Dolar

32,5679

Euro

34,8993

Altın

2.425,14

Bist

9.722,09

Çözüm Süreci, Ecevit döneminde mi başladı?

Çözüm Süreci tartışmaları sürerken, süreçle ilgili yeni iddialar da ortaya atılmaya başlandı...

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-10-24 00:34:38

Çözüm Süreci, Ecevit döneminde mi başladı?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde Kürt Sorunu'nda 'çözüm süreci' başlığı altında atılan adımlar Türkiye tarihinin sayfalarında yerini aldı. Çözüm Süreci adımlar yavaş yavaş atılmaya başlanırken kamuoyunda da tepkiler ortaya çıkmıştı. PKK ve devletin Oslo görüşmelerinin sızmasıyla birlikte süreç seyrini kaybetmese de başka yöne çevrilmişti. Çatışmazlık döneminin sona ermesiyle yeniden başlayan çatışmalı ortamda CHP'nin Oslo görüşmeleriyle ilgili iddiası tartışmalara yol açmıştı. OzelManşet.com yazarı Emre Erciş köşesinde 2011 yılında Bülent Ecevit'in MİT'te görevli bir isim aracılığıyla Abdullah Öcalan ile görüştüğünü yazdı.

İşte Emre Erciş'in o yazısı:

Türkiye tarihinin en önemli meselelerinden birisi de "Çözüm Süreci" adı altında Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil eden "Heyet" ve KCK yöneticileri tarafından başlatılan görüşmelerdir.

"Görüşmelerin iç yüzü, Erdoğan'ı yakacak" başlığıyla basına sızan "OSLO Görüşmesi" ses kaydının ardından kamuoyu, İngiltere'nin hakemliğinde gerçekleşen "OSLO Görüşmesi"nden ve o görüşmede yer alan 11 maddelik protokolden haberdar oldu.

13 Eylül 2011 tarihinde basına sızan bu görüşmeye dair birçok şey yazılıp çizildi fakat yazılanların hiçbirisi, tam anlamıyla bu sürece yönelik yaşanan diyalogları yansıtmadı.

Son olarak "OSLO Görüşmesi", CHP Genel başkan yardımcısı ve Parti sözcüsü Haluk Koç ile AK Parti Genel başkan yardımcısı Ömer Çelik arasında yaşanan "İstifa" düellosuyla gündeme geldi.

Son iki gündür gündemi meşgul eden bu konuya yönelik Koç ile Çelik'in "İstifa" düellosunu bir kenarıya bırakıp, bu süreç nasıl başladı, nasıl şekillendi ve nasıl son bulduğunu, belgeler ışığında ortaya koyalım.

DEVLET, PKK İLE NE ZAMAN MASAYA OTURDU?

Kamuoyu ile CHP, "Çözüm Süreci" ve "Öcalan"ı ilk olarak AK Parti hükümetinin muhatap aldığını iddia etse de, sürecin başlangıcı rahmetli Turgut Özal'a kadar uzanıyor.

Sürecin en reel şahidi ve öznesi olan Öcalan, 3 Nisan 1999 yılında Savcılık ve TBMM Soruşturma komisyonuna verdiği ifadesinde, Özal ile yaşanan temasları şu şekilde aktarıyor;

"PKK kurulduktan sonra şiddete başvuruldu. Ama zaman içerisinde de PKK'nin gösterdiği şiddetten rahatsız oldum. 1993'ten sonra bütün çabamı PKK'yi şiddet unsurundan arındırıp, siyasi kanal içerisine sokmayı amaçladım. Özal'ın da çağrısı bu konuda yani PKK'yi siyasi kanala sokmak konusunda bizi etkiledi.

1992 yılı sonunda Talabani ile görüştüğümüzde Türkiye'ye ateşkes istemimizi götürmesini istedim. Özal Hükümeti ile Talabani'nin görüşmeleri vardı. Bitlis Paşa'nın Kürt politikasına yaklaşımları iyiydi. Celal Talabani aramızda arabuluculuk çalışmalarına başladı. Bunların önerileri ile bizim önerilerimiz birbirine çok yakındı. Öneriler genel kapsamlı bir af ve bizlerin (PKK) siyasi platform içerisinde faaliyetleri sürdürmemiz öngörülüyordu. Bekaa'da gazetecilerin gelmesi ile bir basın toplantısı yapıldı. 1993 yılı Mart ayında basın toplantısı yaptım. 14 Nisan 1993'te tekrar bir basın toplantısı yapıldı. Talabani bana olumlu adımlar atılacağını söylüyordu. Bana "Bitlis Paşa benden yana, Doğan Güreş ortada" şeklinde sözler söylüyordu.

