Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Ethem Sancak'tan Aydın Doğan analizi

Es Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, Ertuğrul Özkök'ün 'Baba Tahir' benzetmesi üzerine, hem Aydın Doğan'a sorduğu soruları yineledi, hem de Baba Tahir'in yaptıklarıyla Doğan Medya'nın yaptıkları arasındaki benzerlikleri ortaya koydu.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-05-20 11:23:40

Ethem Sancak'tan Aydın Doğan analizi

ES Yatırım Yönetim Kurulu Başkanı Ethem Sancak, Ülke TV'de Turgay Güler'in sunduğu Sıradışı programına konuk oldu. Sancak, Doğan Grubu'nun milli iradeye ve milli iradenin temsilcilerine karşı yaptığı saldırıları ve manipülasyonları yorumladı.

Medya sektörünün Türkiye'de maliyetinin altında ürün satan tek sektör olduğunun altını çizen Ethem Sancak, ülkemizde medyanın uzun süredir vesayetin bir temsilcisi olduğunu söyledi. Doğan Grubu'ndan bazı "gazetecilerin" kendisi için yaptığı "Baba Tahir" benzetmesine ise çarpıcı örneklerle yanıt verdi, Baba Tahir'in taktiğini dünden bugüne Doğan Grubu'nun uyguladığını belirtti.

İşte Ethem Sancak'ın açıklamalarından ilgili bölüm:

Doğan Grubu'nun bu tavrı yeni bir şey değil. Toplumumuza, Frenkleşme sürecinde bir nizam verilmiş 1839'dan bu yana. Ve bazı şeyler kurumsallaştırılmış. Bazı şeyler tabi akışı içerisinde kurumsallaşırken, medyanın kurumsallaşması çok farklı gelişmiş.

MEDYADAN BAŞKA MALİYETİNİN ALTINDA ÜRÜN SATAN BAŞKA SEKTÖR YOK

Ben iş dünyasından gelen bir insanım. Hayli iş kurdum ve yönettim. İşletme fakültesi mezunuyum, ticaret eğitimi aldım. 13 yaşından beri ticaretin içindeyim. Ama maliyetin altında ürün satan medyadan başka sektör yok. Malesef Türkiye'de medya sektörüne, maliyetin altında ürün satarak başka şeylere payanda olma rolü biçilmiş. Payanda, yani bir tetikçi olarak kullanma olayı.

Dünyadaki diğer medya sektörlerine baktığımız zaman hiçbirisi maliyetinin altında ürün satmıyor. Asgari bir kâr marjıyla satılır. Amerika'da böyledir, Japonya'da böyledir. Kapitalist sistemle yönetilen bütün ülkelerde sektördür bu ve bu sektörün ilk işi kendi kendine yeterlilik noktasına ulaşabilmektir. Bu, işletmenin devamlılığı ve hayatiyeti açısından çok önemlidir.

MEDYAYI REKLAMVERENLER ÜZERİNDEN BAĞLADILAR

Türkiye'deki medya istisna. Türkiye'deki medya maliyetinin altında ürün satar ve sisteme mahkum edilir. Kurulu vesayet sistemine bağlanır. Bir medya gurusu basını tarif ederken, "100 gider kalemi olan, ama bir tek gelir kalemi olan" der. Nedir o tek kalem, reklam. Ve reklamveren de belli bir menfaat gurubunu temsil eder. Onun üzerinden medya bağlanır.

MEDYAYI VESAYET REJİMİNİN BİR PARÇASI HALİNE GETİRDİLER

Bu noktada medyaya bir güç verilir. Bir takım koalisyonlar oluşturulur. Ve medya vesayet rejiminin bir parçası haline gelir. Bu kadim zamandan beri böyledir. Ve böyle devam eder.

