Dolar

34,9477

Euro

36,7178

Altın

2.978,32

Bist

10.125,46

Saray darbesi ve Suud ihaneti

Gazeteci Yazar Ahmet Varol, Vuslat Dergisi'nin Aralık sayısında Suudi Arabistan'da yaşanan saray darbesini kaleme aldı.

8 Yıl Önce Güncellendi

2017-12-14 15:15:55

Saray darbesi ve Suud ihaneti

AHMET VAROL*

Bugünkü Suudi Arabistan'ın ilk hamuru Osmanlı'ya isyan hareketleriyle oluşturuldu. Bu isyanların siyasi kanadının başını bir kabile reisi olan ancak Hicaz bölgesinde bağımsız bir devlet kurmak isteyen Muhammed bin Suud çekiyordu. İsyanları yönetenler 1821'de başkenti Riyad olan bir devlet ilan etti ancak 1843'te Osmanlı'ya bağlı özerk yönetim olarak kalmayı kabul ettiler. 1891'de bu yönetim dağıldı. 1902'de İkinci Abdülaziz bin Suud yeniden isyanları başlatarak Riyad merkezli bir devlet ilan etti. Bu devlet 1915'te İngilizlerle bir işbirliği anlaşması yaptı. Devletin otoritesi 1924'te Necd ve Hicaz Krallığı adını verdiği bir krallık oluşturdu. 1932'de de adı Suudi Arabistan Krallığı oldu. Kurucusu Abdülaziz bin Suud da 1953'te ölünceye kadar bu devletin krallığını yaptı.

SARAY DARBESİYLE VELİAHT YAPILAN PRENS

Abdülaziz'in ölmesinden sonra yerine sırayla oğulları geçtiler. O yüzden ondan sonraki Suud krallarının adları bin Abdülaziz diye biter. Abdullah bin Abdülaziz'den sonraki veliaht Nayif bin Abdülaziz idi. Fakat o Abdullah'ın sağlığında hayata veda etti. Dolayısıyla veliahtlık doğrudan şu anki kral Selman bin Abdülaziz'e geçti. Abdullah'ın 23 Ocak 2015'te ölmesinden sonra Selman kral oldu.

Normalde Selman'dan sonra veliaht olarak Kardeşi Mukrin bin Abdülaziz atanmıştı. Fakat Selman veliaht sıralamasında bir taktik yoluyla değişiklik yaptı ve kardeşi Mukrin bin Abdülaziz'i devreden çıkararak tahta oturamadan ölen kardeşi Nayif'in oğlu Muhammed bin Nayif'i veliaht yaptı. Kendi oğlu Muhammed bin Selman'ı da ikinci sıraya koydu. Bu değişikliğin Mukrin'in isteği doğrultusunda yapıldığı söylendi. Böylece Selman'dan sonra krallık süreci de Abdülaziz'in oğullarından torunlarına geçmiş olacaktı.

Diktatörler çetesinin Katar'a abluka kararı almasından sonra bazıları bu işin içinde Suudi Arabistan'daki krallığın içinde bir darbe planının da olduğu yönünde yorumlar yaptılar. Bu yorumcular Selman bin Abdülaziz'in oğlu Muhammed'in babasından sonra tahta oturmak ve amcasının oğlunu devreden çıkarmak için ABD Başkanı Trump ile gizli bir işbirliği yaptığını, onun da kendisinden buna karşılık Katar'ı kıskaca almasını istediğini onun da bu iş için babasını ikna ettiğini ve Trump'ın planını uyguladığını söylüyorlardı.