17 Nisan 1993 öğleden sonra Türkiye'den temsilciler gelecekti. Bu aşamadayken aynı gün saat 11.00'de Turgut Özal'ın öldüğünü öğrendik. Turgut Özal'ın ölümünü suikast olarak değerlendiriyorum. Hatta öldüğü günlerde biz Özal'dan temsilcilik düzeyinde görüşme bekliyorduk."

Öcalan'ın TBMM Soruşturma komisyonu ve 3 Nisan 1999 Savcılık ifadesine göre, ilk teması Özal, 1992 yılının sonlarında Talabani'nin aracı olmasıyla sağlamış ve çözüm üretmenin yollarını aramıştı. Fakat yine Öcalan'ın beyanına göre ömrü yetmedi ve süreç tıkandı.

3 YILLIK FETRET DÖNEMİ VE GÖRÜŞMELERE YENİDEN BAŞLANMASI.

Öcalan, o yılları ve devlet yetkilileriyle temasların nasıl başlayıp nasıl devam ettiğini uzun uzadıya anlattığı ifadesinde, Özal'ın vefat etmesiyle görüşmelerin kesildiği ve aradan geçen 3 yılın ardından görüşmelerin yeniden başlamasını şöyle kaydediyor,

"Özal'ın ölümünden sonra 1996 yılı içerisinde Avukat Selim Okçuoğlu vasıtasıyla ordu kaynaklı olduğuna inandığım bir mektup aldım. Mektubun yazılış uslubundan hem ciddi olduğuna ve hem de Genelkurmay kaynaklı olduğuna inandım.

Mektupta bizim ateşkes ve siyasi çözüm konusunda hem Cumhurbaşkanı (Süleyman Demirel) hem de Başbakan (Necmeddin Erbakan) ile temasımızın olduğu, ancak Başbakanın ve Cumhurbaşkanının bu konuda ön hazırlıklarının olmadığı, ayrıca bu konuyu çözecek güçlerinin de olmadığı ifade ediliyordu.

Mektupta, Türkiye'nin bölünmesinin bize de bir yararının olmadığı, ülke bütünlüğü ve devlet bağımsızlığının kesinlikle tartışma konusu yapılamayacağı, ileride olağanüstü halin kalkacağı, koruculuk sisteminin kalkacağı, Kürt kimliğinin demokratik çözüm içerisinde kendiliğinden halledileceği, açıklamaları yer alıyordu.

Ben yazılan mektubu olumlu buldum. Bu mektuba hem yazılı hem de sözlü cevap verdim. Sözlü cevaplarım televizyon kanalı ile veriliyordu. Yazılı cevaplarımı Avukat Selim Okçuoğlu'na veriyordum.

Bu mektuplarımın ciddi bir merkeze gittiğine inanıyordum, karşılıklarını da alıyordum, pratikte de gelişmeler oluyordu. Dağdaki operasyonlarda söylenen sözlerin yerine getirildiğini fark ediyorum. Yaşanan bu süreç 1999'da Kenya'da Türk yetkililere teslim edilmemle sona erdi."

Öcalan, Özal'ın vefat etmesinin ardından 3 yıl görüşmelerin durduğunu, 3 yıl sonra Genelkurmay kaynaklı olduğuna inandığı bir mektubun kendisine ulaştırılmasının ardından yeniden başladığını ve 1999 yılında Kenya'da yakalanmasıyla sona erdiğini bu şekilde ifade ediyordu.

ÖCALAN VE KIVRIKOĞLU ARASINDA GERİLLA PAZARLIĞI.

1992 yılının sonlarında Talabani'nin aracı olmasıyla başlayan, Özal'ın vefat etmesinin ardından 3 yıl kesintiye uğrayan ve 1996 yılında Genelkurmay merkezli Öcalan'a yollanan mektuplar aracılığıyla 1999 yılına kadar devam eden görüşmelere, Öcalan'ın yakalanmasının ardından kısa bir süre ara verildi.

Öcalan'ın yakalanmasından sonra başlayan yargılama sürecinde dönemin Genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun oluşturduğu bir komisyon tarafından devam edilirken, bu sürece dair yaşanan gelişmeleri, 2011/2196 nolu soruşturma kapsamında gözaltına alınan ve 24.11.2011 tarihinde savcılığa ifade veren Öcalan'ın avukatlarından İ.D, şu şekilde aktardı,

"1999'da Öcalan'ın yakalanması sonrasında Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından resmi bir komisyon kuruldu. Bu komisyon, Öcalan ile 2001 yılının Eylül ayına kadar görüştü. Bu komisyon içerisinde ağırlıklı olarak asker kökenli görevliler vardı.

