Dolar

32,3841

Euro

35,0728

Altın

2.325,97

Bist

9.104,31

Aslında ne oluyor?

9 Yıl Önce Güncellendi

2015-12-15 12:41:12

Aslında ne oluyor?

Bunca sıcak gündemin arasında son günlerde en çok karşılaştığım soru “nedir bu Hakan Albayrak meselesi” oldu.

Malum camiamızın yakından tanıdığı bir isimdir Hakan Bey Kardeşimiz. Medya mücadelesinde öteden beri kalemini iyi kullanır ve zaman zamanda bedel öder.

Yılın 364 günü “birilerine karşı” safını belli ettiği “Resi”i över ancak beşinci gün bir eleştiri yapar anında üzeri çizilir. Üstelik muhatabı tarafından bile değildir..

Yine olan bu işte.

Sözün özü kıymetli kardeşimin bin emek verip bir seviyeye taşıdığı “Diriliş Postası” diriliş ruhuna aykırı bir eylem sergileyerek “Albayrak'tan” kurtulmanın bir yolunu buldu.

Böylece de pek çoğumuzun gönlümüzdeki “dirilişi” silinmiş oldu.

Gelelim asıl meseleye..

Bu ülkede yanlış olan pek çok şeyin değişimi adına uzun zamanlar ağır bedeller ödendi.

Geçmişte kendilerini beyaz ırk olarak niteleyerek “ötekilere” zenci muamelesi yapan bir güruh ve o güruhun elini besleyen birçok çıkar grubu mevcut idi.

İnanç, eşitlik, adalet, hak, özgürlük gibi pek çok değeri kuşanarak memleketi maddi manevi sömürenlerin karşısında uzun soluklu çileli bir mücadele verildi ve bu uğurda pek çok ömür adandı.

Gazeteci, edebiyatçı, şair, öğretmen, din adamı, esnaf her bireri kendi mecrasında mücadelesini verdi.

Gün geldi bizim kuşak da(90) bu silsileyi takip eden idealist gençliğin bir köşesinde yer aldı.

Şanslıydık zira bizden önceki kuşaklar bu çilenin içerisinde yoğrulurken bizlere ufuk oldu, yol açtılar. Ve bizler o yolda yürüyüşümüzü daha kolaylaşmış şekliyle devam ettirdik.

Tek derdimiz vardı hak ve adaletin yaşamlarımıza nüfus edeceği, inancımızın özgürce yaşanabildiği bir ülkeyi meydana getirmek.

Cesurduk, gözü pektik, yaşamın tüm gereksinimlerini bu mücadelenin ardına itivermiştik.

Coğrafyamızın kupkuru bırakılmış topraklarına karınca misali su taşıdık. Yeşersin diye günler, haftalar, aylar saydık.

Darbeler gördük, yasaklar yedik, tehdit edildik ama yolumuzdan dönmedik.

Ezilen, horlanan, yok sayılan, kenar köşeye tıkıştırılmak istenen Müslüman profilini değiştirmek, olması gereken yere koymak için var gücümüzle çalıştık.

Bu uğurda belli bir mesafe kat tetikten sonra bu kez söylemelerimizi geliştirdik. “Müslüman güçlü olmalıydı, zengin olmalıydı, siyaseti yönetmeliydi” diyerek yenilikler ekledik..

Öyle de oldu..

Gelin görün ki, bir şeyler değişmeye başladığında, dünya nimetleri ile temas ettiğimizde uğruna ölebileceğimiz pek çok değer ters yüz oldu.

Makam sahibi olmak, itibar görmek, güzel evlerde oturmak, mahallemizden çıkamazken tatillere yurt dışlarına gitmek nefislerimiz fena halde okşar oldu. Ufaktan ufaktan bu büyülü yaşam, içine çekti pek çoğumuzu.

Dün şiddetle muhalefet ettiğimiz şeyler bu gün “ hakkımız” oldu.

Emeklerin, çilerlin, gözyaşlarının, adanmış ömürlerin üst üste koyduğu tuğlalardan şehirler(!) kurmayı başardık fakat kerameti kendimize sayarak, tüm geride kalmışlıkları bir çabuk hafızlardan siliverdik.

Şimdi devir modern İslamcılık devriydi. Hamasete gerek yoktu. Duygusal olmak acizlikti, bilakis her şeye pragmatik bakmak gerekiyordu. Modern dünya, güç bunu gerektiriyordu.

Sahip olduğumuz dünyalıkları kaybetmekten öylesine korkuyorduk ki, etrafını kuşatacak kutsallar oluşturduk.

Netice bizi Kraldan çok kralcı yapıverdi..

Değil yanlış, eksik olanı görüp düzletmek; yanlıştan, eksikten besledik dünyalıklarımızı.

Bir zamanlar bize yapılan haksızlıkları bu kez birbirimize yapar olduk.

Kimin gücü diğerine yeterse onu silip atmaya başladı..

Emeğine, çilesine, hak ve hakikat uğruna ödediği bedele zerrece itibar etmeden silip süpürdük hem de.

Değil mi ki dün birilerinin güç ve dünyalıklarına baş kaldıranların bu gün bizim yolumuza da taş koyması muhtemeldi..

Gemiler kurtulmuştu ve kaptanlara ihtiyacımız kalmamıştı artık.

Kurum, kuruluş, gazete, televizyon, kanaat önderi, cemaat lideri, akademisyen, siyasetçi sıkıntı çıkmasın, ayağına diken batmasın diye “padişahım çok yaşa” diye haykırmaya başladı.

Keza Padişahın yükünü kendi yükü bilen az birazımız “aman ha padişahım aman deyim hak, adalet” demeye yeltendiğinde kapı kulları gürültü koparıp sesi bastırmakta birbirleriyle yarışır oldular.

Kral çıplak demek, Krala hakaret değil, Kralın onuruna sahip çıkmaktı oysa.

Lakin Kral'ın vebalini artırmak, vazgeçemediğimiz dünyalıklardan daha önemli değildi nihayet. Her şeyin bir gerekçesi olabilirdi pek ala.

Çok yaşa demek “çok şeye sahip olmaktı” nihayetinde..

Hak, adalet, doğruluk, emek, vefa eskimiş demode sözlerden başka bir anlam içermiyordu artık, varsın peşinden koşanlar oradan oraya savrulsundu.

Hiç gam değildi nitekim..

 

VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara