Dolar

32,5037

Euro

34,9589

Altın

2.429,98

Bist

9.798,60

''Erbakan hoca FETÖ'ye bu fırsatı vermezdi''

Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün ''Erbakan Hoca olsaydı, darbe gerçekleşmişti'' ifadesine Milli Görüş cenahından yanıt geldi.

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-08-16 12:39:28

''Erbakan hoca FETÖ'ye bu fırsatı vermezdi''

TİMETURK I HABER MERKEZİ

Ahmet Mahmut Ünlü, Habertürk'te Nevzat Çiçek'in sorularını yanıtladı. Ünlü, “Cumhurbaşkanı'nın insanları çağırması beni de şaşırttı, maşallah dedim. Erbakan Hoca olsaydı, darbe gerçekleşmişti. FETÖ Erbakan Hoca'yı kandıramaz, şuurlu adam, her şeyi bilen adam. Zaten onun için ikide bir indirildi adam. Niyet düzgün olabilir ama kan dökülür mü diye merhametinden bir şey yaparsın, sonra bütün ümmet acınacak hale gelir. Orada Tayyip Bey'in sokağa davetiyle, şaşırdım kaldım, helal olsun dedim” ifadelerini kullandı.

Milli Gazete'nin bugünkü başyazısında Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü'nün Milli Görüş'ün merhum lideri Necmettin Erbakan ile ilgili sözlerine yanıt geldi.

Mustafa Kardaş 'Erbakan hoca olsaydı, yeni bir dünya kurulurdu' başlıklı yazısının Cübbeli Ahmet'e verilmekte olan bir yanıt olarak algılanmasını istemedi ama o tartışmaya da değindi. Erbakan'ın gösterdiği cesareti kimin gösterdiğini soran Kardaş, yeri geldiği zaman bedeli sadece Erbakan'ın ödediğini belirtti.

Kardaş'ın o yazısı;

Daha ilk cümlelerimle dikkatinizi çekeyim: Sakın haa! Kimse okumaya başladığınız bu yazıyı Cübbeli Ahmet Hoca'ya verilmekte olan bir cevap sanmasın… Ne Cübbeli Hoca'ya ne de herhangi birine cevap niteliği taşımamaktadır bu satırlar.  Lüzumu da yoktur; zira herhangi bir su'i zanna en güzel tavır hüsn-ü zandır. Erbakan Hocamız'ın tedrisatında bulunan bizlere de sadece “hüsn-ü zan” yakışır.

Bir savunma yazısı ise hiç değildir, bu. Savunma eylemi “bir saldırıya karşı koymak”sa eğer; Erbakan Hocamız için savunma yapmak bize düşmez. “Erbakan Hoca yine haklı çıktı”  cümlelerine dünya alem şahit. Olup biten olaylar, gelişmekte olan süreçler, varılan sonuçlar ve akıp gitmekte olan zaman zaten Hocamızı layıkıyla savunmaktadır. O haklı çıkandır! Çünkü o, sadece “doğru”nun değil, her zaman ve şartta “hakikat”in insanıdır!...

“Doğru”; yanlışın olduğu yerde, yanlışın karşısında vardır. Ama Hakikat, yanlışın da doğrunun da olduğu yerde her daim mevcuttur. Hocamızın anlatımıyla “doğru” zamana, zemine ve şarta göre değişir. Hakk ise; şarta, zemine ve zamana bağlı değildir. Hakk; her şartta, her zeminde ve her zaman kesin doğru olandır; değişmez doğrudur. 

Yağmur yağarken insanın şemsiyeyle dışarı çıkması doğru; ama güneş açtığında ise yanlıştır. Şartlar değişince, yeni şartlara göre doğru da değişir. Fakat, güneş her zaman, her şart ve her zeminde doğudan doğar, batıdan batar. Duruma göre değişmez; güneşin batışı ve doğuşu. İşte Hakk, hakikat tam da budur! “Doğru” mutlak değildir, “yanlış” da mutlak değildir. Konjünktürel olmayan, mutlak olan Hakk'tır. Erbakan Hocamız, davasında istikametini “doğru” ya da “yanlış”lara bakarak değil; günlük olaylar ya da konjünktürel durumlara göre değil; Hakk çizgisinde belirlemiştir.  Elbette doğruları ve yanlışları bilmek yol gösterir, ama günün doğrularını, günün yanlışlarını mutlak sanır da ona göre hükmeder, günün gösterdiklerine göre rota belirlerseniz, işte o zaman “aldatılmaktan” kurtulamazsınız.

