Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Faruk Beşer: İbadet - adet dengesini nasıl kuracağız?

Yeni Şafak yazarı ve Türkiye'nin önde gelen Müslüman alimlerinden Faruk Beşer, ibadetlerin adetlere ve adetlerin de ibadetlere dönüşmesi durumlarını mukayese ederek mutedil bir duruşun nasıl şekilleneceğini anlattı:

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-11-13 11:09:12

Faruk Beşer: İbadet - adet dengesini nasıl kuracağız?

Şu sözü beğendiğim için çok tekrarlarım: Bir düşüncenin ya da dinin sürekli canlı kalabilmesi, zamana ve şartlara göre kendini güncelleyebilmesi için dört temel unsura ihtiyaç vardır: Bilgi, eylem/amel, tefekkür ve heyecan. Bunlardan biri eksik olursa hayat insanı yolun dışına atar ve kendisi ilerlemeye devam eder.

İlk üçü üretmek için vardır, heyecan ise üçünün de motorudur. Biz heyecana zaman zaman cihat ruhu diyoruz ve cihadı da; müminin i'la-yı kelimetullah için, mutlak adaleti tesis etmek için kendi zamanına ve şartlarına göre ne yapılması gerekiyorsa onu cehtle gayretle ve heyecanla yapmasıdır diye tarif ediyoruz. Yani cihat ille de savaş demek değildir. Heyecan yok olunca bilgi de, amel de, tefekkür de işe yaramaz. Ama bu üçüyle beslenmeyen bir heyecan da cihat olmaz, cinnete, zulme, yakıp yıkmaya dönüşebilir.

Sözü ibadetlerin adetlere, ya da adetlerin ibadetlere dönüşmesine getirmek istiyoruz. Geniş anlamda ibadet kulun Allah'a gönülden boyun eğerek, O'nun rızasını hedefleyerek yaptığı her doğru iştir. Bu şartlarla uyku da, eşlerin sarılıp yatmaları da ibadet olabilir. Dar anlamda ibadet ise namaz oruç gibi, anlamını akılla kavrayamayacağımız ve salt ibadet olarak yapılan eylemlerdir. O halde konumuzun iki yönü var; biri âdetlerin ibadete dönüşmesi, diğeri de ibadetlerin âdete dönüşmesi.

Âdetlerin ibadete dönüşmesi olumlu da olabilir olumsuz da.

Her gün bir âdet ve alışkanlık olarak yaptığımız yüzlerce mubah eylemi, Allah için, O'nun rızasını umarak yaptığımızda bu âdetler ibadete dönüşür ve günlük hayatımızda nötr olan yüzlerce eylemimiz, hatta hayatımızın her anı ibadet olur, bize sevap kazandırır. Aynı mubah işleri bir başkası kötü bir niyetle yapar, günah kazanır. Çünkü ameller niyetlere göredir. Ve sonunda dünyada aynı amelleri yapanların biri dünyanın sevabını alarak cennete gider, diğeri de dünyanın günahını alarak azaba düşebilir.

Olumsuz yönüne gelince, bazı âdetler başlangıçta nötr birer davranış iken zamanla onların dinden birer ibadet oldukları sanılır, böylece mubah eylemleri niyetle ibadete dönüştürmekten farklı olarak bidat yapılmış ve günah işlenmiş olur. Mesela bir âdet olarak mevlit okutturmanın sakıncası olmayabilir, ama giderek bu olması gereken bir ibadet haline dönüşürse bidat olur ve sevap yerine günah kazandırır. Camiden çıkanlara, uzaktan geldiği için karnı aç olanlar bulunabilir diye yiyecek bir şeyler vermek bir âdet iken bir süre sonra ibadet halini alabilir ve bidat olur. Camilerin kapısında ibadet duygusuyla şeker, lokum ya da aşure dağıtanları, namazın ardından musafaha yapanları görebilirsiniz. İşte bu noktalarda doğru bilgiye ihtiyaç vardır.

Diğerine gelince, her mükellef müminin mutlaka yapması gereken ibadetler de zamanla sıradanlaşır ve âdete dönüşebilirler. Beş vakit kılınan namaz şartlı refleks halini alabilir ve kişi, mesela şu hale gelebilir; namaz kılmadığımda bir boşluk hissediyorum, namazımı kılmadan rahat edemiyorum, namazımızı kılıp rahat rahat oturalım vb.. Böyle bir namazla hedeflenen şey, Allah'a tekmil verip O'nun rızasını almaktan, O'nunla rahat etmekten çok, alıştığı bir eylemin hayatında boşluk oluşturmamasını sağlamak olabilir. Böyle olursa namaz ibadet olmaktan çıkıp âdet halini alır. Bunun göstergesi, kılınan namazların insanı kötü alışkanlıklardan alıkoymamasıdır. Allah'ın dediği haktır: “Dosdoğru kılınan namaz insanları günahlardan alıkoyar”.

Oruç ve diğer ibadetler için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kişi, oruç tuttuğumda sağlıklı oluyorum, alışmışım bırakamam diye oruç tutabilir. Bu sebeple Resulüllah Efendimiz (sa) “nice namaz kılanlar vardır ki, namazından ona yorgunluktan başka bir şey kalmaz… Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan ona kalan sadece çektiği açlık ve susuzluktur” buyurur. Enes bin Malik de 'nice Kur'an-ı Kerim okuyanlar vardır ki, Kur'an ona lanet eder' der. Çünkü Kur'an-ı Kerim'i okurken 'Allah'ın laneti yalancıların üzerine olsun' anlamındaki ayeti okur ama yalan söylemeye devam eder, böylece Kur'an-ı Kerim okuması sebebiyle kendi kendine lanet okumuş olur.

Her meşru işe Besmele ile başlamak bir ibadetken bu, manası hiç düşünülmeden tekrarlanan, ya da işimde bereket, kazancımda artış oluşun diye yapılan bir eylem olursa, âdete dönüşmekten başka bir de ibadeti dünyalık için yapma anlamına gelebilir. İşyerinin kapısına ya da herkesin göreceği bir yere bir Besmele levhası asma, sonra da meşru olmayan bir yığın muamele yapma işi riyaya ve şirke kadar götürebilir.

O halde kulun kendisini zaman zaman, tabir caizse, rektefe etmesi, tekrar tekrar fabrika ayarlarına yani fıtrata dönmesi gerekir. Bu nasıl olur, sonra görelim

Haber Ara