Maalesef gelişmeler bu yönde yorumlar yapanları haklı çıkardı. 82 yaşında olan ve çeşitli hastalıklardan muzdarip olduğu söylenen, bir ayağı çukurdaki Selman, 21 Haziran 2017 sabahı aldığı bir kararla kardeşinin oğlu Muhammed bin Nayif'in veliahtlığını düşürerek kendi oğlu Muhammed bin Selman'ı birinci veliaht yaptı. Bu konuda çıkardığı kraliyet kararıyla aynı zamanda kardeşinin oğlunun Bakanlar Kurulu Başkan Yardımcılığı ve İçişleri Bakanlığı görevine de son verdi. Böylece Muhammed bin Nayif'e gerçek anlamda bir darbe yapılmış ve o da sap gibi ortada kalmış oldu.

İLİM VE FİKİR ÖNDERLERİNİN HAPSEDİLMESİ

Muhammed bin Selman'ın veliaht yapılmasından sonra fiili olarak krallık da ona geçmiş oldu. Babası Selman yine resmiyette kral vasfı taşıyor ama ülkenin işlerini yürütme görevini oğluna devretmiş sayılır. Veliaht prens Muhammed bin Selman ABD'nin telkin ettiği politikayı ve stratejiyi uygulamaya geçirebilmek için öncelikle kendisine itiraz etmelerinden endişe ettiği ilim ve fikir adamlarından başladı. Başta ülkedeki Sahve (Uyanış) grubunun ileri gelenlerinden Selman El-Avde olmak üzere birçok ilim ve fikir adamını tutuklattı. Bu insanlar herhangi bir suç işlemiş değillerdi. Sadece dikta rejiminin yeni dönemde uygulayabileceği siyasete dönük itirazda bulunmalarından endişe ediliyordu. Belki birçokları buna cesaret edemeyecekti. Ancak veliaht prens kendisine itirazda bulunmaları muhtemel bütün herkese gözdağı vermek amacıyla muhalefet etmelerinden endişe edilen ilim ve fikir önderlerini önceden gözaltına aldı.

Böyle bir anlayışın hukukla bağdaşır bir yönü yok. Çünkü bir insanı suç işlediği için değil de normalde hukuken suç sayılmayan ama rejimi rahatsız edecek bir çıkışta bulunmaları ihtimaline binaen yüzlerce ilim ve fikir adamı gözaltına alınmıştı.

SUUD MODELİ ILIMLI İSLÂM

İlginç bir gelişme de veliaht prens Muhammed bin Selman'ın ülkelerinin daha önce olduğu gibi tüm dünyaya, geleneklere, halklara ve dinlere açık olan ılımlı İslâm'a döneceğini söylemesi oldu. İçeride en ufak bir muhalefette bulunmalarından endişe edilenlere karşı çok sert ve katı bir tavır takınan dikta rejiminin başındaki diktatörün böyle bir açıklama yapmasının amacı içeriye değil dışarıya mesaj vermekti. Çünkü ABD Başkanı Donald Trump ona siyonist işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirmesi için talimat vermişti ve bu yönde adımlar atacağını belli etmek istiyordu. Aynı zamanda Suudi Arabistan'ın ABD ve Batı'nın gözlerine batan taraflarını törpülemek ve onların istekleri doğrultusunda şekil almak istediğini ifade etmeye çalışıyordu. Bunu da dünya kamuoyuna "ılımlı İslâm" olarak lanse ediyordu.

İKİNCİ SARAY DARBESİ: GÖZALTILAR VE HESAPLARIN DONDURULMASI

Veliaht prensin "ılımlı İslâm" konusunda vermek istediği mesajın içeriye değil dışarıya olduğunu açıklamanın hemen ardından yaşanan gelişmeler ortaya koydu. Geniş çaplı bir tutuklama operasyonu başlatıldı. Bu olay da ikinci bir saray darbesi anlamına geliyordu. İlk gerçekleştirilen baskınlarda aralarında birçok prensin, üst düzey iş adamının, eski bakanın ve dört tane de olayla birlikte görevlerinden alınan bakanın bulunduğu 208 kişi gözaltına alındı. Bunlardan 7 kişi ilk sorgulamadan sonra serbest bırakıldı. Ancak bu rakamlar resmî olarak verilen rakamlardı. Halk arasında dolaşan söylentilerde gerçekte gözaltına alınan kişi sayısının çok daha fazla olduğu ifade ediliyordu. Ayrıca resmi açıklamalarda 1700 kişinin de özel banka hesabının dondurulduğu açıklandı.

