Dolar

32,5937

Euro

34,7959

Altın

2.496,68

Bist

9.437,65

'Ergenekon' davası temyiz duruşması

'Ergenekon' davası temyiz duruşması

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-10-21 12:24:13

'Ergenekon' davası temyiz duruşması
Eski Zonguldak Milletvekili, Başkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, "İşte bugün adalet tecelli ediyor. Bizimle ilgili iddianame hazırlayanlar nerede, bizimle ilgili karar verenlerin durumu nedir? Bunları siz değerlendireceksiniz. Çünkü adalet herkese gereklidir" dedi.

"Ergenekon" davasının temyiz duruşmasında onuncu gün, sanık savunmalarıyla devam ediyor.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'ndeki duruşmaya, emekli Orgeneral Hurşit Tolon'un da aralarında bulunduğu bazı sanıklar, avukatları ve sanık yakınları katıldı.

Eski Zonguldak Milletvekili, Başkent Üniversitesi kurucusu Prof. Dr. Mehmet Haberal, "savunma" değil, "açıklama" yapacağını belirtti.

Dünyada insan hayatı için önemli iki meslek bulunduğunu söyleyen Haberal, hekimler ve hakimlerin vereceği kararların büyük önem taşıdığını vurguladı.

Adaletin herkese gerektiğini vurgulayan Haberal, "Hekimler 24 saat uyanık kalmak zorundadır, hiçbir hekimin hiçbir şekilde mazereti olamaz. Kusura bakmayın hakimlerin de hiçbir mazeretini kabul etmek mümkün olamaz. 'Yanlış yaptık' deme durumunda olamayız" dedi.

Mehmet Haberal, milletvekilliği döneminde parlamentoda kendisine üst düzey yetkililerin "kusura bakmayın Mehmet Bey yanlış yaptık" dediğini aktararak, "Böyle bir şey olabilir mi? Bu yanlışlar nedeniyle birçok insan hayatını, sağlığını, işini kaybetti. İki şey var ki geriye dönüşü söz konusu değildir. Biri insan hayatı diğeri de zaman. İnsan hayatı bir daha geri gelir mi" ifadelerini kullandı.

İki gün sorgulandığını, her şeye yanıt verdiğini belirten Haberal, "Yaptığım her şey Anayasanın bana, topluma tanıdığı haklar. Yasalara aykırı şekilde hareket etmemiz söz konusu olmamıştır ama demokrasimiz sıkıntıya girdiğinde gereğini yaptım. 1950'li yıllardan beri ülkemizdeki bütün olayları yaşayan kişiyim. Darbeleri, darbe girişimlerini birebir yaşadım. Demokrasi için ne gerekirse hepsini yapmaya çalıştık" değerlendirmesinde bulundu.

- "Bugün de üzerimize düşeni yapıyoruz"

Antidemokratik uygulamalara karşı 5 Mart 1984'de bin 300 imzalı "Aydınlar Dilekçesi"ni imzaladığını belirten Haberal, şöyle konuştu:

"Aydınlar dilekçesini imzaladığım için en ağır hapis cezasına çarptırıldım, profesörlük unvanını kazanmış olmama rağmen tam 6 yıl boyunca bana kadro verilmedi. Eğer ülkemizin veya demokrasi aleyhine herhangi bir şey oluyorsa gereğini yapmak durumundayız. O gün nasıl gereğini yaptıysak dün de bugün de üzerimize düşeni yapıyoruz. Aydan insanlar gelip ülkemizdeki yanlışları düzeltmeyecek, biz düzelteceğiz. Hepimizin görevi, bu ülkeyi yüceltip yükseltmektir. Başka herhangi bir talebimiz olmamıştır. Bu yanlışları gidermek zorundayız. Hiçbir zaman hiçbirimizin kötümser olmaya hakkı yok. Demir kapılar arkasında bile aynı şeyleri düşündüm. Oralarda da kongreler düzenledim, akademiler kurdum."

Adaletin sonunda mutlaka tecelli edeceğine inandığını dile getiren Haberal, "İşte bugün adalet tecelli ediyor. Bizimle ilgili iddianame hazırlayanlar nerede, bizimle ilgili karar verenlerin durumu nedir? Bunları siz değerlendireceksiniz. Çünkü adalet herkese gereklidir" dedi.

Mahkeme sürecinde yaşadıkları ve savunmasını topladığı kitaplarından alıntılar okuyan Haberal, kitaplarını heyete sundu.

Haberal, "Tüm yaşantım boyunca sadece hizmete tabi bilim insanı olarak ülkemize ve milletimize kazandırdıklarım ortadayken bugün iddia makamının düzenlediği iddianamede sanal bir örgütün üyesi olarak gösterilmem adalet adına utanç vericidir" ifadelerini kullandı.

- Avukat Özersin'in savunması

Haberal'ın Avukatı Serdar Özersin de soruşturmayı yapan polislerin hiçbirinin bugün görevde olmadığını, iddianameyi hazırlayan birtakım savcıların da meslekten ihraç edildiğini söyledi.

Haberal'ın genel cerrah olması nedeniyle insanlara can veren, dünyanın tanıdığı bir bilim adamı olduğunu ifade eden Özersin, "4 yıl 4 ay bir insanın hayatından alınmış bir süreç. Hocam içeride olduğu için çocuklarını ameliyat ettirmeyen anne babalar tanıyorum. Karaciğer nakli için hocamın tahliye olmasını bekleyen aileler biliyorum. 4 yıl 4 ay çok zor koşullarda geçti. Yaşam hakkına, sağlık hakkına müdahale edildi" dedi.

