Dolar

32,5469

Euro

34,9030

Altın

2.427,50

Bist

9.710,30

'Diyarbekir'de neler yaşanıyor?'

Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu 2010 yılından itibaren diyarbakır’da tanık olduğu gelişimi ve yaşanan acı olayları gözlemleri ile aktarıyor.

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-12-18 02:17:28

'Diyarbekir'de neler yaşanıyor?'

Dicle Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, 2010 yılından bu yana şehirde ki değişimi, bugünkü çatışmalı ortam ve sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte ele aldı.

Dicle Üniversitesi'ne öğretim üyesi olarak 2010 yılında Ankara'dan Diyarbekir'e geldim.  Buraya geldiğim zaman, şehir derin bir uykudan uyanmış bir hasta gibi kapsamlı birtedavi görüyordu. Bir yandan tarihi sur içi onarılıyor bir yandan Diyarbekir'in Çankaya'sı olan Diclekent'te ardı ardına siteler, dev binalar, hastaneler, oteller, iş yerleri ve iki yılda şehir içinde kalan çevre yolları yapılıyordu. Surlar ve tarihi saray bölgesi başta olmak üzere kent, a'dan z'ye kadar muhteşem bir restorasyondan geçiriliyordu.

Kamu eliyle de şehir, adeta bir gerdanlıklar geçidine sahne oluyordu.Silvan yolundan Siverek yoluna kadar altı tane alt üst kavşak yapılmıştı. Bu süreçte ben de şehrin stratejik kalkınmasında çeşitli görevler yaptım. Kent Konseyi ve Numan Kurtulmuş başkanlığındaki Kent Ekonomi Formu için kentin ilk beşini tespit amacıyla oluşturulan komisyonunmoderatörlüğünü yaptım. Aynı zamanda kentin, turizm ve tarihi açıdan kalkınması için özel girişimlerde bulundum ve bu süreçte Diyarbekir Surları veHevselBahçeleri'ninUNESCO Dünya kültür mirası listesine alınmasında çeşitli kanallarla katkıda bulundum. Barış sürecinin de başlamasıyla Diyarbekir, adeta bir bahar mevsiminin Nisan ayını yaşıyordu.

Oysa şu anda şehirden kuş uçuşu beş km uzaklıktaki odamdan sürekli bomba ve silah sesleri duyuluyor ve Diyarbekir'in kalbi olanSur, Dünyanın en büyük kalesi (İstanbul Sur içi gibi), karanlıklara gömülmüşpatlamalarla sarsılıyor. Hele geçen hafta yakılan Fatih Paşa Camii'ninyakınında oturan bir Kürt kadının Kürtçe deyimiyle, “xze ya mala mı bışe viti ya, la vı mı bımıra, mala xuda ne şevitiya” (Keşke evim yanaydı evladım öleydi de Allah'ın evi yanmayaydı)dediği gibi Diyarbekir gözümüzün önünde yanıyor. Ve biz bunu elimizi böğrümüze koyup Hz. Halid Bin Velid'in 639 yılında şehri fethetmek için otağını kurduğu yerden, oğlu Hz. Süleyman'ın yanı başında patlayan bombaların yıkımını çaresizce seyrediyoruz.Peki, buraya nereden gelmiştik? Bu olayların siyasi,sosyal ve ekonomik boyutu nelerdir?

