Dolar

32,5662

Euro

34,8863

Altın

2.435,19

Bist

9.645,02

Enes Bayraklı: Almanya ile ikinci raund 2019 seçimleri

Almanya Başbakanı Angela Merkel'in 'Türkiye'deki referandumda hayır diyen yüzde 50'nin bizden beklentisi var' sözlerini değerlendiren Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enes Bayraklı, Almanya'nın referandumda kaybettiğini ve bu çerçevede 'birinci raundu kaybettiğini düşündüğünü' söyledi. Fakat Bayraklı'ya göre Almanya ile ikinci raund 2019 seçimleri ve bugün yaşadığımız gerginliği bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor.

7 Yıl Önce Güncellendi

2017-08-22 11:07:42

Enes Bayraklı: Almanya ile ikinci raund 2019 seçimleri

TIMETURK | 5 SORU

Türkiye-Almanya arasında devam eden kriz hali, Almanya Başbakanı Angela Merkel'in adeta Avrupa Birliği (AB) adına konuşarak "Gümrük Birliği Anlaşması"nı gündeme getirmesi ve Türkiye'nin buna sert bir şekilde karşılık vermesi ile yüksek tansiyonda seyrediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın bu açıklamaya sessiz kalmaması, aksine Almanya'daki Türklere 'sandık' için çağrı yapması da Berlin cephesinde gerilimi artırdı. Büyük oranda iç kamuoyuna yönelik söylemler geliştiren Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel'e göre bu çağrı 'egemenliklerine' yapılmış bir saldırı. 5 SORU'nun bugünkü konuğu SETA Avrupa Araştırmaları Direktörü ve Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Enes Bayraklı'ya göre Avrupalı liderlerin sessizliği de göz önünde bulundurulduğunda diğer AB ülkelerinin böyle düşünmediği söylenebilir...

İşte Bayraklı'nın açıklamaları:

1. İncirlik krizi, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) mensuplarının iltica talepleri, Alman siyasetçilerin PKK'ya verdiği destek, casusluk iddiaları, Büyükada tutuklamaları ve Almanya'daki seçim sürecinde Türkiye'nin yine hedefe oturtulması... Berlin-Ankara arasında yaşanan krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye ve Almanya ilişkileri tarihsel olarak geçmişten bugüne hep bir asimetrik ilişki içerisinde devam etmiştir. Bu asimetrik ilişki biçiminde de Almanya; Türkiye'ye silah ya da ekonomik yardım yapan, AB üzerinden parmak sallayan, 'racon' kesen bir konumda olmuştur. Yani bu ilişkide belirleyici ve baskın taraf hep Almanya olmuştur.

Son günlerde yaşadığımız ve tansiyonu yüksek şekilde devam eden krizin geleceği aslında uzun zaman önce belli olmuştu. Türkiye'nin özellikle son 15 yılda yaşadığı dönüşümle birlikte ekonomik olarak sıçrama yapması, diğer alanlarda daha iddialı bir ülke haline gelmesi, Almanya'yı rahatsız etti. Yani Türkiye, artık eşit bir ortak gibi muamele görmek istiyor ve "Nasıl siz Türkiye karşıtı bazı politikalar uyguluyorsanız, aynısını bizde size karşı uygularız" diyor. Almanya ise bu durumu kabullenemiyor. İşte burada bir çatışma yaşanıyor. Berlin'in Türkiye'nin içişlerine açıkça müdahale ettiğini ve bunu ısrarla sürdürmek istediğini söyleyebiliriz. Bunun en açık örneğini referandum sürecinde gördük. Almanya, "hayır kampanyasına" medyasıyla, devlet medyasıyla doğrudan taraf oldu.

"BİR DÖNÜŞÜM YAŞANIYOR"

Bu açıdan baktığınız zaman, ilişkilerin doğasında Türkiye'nin zorlamasıyla asimetrik ilişkiden, eşit ortaklığa doğru bir dönüşüm yaşanıyor ve Almanya bunu durdurmaya, mümkünse tersine döndürmeye çalışıyor. Bu durumu bir türlü hazmedemiyor, kabullenemiyor.

"ALMANYA, TÜRKLERİ ASİMİLE ETMEK İSTİYOR"

Yaşanan gerginliğin en önemli sebeplerinden biri de Türkiye'nin diaspora politikasıdır. Türkiye eskiden diaspora ile çok ilgilenmeyen bir ülkeydi. Sadece 90'larda imam gönderiyordu, öğretmen gönderiyordu. Ancak 2000'lerden sonra buna yönelik bir politika üretmeye başladı. Burada Cumhurbaşkanımızın 2009 yılında, Köln'de yapmış olduğu bir açıklama dönüm noktası oldu. Erdoğan'ın "Asimilasyon bir insanlık suçudur, bulunduğunuz ülkelere entegre olun, oranın dilini öğrenin, iyi bir vatandaş olun verginizi verin, siyasete ve kültüre katılın ama asimile olmayın" sözleri Almanya'yı çok rahatsız etti. İkili ilişkilerde kavganın temel sebeplerinden birini ben burada görüyorum. Almanya açıktan söylemese de Türkleri asimile etmek istiyor ve bir türlü asimile edemiyor olması Almanya'yı ürkütüyor.