MAKSAT YOLSUZLUKLA SAVAŞ MI SAHA TEMİZLİĞİ Mİ?

Rejim adına yapılan açıklamalarda bu gözaltıların amacının yolsuzlukla savaş olduğu dile getirildi. Böyle bir gerekçenin kullanılması aslında veliaht prensin işini kolaylaştırıyordu. Çünkü Suudi Arabistan'da sarayla bağlantılı olanlardan yolsuzluğa bulaşmamış olanı bulmak biraz zordur. Ancak bu veliaht prensin bizzat kendisinin de elinin temiz olmadığını gösterir. Fakat kimse onu sorgulayamadığı için o başkalarını böyle bir gerekçeye dayanarak sorgulayabilmektedir. Gerçekte ise asıl amacın yolsuzlukla savaştan ziyade saha temizliği olduğu tahmin ediliyor. Veliaht prensin böyle bir yola başvurarak saraydan ve iş çevresinden kendisine muhalefet edenleri veya edebileceklerinden endişe ettiklerini etkisiz hale getirmeye çalıştığı muhtelif yorumlarda dile getirildi.

ŞÜPHELİ HELİKOPTER KAZASI

Tam söz konusu tutuklamaların başlatılmasının ardından, ülkedeki bazı önemli şahsiyetlerin bulunduğu bir helikopterin düşmesi zihinlerde soru işaretlerinin oluşmasına neden oldu. Helikopterin kaza nedeniyle düştüğü açıklandı. Ancak böyle dalgalı hadiselerin yaşandığı bir dönemde kaza iddiası inandırıcı gelmedi. Olayda hayatını kaybedenlerden birinin de Muhammed bin Selman'ın katı muhaliflerinden olan amca oğlu Prens Mansur bin Mukrin bin Abdülaziz olması şüphelerin daha fazla artmasına neden oldu.

BİR PRENSİN GÖZALTINDA HAYATINI KAYBETMESİ

Gözaltılar ve bir helikopterin düşmesi olayının hemen ardından Suudi Arabistan'ın Abdullah bin Abdülaziz'den önceki kralı Fehd bin Abdülaziz'in oğlu Prens Abdülaziz bin Fehd hayatını kaybetti. Yerel kaynaklar tarafından kamuoyuna açıklanan bilgilerde ölüme kalp krizinin sebep olduğu iddia edildi. Fakat özellikle veliaht prensin saraydaki muhaliflerini tasfiye etme operasyonlarını başlattığı bir dönemde böyle bir iddia hiç kimseye inandırıcı gelmedi. Herkesin zihninde çeşitli şüphelerin ve soru işaretlerinin dolaştığı böyle bir dönemde ABD'de yaşayan eski FBI ajanı Ali Sufan'ın iddiaları biraz daha inandırıcı geliyordu. O da 44 yaşındaki Prens Abdülaziz bin Fehd'in koruma görevlileriyle kendisini tutuklamaya gelen güvenlik görevlileri arasında çıkan çatışmada öldürüldüğünü ileri sürüyordu.

GÖZALTINA ALINANLARA İŞKENCE YAPILDIĞI İDDİASI

Gözaltına alınanlar ülkede bazı lüks otellerde tutuluyor ve oralarda sorgulanıyorlardı. Bir ara buralarda rahatlarının iyi olduğunu gösteren fotoğraflar da medyaya yansıtıldı. Ancak medyaya yansıyan bazı bilgilerde de gözaltına alınanlara sorgulama esnasında işkence yapıldığı, tehditlerde bulunulduğu ifade edildi.

BORSANIN OLUMSUZ YÖNDE ETKİLENMESİ

Gözaltılar ve arka arkaya yaşanan çalkantılar Suudi Arabistan'ın ekonomisinin de olumsuz yönde etkilenmesine neden oldu. Bu olumsuz etkilenme borsayı da etkiledi ve Suudi Arabistan borsasında önemli düşmeler gözlemlendi.

SA'D EL-HARİRİ'NİN İSTİFASI

Suudi Arabistan'daki hadiselerin içe yansıyan boyutunun yanı sıra bir de dışa yansıyan boyutuyla ilgili gelişmeler oldu. Bunların başında da Lübnan Başbakanı Sa'd el-Hariri'nin istifa etmesini zikretmek gerekir. Hariri, Suudi Arabistan'da bulunduğu sırada Lübnan'da hayatının tehlikede olduğunu, babasına karşı düzenlendiği gibi kendisine de suikast düzenlenmesinden korktuğunu iddia ederek Lübnan başbakanlığı görevinden istifa ettiğini açıkladı. Lübnan'daki yetkililer bu istifanın Suudi Arabistan'ın zorlamasından kaynaklandığını iddia ettiler. Ayrıca Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn Lübnan Anayasasına göre istifanın tahakkuk etmediğini ifade ederek kendilerinin Hariri'yi yine ülkenin başbakanı olarak gördüklerini söyledi. Bu istifada Suudi Arabistan ile İran'ın Lübnan üzerindeki otorite savaşının önemli etkisi vardı.

ARAMCO'NUN AMERİKAN BORSASINA AÇILMASI TARTIŞMASI

Hadiselerin dış boyutuyla ilgili bir konu da, Suud sermayesiyle kurulmuş olan ancak Amerikalıların da ortak olduğu ve dünyanın en büyük petrol ihraç şirketi durumundaki ARAMCO'nun Amerikan borsasına açılmasıydı. ABD Başkanı Trump Suudi Arabistan'a yönelttiği mesajlarında ARAMCO'nun Amerikan borsasına açılmasını arzuladığını dile getirdi. Fakat Suudi Arabistan sarayından bazı kişilerin buna itiraz ettikleri ifade ediliyordu. Gözaltına alınanlardan bazılarının da bu itirazda bulunanlar olduğu ifade edildi.

YEMEN'DEN BALİSTİK FÜZE ATILMASI VE YEMEN'DEKİ LİMANLARIN KAPATILMASI

Suudi Arabistan'daki gözaltıların başlamasından kısa süre önce Yemen'den Riyad'a balistik füze atıldı. Füze Yemen'deki Husi örgütü tarafından atılmıştı. Ancak Suudi Arabistan'da havada imha edildiği için herhangi bir hasara veya can kaybına neden olmadı. Suudi Arabistan'ın ciddi tepkisine neden olan bu olay gözaltılar etrafında meydana gelen tartışmanın gölgesinde kaldı. Suud yönetimi atılan füzelerin Yemen'e dışarıdan getirilmesini gerekçe göstererek Aden hükümetinin kontrolündeki limanları kapattı. Bu uygulama tabii ki Yemen'e insanî yardımların girişini de engelledi ve ülkede zaten devam eden krizin daha da artmasına neden oldu.

İRAN'LA GERGİNLİK

Suudi Arabistan, Yemen tarafından atılan füzenin Husi örgütünün veya onunla işbirliği içindeki Ali Abdullah Salih'in yerel imkânlarla elde edebilecekleri türden olmadığını bu füzenin İran tarafından onlara verildiğini iddia ederek bu ülkeye tepki gösterdi. Husi örgütü söz konusu füzenin benzerlerinin ellerinde bulunduğunu Suudi Arabistan ve BAE limanlarını vurma imkânının olduğunu söylemişti. Bu açıklamalara binaen İran'ın Husi örgütüne birçok balistik füze verdiğinin anlaşıldığı ifade edildi. Suudi Arabistan, İran'ın Husi örgütü vasıtasıyla Riyad'a füze atmasının kendilerine karşı savaş ilanı anlamına geleceğini dile getirdi.