A.)   Siyasi İdeolojik Boyut: Ben bugünkü olayların temel sebebini 226 yıl önce başlayan Batılılaşmada(1789) görenlerdenim. Yani bugün Türkiye'de Diyarbekir, Diyarbakır olarak telaffuz ediliyorsa,buna karşı Sur içinden jön Türklerin II. Abdülhamid'e karşı dedikleri gibi “eşitlik, adalet ve hürriyet” istiyoruz diyerek bağırılıyorsa, bunun alt yapısında toplumuna Fransızlaştırılan devlet zihniyeti ve bunun düşmanlık ateşini besleyen Fransız İhtilali değerleri vardır. Oysa Diyarbekir'i aslına rücu' ettiren, şehrin ortasından “Ne Mutlu Türküm Diyene” tabelasını ve ırkçı “and'ı” kaldıran bu iki zihniyete karşı olan ideoloji II. Abdülhamid, Menderes ve Özal'ın devamı olan muhafazakâr demokrat mevcut iktidardır. Çözüm sürecini başlatan,Ahmed-ı Xane'yı Mevlana ile bir gören Ahmet Davutoğlu'dur. Barzani ile Erdoğan'ı Diyarbekir ve Ankara'da gülümseten Türkçe ya da Kürtçe dili değil “dıl”dır. Yani Fransız İhtilali'nin ruhu değil, “mazlumların ve masum çocukların günahına giremeyiz” diyerek, kendisine karşı bir molla'nın ses kayıt cihazına bomba koyanJön Türklerin Arap versiyonu olan (Baas) Saddam'ın istihbarat komutanına karşı bile intikam almayan Melle Mustafa Barzani'nin ve Bave Kürdan (Kürtlerin babası ) lakaplı Sultan Abdülhamid'in ruhudur. Ki bu ruh da Kürtlere dört asır boyunca altın devir (1514-1918) ve Türklere de üç kıtada imparatorluk yolunu açan Kürt Mevlana İdris-i Bitlisi ile Türk Yavuz Sultan Selim'in, Sultan Selahaddin-i Eyyubi El Kürdi'den intikal eden ruhudur. Şu anda da Diyarbekir'debu kadim ruh ile Fransız ideolojisinin (Mazlum Kürt halkının çocuklarını Sur'un içine kazdırdıkları çukurlara iten BeşarEsed'in Hatay versiyonuF.Yüksekdağ) çarpıştıklarını görüyoruz. Bu zihniyetin eserini Diyarbekir Belediyesi'nin önündeki Nemrut'un katır heykelinde görebileceğimiz gibi bir ay önce bu ruhun mimarı Hz. Peygambere hakaret eden C. Habdoo dergisinin karikatüründen kopyalayıp Diyarbekir sokaklarındaki bilbordlarda da görebilirsiniz.

B.)Sosyal Boyut: Şu anda 225 çukurun kazıldığı altı mahalle,Diyarbekir'in şehir içinde kalan varoşlarıdır. Buralarda genellikle Gladio'nun eseri olarak 1990'lı yıllarda köy boşaltmalarından kaçan, gelir durumu son derece düşük olan aileler oturmaktadır. İç-içe geçmiş çıkmaz sokaklarıyla ünlü bu tarihi yerlerde gündüz vakti bile yürümeye korkarsınız. Melik Ahmet Caddesi (Ankara'da Cinnah veya İstiklal Caddesi gibidir) gibi bir yerde bile öğle vakti biri çantanızı-cüzdanınızı kapabilir ve gayet organize bir şekilde soyulabilirsiniz. Ancak hiçbir esnaf ya da polis sizin imdadınıza gel(e)mez. Çünkü esnaf ve mahalle bir birini tanımakta ve kimse bu riske girmek istemez. Burada ilan edilen Öcalan'ınRus YahudisiMurrayBookchin'denkopyaladığı halkın özyönetiminde ne halk ne öz ne de yönetim vardır. Yani Kutsal Roma Germen İmparatorluğu gibi ne Roma ne kutsal ne de imparatorluktur. Ya da DAİŞ'in devleti gibi ne İslam ne de devlettir.Bunu ilan edenler, 90'lı yılların ürünü olan uyuşturucu satıcısı, kullanıcı ve Melik Ahmet'in caddeden sokağa cüzdanları kapıp kaçan çocuklardır. Bir de bunları organize eden dağdan ve Suriye'denonlarında da arkasında kandil onlarında da arkasında Kürtlerin en büyük düşmanı İran, İsrail, Rusya ve İngiltere'dir.

