Dolar

32,3297

Euro

35,0425

Altın

2.281,75

Bist

8.988,53

Darbeler Kürt sorunuyla bağlantılı mıdır?

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, darbe girişimi ve sonrasında yaşanan gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulundu...

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-07-26 05:03:33

Darbeler Kürt sorunuyla bağlantılı mıdır?

Darbecilerle mücadelenin hukuk çerçevesinde yapılması gerektiğini söyleyen CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'na göre OHAL'e başvurmak darbecilerin başvurduğu yöntemleri tekrarlamak. Cumhurbaşkanı'nın Saray'daki zirveden HDP'yi dışlamasını eleştiren Tanrıkulu, "Kürt meselesinin çözülmemesi ve çatışma odaklı siyaset, darbenin de zeminini hazırlıyor" dedi.

Sputnik'te yer alan habere göre; Türkiye'nin 30 yıllık aradan sonra karşılaştığı ilk darbe girişimi, Türkiye'de siyasi dengelerin değişmesi için fırsat penceresi aralıyor. Geçen hafta boyu, iktidar partisinin çağrısıyla sokaklarda nöbet tutanlara pazar günü Cumhuriyet Halk Partisi'nin çağrısıyla Gezi'den bu yana 'yasaklı' Taksim Meydanı'nı dolduran onbinler eklendi. CHP ve MHP, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Saray davetine de katılırken, darbe karşıtı bildiriye imza atmış olmasına ve Başbakan Binali Yıldırım'ın mesajlarına rağmen HDP'nin dışlanması dikkat çekti. 

OHAL ilan edilmiş bir atmosferde önümüzdeki süreçte ana muhalefet partisi CHP'nin ne yapacağını, nasıl tavır alacağını CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile konuştuk.

'HEM TÜRKİYE'YE HEM DÜNYA'YA MESAJ VERDİK'

15 Temmuz darbe girişimini Türkiye'ye, parlamenter demokrasiye ve özgürlüklere karşı bir girişim olarak yorumlayan Tanrıkulu, tutumlarını şöyle özetledi: "Biz bu darbe girişimini eksikleri olsa da Türkiye demokrasisine karşı bir girişim olduğunu zaten ifade ediyorduk. Başından bu yana da karşı çıktık. Darbe girişiminin hemen ardından parlementoya ilk gidenler CHP'li vekiller oldu. İlk tepkilerden bir tanesini ben ortaya koydum. Bu tutumumuzu daha anlaşılır hale getirmek ve hem Türkiye'ye hem dünyaya bir mesaj vermek açısından Taksim'deki buluşmayı gerçekleştirdik. Bizim dışımızda da kendini ifade eden birçok kesim, sendikalar, girişimler, hareketler de destek verdiler. İyi de oldu. Başka bir türkiye, başka bir CHP'nin de olduğunu gösterdik. Bu bakımdan önemliydi." 

'DARBECİLERLE MÜCADELE HUKUK ÇERÇEVESİNDE OLMALI'

Darbe girişiminin bastırılması ve OHAL'in uzatılmasına yönelik tartışmaları yorumlayan Tanrıkulu, "Darbeyi bastırana kadar yaşam hakkı dahil herşeyi ihlal edebilirsiniz. Kimse de size “Neden bu yaşam hakkını ihlal ettiniz” diye sormaz. Sormamalı da. Sonuçta silahlı bir kalkışmadır bu. Ama bastırdıktan sonra demokratik bir hükümetin hukuk devleti ilkeleri dışında davranma gibi bir lüksü yoktur. Yani darbecilerle mücadele, darbe bastırıldıktan sonra hukuk kuralları içinde olmalı" dedi. 

'OHAL YERİNE PARLAMENTODA SÜREÇ YÜRÜTÜLEBİLİRDİ'

Darbe girişimini atlattıktan sonra OHAL ilan edilmemesi gerektiğinin altını çizen Tanrıkulu, yapılması gerekeni anlattı: "Çünkü OHAL darbe yönetimlerinin başvurduğu bir yönetim aracıdır. Dolayısıyla OHAL olmadan da parlementoda başka tedbirler alınarak da bu süreç yürütülebilirdi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin askıya alınması ve insan hakları konusunda yeni bir döneme girilmiş izlenimi verilmesi, doğru değil.” OHAL dönemi Türkiye tarihinde ‘kara bir dönemin' sembolü olduğunu anımsatan Tanrıkulu, “Türkiye binlerce kez bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde mahkum olmuştur. Mesela hiçkimse beni “30 gün gözaltı süresi zorunludur” diye ikna edemez. Yani 30 gün gözaltı, tek başında ağır bir işkencenin ve işkence ortamının işaretidir. Yani hükümetin bütün bu yollardan çıkması lazım” diye konuştu. 