Lübnan'daki otorite savaşı başta olmak üzere bölgeyle ilgili diğer bazı gelişmeler de bu iki ülke arasında gerginliğe neden oldu. Her iki ülke de birbirini teröre destek vermekle suçladı.

FİLİSTİN BAŞKANI MAHMUD ABBAS'IN SUUDİ ARABİSTAN'I ZİYARETİ

Suudi Arabistan'da oldukça hareketli gelişmelerin yaşandığı sırada Filistin Yönetimi başkanı Mahmud Abbas'ın Riyad'a çağrılması da dikkat çeken bir gelişmeydi. Bu davetin amacının Filistin'e dayatılması istenen yeni anlaşmayı Abbas'a kabul ettirmek için telkinlerin yapılması olduğu yorumlarda dile getirildi. Hatta resmî ağızlardan olmasa da medya organlarında, Muhammed bin Selman'ın Mahmud Abbas'a ya kendisine dayatılan anlaşmayı kabul etmek ya da istifa etmek zorunda olduğunu söylediği dile getirildi.

MÜFTÜNÜN SAÇMALIKLARI FETVA OLARAK YAYINLAMASI

Bir yandan veliaht prens ABD'nin telkin ettiği politika ve stratejinin altyapısı hazırlarken diğer yandan buna güya "şer'î (!)" gerekçe de oluşturulması için müftü Abdülaziz bin Abdullah Âl-i Şeyh'in açıklamalarda bulunması dikkat çekti. Müftü fetva olarak nitelendirilen söz konusu açıklamasında Hamas'ın terör örgütü olduğunu, İsrail ile savaşın ise caiz olmadığını iddia ediyordu.

Müftünün böyle bir açıklamada bulunmasının sebebi Suudi Arabistan'la siyonist işgal rejimi arasındaki ilişkileri normalleştirme çabalarına dayanak oluşturmaktı. Zaten Suudi Arabistan'ın ülke siyasetinde köklü değişiklikler yapmak istemesinin en önemli amaçlarından birinin de işgal rejimiyle ilişkileri normalleştirmek olduğunu hatırlatmakta yarar var.

İslâm fıkhını rejimin hesabına istismar eden müftülerin amaçları da zaten zulüm sistemlerinin önlerini açmak için çarpıtmalar yapmak ve kendi saçmalıklarını şeriatın hükmü olarak lanse etmektir.

JARED KUSHNER'İN SUUDİ ARABİSTAN ZİYARETİ

Suudi Arabistan'da çalkantıların yaşandığı günlerde, ABD Başkanı Trump'ın yahudi asıllı damadı ve onun Filistin konusunda danışmanı olarak tayin ettiği Jared Kushner'in bu ülkeye ziyarette bulunması özellikle işgal rejimiyle ilgili siyasete şekilde verme konusunda bir müdahale niteliği taşıyordu.

MUHAMMED BİN SELMAN'IN KENDİ SALTANATINI KURMASI

Muhammed bin Selman yaptığı tasfiyeyle aynı zamanda kendisinin aile saltanatını da kurmaya çalışıyor. Çünkü normalde Suudi Arabistan'daki saltanat, Abdülaziz ibnu Suud'un soyunun saltanatıdır. Fakat Muhammed bin Selman amca çocuklarını devreden çıkararak tamamen saltanatı kendi ailesine ve soyuna mahsus kılmak istemektedir.

(*) Yeni Akit Gazetesi yazarı Ahmet Varol'un bu yazısı Vuslat Dergisi'nin aralık sayısında yayımlanmıştır.

SON VİDEO HABER

Uçakta olay çıkarıp, 'Türkiye'yi satın alırım' diye tehdit etti

Haber Ara