Özersin, Haberal ile ilgili yapılan aramalarda hiçbir suç unsuruna rastlanmadığını, çapraz sorguda, isnat olunan fiille ilgisi olmayan 185 soru sorulduğunu anlattı.

Haberal'a ilişkin telefon tapelerinde hukuka aykırı konuşmalar yapıldığı, bunların suç unsuru kabul edildiğini söyleyen Özersin, "Tanımadığı insanlarla konuşmuş gibi gösterildi, kurucusu olduğu üniversitenin santralından yapılan tüm görüşmeleri kendisi yapmış gibi kabul edildi" diye konuştu.

Cumhuriyet mitinglerine katılması ve mitingde "ordu göreve" pankartının açılması konusuna da değinen Özersin, rektörlerin katıldığı mitinge Haberal'ın da gittiğini, yalnızca Atatürk'ün mozolesine çelenk koyup, ardından yapacağı karaciğer nakli ameliyatı nedeniyle mitingden ayrıldığını anlattı. Avukat Özersin, "Mitingde 'Ordu göreve' pankartı açıldığından bahisle iddianame hazırlayanlar, bu pankartı açanların beraat ettikleri mahkeme kararını neden görmediler" diye sordu.

- Bülent Ecevit'in tedavi süreci

Eski Başbakan Bülent Ecevit'in tedavi süreciyle ilgili iddiaları da yanıtlayan Özersin, şunları söyledi:

"Sayın Ecevit'in tedavisiyle ilgili hastane sürecindeki bütün işlemler, belgeler dosyada mevcut. İş göremez belgesi verilecek ve darbeye teşebbüs yapılmış olacak iddiasında bulunuldu. Haberal, Sayın Ecevit'in tedavi heyetinde bulunan bir hekim değil. Kurucu rektör olması nedeniyle idari bir görevi vardı. Haberal'ın ihtilaflı olduğu, haklarında tazminat davası açtığı ve suç duyurusunda bulunduğu Recai Birgün ve Mücahit Pehlivan'ı tanık olarak dinlediler. Aralarında husumet bulunduğu, tanık olarak dinlenemeyeceklerini söyledik ama mahkeme dinlemedi. Bu şahısların söylediği her şey başka tanıkların beyanlarıyla çürütüldü, beyanlarının gerçek olmadığı ortaya çıktı. Zaten iş göremezlik raporunun Başkent Üniversitesinden verilmesi mümkün değil, devlet hastanesinin vermesi gerekiyor. Bu iki tanık duruşmada bu iddiayı başkalarından duyduklarını söylediler, bu kişiler de dinlendi, isnadın doğru olmadığını söylediler. Sayın Ecevit ve Rahşan Ecevit de 'Biz böyle bir şeyi ne hissettik, ne duyduk, hocamıza, personele teşekkür ederiz' dediler."

Avukat Serdar Özersin, mahkemede, suç olmayan eylemlerin suçmuş gibi gösterilerek hüküm kurulduğunu belirterek, "Bu yolla bilim adamı müvekkilimin burada tutulması insan haklarına aykırı. Karar hukuksuzdur, yanlıştır. müvekkilimizin verilmiş cezayla ilgili hiçbir faaliyeti, teşebbüsü bulunmamaktadır. Bu nedenlerle yok hükmünde olan hükmün bozulmasını talep ediyoruz" dedi.

- "Yaşamım gasbedildi, zamanım katledildi"

Avukatının ardından tekrar söz isteyen Haberal, yaşamı boyunca Anayasa'nın verdiği bütün hakları kullandığını söyledi.

Yargılama sürecinde yaşadıklarının kabul edilemeyeceğini ifade eden Haberal, süreçte yaşadığı sağlık sorunlarını ve tedavi sırasında gördüğü zorlukları anlattı.

Haberal, 19 Ocak 2011'de ciddi sağlık sorunları yaşadığını, Haseki Hastanesi kardiyoloji bölümünde yatarken, odasının saat 20.00'de 3 Adalet Bakanlığı müfettişi, 15 polis, 5 jandarma ve bir gardiyan ile basıldığını belirterek, odasında bilgisayar ve telefon bulunduğu gerekçesiyle baskının yapıldığının söylendiğini kaydetti.

"Yaşamım gasbedildi, zamanım katledildi" diyen Haberal, buna kimsenin hakkı olmadığını söyledi. Birisi bir suç işliyorsa istisnasız kim olursa olsun hesabını vermesi gerektiğini ifade eden Haberal, şöyle devam etti:

"İnsanlar aya, Mars'a gidiyor biz ne yapıyoruz, birbiriyle uğraşmaktan, çekiştirmekten başka, bunu kabul etmem mümkün değil. Birbirimize inanmak, güvenmek zorundayız başka türlü başarılı olamayız. İnanıyorum ki, Türkiyemiz en kısa zamanda bu rahatsızlık duyduğumuz ortamdan çıkacaktır. Bunu da bizler yapacağız, başarmak zorundayız. Aksi halde hepimiz aynı sıkıntıların içinde kalırız. Bu çatı akarsa hepimiz ıslanırız. İnsanları arkadan çekiştirmeyin fitne insan öldürmek kadar günahtır.

Silivri'deki ortamı hatırlamak bile istemiyorum. Mikrofonlar üzerinizde, es kaza bir avukat veya sanık fazla konuştuğu zaman 'tut asker, binbaşı at dışarı bunları' deniyordu. Duyduğum zaman 'nerede yaşıyoruz, esir kampında mıyız, burası Türkiye olamaz' dedim. Orada yaşadığımız şey çağ dışı bir ortamdı, bugün ise bu ortamda ülkem adına gurur duyuyorum."

Haber Ara