"ALMANYA BANA İTAAT EDİN DİYOR"

İlişkilerde yaşanan değişimin bir diğer sebebi ise Alman dış politikasında yaşanan sessiz eksen kayması. Almanya ikinci dünya savaşındaki suçlarından dolayı, hep çekingen bir dış politika izledi ve ikinci dünya savaşından sonra zaten bölünmüş durumdaydı. İki Almanya birleştikten sonra da tarihsel korkular nedeniyle hep geri planda duran, askeri güç kullanmayan, askeri operasyonlara katılmayan bir ülke ortaya çıktı. Daha çok diplomasi ve ticarete vurgu yapan bir ülkeydi. Ancak son dönemde Avrupa'da lider ülke konumuna yükseldiğini görüyoruz. Sonra bu gücü diplomaside de kullanmaya başladı. Eskiden çekimser ve geri planda olan Almanya, artık agresif bir dış politika izliyor ve bu politikada, diğer devletleri kendi politikalarına uygun hareket etmeye zorluyor. Sonuçta bugün agresif ve diplomaside çatışmacı bir dil kullanan alışık olmadığız bir Almanya ortaya çıkmış oluyor. ABD, Macaristan, Polonya, İngiltere ile sıkıntılar yaşıyor. Dolayısıyla Alman dış politikasında da bir dönüşüm var. Almanya bu politikalarıyla aslında Avrupa'nın lideri benim ve bana itaat edin demek istiyor.

"ALMANYA'NIN GÜMRÜK BİRLİĞİ ÇIKIŞI AB'DEN DESTEK GÖRMEYECEK"

2. Almanya Başbakanı Angela Merkel'den gelen 'Gümrük Birliği Anlaşması' açıklamaları, Türkiye'de "Avrupa Birliği (AB) adına konuşmak" olarak değerlendirildi. AB, Merkel'in sözlerini destekliyor mu? Anlaşmanın askıya alınması durumunda neler yaşanabilir?

Ekonomik gücüyle lider konumuna yükselen Almanya, Avrupa Birliği kurumlarında çalışan çoğu üst düzey bürokratın atamasında etkili oldu. Berlin yönetimi işte bu konumunu kullanarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak istiyor. Birçok Avrupa ülkesi doğrudan Almanya'ya ses çıkarmasa da bu durumdan rahatsız. Dolayısıyla İspanya, İtalya ya da Fransa gibi ülkelerin Almanya'ya bu konuda destek vereceğini düşünmüyorum. Ancak Almanya bu ülkeleri de sıkıştırıyor. Örneğin Yunanistan şu anda ekonomik olarak adeta Almanya'nın bir sömürgesi haline gelmiş durumda. Dolayısıyla Almanya, Türkiye'ye karşı Avrupa Birliği içerisindeki bu gücünü de kullanmak istiyor. 'Gümrük Birliği'nin merkezinde olduğu gerilimi böyle değerlendirebiliriz.

Gümrük Birliği anlaşması iki tarafın da faydasına olan bir anlaşma. Bakın şu an Gümrük Birliği'nin askıya alınmasını kimse tartışmıyor. Bunun güncellenmesi, genişletilmesi konusunda "şu an devam etmeyeceğiz" deniliyor. Türkiye'nin de bu konuda çok acelesi yok. Yapılsa Türkiye'ye faydası olacaktır. Avrupa Birliği'ne de faydası olur. Ama aynı zamanda Türkiye'yi aşırı şekilde sıkıntıya sokacak bir durum yok.

3. Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) açıkladığı veriler, 2017'nin Ocak-Temmuz döneminde 8 milyar 293 milyon 123 bin dolarla en fazla ihracatı Almanya'ya yaptığımızı gösteriyor. Krizin ekonomik yansımaları neler olabilir?

Krizin şu anda ekonomik yansıması sadece turizm alanında oldu. Turizm alanında Almanya özellikle medyası ve siyasetiyle uzun dönemdir Türkiye'ye adı konmamış bir ambargo uygulayarak, kara propaganda yapıyor. Türkiye'de terör var denilerek Türkiye'ye turist gelmesini engellemeye çalışıyorlar. Bu propaganda ve terör saldırıları bir nebze etkili oldu ama asıl etkili olan FETÖ ihanet şebekesinin darbe girişimiydi. İnsanlarda Türkiye'ye karşı olumsuz bir algı yarattı. 2015-2016'da Türkiye'ye gelen Alman turist sayısında ciddi bir düşüş oldu. Ancak bu sene Avrupa'da fiyatların artması ve yaşanan terör olayları sebebiyle insanlar tekrar Türkiye'ye yöneldi.