TAYYİP ERDOĞAN'IN O SÖZÜNDEN SONRA BU SİSTEM PARÇALANDI

Peki ne zaman parçalandı bu durum? Tayyip Erdoğan'ın çıkıp "ben medyayla gelmedim ki, medya beni götürebilsin" söyleminden sonra parçalandı. Bu söz bir sürü sektörü çıldırttığı gibi bizim kendine "merkez" ismini koyan merkez medyayı da çıldırttı. Çünkü bunlar alışılagelmiş bir şekilde vesayet rejiminin bir parçasıydılar ve hükümet kurar, hükümet indirirlerdi. darbeler yaptırırlardı. Tayyip Erdoğan bu oyunu bozdu. Dolayısıyla bu cenahtaki Tayyip Erdoğan düşmanlığının kaynağı bu.

AYDIN BEY, SIRADAN BİR SİRKECİ ESNAFIYKEN NASIL MEDYA PATRONU HALİNE GELDİ?

Medya üzerinden devşirdikleri servetlerin haddi hesabı yok. Yani biliyoruz, Aydın Bey 1978'e kadar oto ticaretiyle uğraşırdı. Sirkeci'de işler yapardı. Sıradan bir Sirkeci esnafıydı. Ama birden bire bazı gelişmeler oldu. Bu gelişmelerin sonucunda Milliyet el değiştirdi. Ve kendisine verildi. Geçtiğimiz hafta Ersoy Dede'nin programında Aydın Bey'e sorular sormuştum ben. Sıradan bir Sirkeci esnafıyken nasıl medya patronu haline geldin ve bu sırada bu medyayı kullanarak neler devşirdin? Karton fabrikasından, Dışbank'a kadar bu servetleri nasıl elde ettin? sorularını sormuştum.

SAKALIMLA UĞRAŞARAK İTİBARSIZLAŞTIRMAYA ÇALIŞTILAR

Dolayısıyla onlar bana cevap vermediler. Özel hayatımla, sakalımla uğraşarak itibarsızlaştırmaya çalıştılar ama güneş balçıkla sıvanmaz. Sorularım hala ortada. Diledikleri ortamda Aydın Bey'le bunları, karşı karşıya gelip toplumun önünde de tartışabiliriz.

Benim bu konuda şeffaf bir kimliğim var. 40 yıldır beni tanıyanlar, kendi ağzımla nereden geldiğimi, nereye gittiğimi anlattığımı bilirler. Kurduğum şirketlerin her şeyi şeffaf. O da o şeffaflık iddiasındaysa ki, öyle iddia ediyor, o zaman oturalım karşılıklı, kamuoyunun önünde bunları tartışalım. Yakup Cemil kim? Tahir Baba kim?.. Tahir Babalığı kim yaptı? Kim bunu alışkanlık haline getirdi?...

BABA TAHİR KİMDİR?

Tahir Baba, bir dergi çıkartıyor. O zamanki Terkos Gölü'nü işleten Fransız şirketinden destek alıyor. Sonra, yeni gelen bir Fransız Genel Müdür aylık desteği kesiyor. Desteği alamayınca bir haber patlatıyor "Terkos Gölü'ne domuz düştü" diye. Tabi müslüman halk galeyana geliyor "haram su içiriyorsunuz bize" diye. Fransız şirketi panikliyor. Çağırıyor ve harcırahını üçe katlayarak tekrar verince Tahir Baba sonraki manşetinde "pardon, düşen domuz değil, karacaymış" diye düzeltiyor durumu.

DOĞAN GRUBU'NUN GEÇMİŞİNDE BABA TAHİR'İ ANIMSATAN ONLARCA OLAY VAR

Baktığınız zaman, Doğan Grubu'nun geçmişinde Tahir Baba'yı anımsatan bir sürü olay var. Onlarca olay var. Şimdi arada kalmışlar. Uluslararası şer koalisyonunun parçası olmayı kabullendiklerinden, hayli zamandır bir kavganın koçbaşlığını yapıyorlar. "Bunu bırakalım mı, bırakmayalım mı" diye tereddütleri var. Ama diğer taraftan yaklaşan seçimlerin büyük bir Tayyip Erdoğan zaferiyle sonuçlanacağını görüyorlar. "Uzlaşalım mı" diye de bir düşünce var. Bugünkü yazıda (Hürriyet'in "Sayın Cumhurbaşkanı'na sesleniyoruz" başlıklı ilanı) ruh hali biraz öyle. Bir taraftan meydan okuyan, bir taraftan kendine acındıran bir yaklaşım içindeler.

