarak Diyarbakır'ı tercih etmişti.

Şu anda HDP milletvekili olan Altan Tan, o zaman Platform'un Diyarbakır'da toplanmasının önemini  “Yani sorunun merkezinde toplantı yapıyoruz” ifadeleriyle dile getirmişti.

Ancak toplantının Diyarbakır'da yapılmasına güvenlik gerekçeleri ile izin verilmedi.

24 NİSAN 2008: MGK KARARLARI VE IRAK POLİTİKASI

21-29 Mart 2008 tarihleri arasında TSK, Kuzey Irak'ta PKK ile mücadele kapsamında operasyon düzenlerken  Türkiye Dışişleri Bakanı ve beraberindeki diplomatlar 27-28 Şubat 2008 tarihinde Bağdat'a ziyaret gerçekleştiriyordu.

Güneş Harekatı verilen operasyonun ve diplomatların Bağdat ziyaretinden yaklaşık bir ay sonra toplanan Milli Güvenlik Kurulu'ndan bu kez  "ülkemizin tüm Iraklı grup ve oluşumlarla istişarelerinin sürdürülmesinin yararlı olacağı mütalaa edilmiştir. Ayrıca, Irak ile başta ekonomi ve enerji olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili işbirliğinin daha da geliştirilmesi üzerinde durulmuştur" kararı çıkıyordu.

3 EKİM 2008: AKTÜTÜN SALDIRISI

FETÖ, bir yandan sosyal "Platform"larda Kürt sorununa "çözüm" bulmaya çalışıp askeri müdahale değil barışçıl yollardan çözüm olacağı düşüncesini işlerken diğer yandan TSK'yı PKK karşısında aciz gösterme çalışmaları da devam ediyordu.

3 Ekim 2008 tarihinde 600 PKK'lı ağır silahlarla Şemdinli Aktütün karakoluna Kuzey Irak'tan ateş açıyor ve 15 Türk askeri hayatını kaybediyordu.

Toplumda algıyla oynamak üzere yine Taraf gazetesi ortaya çıkıyordu.

Gazete 8 Ekim 2008 tarihindeki nüshasında, baskının 16 gün önceden ihbar edildiğini, TSK'nın gerekli önlemi almadığını iddia eden bir haberi manşetine taşıyordu.

Genel Kurmay Başkanı ilker Başbuğ  basına yönelik olarak "Herkesi dikkatli olmaya ve doğru yerde bulunmaya davet ediyorum” uyarısında bulundu.

Orgeneral İlker Başbuğ'un verdiği sert tepkiye başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın da destek vermesi üzerine gazete bu kez Erdoğan'a ateş açarak ona "Paşasının Başbakanı" diyordu.

23 EKİM 2008: FETÖ ERBİL'DE ÜNİVERSİTE AÇIYOR

Türkiye ve özellikle TSK bu krizleri yaşarken FETÖ, Irak'ta ABD güdümlü çalışmalarına devam ediyordu.

ABD'nin arka kontrol sahası olarak gördüğü Irak'ın Erbil, Kerkük ve Süleymaniye şehirlerinde 1994 yılından beri 10 adet anaokulu, ilköğretim okulu ve lise açmış olan FETÖ bu kez bir adım daha ileri gidiyordu.

23 Ekim 2008'de bu kez Erbil'de "Işık Üniversitesi"ni açıyordu.

Özellikle Işık Üniversitesi'nin bölgedeki ABD istihbarat örgütü CIA ajanlarının uğrak yeri olduğu iddia ediliyor.

15 ŞUBAT 2009: ABANT PLATFORMU ERBİL'DE

Abant Platformu 15 Şubat'ta yani Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye teslim ediliş tarihinde bu kez, Türkiye'nin daha resmi olarak tanımadığı Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin merkezinde toplanmaktaydı.

Toplantı'nın "ilginç" bir yanı daha vardı. O zamana kadar hiçbir Abant toplantısına mesaj yollamayan onursal başkan Gülen, bu kez "özel kutlama mesajı" gönderiyordu.

