Dolar

32,4755

Euro

34,9595

Altın

2.437,68

Bist

9.716,77

Çağatay Ulusoy'un yeni filmi 'Kâğıttan Hayatlar'

Sinema yazarı Mehmet Açar, ‘Kâğıt’tan travmalar’ başlıklı yazısında Çağatay Ulusoy’un başrolde oynadığı, senaryosu Ercan Mehmet Erdem’e ait Can Ulkay yönetmenliğindeki ‘Kağıttan Hayatlar’ filmini değerlendirdi…

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-03-14 20:46:41

Çağatay Ulusoy'un yeni filmi 'Kâğıttan Hayatlar'

‘Kâğıttan Hayatlar', ışıl ışıl bir İstanbul gecesinde açılıyor. Şehir yukarıdan çok şık ve güzel görünüyor. Kamera sokaklara indiğinde aynı güzellikte görüntüler sürüyor. Üstü açık lüks bir otomobilin peşine takılıyoruz önce… Ama otomobildeki havalı, şık çiftin katılacağı sosyal etkinliğe dahil olamıyor, içeride ne olduğunu merak ettiğimiz kapıdan giremiyoruz. Çünkü kamera burjuva çifti değil, otomobili alan valeyi takip ediyor ve biraz ileride köşeyi döner dönmez bizi başka bir dünyanın beklediğini görüyoruz. Bu uzun ve kesintisiz tek çekimin sonunda hem ‘dünya' değiştiriyor, hem kâğıt toplayıcısı Mehmet'le (Çağatay Ulusoy) tanışıyoruz. Gerçekten iyi düşünülüp, iyi çekilmiş bir açılış sahnesi bu…

3002802_9547a8cd3ac6a0ebfae2ef65a40e1066

‘Kâğıttan Hayatlar', İngiliz yazar Charles Dickens'ın romanlarını akla getiren ilk bölümüyle yakalıyor bizi… Dickens romanları, sınıf farklılıklarının çok keskin, hayat şartlarının zor olduğu dönemlerde geçer. Londra, herkesin ayakta durma savaşı verdiği bir şehir olarak romanların vazgeçilmez mekânlarından biridir. Dickens, okurlarını yoksulların, yetim çocukların, sokak çetelerinin kısaca en alttakilerin dünyasına götürür; bizi onların acıları, özlemleri ve hayalleriyle tanıştırır.

Böbrek yetmezliği çeken, nakil için sırada bekleyen Mehmet, ilk başta bir Dickens karakterini getiriyor akla… Dilencilik yapmadan; suça ve karanlık işlere bulaşmadan geçinmeye çalışan, sokaklarda her gün gördüğümüz insanlardan sadece biri… Onunla birlikte filmin bizi kâğıt toplayıcılarının dünyasına götüreceğini düşünüyor, umutlanıyoruz. Mehmet'in kâğıt toplama merkezinde çalışan arkadaşı Gonzi (Ersin Arıcı) ve her ikisi için de güvenilir bir baba figürü olan Tahsin Abi'yi (Turgay Tanülkü) tanıdığımızda eski Yeşilçam filmlerini hatırlatan sıcak dayanışma dünyasına dahil oluyoruz.

Eski Yeşilçam, itilmişlerin, ezilmişlerin dünyasına ve şehrin içindeki yoksul mahallelere karşı ilgisiz bir sinema değildir. Tam aksine gözü hep oralardadır. Hatta bazı Yeşilçam filmleri tümüyle yoksulların dünyasında geçer. Yeşilçam usulü melodram formatıyla gerçekçiliğin ‘flört ettiği' filmlerdir bunlar… Özellikle Memduh Ün'ün ‘Üç Arkadaş'ı (1958) birçok filme esin kaynağı olmuş bir Yeşilçam klasiğidir.

3002802_0ea0841c5450af67f53b10b112e74d83_1

Senaryo yazarı Ercan Mehmet Erdem ve yönetmen Can Ulkay'ın da akıllarının bir köşesinde eski Yeşilçam olduğunu görmek mümkün… Eski Yeşilçam, yoksul mahallelerde yaşayanları eğlenmesini, sevmesini, dayanışmasını bilen dinamik insanlar olarak tasvir eder. ‘Kâğıttan Hayatlar' da birçok sahnesinde bu enerjiyi yakalamaya çalışıyor. Hamamdaki su kavgası, mahalledeki doğum günü kutlamasında ‘Yeşilçam usulü naif yoksul mahalle dinamizmi'nden izler görüyoruz.

Cihangir'den gelen kâğıt çuvalının içinden çıkan küçük Ali'yle (Emir Ali Doğrul) birlikte film biraz eski masalları ama asıl olarak da Ertem Eğilmez'in yönettiği, Sadık Şendil'in yazdığı Yeşilçam klasiği ‘Canım Kardeşim'i (1973) düşündürmeye başlıyor. ‘Canım Kardeşim' sorumsuz, bencil bir abinin en yakın arkadaşıyla birlikte küçük kardeşine hem abi hem baba olmasını anlatır. Başlangıçta yük olarak gördüğü hasta kardeş, Tarık Akan ve Halit Akçatepe'nin oynadığı yoksul kafadarlara hayatta sevgiden, özveriden daha önemli bir şey olmadığını gösterir. Melodramın belirli bir gerçekçilikle buluştuğu göz yaşartıcı bir filmdir… Mehmet ve Gonzi'nin Ali'ye sahip çıkmasıyla ‘Kâğıttan Hayatlar'ın da bir tür ‘Canım Kardeşim' uyarlaması olabileceğini düşünmeden edemiyorsunuz…

Ne var ki, film bir süre sonra ilk örneklerini 1980'lerin Amerikan sinemasında görmeye başladığımız, 1990'larda ve 2000'lerde çok rağbet gören bambaşka bir hikâye formatına doğru evriliyor. Sürprizleri ele vermemek için, bir süre sonra yaşanan her olayın her detayın bizi geçmişteki travmalara doğru götürdüğünü söylemekle yetinelim.