Bu komisyon ve Öcalan arasında yapılan görüşmelerde, PKK'nin silahlı militanlarının büyük bölümünün Kuzey Irak'a çekilmesi ancak 500 kadar militanının Türkiye sınırları içerisinde kalması konusunda anlaşmaya varıldı. 500 militanın Türkiye'de kalmasını askeri yetkililer teklif etti. Bu teklif üzerine Öcalan, gerillanın tamamının Türkiye sınırları dışında kalması gerektiğini söylese de askeri yetkililer kabul etmedi. Gerekçe olarak "Türkiye sınırlarının tamamı silahlı PKK militanlarından arındırılırsa bu bölgeler diğer terör örgütleri tarafından ele geçirilebilir ve bölge kontrol edilemeyecek duruma gelebilir" denildi."

SHP HÜKÜMETİ VE BÜLENT ECEVİT, PAZARLIK MASASINDA.

24.11.2011 tarihinde savcılığa ifade veren Öcalan'ın avukatı İ.D, Öcalan'ın yakalanmasından sonra dönemin Genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu tarafından devam ettirilen görüşmelere, dönemin Başbakan'ı Bülent Ecevit'in de dahil edildiğini ve Ecevit'in Öcalan ile görüşmesi için dönemin MİT Müsteşar yardımcısı Emre Taner'i görevlendirdiğini şöyle nakletti,

"Bu dönemde, dönemin Başbakanı Bülent Ecevit' in talimatı ile bir sivil görevlinin kendisinin Başbakan adına geldiğini ve görüşmek istediğini söyledi. Bu şahıs ile bir kez görüşme yapıldı ve görüşmede bu sivil şahıs Abdullah Öcalan'a "Kürt sorunun çözümü noktasında talepleriniz nedir" diye bir liste verdi. Bu liste daha sonra Abdullah Öcalan tarafından bize verildi. Biz de kuryeler aracılığı ile kırsal alana örgüte gönderdik. Daha sonra kırsal alandan gelen cevabı tekrar Abdullah Öcalana'a ilettik.

Sonradan öğrendiğim kadarıyla Abdullah Öcalan ile Başbakan Bülent Ecevit adına görüşen sivil şahıs, dönemin MİT Müsteşar yardımcısı Emre Taner idi"

Öcalan'ın avukatı ve "Önderlik Komitesi Operasyonu" kapsamında gözaltına alınan İ.D'nin ifadelerine göre, dönemin Genelkurmay başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu ile başlayan görüşmeler, dönemin Başbakan'ı Bülent Ecevit'in de dahil olmasıyla devam etti.

Dahası, kamuoyunda 7 Şubat MİT Krizi olarak bilinen ve gözaltına alınmak istenen Emre Taner'in, dönemin MİT Müsteşar yardımcısı vasfıyla Ecevit tarafından görevlendirildiği ve Öcalan ile görüşmeleri yürüttüğü söz konusu ifadeden de anlaşılmaktadır.

Yani, CHP Genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü sayın Haluk Koç'un elinde sallayarak "İstifa" çağrısı yaptığı o protokol metninin basına sızan ses kaydında yer alan isimlerden birisi olan Emre Taner, sayın Haluk Koç'un sözcüsü olduğu partisinde,bir dönem başbakanlık yapan, Bülent Ecevit tarafından görevlendiriliyor.

Haluk Koç, bu önemli bilgiyi atlayarak, ilk olarak Ecevit tarafından görevlendirilen Emre Taner'in de içinde yer aldığı görüşmeye ait protokol metniyle, Ömer Çelik'i "İstifaya" davet ederken, "Çözüm Süreci" adına gerçekleşen görüşmeler hakkında bilgi sahibi olmadığını da ortaya koymaktadır.

ÇÖZÜM SÜRECİNDE AK PARTİ DÖNEMİ.