Eğitimin çok kötü olduğu bu mahalle okullarında okul müdürleri bile bunlara karşı çaresizdir. Çoğunlukla Valilik ve-yaörgütten referansı olduğu için belediyeden geçinmektedirler. Siz bu insanlardan asla ara eleman olarak istifade edemezsiniz. Yani ya en dipte ya en üstedirler. Ortası yoktur. Çünkü bunların dedeleri çoğunlukla geçmişin köy ağası ve begleri sayılır. Kısaca kadim kültürden koparılmış bu gençler, kırılmaya uğramış bir sosyal yapının ve bir ergen gibi varlığını ispat yolu olarak bu sosyal yapıya jön kürtler olarak dahil olmuşlardır. Oysa bu küçük bedenler üzerinde ne küresek hesaplar yapılıyor.

C.) Ekonomik Boyut: Geçen beş yılda tarihi ve turistik yerlerin onarılmasıyla, kanaatimce Diyarbekir son bir asrın en güzel günlerini yaşadı. Dağ Kapı her gün Irak Kürdistan Bölgesi'nden gelen yüzlerce arabaya ev sahipliği yapmaktaydı. Dicle Üniversitesi'nin öncülüğünde diğer ülkelerden sağlık turizmi bile başlamıştı. Nebi Camii'nin önüne günde on otobüs turist boşaltılmaktaydı. Geçen yılın ilk üç ayında turizm geliri yüz milyon dolarlarla ifade ediliyordu. Çünkü bizim buraya gelenler öyle Avrupa'nın bitli ve beleşçi turistlerine benzemezdi. Özellikle Dohuk,  Zaxo ve Erbil'den gelenler Dünyanın en büyük arabalarıyla gelir ve ağzına kadar hediyelerle dönerlerdi.

Oysa şu an durum içler acısıdır. Buradaki 20 otel kapandı ve çalışan 500 kişi işten çıkarıldı. Vergi dairesine kapanma veren firma sayısı 361 iken taşınma veren ise 41 işyeridir. Sadece bir Kahvaltıcıdan 70 işçi çıkarıldı ki, bunun gibi en az on firma vardır. En iyimser tahminle burada çalışan en az 5 000 kişi işini kaybetmiş durumdadır. Yeni açılan bir alışveriş merkezinde ise firmaların çoğu üç aydır kira ödeyemiyor ve burada sadece 125 güvenlik personeli işten çıkarıldı. Temizlik ve diğer elemanlar ise en az bunun iki katıdır ve diğer üç alışveriş merkezi de bu durumdadır.  Aynı şekilde Organize Sanayi Bölgesi'nde ve sermaye de de ciddi bir kaçış tespit edilmiştir. Kuyumcular, manifaturacılar, züccaciyeciler ilçe ve komşu illere sevkiyat yapan toptancıların çoğu iflasın eşiğine gelmiştir.  Örneğin, buradaki en büyük kuru gıda toptancılarından biri, deposundaki 500 000 tl'lik malı iade etmek zorunda kaldığını söyledi. Çünkü Dicle, Lice, Kulp, Muş ve Bingöl gibi kuzey bölgeye mal satışı yapamadığını ifade etmiştir.Bu nedenlerle buradaki esnaf, mutlaka afet ve mücbir sebep programına alınmalıdır.

Sonuç

Peygamberler, Krallar, Azizler,Sahabelerve gülkenti olan Diyarbekir,otuz yıllık savaştan sonra üç yıllık bir rehabiliteden sonra  bir yılda iki yıkım yaşadı. 6-8 Ekim olayları ve şu an Gazze'yi andıran çatışmalar. Otuz yıllık kardeş kavgasının bize maliyeti bir trilyon dolar, 50 000 can ve kırılmış bir toplum ve kültür bıraktı. Bunun sonucunu düşünemiyorum.

Camiler, Kiliseler ve tarihi eserlerin içinde yer aldığı 22 medeniyetin eseri olan Dünyanın en büyük surlarını korumak için yazımı Arapların Gandi'si Cevdet Said'in sözleriyle bitiriyorum. Bir iç savaşı ancak cahiller ve onları kullanan hainler isteyebilir. Diyarbekir de yaşanan tam da budur.

 

Haber Ara