Toplantı'nın sonuç bildirgesinde, toplantıdan bir hafta önce CIA yetkililerinden Henri Barkey'in  hazırladığı "Kürdistan Üzerinden Çatışmalardan Kaçınmak" başlıklı uzunca yazısında "tavsiye ettiği" noktalar yer alıyordu.

Sonuç bildirgesinde Barkey'in  "tavsiyeler"i şu şekilde yer alıyordu:

"Erbil'de bir Türk Konsolosluğu ve Ankara'da da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nin bir temsilciliğinin açılması, genel bir arzu olarak dile getirilmiştir".

ERBİL'DEN TÜRKİYE'YE AYAR ÇEKEN TÜRKİYELİ GAZETECİLER

FETÖ'nün düşman olarak gözüne kestirdiği ve saf dışı bırakarak ele geçirmeye çalıştığı TSK'ya saldırılar bu kez de, belki o zamanlar ne dediğinin pek de farkında olmayan Türkiyeli gazeteciler tarafından seslendiriliyordu.

Erbil'deki toplantıda sıkça ön plana çıkan ve o dönemde Radikal gazetesinde yazan Cengiz Çandar, 15 Şubat 2009 tarihli yazısında "üniformasız Türk aydınlarının" "Erbil çıkartması"ndan bahsediyordu.

Çandar, bahsi geçen makalesinde "Abant Platformu toplantısı için Erbil'e ayak basan üniformasız 100 Türk aydınının burada oluşturduğu sinerjiden üreyen gücün, 700 bin üniformalı personele sahip TSK'nın Kandil Dağı üzerindeki etkisinden çok daha etkili olduğunu yerinde gözlemledik" diyordu.

O dönemde Akşam gazetesinde yazan Nagehan Alçı, AK Partili 4 milletvekilinin de bu toplantıya katılacağını ancak Başbakan Erdoğan'ın izin vermediğini söylüyor ve Erdoğan'ın seçim kaygısı bahanesiyle 'millî hassasiyetler' gütmekle itham ediyordu.

Alçı 18 Şubat 2009 tarihinde Akşam'daki yazısında ;

"Başbakan Erdoğan, birkaç gün önce vekillere bir yere gitmemelerini tembihlemiş. Her ne kadar buna 'seçime kadar herkes Ankara'da kalsın' cümlesi gösterilse de isteğin altında 'yerel seçimler' ve 'millî hassasiyetler' anahtar kelimelerinin yatması çok muhtemel görünüyor.Hükümet temsilcilerini belli hesaplar nedeniyle gönderemedi" diyordu.

ERBİL'DE TÜRK KONSOLOSLUĞU AÇILIYOR

Şubat 2009'da Erbil'deki Abant toplantısında CIA yetkilisi Henri Barkey'in "tavsiyesi" üzerine Erbil'de bir Türk konsolosluğu açılması kararı, çok geçmeden Türk diplomatlar tarafından resmî düzeye taşınacaktı.

15 Ekim 2009'da Bağdat'ta gerçekleştirilen Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi'nde Erbil'de bir Türk konsolosluğu açılmasına karar verildi.

Irak Bağdat yönetimi, Şubat 2010'da Kürdistan Bölgesel yönetiminde konsolosluk açmak üzere Türkiye'ye resmen izin verdi.

Erbil Türkiye Başkonsolosluğu 15 Mart 2010 tarihinden itibaren hizmet vermeye başladı.

ERBİL KONSOLOSLUĞUNA ANLAMLI ATAMA

Bağdat yönetiminin izin vermesinin ardından Türkiye, Washington Büyükelçiliği müsteşarlarından Aydın Selcen'i bu göreve getirmek üzere başka bir izin daha istedi.

Yönetim, Aydın Selcen'in Erbil konsolosu olmasına vakit geçirmeden izin verdi.

Bu ilginç bir durumdu. Zira Selcen, ABD'nin Irak'ı işgal etmesinin ardından 2003-2006 yıllarında Bağdat büyükelçiliğinde görev yapan ve büyükelçinin ikinci adamı olarak bilinen biriydi.

Bu görevinin ardından Washington Büyükelçiliği'ne müsteşar olarak atanması da sorgulanması gereken bir noktadır.

Ayrıca aynı Aydın Selcen'i 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde HDP'den aday olmuş olarak görmüştük.

Haber Ara