Dolar

32,5654

Euro

34,7208

Altın

2.492,67

Bist

9.524,59

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı açıkladı: Bir gün Bahçeli sürpriz bir açıklama yapınca...

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve anayasa hukuku uzmanı Prof. Şükrü Karatepe, başkanlık sistemi düzenlemesini nasıl hazırladıklarına ilişkin açıklamalarda bulundu.

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-12-19 09:34:38

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı açıkladı: Bir gün Bahçeli sürpriz bir açıklama yapınca...

Habertürk'ten Kübra Par'ın sorularını yanıtlayan Karatepe, şu ifadeleri kullandı:

AK Parti ve MHP'nin üzerinde uzlaştığı cumhurbaşkanlığı sistemi önerisi Meclis'e geldi ama çalışmaların perde arkasını merak ediyoruz. Cumhurbaşkanlığı'nda nasıl bir çalışma yürütüldü?

Sayın Cumhurbaşkanı'mızın yeni Anayasa ve başkanlık sistemi üzerine çalışma yapmak için oluşturduğu bir heyet var. Bu heyetle ortalama ayda bir toplandık ve toplamda 4 metin hazırladık. Bunlardan ilki; Anayasa'nın ilkeleriydi. Önce arkadaşların görüşlerini aldık ve o görüşleri tasnif edip “Türkiye için neden ve nasıl bir yeni Anayasa olmalıdır?” sorusuna cevap veren, Anayasa'nın dayanacağı felsefeleri açıklayan bir metin hazırladık. İkinci olarak; bu ilke ve felsefeleri hayata geçireceğimiz, sıfırdan 100 maddelik bir Anayasa yazdık. Yeni bir Anayasa çıkarmak şu an için zor görününce, “Mevcut Anayasa'yı başkanlık sistemine nasıl uyarlayabiliriz?” diye düşündük. Bu üçüncü aşamada kamuoyunda, akademik çevrelerde ve diğer partilerin konuşmalarında dile getirdikleri eleştirileri göz önüne alarak mevcut Anayasa'yı 40 maddeyle başkanlık sistemine dönüştürdük. Son olarak daha kısa hale getirmek amacıyla sadece yasama ve yürütme ile ilgili değişikliklere odaklanan, 20 küsur maddelik bir metin hazırladık.

Kimlerden oluşuyordu ekip?

15 kişiye yakındık. Bir kısmı zaman içinde değişti. Doğrudan Anayasa ile ilişkin 10 arkadaşımız vardı. Anayasa Mahkemesi'ne üye olarak atanan arkadaşımız Yusuf Şevki Hakyemez, Yavuz Atar, Cumhurbaşkanı danışmalarından Mehmet Uçum, Özlem Zengin ve Şeref Malkoç... Ağırlıklı olarak bu arkadaşlarımızla toplandık. Bunlar danışman olan arkadaşlarımız. Ayrıca İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Haluk Alkan ve Gazi Üniversitesi'nden Prof. Gonca Bayraktar da vardı.

Sonra bu çalışmalarınız Başbakanlık'taki çalışmayla nasıl birleşti?

Bir gün Devlet Bahçeli “Artık bu durum değişsin, fiili durumu anayasal hale getirelim” diye sürpriz bir açıklama yapınca bizi partiden çağırdılar. Bizim heyetle beraber AK Parti'den arkadaşlarımızın katıldığı karma bir çalışma grubu oluşturduk.

Başbakanlık'taki ekipte kimler vardı?

AK Parti Genel Sekreteri Abdülhamit Gül, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Mustafa Şentop ve eski başkan Prof. Burhan Kuzu eklendi. Sonra elimizdeki 20 küsur maddelik değişikliği MHP'ye sunduk. Onlar da bunu incelediler ve 12 maddeye indirdiler. Bu 12 maddenin bir kısmı bizim teklif ettiğimiz ilk 20 küsur madde içerisinde bulunan, bir kısmı da iki partinin genel sekreteri ve görevlendirdiği insanlar arasında geçen görüşmelerde üzerinde mutabakata varılan maddelerdi. Sonuçta bu metin ortaya çıktı.

"DİKTATÖRLÜĞÜ ENGELLER"

“Eleştirenler, ‘Başkanlık sistemi diktatörlüğe götürür mü?' diyorlar. Önemli olan, diktatörlüğe gitme ihtimalinde önünü kesecek önlemler alınmış olmasıdır. Öneride, Meclis'e Cumhurbaşkanı seçimlerini yenileme yetkisi veriliyor. Bu riski gören vekiller bir araya gelip seçimleri yenileyebilir ama kendi vekilliğini de riske atmak zorunda. Zaten bunu göze almıyorlarsa, diktatörlükten söz etmeye hakları yoktur.”