BU MİLLET, OLİGARŞİNİN DEDİĞİNİN HEP TERSİNİ YAPTI

Cumhurbaşkanı, "ben medyayla gelmedim ki, medyayla gideyim. Ben milletimle geldim, beni ancak milletim gönderir" diyor. "1 milyar doları var" diye, haşa hırsızlıkla suçladılar. "Muhtar olamaz" dediler. "Çankaya'ya çıkamaz" dediler. Şimdi de "seni başkan yapmayız diye" bangır bangır bağırıyorlar. Ama tabi bu söylemler sonuçta kendisine yarıyor. Çünkü bunların dediğin hep tersini yaptı bu millet. Asker-sivil bürokrasisinin ve onun oluşturduğu oligarşinin dediğinin hep tersini yaptı bu millet.

Yani biliyorsunuz, Demokrat Parti tabandan kurulmuş bir parti değildi. Konjonktür gereği, kutuplaşan dünyada, hür dünyanın yanında yer alabilmek için çoğulculuk lazımdı, İnönü'nün emriyle kuruldu Demokrat Parti. 4 tane önemli adamına programını yazdırdı partinin. Program önüne geldiğinde İnönü hiç okumadan "tek bir şartım var, Kürt bölgesinde bu parti örgütlenmeyecek" dedi. Demokrat Parti kurulduğunda Kürt bölgesinde örgütlenmedi. Kürtleri uyandırırsak başka şeyler başımıza gelir dedi devşirme olan İnönü. Bunu kabul ettiler.

Seçimin şekli komediydi. Herkes oyunu göstererek kullanacak, ama aynı zamanda CHP İl Başkanı olan valilerin oluşturduğu gizli bir komisyon sayacak oyları. Buna rağmen halk Milli Şef diktatörlüğünden o kadar bıkmıştı ki, 30'a yakın milletvekili çıkarttı. 1950'de abes seçim sistemi değişmek durumunda kalınca tek bir laf söyledi demokrat parti: Yeter söz milletin!

Bunu millet anladı. Ve millet gitti Demokrat Parti'yi 3 dönem iktidar yaptı. Ancak darbeyle kurtulabildiler ondan.

70 darbesini ele alalım. Tağmaç "sosyal gelişmeler, siyasal yapıyı aşmıştır, bunu durdurmamız lazım" dedi. Müdahale yapıldı. Demirel şapkasını alıp gitti, "bu darbe bana karşı yapılmamıştır" dedi. Yanlışlıkla şair ruhlu Ecevit "o zaman bana karşı yapılmıştır" dedi. Sırf bu lafı dedi diye millet ilk sefer solu yüzde 42 oyla iktidara getirdi.

Özal aslında 12 Eylül rejiminin öncesinde devletin bir müsteşarıydı. Ve 12 Eylül cuntasının onayından geçerek partiyi kurmuştu. Özal'ın partisine "bundan bir zarar gelmez, böyle bir yedeğimiz olsun" diye müsade ettiler. Fakat askerler halka Sunalp'i dayatınca halk anladı oligarşinin tezgahını. Döndü Özal'a oy verdi.

ERDOĞAN ASYA'YA DA SESLENMEYE BAŞLADI, "AYAĞA KALKIN" DEDİ

Şimdi ilk defa, bütün bu süreçlerden geçmemiş, yani toprak ağası olmayan, CHP il başkanlığından gelmeyen, devlet bürokrasisinden yetişmemiş, Kasımpaşa'dan, kentin temsilcisi olarak bir lider çıktı milletin içinden, şimdi halk ona döndü. Bu sefer öyle bir döndü ki, özü yakaladı millet.

