Dolar

32,5226

Euro

34,9004

Altın

2.430,41

Bist

9.645,02

Atatürk'e göre dahilik biraz da 'delilik'

'Dâhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğunda herkes onlara delilik der'

3 Yıl Önce Güncellendi

2021-04-02 20:02:49

Atatürk'e göre dahilik biraz da 'delilik'

Atatürk herşeyden önce bir insan. Söylemlerinde de bu hususu kendisi sıkça dile getirmiştir. Milli mücadele sürecinden Cumhuriyetin kurulması ve devamında ekonomik, sosyal ve kültürel alanda yapılan icraatlarda Atatürk çok farklı kişi ve görüşleri de dinlemekten geri durmaz. Hakkında"Dahi,ileri görüşlü, basiret sahibi..." tanımı yapılan Atatürk'ün bu tarz özelliğini ortaya koyan tutum, davranış ve söylemleri yok değil mi? Elbette var. İşte bu özelliklerinden bazı örnekler;

O'na göre dahilik tanımı

Atatürk'ün sofrasında ekonomik, politik ve sosyal meseleler hiç eksik olmamıştır yine 1926 yılının yaz aylarından birinde bir akşam sofrasında, dâhinin tarifi yapılır ve herkes bir görüş ortaya atarken, Atatürk şunu demiştir: "Dâhi odur ki, ileride herkesin takdir ve kabul edeceği şeyleri ilk ortaya koyduğunda herkes onlara delilik der"
Atatürk'ün bu tanımı dahiliğin sıradan bir şey olmadığını ortaya koyuyor.

İngiliz saldırılarına karşı uyarı

Milli Eğitim Bakanlığı'nın Atatürk köşesinde bu konuda çok farklı örnekler mevcut; Atatürk'e ait özel sayfasında 6 Ağustos 1915'te başlayan İngiliz saldırıları dolayısıyla iki ay önce uyarmaya çalışmış olduğu Alman kumandan Liman von Sanders ve Esat Paşalar için: "... fikren hazırlanmamış oldukları harekât-ı hasmane karşısında pek nakıs tedbirlerle vaziyet-i umumiyeyi ve vatana pek büyük tehlikeye maruz bıraktıklarına vakayı şahit oldu" diye yazmıştır.
Bu ifadelerde Mustafa Kemal'in ileriye dönük değerlendirmelerinin ispatı...

"Beynimden çivileri söküp attım"

Atatürk önem verdiği güç ve sıkıcı bir durumu çözdükten sonra rahatlardı ve bu yüzünden belli olurdu. Bu gibi durumlarda "beynime saplanmış bir çiviyi söküp attım" dediği olmuştur.

Köylü-kentli demeden fikir paylaşımı

Yapmak istediğini önce, bazen işin esasını pek belli etmeden ve nazari bir şey üzerinde konuşuyormuş gibi, sofrada söz konusu ederdi, içki ağızları daha kolay açtığı için leh veya aleyhte söyleyenler olurdu, konuşanların özel düşünce ve inançlarını bildiğinden söylediklerini ona göre değerlendirirdi. Bazı arkadaşlarıyla ve halkla temaslarında, köylü ve kentli her türlü iş güç sahipleriyle konuşurken yine pek belli etmeden tasarısının uyandıracağı tepkiler üzerinde bilgi ve duygu edinirdi. Yalnız aldığı karşılıklardan değil, konuştuğu adamın yüzünden ve kımıltılarından da sonuçlar çıkarırdı. Böylelikle tasarladığı devrimin veya herhangi önemli işin nasıl bir tepki göreceğini ne ölçüde kolaylık veya güçlükle karşılaşacağını anlamış olur ve ona göre davranırdı.

Eşref saatte olma durumu

Atatürk göreceği işin eski deyişle "eşref saatte" yapılmasına da çok önem verirdi. Ancak onun eşref saatini falcı veya müneccim değil, durumun derinden derine incelenmesinden doğan inanç tespit ederdi. Yukarıda anılan yoklama ve danışmalar da bu anın tesbitinde rolü büyüktü. Elde edilen bir başarıdan azami verimi elde etmesini bildiği gibi nerede durulması gerektiğini de iyice tesbit etmesini bilirdi.