‘ANAYASA'NIN TÜRKÇE'SİNİ YENİLEYELİM'

“Önerilen değişiklik referandumdan geçse ve yapılsa bile Türkiye hâlâ belirli yönleriyle bir darbe Anayasa'sı tarafından yönetilmiş olacak. Gönlümüzde yatan, başlangıç hükümleri de dahil ne kadar darbe kalıntısı hüküm varsa hepsinin Anayasa'dan çıkarılmasıydı. Bir de metnin yeniden yazılması çok önemli. Anayasa'nın şöyle bir sorunu var; kendi içinde bir şeyin uygulanmasını düzenlerken, bunu uygulayacak insanların hep hata yapacağını düşünerek, sürekli önlem ve kontrol mekanizması getiriyor. ‘Herkesin düşünce özgürlüğü vardır' diyorsa, sonrasında uzun bir sınırlama getiriyor. Dolayısıyla metin çok uzuyor. Heyecanlı, zaman zaman bir edebiyat metni gibi yazılmış. Halbuki Anayasa'nın hukuk kavramları ile yazılması gerekir. Bence hükümlerini ve uygulamasını hiç değiştirmeden, Anayasa'yı yeniden güzel Türkçe'mizle yazmamız lazım. O zaman mevcut metin 3'te 1 eksilir, kısalır, daha kompakt, anlaşılır, sempatik bir Türkçe ile yazılmış bir metin çıkar.”

SEÇİMLE OLUŞMUŞ BİR HSYK'YA GEREK YOK'

AK Parti ve MHP'nin üzerinde uzlaştığı metin, sizin ne kadar içinize sindi?

İçime sindi, bir tereddüdüm yok. Mesela biz HSYK'nın çıkacağını düşünmüyorduk, o da dahil edildi. O konuda da eskiden beri şöyle bir görüşüm var: HSYK daha önce 5 kişiyle idare ediyordu. Bunu 20 kişiye çıkardılar. Bu çok mübalağalı bir düzenlemeydi. Bu kadarı gerekmezdi. 12 kişiye indirilmesi hoşuma gitti.

HSYK'nın seçim usulünde, 2'nci turda 5'te 3 çoğunluk yakalanmazsa en yüksek oyu alan 2 aday içerisinden kura çekiliyor. CHP'den buna eleştiri var. “Kurada en yüksek 2 oy alanı bırakıyorlar ama zaten AK Parti'nin karma komisyonlarında 30 üyesi var. Dolayısıyla 2 adayı belirlemiş oluyorlar. Nerede burada demokrasi?” diyorlar. Bu eleştiriye bir yorumunuz olur mu? Bu konudaki yorumum şu; CHP'li arkadaşlara çok çalışmalarını, halktan çok destek almalarını ve Meclis'te çoğunluk sağlayıp HSYK üyelerini kendileri tayin edecek çoğunluğu elde etmelerini tavsiye ederim! (Gülüyor) Başka çare yok! 1982 Anayasası'nın eleştirdiğimiz pek çok yönü var ama aynı zamanda sorun çözücü olduğunu söyleriz. 12 Eylül'de askerler darbe yaptığında Türkiye'nin Cumhurbaşkanı yoktu. İhsan Sabri Çağlayangil, senato başkanıydı ve Cumhurbaşkanı'na vekâlet ediyordu. 1982 Anayasası'nda bu sorunları çözdüler.

“1'inci, 2'nci, 3'üncü turda olmazsa, 4'üncü turda en çok oyu alan seçilir” dediler. Bu detaylarda demokrasi aramamak lazım. Ayrıca bana kalırsa, HSYK diye seçimle oluşmuş bir organa gerek yok. Çoğu demokratik Batı ülkesinde, bunların tayin ve terfileri doğrudan adalet bakanlığı tarafından yapılıyor.

Ama bu yargı bağımsızlığına aykırı değil mi?

Aykırı bir durum olmuyor. Almanya'da, adalet bakanlığı hâkim ve savcıları tayin ediyor. Amerika'da, bütün federal yargıçları başkan tayin ediyor. Orada oluyor da bizde neden olmasın?

‘MECLİS KOMİSYONLARI ÇOK GÜÇLENECEK'

“Yeni sistem kabul edilirse parlamentonun yapısı çok değişecek. Artık hükümet yasa tasarısı getirmeyecek. Komisyonlar çok güçlenecek, sadece bakanlığın gönderdiği metni tartışan bir kurul olmaktan çıkacak. Parlamentonun yalnızca yasa yapan bir organa dönüşmesi için bütün komisyonların yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Mesela TBMM Adalet Komisyonu... TBMM'nin adalet sorunlarını çözecek bir kadro ile yapılanması gerekecek.” ‘

ÖNERİLEN SİSTEMDE MECLİS BAŞKANDAN DAHA ÜSTÜN

Cumhurbaşkanı'na verilen bazı yetkiler, tartışma konusu oldu. “Partisiyle ilişiğinin kesilmemesi nedeniyle Meclis'teki milletvekilleri üzerinde nüfuz sahibi olabilecek; erkler ayrılığı kalkacak” deniliyor.