Döne döne bunları yeniyor seçim minderlerinde, bunlar yenilgiye doymamış pehlivanlar gibi yine ayağa kalkıp meydan okuyorlar. Üstelik bu süreçte uluslararası güçleri de arkalarına aldılar. Çünkü bu yiğit sadece ülkesini ayağa kaldırmakla yetinmedi, bütün İslam dünyasına seslenmeye başladı. Hatta onu da aşıp Asya'ya seslenmeye başladı. Asya'ya "ayağa kalk" diyor. "Dünya beşten büyüktür" diyor. Darbelere karşı çıkıyor. "Ben Gazze'ye gideceğim" diyor. "Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz" diyor.

ULUSLARARASI VESAYET REJİMİ İÇİN BÜYÜK TEHLİKE

Bu durum, uluslararası vesayet rejimi için de büyük tehlike. Britanya'nın, yüzyılın başında oluşturmuş olduğu sistem için de büyük tehlike. Onlar da bu yerlilerle işbirliği yaparak saldırıya ortak oldular. Oluşturulan tezgah bu tezgah.

Recep Tayyip Erdoğan milletine ve Allah'ına sığınıyor. Allah'ın izniyle 7 Haziran'da göreceğiz, yine yenilecekler. Çünkü tarihin tekerleği böyle dönüyor.

Türkler 300 yıl önce kibre kapıldılar, egemenliklerini yitirdiler. Ama şimdi bu kibri yendik, dersler çıkardık tarihimizden. Yeniden ayağa kalkıyoruz.

UYGARLIK KUŞU 2008'DE NEW YORK'TAN HAVALANDI, İSTANBUL'A KONACAK

Uygarlık kuşlu New York'tan çoktan havalandı. 2008 krizinde havalandı. Bakmayın her yıl "bu yıl aşacağız" diyorlar ama her seferinde iş daha kötüye gidiyor çünkü uygarlık kuşu uçtu. Ve bu kuş İstanbul'a konacak.

DÜNYA BANKASI'NA VE IMF'YE ASYA'DAN RAKİP ÇIKTI

Bakın geçen gün Çin bir kalkınma bankası kurdu. Biliyorsunuz, 2. Dünya Savaşı'nın galipleri ekonomik olarak dünyayı zapturapt altına almak için Dünya Bankası ve IMF gibi iki kurum inşa ettiler. Ve bunlar aslında ayağa kalkacak olan mazlumların kafasına inecek tokmaklardı. Çin bunlara alternatif bir kalkınma bankası kurdu. Türkiye bunun kurucu üyesi. Ve birden bire Asya'dan 50'nin üstünde ülke buna katıldı. İçinde devler var. Hindistan var, Japonya var, Pasifik ülkeleri var... Türkiye var.

GÜNEŞ YENİDEN DOĞU'DAN DOĞDU

Yüzyılın başında Asya'yı esir almak adına oluşturulan Batı hegemonyası parçalanıyor. Bu bir Doğu-Batı mücadelesidir. Doğu ayağa kalkmıştır. Güneş yeniden Doğu'dan doğmuştur. Ve buna da Allah'ın izniyle Recep Tayyip Erdoğan önderlik edecektir, ömrü yettiği sürece. Onun kendi deyimiyle "ben bir faniyim, bu millet daha çok Tayyip Erdoğanlar yetiştirir". 600 yıllık geçmişimize baktığımız zaman 20 tane Tayyip Erdoğan çıktı. Fatihler, Kanuniler, I. Ahmetler, Abdülhamidler, Yavuzlar... Say say bitmez. Selahattin Eyyubiler, Baybarslar, Alparslanlar, Kılıçarslanlar... Çok Tayyip Erdoğanlar var bizim tarihimizde.

Zaten bu şer cephesini çıldırtan olay da bu. Zaman zaman beni dövüyorlar Tayyip Erdoğan üzerinden. Zaman zaman nifak sokmaya çalışıyorlar, münafık bulmaya çalışıyorlar. Ama bunlar beyhude çabalar. 

Haber Ara