Öcalan'ın avukatı İ.D, 2001 Eylül ayında kesintiye uğrayan bu görüşmelerin 2005 yılında tekrar başlatıldığını savcılıkta verdiği ifadesinin devamında naklederken bu bilgileri dile getirdi,

"2005 yılından sonra Ahmet Türk ve Sırrı Sakık aracılığı ile MİT'de görevli ismini Afet olarak bildiğim ve Müsteşar yardımcısı konumundaki bayan şahıs ile görüşmeler tekrar başladı. Görüşmeler, Abdullah Öcalan' ın talimatı ile Sabri Ok üzerinden devam etti. Bu süreçte Abdullah Öcalan muhatap alınmadığı için belli zamanlarda ateşkes ilan edildi ama net sonuç alınamadı.

2008 yılında askıya alınan, Abdullah Öcalan ile kendisi tarafından "Heyet" olarak tabir edilen devlet görevlileri arasında görüşmeler tekrar başladı. Bu süreçte yeniden ateşkesler başladı ve bu görüşmeler, 2011 yılında örgüt tarafından gerçekleştirilen Silvan saldırısına kadar devam etti.

Bu olaydan sonra görüşmeler kesildi. Bu süreçte MİT Müsteşarı Emre Taner, MİT'de görevli PKK uzmanı olarak bilinen Afet Güneş ve "Heyete" daha sonra katılan Başbakan Müsteşar yardımcısı Hakan Fidan ile "OSLO görüşmeleri" olarak bilinen, PKK'nın üst düzey örgüt mensupları Sabri Ok, Adem Uzun, Mustafa Karasu, Zübeyr Aydar, Nuriye Kespir ile toplam 12 adet değişik yer ve tarihlerde görüşmeler yapıldı."

"ÇÖZÜM SÜRECİNİ" PROTOKOL SONA ERDİRDİ.

Yazımın başında vurguladığım ve "Çözüm Süreci" ne yönelik birçok şey yazılıp çizildi fakat kronolojik olarak doğru bir zemine oturtulamadı. PKK ve Öcalan ile yapılan bu görüşmeler, sadece AK Parti, Erdoğan ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan üzerinden yansıtıldı.

Oysa "Çözüm Süreci" adı altında PKK ve Öcalan ile masaya oturan ve pazarlık yaparak vaadlerde bulunanlar arasında Turgut Özal, Necmeddin Erbakan, Hüseyin Kıvrıkoğlu, Eşref Bitlis, Doğan Güreş, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit gibi birçok önemli isim yer almıştı.

Son olarak yeniden gündeme gelen "OSLO Görüşmesi" ve bu görüşmede İngiltere devletinin hakemliğinde mütabakata verıldığı Haluk Koç tarafından iddia edilen o 11 maddelik protokol, aslında "Çözüm Süreci"nin de sonunun gelmesini sağladı.

Nasıl mı? Yine Öcalan'ın örgüt yöneticilerine ulaştırılması için avukatlarına verdiği "Bilgi Notları", 24.11.2011'de İ.D'nin savcılık ifadesi ve "Önderlik Komitesi" adı altında yürütülen soruşturma kapsamında İstanbul Terörle Mücadele Şubesi ve İstihbarat Şube tarafından soruşturma kapsamında teknik araçlar ile yapılan dinleme kayıtlarına bakalım.

"Heyet" ve PKK'lı yöneticiler arasında yürütülen görüşmelerin, protokol metni üzerinden nasıl sona erdiğini İ.D şu ifadelerle nakletti,

"Bu süreçte Öcalan kendi yazdığı protokolleri kendisi ile görüşen heyete verdi. Bir örneği de örgütün kırsal alanına yollandı. Ancak bu protokol örgütün kırsal alanına gönderildikten sonra örgütün kırsal alanı bu gönderilen protokole Öcalan'ın dışında "Öz Savunma birlikleri"nin kurulması yani silahlı militanların "Demokratik Özerkliğin" kabul edilmesi ile birlikte doğu ve güney doğu illerinde askeri güç olarak görevlendirilmesi ve anadilde eğitim konuları eklendi.

Fakat devlet kabul etmediği için bu şartlar karşısında görüşmeler tıkandı ve bu olaylardan sonra asker ve kamu görevlilerinin PKK tarafından kaçırılması ve Silvan saldırısı ile bu süreç sona erdi."