Karar verdi mi dönüşü olmaz

"...O, tartışmaların kızışmasını, hele o işten anlayanların ne olursa olsun konuşmalarını, isterdi ve bunu yapmayanlara kızardı, 'bilir, ancak bildiğini ortaya koymaz, ne yapayım böyle adamı' dediği olurdu. Şu kadar var ki tartışmalarda içtenlik şarttı; içten olmayarak ayrıca gizli düşünceler besleyerek, fesat ve tezvir için konuşanlara ise kızardı. Atatürk türlü yoklama ve tartışmalardan sonra bir karara vardı mıy onu her ne olursa olsun yürütürdü. Uzun tartışmaların bir faydası da görülecek işin uygulanmasıyla görevlendirilecek olanların onun bütün yönlerine nüfuz etmelerini sağlamaktı. Atatürk buna çok önem verirdi.."

"Para olmasa da ordu olacaktır"

"...Sakarya vuruşmasında Ağustos 1922'deki son büyük saldırı arasındaki süre içinde Mecliste pek çok ve acı tenkitlere uğramış, parasızlık ve türlü imkânsızlıklar yüzünden ordunun artık ayakta tutulamayacağı söylenilmişti. O sıralarda Meclisin bir kapalı oturumunda, şunları söylemiş olduğu dışarda duyulmuştu: 'Para var ordu var, para yok ordu yok. Ben böyle şey bilmem para olsa da olmasa da. ordu olacaktır."

Dini taassuba karşı tavizi yok

Atatürk bir konuda genel serbest tartışmaya izin vermemiştir. O da dinin riyakarane sömürülmesi konusu. Bir tedbirin yurt ve ulusun yarar veya zararına olduğu konusu üzerinde tartışılırken herhangi bir kimse veya parti bunu bilim, siyasal, hukuk vesaire bakımından inceleyeceğine o yönleri bırakıp halka açıkça veya el altından 'bu yapılırsa cehennemde cayır cayır yanarsın' cinsinden telkinlerde bulunursa bu gibileriyle akıl ve mantık yolundan giderek tartışarak hak kazanmak doğal olarak ka'bil olamazdı. Buna göz yumulunca da Türkiye devletini Osmanlı'nın uğradığı yıkımdan kurtarmanın imkânı kalmazdı. Bir zamanlar basımevleri, modern bilimler, yeniçerilere yeni silâhların gerektirdiği talimler şeriata aykırı gösterilmiş ve baştakilerle halk cehennem azabıyla korkutularak bu yenilikler yüzyıllar boyunca Osmanlı ülkesine sokulmamıştı. Bu yüzden de 16'ncı yüzyılın en güçlü devleti her bakımdan geri bırakılıp git gide sönmüş ve bir hiç olmuştu"

İçerken de saklamadan içerdi...

Atatürk'ün önemli bir özelliği de yaşayışının hiç bir kısmının gizli kalmasını istememesi. Açıkça içer ve açıkça her türlü eğlencelere dalardı. Doğuştan açıklığı sevmekte olmasından (başka bu yolu tutmasının iki etkeni vardı: gizlilik onun eğlencelerine katılanlardan veya onları bilenlerden bu konular üzerinde kimseye bir şey söylememelerini istemeye varırdı ki bu Atatürk'ün bir nevi minnet altına girmesi demekti. O ise hiç bir minneti kabul edecek huyda değildi. Bir diğer husus; şu inançta idi ki, açıklık aleyhteki propagandaları etkisiz bırakmak için en iyi çaredir. Eğer halk kendisini içerken görürse ondan sonra düşman propagandacılar ona ayyaş deseler halk 'onu biliyoruz gördük başka yeni bir şey söyle' karşılığında bulunur ve propaganda suya düşer.

Casusların planlarını sezinlerdi

" Devlet sırlarını saklama bakımından da kendine öz bir yolu vardı. Sofrasında her şey kondurduğundan yabancı casuslar sofra da bulunmuş konuklarının, meselâ dönüşte şoförler duyacak biçimde aralarında konuşmaları veya sofracı ve türlü hizmetçilerin gevezeliği sayesinde her şeyden hiç olmazsa dolayısıyla, yarım yamalak da olsa az çok haber aldıklarını sanar ve edindikleri türlü ip uçlarına derinleştirmekle yetinirlerdi. Halbuki gerçek sırrın pek az olduğuna inanan Atatürk onlar üzerinde en yakın ilgililer dışında hiç kimse ile konuşmaz, bazen aksini sandıracak konuşmalar yapar ve haberler yayarak casusları gafil avlardı. 1922 Ağustos'undaki büyük saldırı, 1926'daki Bozkurt vapurunun batması dolayısiyle La Hay'de görülen dâva için Adliye Vekili Mahmut Esat (Bozkurt)'a verilen yönergelerden kimsenin bir şey sezememesi bunun örneklerindendir."

Haber Ara