“Aldatılmak” demişken, Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve birçok görüşten siyasilerin ve uzmanların Erbakan Hocamızın FETÖ ile ilgili sözlerini hatırlamamak mümkün değil. “Cemaat”in nüfuz edemediği, maksadına alet edemediği tek lider olmak sebepsiz olmasa gerek. Özal, Demirel, Ecevit, Erdoğan… Ve diğerleri. Hemen hepsi, virüsün taşıyıcısı binekler gibi görülmüş. Erbakan Hocamız'la iletişim kuramamalarının elbet bir sebebi var. İşte bu sebep; Doğru/Yanlış ile Hakk arasındaki farktır. Erbakan; reel politiğin, dönemin, şartların değil; “hakikatin insanı”, “hakikatin lideri” olmuştur. Şartlara teslim olmaktansa, şartları teslim alacak iradeyi tavizsiz ve hakkıyla ortaya koymuştur. Hakikat ve hikmet yolundan hiç sapmamıştır Erbakan Hoca. Zira, hakikat yolundan ayrılınca; değişen/değiştirilen şartlar sizi çepeçevre çevreleyiverir.

ERBAKAN HOCA OLSAYDI, FÖTE'YE BU FIRSATI VERMEZDİ

“Erbakan olsa ihtilal başarılı olurdu” kanaati bir su-i zandan ibarettir. Ve bu kanaati zaten Mahkeme kararıyla geçtiğimiz yıllarda bir kısmı yayımlanan 28 Şubat MGK'sının tutanakları da yerle bir etmektedir. Başbakan Erbakan sadece 28 Şubat MGK'sında değil, sürecin tamamında  “postmodern” darbeye karşı adeta tek başına direnmiştir. İşveren kuruluşları, çoğu sendikalar, çoğu gazeteler, çoğu televizyonlar ve maalesef sivil hayatın ve de siyasetin neredeyse bütün unsurları darbecilerle işbirliğine girmesine rağmen Başbakan Erbakan, ülkeyi çok daha büyük felaketlerden tek başına korumuştur. Bedelini de bizzat kendisi ve Milli Görüş hareketi ödemiştir. Erbakan Hocamızın 1998'deki “sükunet” çağrısının şartları ile 15 Temmuz kalkışması zemin olarak da, şartlar ve nitelik bakımından da çok farklıdır. Erbakan Hoca, 28 Şubat gecesinden hemen sonra bütün siyasi parti genel başkanlarını tek tek ziyaret etmek suretiyle “Bugün bize yapılmak istenen yarın sizlere yapılacaktır. Gelin ordumuzun içerisindeki bu cuntaya karşı sivil/siyaset cephesi oluşturalım” çağrısında bulunmuş, fakat o dönem muhalefet partileri cuntanın adeta suç ortağı olmuştur. Evet hükümet kurmakla da ödüllendirilmişlerdir, ama kendi ifadeleriyle siyasi hayatlarına da malolmuştur, bu işbirlikçilik.

28 ŞUBAT'A DAİR HATIRLATMALAR

Sadece muhalefet partileri mi, bizzat dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de, dönemin Anayasa Mahkemesi ve diğer yüksek yargı unsurları da 28 Şubat postmodern darbesinin köşe taşları yapılmıştır. Başbakan Erbakan, siyasi yasaklı ilan edilmiş, iki siyasi partisi kapatılmıştır. Erbakan Hoca'nın “sükunet” çağrısı da “Refah Partisi”nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılması sonrasında ve bu şartlarda cereyan etmiştir. O günkü zemin ve şarlar ile, bugünkü zemin ve şartlar ne kadar örtüşmektedir, birkaç hatırlatmayla birlikte bunu vicdanlara bırakıyorum:

* 28 Şubat'ta muhalefet darbecilerin yanındaydı, 15 Temmuzda hem Meclis muhalefeti, hem de Meclis dışı muhalefet darbecilerin karşısında yer aldı.

* 28 Şubat'ta gazeteler, televizyonlar, genel yayın yönetmenleri, yazarlar, manşetler ve ekranlar darbecilerin yanındaydı, 15 Temmuzda medya bütün unsurlarıyla darbecilerin karşısında yer aldı.

* 28 Şubat'ta sendikalar-işverenler darbecileri desteklemek için 5'li Çete kurdu, 15 Temmuz'da bütün STK'lar darbecilerin karşısında yer aldı.

* 28 Şubat'ta yargı bütün kademeleriyle cuntanın brifinglerinde darbecilere alkış tutuyordu, 15 Temmuz'dan sonra yargı darbecilere karşı kararlı bir tutum sergiledi.

* 28 Şubat'ta tarikatlarımızın, cemaatlerimizin, hocalarımızın çoğunluğu maalesef 28 Şubat sürecinde “öz eleştiriler” adı altında ya siyasete, Erbakan Hocamıza insafsızca eleştiriler yöneltiyor ya da susmayı tercih ediyordu, 15 Temmuz'da ise haklı olarak milli iradenin yanında yer aldı.