Öcalan'ın avukatı olan ve Öcalan'ın örgütün kırsal, metropol ve Avrupa'daki yöneticileriyle haberleşmesini sağlayan İ.D, bunları söylerken, 09.07.2011'de İstanbul İstihbarat Şube tarafından Beyoğlu, Kalyoncu Kulluk caddesi, No: 29 da bulunan BDP İstanbul İl Başkanlığı binasında gerçekleştirilen toplantıya yönelik teknik araçla yapılan izleme ve ses kayıtlarının çözümlemesinde, Öcalan tarafından yollanan ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç'un "PKK ile Erdoğan anlaştı. PKK'ya Özerklik sözü verilirken, Erdoğan'a PKK tarafından Başkanlık Sistemine geçiş sözü verildi" iddiasına dayanak olan "OSLO Protokolü" hakkında şu açıklamalar yapıldı,

SES KAYDI: 05.43

BİLGİ NOTUNU OKUYAN: Osman Koşut:

" Önderlik barış konseyi için mütabakat sağladı. Önderliğin kendisiyle yapılan "Heyet" görüşme raporlarını ve 15 Temmuz tarihinin (Özerklik ilan edilmesi planlanan tarih) kendisi için bir hükmü kalmadığını söyleyerek son görüşmede bu protokol maddeleri içinde sadece "Barış Konseyi"nin kurulmasına yönelik mütabakata vardıklarını belirtti.

SES KAYDI: 06.24

BİLGİ NOTUNU OKUYAN: Osman Koşut:

"Önderlik, 6 Temmuz günü gerçekleştirilen haftalık görüşmede, "Heyet"e sunulan protokol hakkında önemli açıklamalarda bulundu. Önderlik, protokolde imza söz konusu değildir. Protokol konusunda kamuoyunda bir yanlış anlaşılma ve algılama söz konusu. Karayılan'da söz etmiş. Protokol kamuoyunda yanlış anlaşıldığı gibi, bizim ve devlet tarafından karşılıklı imzalanmış birşey değildir, protokolde imza söz konusu değildir. Protokol üzerinde imza şeklinde değilde çözüme varmak adına izlenmesi gereken bir yol haritası şeklindedir. Yani devletle bu protokol adı altında imzalanan ve anlaşmaya varılan bir şey yoktur."

Öcalan'a ait olan ve 06.07.2011 tarihinde İmralı'da yapılan görüşme sonrasında avukatları tarafından metne alınarak 09.07.2011'de İstanbul Beyoğlu BDP İl Binasında okunan bu bilgi notuna göre, ortada bir protokol metni var fakat bu metin üzerinde bir anlaşma olmadığı, "Heyet" ile görüşmeler noktasında "Özerklik" ya da "Öcalan'ın ev hapsi" konusunda bir şartta mütabakata varılmadığı sadece "Barış Konseyi"nin kurulması adına bir anlaşma sağlandığı çok açık bir şekilde ifade ediliyor.

Zaten Öcalan'ın avukatı İ.D'nin ifadesinde de beyan ettiği üzere bu protokol, kırsaldaki yöneticilerin "Demokratik Özerklik" ve silahlı gerillanın doğu ve Güneydoğu'da "Kolluk Kuvveti" olarak görev yapması maddelerinin eklenmesinin ardından devlet tarafından rededilmesi ve devamında 14 Temmuz 2011'de yaşanan Silvan saldırısından sonra görüşmelerin sona erdiği belirtiliyor.

14 Temmuz'da yaşanan Silvan saldırısıyla son bulan bu görüşme ve protokolden kamuoyu ise tam 2 ay sonra basına sızdırılan "Görüşmelerin iç yüzü Erdoğan'ı yakacak" başlıklı "OSLO Ses kaydı"nın ardından haberdar oldu.

Basına sızan o ses kaydı 2008 yılına ait. MİT Müsteşarı Hakan Fidan o sürece Başbakan Müsteşar yardımcısı olarak katılmış, başlangıçta böyle bir protokol oluşturulmuş fakat daha sonra "Özerklik ve Gerillanın kolluk gücü olması" maddeleri eklenince sadece 1 madde üzerinde mütabakat sağlanmıştı. Devamında ise zaten protokole yönelik bu görüşmeler son bulmuştu.

İşte "Çözüm Süreci"nin belgeler eşliğinde kronolojisi...

Sonuç olarak CHP Genel başkan yardımcısı ve parti sözcüsü Haluk Koç'un iddiaları dayanaksız olup, sürece dair kayda geçen bilgiler ve belgelerde karşılığı olmayan iddialardır.

Haluk Koç, bu yazıyı okur mu bilemem ama şayet okursa, erdem ve ahlak eksenli bir "İstifa" mekanizması çalıştırılacaksa, o mekanizmanın ilk durağı sayın Haluk Koç olur.

En azından benim için "İstifa" etmesi gereken birisi var ise o AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik değil, kamuoyuna yanlış bilgiler veren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü sayın Haluk Koç'tur.

Haber Ara