Filmin psikolojik bir dram olduğunu anladığınız andan itibaren ne ‘Canım Kardeşim' ne Dickens tarzındaki karakter betimlemeleri kalıyor… Eski Yeşilçam'ın psikolojik travma öyküsüyle birleştiği bir filme dönüşüyor her şey.

3002802_a2c94f9801c1b5b5de53452543e5027d

Çağatay Ulusoy hayranlarının ‘Kâğıttan Hayatlar'ı seveceğini tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Ulusoy'un, karakteri çok severek benimseyerek oynadığı belli… Özellikle öfke krizlerinde, duygusal anlarda fazla fazla oynayarak tahmin ettiğimizden farklı bir filmde olduğumuzu önce o hissettiriyor… Aslına bakarsanız, filmin türünü, havasını yönetmenlik kadar onun oyunculuğu da değiştiriyor.

Ayla' ve ‘Türk İşi Dondurma' gibi filmlerinden tanıdığımız yönetmen Can Ulkay'ın göze hoş gelen şık ve akıcı bir filme imza attığı inkâr edilemez. Görüntü yönetmeni Serkan Güler'le birlikte özellikle gece sahnelerinde ışıkları, renkleri ve çevreyi özenle kuruyorlar. Mekânları derinliğine gösteren bazen geniş açılı kadrajlarla Mehmet'in yaşadığı dünyayı, evleri, sokakları betimlemede gayet başarılılar… Mehmet'in değişen ruh hallerine göre görsel atmosferin, renk paletinin değişmesi de güzel… Bir zamanlar güzel ve muhteşem günlerini yaşamış ama sonra ‘şehrin ötekileri'ne bırakılmış mahalle tasvirlerini de sevdim. Burada prodüksiyon tasarımındaki (Vahit Yazıcı) özenin de altını çizmek gerek.

Ne var ki, göz önündeki tüm bu artılarına karşılık sevdiğim, beğendiğim bir film olduğunu söyleyemem. Film mahalleyi, finalde adı daha da anlamlı gelen Mücadele Çıkmazı sokağını, görsel olarak betimlemede belki başarılı ama karakterleri yaşayan sahici insanlar kılmada ne yazık ki o kadar iyi değil...

Her şeyden önce, kâğıt toplayıcıların dünyası bana çok gerçekçi gelmedi… Bir noktadan sonra, sadece hikâye için görsel bir fon olduklarını anlıyoruz. Ayrıca filmdeki bütün kâğıt toplayıcılar ailesi tarafından terk edilmiş çocuklar olarak çıkıyor karşımıza. Özellikle de anneleri tarafından… Çocuklarını terk eden annelere yapılan vurgunun beni rahatsız ettiğini söylemek zorundayım. ‘Çocuklar annesiz büyümemeli' önermesini herkes kabul eder ama asıl önemli nokta, bir anneyi çocuğunu terk etme noktasına getiren koşullar ve süreç değil mi? Kadına yönelik erkek şiddetinin altı çiziliyor belki ama karakterlerin konuyla ilgili duygusal konuşmalarda babaları pas geçip sürekli annelerine sitem ettikleri de bir gerçek… Babalardan pek şikâyet edilmediği gibi babasını özleyen de pek yok…

3002802_4ae705bac3518eef1143b1eab5d8794a

Altı çizilerek verilen ‘Anneler çocuklarını terk etmesin' mesajını bir yana bırakırsak filmin son tahlilde, duygusal olarak sarsmaktan başka hedefi yok gibi geldi bana… Her şey bittiğinde, yani finalden geriye dönük olarak düşündüğümde, Mehmet'in çevresindeki karakterlerin yaşanan olaya ve tüm sürece yaklaşımlarını inandırıcı bulduğumu söyleyemem.

Popüler Türk sinemasının, öteden beri gerçekçilikten bile isteye uzak kalan, hep masalsılığa meyleden bir sinema olduğu kesin… Gerçekçi dramların düşük seyirci sayısını düşündüğümüzde, filmlerdeki inandırıcılık sorununun bir memleket realitesi olduğu, Türk sinemasını da bu realiteden bağımsız düşünmenin mümkün olmadığının farkındayım. ‘Kâğıttan Hayatlar' da sonuçta gelenekten ayrı duran bir film değil. Ama psikolojik travma filmlerinin öncelikle dramatik derinlik ve inandırıcılıkla ayakta durması gerektiğine inanıyorum. Hele ki ‘Kâğıttan Hayatlar' gibi kayda değer karakter çatışmalarının olmadığı bir film seyrediyorsak… Sonuçta, bütün filmi ayakta tutan dramatik çatışma unsuru ‘tek şey'e kilitlenmiş durumda. Neredeyse hiçbir karakterin dönüştürücü gücü yok; karakterler arasında etki–tepki açısından nerdeyse kayda değer tek an yok.

Ayrıca karakter değişim veya iç aydınlanma yaşamıyor, ahlaki ders de çıkarmıyor. Sadece biz ‘bir şey' keşfediyoruz… Tüm bunlar olabilir. Neden olmasın? Sonuçta önemli olan, seyircinin duygu ve düşünce dünyasına yaptığınız etkidir. Gerisi, unutulur gider… Ama ben kendi adıma ‘Kâğıttan Hayatlar'da seyirciyi şaşırtarak etkilemenin ve üzmenin ötesinde fazla bir şey gördüğümü söyleyemem. Umarım siz görürsünüz… (Netflix)

Habertürk

Haber Ara