Dolar

32,6012

Euro

34,7840

Altın

2.410,09

Bist

9.645,02

Bir söz de bizden

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-06-06 06:50:42

Bir söz de bizden

Beyoğlu Tepebaşı'nda bulunan RP İl binasına gittiğim ilk gün, henüz rüştümü ispat etmekte olan bir gençtim.

Başucunda kalemi ve kitabı ile yaşayan biriydim. Edebiyata ilgimden olsa gerek kitaplarından bir dünya kurmuştum kendime. Ve elbet gerçek dünya ile henüz tanışmamıştım.

O gün küçücük eski yapıda bulunan dar uzun toplantı odasında ilk karşılaşmamdı İl Başkanı R.Tayyip Erdoğan ve eşi Eminde Erdoğan ile. Beraberinde bu gün hala dupduru hatırladığım ablalarımla.

Milli Görüş “İskender Paşa”dan miras baba davası idi benim için. Şimdi nasıl olmuşsa olmuş kitaplardan kalın duvarlar ördüğüm dünyama girivermişti birden bire.

Nuran Sözen abla ve Karate hocam Ayla Çeliktürk ile RP Kadın kollarının kurulması aşamasında Üsküdar'ı temsilen kendimi bu binada buluvermiştim. Üsküdar'ın geniş hanım cemaatinin arasında kimsenin sıcak bakmadığı bu teklife ben de diğer iki ablam gibi “ben varım” demiş düşmüştüm Tepebaşı yollarına.

Keza gri pardösüsü ile masanın başındaki yerini alan İl Başkanı Tayyip Bey, Erbakan Hocanın talimatı üzerine kurulacak olan RP Kadın Kolları için açıklama yaparken Allahu âlem ilk kez duymaktaydım ”teşkilat” terimini.

Sonrası tabiri caizse çorap söküğü gibi geldi.

Babamın İskender Paşa hatıralarından dinlediğim Erbakan Hoca ile hızlı bir mesai başladı. Siyonizm, Arzı Mev'ud, mücadele, cihat, İslam Birliği gibi bambaşka kavramlar da onunla birlikte dünyama giriverdi.

Nitekim Milli Görüş okulu ev hanımlarından, benim gibi bambaşka dünyada yaşayan aptal romantiklerden, derdi olan sahabe ruhlu kadınlardan, okuma yazması olmayan teyzelerden dünyanın en büyük kadın siyasi örgütünü kurduğunda, vardığımız noktaya kendimiz bile şaştık.

Mikrofonlar uzandığında yükseköğrenim görmüş bir İl Başkanı'nın kuramayacağı bilgelikte cümleler kurabilen mahalle temsilcilerimiz vardı artık..

1994 bu kadronun en büyük başarısı oldu. Belediye Başkan adayımıza konjektürden kota konmuştu. Kartel medya seçimlere girerken Türkiye'de hiçbir RP adayı ile ilgili yayın yapmıyor sadece yıpratıcı uydurma haberlere tevessül ediyordu.

Çaresi bulundu.

Ellerimize aldığımız adayımızı tanıtıcı broşürler ve birer karanfil ile İstanbul'un bütün evlerinin kapılarını tek tek çalıp bizzat kendimiz tanıtacaktık adayımızı. Kapısını çaldığımız evlerin bazısından kovulup, kimisinden bir bardak su ikramı ile ayrılırken sabırla zorlu bir süreci aşıverdik. Seçimlerin galibi olarak adayımız R.Tayyip Erdoğan'ı Belediye Başkanlığını kutlarken buluverdik kendimizi.

Sonrası malum süreç.

Pek çok kişi belediye başkanı olmuştu. Bu beklenmedik bir sonuçtu ve başkanlar mahalli idarelerde ne yapılacağını bilmemenin şaşkınlığını yaşıyordu.

Ve tabiî ki Erbakan Hoca vakit kaybetmeden Mahalli idareler hususunda ciddi eğitimler başlattı.

Kısa sürede RP belediyeleri Türkiye çapında müthiş bir belediyecilik örneği sergilemeye başladılar.

Bu hızlı yükseliş belediye başkanlıklarında sınırlı kalamadığı gibi RP'yi İktidara taşıdı.

Ne var ki bu hızlı yükseliş bir yerleri rahatsız etmeye çoktan başlamıştı bile.

Dört bir yandan saldırılar başladı.

Başta Demierel ve Ecevit olmak üzere her ikisinin yılmaz destekçisi Gülen cemaati de eklenerek ordu göreve davet edilmeye başlandı. Tanklar yürütüldü, idam sehpaları hazırlandı. Erbakan Hoca tüm bu saldırılar karşısında güçlü durma çabasındayken sözleri önce kendi camiası tarafından tenkit edildi.

İktidardan paye almak için Erbakan Hoca'nın etrafında dolaşanlar o an “pabucun pahalı olduğunu” anlayınca bu kez süreci, söylemleri ile onun oluşturduğunu iddia etmeye başladılar.

Ne yazık ki RP seçmeni, 28 Şubat'ın o korkunç kaosunda köşeye sıkıştırılmak istenen Erbakan'a gereken desteği vermediği gibi, darbecilerin işlerini kolaylaştırıcı yıpratıcı tavırlara tevessül etti.

