Dolar

32,5170

Euro

34,7952

Altın

2.427,66

Bist

9.710,63

'Dünyevileşme insanları dinden koparıyor'

Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer bugünkü yazısında Deizm sorusuna cevap vererek, ' Anlaşılan Âdemoğlu var oldukça şeytan, şeytan var oldukça da şeytanî düşünceler ve şeytanlaşmış, hatta şeytanı emekli etmiş insanlar da var olacaktır' dedi.

9 Yıl Önce Güncellendi

2016-01-15 11:09:16

'Dünyevileşme insanları dinden koparıyor'

Yeni Şafak yazarı Faruk Beşer bugünkü yazısında insanoğlunun bana karışmayan bir tanrı istediğini aktararak, "Hatta tanrının bize karışmaması yetmez, o bizden bir şey istememeli ama gücü yetiyorsa bizim isteklerimizi karşılamamıza yardımcı olmalı" dedi. Bu sorunları insanoğlunun dünyevileşmesinde olduğunu belirterek, "Ama bendeniz öyle sanıyorum ki, bu hakkıyla takdir edememenin en önemli nedenlerinden biri insanın hazlarını tatmin edebilme imkânları bulduğu bir dünyevileşmeyi yaşıyor olmasıdır. Her türlü nimeti ve bunlardan yararlanma imkânını bulabiliyorsunuz ama Allah size bunların bazılarını haram kılıyor. Oysa tanrı öyle bir tanrı olmalı ki, insana karışmamalı, insan dünyadan istediği gibi kâm almalıdır" diye vurguladı.

Bir öğretmenimiz liselerde Deizmin süratle yayılmakta olduğundan yakındı, tanrı tamam da peygambere ne ihtiyaç var diyorlar, böylelerine neler söyleyebiliriz diye sordu.

Zor bir soru. Anlaşılan Âdemoğlu var oldukça şeytan, şeytan var oldukça da şeytanî düşünceler ve şeytanlaşmış, hatta şeytanı emekli etmiş insanlar da var olacaktır. İmtihanın bir sırrı bu olsa gerek. Allah Hz. Âdem'le birlikte, hatta ondan da önce şeytanı yaratmış, cenneti de şeytanla yapılacak mücadeleyi kazanmaya bağlamış. Bu da iki güçle başarılabilir: Vahiy ve akıl. Yani akıldan önce vahiy gelir. Bu sebeple Kuranı Kerim'de pek çok yerde 'dinleme ve akletme'den söz edilir. İnkârcılar yarın mahşerde 'eğer dinleseydik, ya da aklımızı kullansaydık cehennemliklerden olmayacaktık' (Mülk 67/10) diyecekler. Öncelik vahyin olmakla beraber, 'ya da' bağlacından anlıyoruz ki, aklın önce kullanılması da işe yarayabilir. Çünkü akıl, aklıselim olursa o da sonuçta vahyi kabul etmeye götürür. Aklıselim, şaibelerden, ön yargılardan, yanlış bilgilerle şartlanmalardan uzak selim, yani saf ve sağlam akıl demektir. Ama tek başına akıl, Bergson'un dediği kadar olmasa bile, mutlak hakikati tam olarak asla bulamaz. O, 'aklın bulabileceği son nokta, aklın hiçbir şey bulamayacağıdır' demiş. Tabii ki o kadar da değil. Öyle olsaydı Allah akla bunca vurgu yapmazdı.

Deizm, insanın kendi yarattığı tanrıya inanması demek. 'Beşerin böyle dalaletleri var, putunu kendi yapar kendi tapar' diyen Fikret de muhtemelen Deist idi. Diyorlar ki, tabiata baktığımızda böyle muhteşem bir düzenin var edicisinin olmaması mümkün görülemez. Ama bu var edicinin görevi sadece böyle muazzam bir sistemi yaratıp çalışması için düğmeye basmaktan ibarettir. Artık o aksamadan ebediyen çalışacaktır. Yani tanrının peygambere, papaza, imama, kitaba ya da vahiy göndermeye ihtiyacı yoktur. Sonuçta bunlara insanların da ihtiyacı yoktur. O'nun okuyacağı vahiy, tabiatın bizatihi kendisidir. Deizmin özeti bu.

İslam mezhepleri tarihinde Muattıla denen düşünce de buna benzer. Yani Allah'ın sıfatlarını ve fiillerini işlevsiz kılan bir anlayış. Onlara göre de tanrı yaratmış ve adeta tatile çıkmış. Muattıla, tatilciler.

Oysa Allah her an her zerrede fa'âldir. “O her an bir iş yapmaktadır” (er-Rahman 55/29).

“Allah'ı hakkıyla takdir edemediler, Allah her hangi bir beşere her hangi bir bilgi indirmemiştir dediler” (En'âm 6/41).
Neden insanların çoğu Allah'ı olduğu gibi takdir edemez, anlayamaz? Bunun birden çok sebebi olabilir.

Bugün için zor olsa da kendilerine bununla ilgili hiç bir bilgi, tebliğ, davet gelmeyenler bulunmuş olabilir. Ama bu durumda bile bazı müstesna akıllar, hatta Matüridî'ye göre bütün akıllar bir yaratıcının varlığını ve birliğini bulmak zorundadır. Ama sanırım bu kolay ulaşılır bir seviye değildir. Dolayısıyla bulamazlar diyen Eş'arî sanki daha haklı gözüküyor.

Böyle bir davet gelmiş olsa bile insanlar akıllarını vahyin önüne geçirdikleri için anlamıyor olabilirler. Ya da akıllarıyla her şeyi anlayamayacaklarını anlayamamış olabilir. Bu durumda da insanın Allah'ı hakkıyla takdir etmesi zordur.

Yahut yeterli davet ve aklî meleke bulunmakla beraber insanın yanlış bilgilerle şartlanması, hazlarına ve kaprislerine yenik düşmesi, hatta duyguları, kinleri ve nefretleri, böyle bir gerçeği hakkıyla tanımaya engel teşkil edebilir. Yani akıl aklıselim olmaktan çıkmış olabilir.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYINIZ

Haber Ara