Türkiye, kuvvetler ayrılığından kuvvetler birliğine doğru gidiyor değil. Parlamenter sistemin olduğu hiçbir ülkede kuvvetler ayrılığı kalmadı. İngiltere de buna dahil. Seçim yapılıyor, parlamentoda çoğunluğu sağlayan partinin başkanı, aynı zamanda hükümeti kuruyor. Hükümeti kuran başbakan, hem meclisteki grubun hem de hükümetin başkanı oluyor. Başkanlık sistemi, başkana ne kadar yetki verirse versin, parlamenter sistemle karşılaştırıldığında kuvvetler ayrılığı prensibini hayata geçirmeye her zaman daha uygundur. Burada şöyle düşüneceğiz; halk tarafından doğrudan seçilen Cumhurbaşkanı milli iradeyi temsil etmek bakımından Meclis'in karşısındaki güç olarak karşımıza çıkıyor. ABD'nin başkanlık sisteminde; yasama, yürütme ve yargı eşkenar üçgen olarak çizilir. Bunun anlamı şu; üç kuvvet birbirine tam olarak denktir. Bu mantıktan hareket edersek, başkan tek başına meclise denktir.

AK Parti'nin getirdiği teklifte başkan ve Meclis eşit güçte mi?

Hayır, Meclis üstün. Amerika'da, başkan bir yasayı veto ettiği zaman kongre onu ancak 3'te 2 ile kabul edebilir. Bizde salt çoğunlukla kabul edilecek. Başkanlık sisteminde, parlamentonun asli görevi yasa çıkarmaktır. Önemli olan, parlamentonun yasa yapmasını kolaylaştırmak. Yoksa başkan zaten yetkili olacak. Başka çare yok. Ülkedeki yürütmenin tamamını ona veriyorsanız zaten çok kuvvetli olduğunu kabul ediyorsunuz...

Çok tartışılan şeylerden biri de Cumhurbaşkanı'nın Meclis'i fesih yetkisi...

Buna fesih diyemezsiniz çünkü fesih tek taraflı bir şeydir. Fesih yetkisi, parlamenter sistemin gereğidir. Şimdi önerilen sistemde başkanın parlamentoyu fesih yetkisi var ama karşılığında kendi seçimlerini de yenilemek zorunda. Bence başkanlık sisteminin en adaletli uygulamalarından biri bu giyotin sistemidir.

Ama Meclis'in başkanlık seçimini yenileyebilmesi için çoğunluğun yakalanması lazım. Oysa Cumhurbaşkanı'nın önünde seçime götürmek için bir engel yok. Burada bir dengesizlik olmamış mı?

Ama biliyorsunuz başkan seçime gittiğinde dönem kaybeder. Diyelim ki bu başkan seçildi. 1 sene sonra “Ben bu Meclis'le çalışamıyorum” dedi. Seçimi yenilerse kendisi de dönem kaybediyor.

‘ARTIK MUHALEFETİN ÇOK ÇALIŞIP İKTİDAR OLMASI GEREKİYOR'

Ya Cumhurbaşkanı'nın Meclis'ten gelen yasaları veto yetkisi?

Veto kelimesini kullanmayalım. Veto yetkisi, yasanın çıkmasını engellemek demek. Meclis, salt çoğunlukla yeniden kabul edebiliyor.

Ama salt çoğunluk için 600 milletvekilinden 301'inin oyu gerekecek. Bu, kendi partisinden milletvekilleri de başkana itiraz edecek demek oluyor...

Başta da söyledim. Artık muhalefetin çok çalışıp iktidar olması gerekiyor. Başka çare yok. Meclis'imizin güçlü olması gerekli görülüyorsa, başkana karşı tavır alabilmesi için muhalefet partilerinin görevini yerine getirmeleri gerekiyor. Artık siyaseti daha fazla ciddi tutmaları, halkın gönlünü almaları ve yarışlarını hızlandırmaları lazım.

PROF. ŞÜKRÜ KARATEPE KİMDİR?

- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başdanışmanı. Beştepe'de Anayasa değişikliği üzerine çalışma yapan ekipte dikkat çeken isimlerden biriydi.

- 1994'te Refah Partisi'nden Kayseri Belediye Başkanı seçilmiş ama 1996'da yaptığı bir konuşmada “Müslümanlar içlerindeki nefreti eksik etmesin” sözleri nedeniyle 1 yıl hapis ve 5 yıl siyasetten uzak kalma cezası almış. O konuşma için “Vatandaşa tepeden bakan düzenin değişmesi gerektiğini söylerken frene basamadım” diyor.

- 1998'de hapse girmiş. “Cezaevi günlerim çok iyi geçti. ‘Kendini Kuran Şehir' adında bir kitap yazdım” diye anlatıyor.

- Ankara Hukuk mezunu. siyaset bilimi üzerine doktora, anayasa hukuku üzerine doçentlik derecesi almış. Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde Anayasa Hukuku dersleri veriyor. Pek çok kitap kaleme almış.

- Merve, Şeyma ve Büşra adında 3 kızı, Mehmet Kutay adında bir torunu var.

Haber Ara