"Darbecilerle ilişki içinde bulunmuş kesimlerle de ancak hukuki yollarla meşru yollarla insan haklarını gözeterek mücadele ederseniz” vurgusu yapan Tanrıkulu, bunun herkese karşı bir silah olarak kullanılmaması gerektiğinin de altını çezdi. OHAL ilan edilmeden önce, CHP'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan'a parlementonun sürekli çalışarak bu süreci idare etme teklifiyle gittiğini söyleyen Tanrıkulu “Ama hükümet bunu benimsemedi maalesef. Bize göre olması gereken parlementonun devrede olduğu, onun denetiminden geçen birlikte alınacak kararlarla bu sürecin yürütülmesidir" dedi.

'ANTİ-DEMOKRATİK ANLAYIŞ BİRDEN DEĞİŞMEDİ'

15 Temmuz'un bir milat olduğunu söyleyen Tanrıkulu, darbe girişimi öncesinde giderek otoriterleşen ve antidemokratik eğilimler içine giren bir iktidar anlayışı olduğunu hatırlatarak “Bu anlayışın birdenbire değiştiğini düşünmüyorum. AKP'nin, Erdoğan'ın birdenbire özgürlükçü demokrat olacaklarını da sanmıyorum. Bizim tutumumuz, parlemento aracılığıyla bunu açığa çıkartan, hükümeti demokratik bir işleyişe zorlayan bir tutum olacak” ifadelerini kullandı.

'HDP'NİN DAVET EDİLMEMESİ BÖYLE BİR ORTAMDA DOĞRU DEĞİL'

Cumhurbaşkanı'nın HDP'yi çağırmamasının Kürt toplumunda kırgınlık yarattığını dile getiren Tanrıkulu, "Bu rahatsızlığımızı Kemal Kılıçdaroğlu da sözlü olara, cumhurbaşkanının özel kalemine ve de başbakana iletmiş, bu yanlıştan dönülmesi gerektiğini söylemiştir. Böyle bir ortam varken, darbe sonrası yapılacaklar konusu konuşulurken, HDP'nin davet edilmemesi doğru değildir” dedi. 

Türkiye'de Kürt meselesinin çatışma ve güvenlik odaklı politikalarda çözülmediğini herkesin gördüğünü anımsatan Tanrıkulu, "Türkiye'de Kürt meselesinin çözülmemesi ve çatışma odaklı siyaset, aynı zamana darbenin de zeminini hazırlıyor. Doğu ve Güneydoğu'da ihlalleri gerçekleştiren komutanların tümü şimdi tutuklu. Bu sorunun çözülmemesi darbeci zihniyete de bir zemin hazırlıyor" ikazında bulundu. Bu yeni durumun bir fırsata, yeni bir çözümün başlatılmasına dönüşmesi gerektiğinin altını çizdi. Tanrıkulu, CHP'nin de diğer muhalefet partileriyle birlikte bu konudaki zorlayıcı tutumlarını sürdüreceklerini ifade etti.

'KAMUDAKİ CEMAAT DAYANIŞMASI KIRILMALI'

Cemaatlerin Türkiye toplumunun bir gerçeği olduğunu hatırlatan Tanrıkulu şöyle devam etti: "Osmanlıdan bu yana varlar. İstesek de istemesek de bundan sonra var olacaklar. Sadece Gülen cemaati yok başka cemaatler de var. Ama öteden beri bizim karşı çıktığımız şey bir insanın kamuda çalışırken cemaat aidiyetini başka bir dayanışmaya çevirmesiydi. Türkiyede geçmiş hükümetler döneminde buna izin verildi ve bu teşvik edildi. Dışarıdaki cemaat hiyerarşisi dayanışması kamuya taşını. Buna göz yumuldu. Onlar da bu gücü geliştirip kullandılar. Gülen cemaatinin içişleri ve savunma bakanlıklarında örgütünün olmasının anlamı budur. Başka cemaatlerin de başka bakanlıklarda örgütlü olması ve o cemaate mensup olmayanların, aynı bakanlıklarda yükselemeyişinin örneklerini görüyoruz hala. Hükümetin bunu çözmesi lazım. Bundan sonra muhalefetle beraber çözmesi lazım. Şimdi 3 bin hakim savcı alınacak. Nasıl alınacaklarına bakacağız. Bunların bir siyasi partiye mensubiyeti var mı, yok mu? Bunları göreceğiz. Kısacası kamudaki örgütlenmenin cemaat dayanışmasından ve hiyerarşisinden ayrılması lazım. Ancak böyle daha eşit bir devlet örgütlenmesi sağlayabiliriz."

Haber Ara