İkinci olarak özellikle savunma sanayii alanında Almanya ve Avusturya'da Türkiye'ye karşı adı konulmamış bir ambargo uygulanıyor. Fakat Altay Tank motorunun üretilmesi konusunda Türkiye'de bir firmaya teknik destek veren önemli bir Alman firması da var. Yani bazı firmalar bu ambargoyu aşmaya çalışıyor. Dolayısıyla bir ticaret devleti olan Almanya'nın siyasi gerilimi ekonomik alana taşıması, taşısa bile bunu alman şirketlerine kabul ettirmesi çok zor. Tabii bu gerginlik yinede Türkiye'deki bazı yatırımcılarda bir korku yarattı. Neticede Türkiye uzun vadede Almanya'ya olan bağımlılığını azaltmak zorunda. Türkiye'nin yavaş yavaş geminin rotasını başka noktalara çevirerek Almanya ile olan payı azaltması gerekmektedir. Çünkü yaşanan gerilim konjektürel değil yapısaldır ve kuvvetle muhtemel çok uzun bir süre devam edecek.

4. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, ilk defabu kadar açıkça, partilerin adını anarak yaptığı "Türkiye düşmanlarına oy vermeyin" çağrısı hakkında neler düşünüyorsunuz? İki ülke arasındaki gerilimin Almanya'daki Türkler üzerindeki etkilerini değerlendirebilir misiniz?

Almanya,sadece siyasette değil düşünce kuruluşları, vakıf ve dernekleriyle birlikte Türkiye'nin en kritik bütün meselelerinin tam göbeğinde yer alıyor. PKK, FETÖ, Alevilik meselesi gibi Türkiye'nin en temel meselelerinde Alman düşünce kuruluşları, gazetecileri, akademisyenleri ve nihayetinde Alman devleti angaje olmuş durumda. Referandumdaki 'hayır' kampanyası da malum. Dolayısıyla Almanya'nın Türkiye'ye "Bizim içişlerimize karışmayın" deme lüksü yok. Cumhurbaşkanımızın yapmış olduğu çağrı Almanya'nın provokasyonlarına cevap niteliği taşımaktadır.

Bunu oradaki Türkler'e yansımasına gelecek olursak... Irkçılık, İslamofobi gibi akımların Avrupa'da hızla yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Dolayısıyla Almanya'daki Müslümanlar ve Türkler de bundan nasibini alıyor. Aynı zamanda Almanya, Türkiye ile yaşadığı gerilimi, gurbetçilere bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Bu yaşanan son gerginlik olmasaydı da, demin bahsettiğim atmosferden dolayı başka bir bahane bulunacaktı. Cumhurbaşkanımızın açıklamasının Almanya'daki Türkler'in hak arayışı için önemli bir nokta olarak görüyorum. Gurbetçiler hakları için mücadele etmeli. Dünya tarihinde siyasi ve kültürel haklar hep bir siyasi kavga sonucunda kazanılmıştır. Dolayısıyla Müslümanların ve Türklerin Avrupa'da işi geçmişte de zordu gelecekte daha zor olacak.

"TÜRKİYE'DEKİ REFERANDUMDA ALMANYA YENİLDİ"

5. Gerilimin Almanya tarafından tırmandırılmasının en önemli sebeplerinden biri olarak görülen 'seçimler' sonrasında 'normalleşme' ihtimali görüyor musunuz?

Bu konjektürel bir mesele değil yapısal bir sorun. Dönüşüm gerçekleşene ve taşlar yerine oturana kadar Almanya bu çatışmayı tansiyonu yükselterek sürdürecek. Bakın Almanya'nın Başbakanı çıkıp diyor ki,"Türkiye'de referandumda hayır oyu verenlerin bizden ciddi beklentisi var." Bu ne demek? Yani sen buradaki yüzde 49'un lideri misin, Başbakanı mısın? Türkiye burada 'sanane' deme hakkına sahip. Bu durum Türkiye'deki siyasi meselelere oynandığını gösteriyor. Bu durum 2019 seçimleri ile alakalı hala bir beklentinin olduğunu gösteriyor.

Türkiye'de bir provokasyon dalgası şimdiden başladı. Atatürk heykellerine yönelik saldırılar, kimin yaptığı belli olmayan, provokatif eylemler, kıyafetime karışma tarzı provokasyonlar, bunlar mesela adım adım geliyor. 2019 seçimlerine kadar da Türkiye'yi Avrupa'da sıkıştırmak için Almanya tarafından ekonomik adımlar atılacak. Almanya 'referandumu kaybederek' birinci raundu kaybettiğini düşünüyor. Ama ikinci raund 2019 seçimleri... 2019'da bu raundu kazanmak adına elinden geleni ardına koymayacağını şimdiye kadar atılan adımlarda görüyoruz.

Haber Ara