* 28 Şubat'ta hükümet bir koalisyon hükümetiydi, 15 Temmuz'da ise sayısal sorunu olmayan, Cumhurbaşkanı'nın desteğini arkasına almış olan bir tek başına iktidar var.

belge_6

MİLLİ GÖRÜŞ'Ü “PROJELENDİRİLMİŞ ÇATIŞMALARDAN” UZAK TUTTU

Refah Partisi'nin kapatılması sonrasında Erbakan Hocamızın yapmış olduğu “sükunet” çağrısını tutup da 15 Temmuz gecesi yaşananlar ile kıyaslamak ve “Erbakan olsa ihtilal olurdu” yaklaşımında bulunmak elbette büyük bir hezeyandır. Erbakan Hoca, merhametli ve şefkatli bir liderdi, bunun aksini söyleyecek kimse olamaz.. Bu ülkede hem 12 Eylülden önce hem de 28 Şubat sürecinden sonra kardeşin kardeşi vurmasının, iç savaş ortamının oluşmasının önündeki en büyük engel hep Erbakan Hoca oldu. 12 Eylül'de “aynı silahla” hem ülkücüler, hem de komünistler vurulurken, Erbakan Hoca, Akıncılar Genel Merkezi'ne getirilen tır dolusu silahlara el sürülmemesi talimatını da verdi. Hiçbir dönem Milli Görüş hareketini ülkedeki kaosun, sokak çatışmasının veya şiddetin pir parçası yapmadı. Refah Partisi kapatıldığında dış mihrakların istediği kaos ortamının çıkmaması için de “sükunet” çağrısını yaptı. O hep, “bizim metodumuz iddia değil, ikna” dedi.. Ve Milli Görüş hareketini her dönem kumpaslardan, şiddetten, projelendirilmiş çatışmalardan uzak tuttu.

Ama, tutup da bugünkü şartlarda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a iltifatlar yağdırmak adına, bir hakikati kendince gölgelemeye yeltenmek de neyin nesi! Sayın Cumhurbaşkanı'nın da buna ihtiyacı olduğunu zaten kimse söyleyemez.

ERBAKAN HOCA'NIN GÖSTERDİĞİ CESARETİ KİM GÖSTERDİ!

Erbakan Hoca yeri geldiğinde bu ülke, bu millet ve ümmet için en büyük riskleri almış, en büyük cesaret örneklerini sergilemiş, en güçlü tavırları ortaya koymuştur. Yeri gelmiş bedelleri de sadece Hocamız ve Milli Görüş hareketi ödemiştir.  Siyonizm'in şemsiyesi altındaki Batı ve Batıl'ın herkesi teslim aldığı son yarım yüzyılda O, asla ve katla ne Batı'ya, ne de Siyonizm'e teslim olmuştur. Bundan daha büyük bir “cesaret” misali var mıdır gösterilecek!

ABD'nin tehditleri altında, ambargolara rağmen Erbakan'ın, Kıbrıs'ın fethinde aldığı riski kim almış, gösterdiği cesareti kim sergileyebilmiştir

2. Yalta'yı isterken, D-8'leri kurarken, Yeni Bir Dünya'nın temelini atarken Erbakan'ın aldığı riski kim almış, gösterdiği cesareti kim göstermiştir

Sömürücü faiz düzenine ve kan emici rantiyeye karşı Denk Bütçe'yi yaparken, Havuz Sistemini kurarken Erbakan'ın aldığı riski kim almış, gösterdiği cesareti kim göstermiştir

Türkiye'miz ve bölgemizde terörün ve işgalin güvencesi Çekiç Güç'ü gönderirken Erbakan'ın aldığı riski kim almış, gösterdiği cesareti kim göstermiştir

Afganistan'dan Sovyetler sökülüp atılırken, Avrupa'nın göbeğinde Batı'ya, NATO'ya ve Sırplara karşı Bosna zaferi kazanılırken, Çeçen cihadında  o şanlı direniş yapılırken Erbakan Hoca'nın aldığı riski kim almış, gösterdiği cesareti kim gösterebilmiştir!

28 Şubat postmodern darbesinin bizzat Amerikan hariciyecisince yönetildiğini ABD Büyükelçiliği'ne “gizli” damgasıyla gönderilen “kripto” emirleri ihtiva eden belge yle deşifre ederken Erbakan'ın gösterdiği cesareti kim göstermiştir.

belge2

İRŞAD İHMALE GELMEZ

Sihirbazın şapkadan tavşanı çıkarmasına aldanmamak için sadece “hakikatin insanına” bakmak, O'nun davasında yürümek lazım… Dünler “günün adamı” olmaya çalışan insanlarla doluysa eğer, bize düşen “günün adamı”, “günün sesi”, “günün konuşanı” değil, çağların insanı, çağların sesi olmaya gayret etmektir.  Başlangıç cümlelerimizi tek bir cümleyle tamamlamış olalım: Askerimizi kışlaya davet ettiğimiz gibi, alabildiğince günübirlik söylemlerin içerisine dalan ve yıpranmaktan kurtulamayan muhterem hocalarımızı da asli vazifelerine dönmeye ve yeniden irşad görevlerini üstlenmeye davet ediyoruz. İrşad ihmale gelmez!...

Son söz olarak; “Erbakan olsa, darbe olurdu” zannı tashih edelim. Erbakan Hoca bunca seneler iktidar olsaydı, FETÖ'ye bu fırsatı vermezdi. Erbakan Hoca olsaydı; YENİ BİR DÜNYA kurulurdu.

Haber Ara