Darbecilerle neredeyse “tek başına” mücadele eden Erbakan halkın selameti için 11 ay sonra koalisyon iktidarından çekildiğinde başka bir şokla karşılaşacaktı.

Onun okulundan yetişenler diplomalarını yırtıp çoktan başka ufuklara yelken açmışlardı bile..

Oysa yıllarca karşılıklı yemin etmiş ve “son nefese” kadar diyerek söz vermiştik.

Sözümüze bağlı kalmayı tercih ettiğimizde tepki aldığımız “Onlardan size dost olmaz, çıkarları bittiği gün dirsek gösteririler ama bizim dostluklarımız Allah için ve ebedi” dediğimiz yol arkadaşlarımızdan önemsenmez bir karşılık aldık. Şahsen “Bizim yeterince dostumuz var size ihtiyacımız yok” demeye gelen sözlerle yüz çevirilince ben de “ihtiyaç duyulmayan dostluğumu” kalben devam ettirmek üzere –söz verdiğim gibi- yoluma “Hocamla” devam kararı aldım.

Bu ayrılık birilerinin işine geldi elbet.

Erbakan Hoca'nın yanında kalanları ak saçlılar ve gelenekçiler, ayrılanları ise yenilikçiler olarak sınıflandırdılar büyük bir memnuniyetle..

28 Şubat sürecinin mesulü bulunmuştu nasılsa.

Cemaati, Radikali, kartel medyası, iş dünyası, İslamcısı, anti İslamcısı hep beraber "darbeye davetiye çıkaran" Erbakan'a karşı adeta ittifak edip el birliği ile yeni bir hareketin başlamasına alkış tutular. Ayrılık ve nifakı desteklediler.

28 Şubat'ta Milli Görüş hareketini ve Erbakan'ı orduya ihbar eden, kanal kanal gezip uyarılarda bulunan, başörtülü adayımız Merve Kavakçı'yı “Amerikan ajanı” olmakla itham edip ülke genelinde bunun yayılması için çaba gösteren Fetullah Gülen fırsatı kaçırmadı elbet, bu kez Erbakan'ın karşısındaki “yenilikçilerin” yanında yerini aldı. Ve “tam destek” dedi.

Kartel medyasının en büyük temsilcisi olan Doğan Grubu tüm medya organlarında Erbakan'dan kopan kesime –her türlü- desteği verdi.

Ki organizatörler profesyoneldi ve onların her bireri bütün bunların karşılığını fazlasıyla alıdılar.

Bütün bunları durup dururken, nostaljik bir anımsama olsun diye kaleme almadım elbet..

Siyasi bir çıkarım da olamayacağına göre.

Son günlerde bir yandan Milli Görüşlü günlerin duygusal hikayelerini anlatarak oy avcılığı yaparken diğer yandan sırıtarak "Milli Görüş mü kaldı ya? Bitti Milli Görüş, esamisi yok artık" diyen menfaatperestlere duyduğum öfkeye istinaden..

Ve elbet bu satırları yazma gereğini her birerimizi yetiştiren, kabuğumuzdan çıkaran, dünyayı okutan, İslam coğrafyalarının varlığından haberdar eden, manen beslendiğimiz bir okulun merkezinin “bitmiş olmasını” umarak pişkinlik konusu yapan vefasızlara karşı muhafaza ettiğim -vefa duygumun- bir gereği olarak kaleme almaktayım.

Hanımlar beyler ayıptır!

Dünyaya yön vermiş ve ağır bedeller ödemiş hiçbir İslami hareket bitmez.

Küllerinden yeniden doğar.

Ne Milli Görüş biter, ne İhvan-ı Müslimin, ne Cemaati İslami ve ne de Miladi Müslimani..

Çünkü sizin gibiler üç günlük dünya menfaatine tav olurken, bu hareketlerin lider ve üyeleri ümmet için adandılar, bedel ödediler.

Siyasetin dünyalığına zerrece tenezzül etmemiş ve aktif siyaseti yıllar önce bırakmış biri olarak, herkesin siyasi görüşüne saygı duymaktayım.

Ancak hayatlarının merkezine “menfaati” almış bir takım insanların toplum öğreticisi kesilmesine asla saygı duymam!

İşte karşılaştığım bu “çiğliklerden” dolayı duyduğum öfkemin kalemime yansımasıdır bu satırlarım.

Ki bendedeniz bu yollardan geçmiş her birinizin evvelini bilmedeyim.

Dün Milli Görüş'ten bir paye kapmak için kırk takla atarken bu gün yeni güç merkezleri karşısında aynını yapmakta olduğunuzu görebiliyorum.

Ve eminim ki yarında başka güçlerin yanında yer alıp bu günü yereceksiniz.

Biraz haddiniz bilin!

Bir yandan Milli Görüşlü günleri kendinize referans gösterirken diğer yandan yerden yere vurup onun üzerinden SP'yi tenkit etme talihsizliğini göstermeyin!

Unutmayın herkes kendi “kovanının balını” yer!.

Kendinize değilse de lütfen geçmişinize saygınız olsun azıcık.

Vesselam..

Haber Ara