Dolar

32,4980

Euro

34,7848

Altın

2.419,99

Bist

9.676,01

Ahrar'uş Şam: Demokrasi putu parçalandı

Suriye'nin etkin direniş gruplarından Ahrar'uş Şam Hareketi, Mısır Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi hakkında verilen idam kararıyla ilgili bir bildiri yayınladı. İşte o bildiri:

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-05-28 19:18:12

Ahrar'uş Şam: Demokrasi putu parçalandı

"Mısır'da yaşanan son gelişmeler hakkında…

Allah (azze ve celle) şöyle buyurmaktadır: “Ey Basiret sahipleri! Artık İbret alın.” Gerçekten de tarih tekerrürden ibaretmiş. Acaba tarihten ibret alan var mı?

Mısır'da son zamanlarda cereyan eden olaylar, yirmi küsür yıl önce Cezayir'de vuku bulan olayları akıllara getirmiş ve bu yaşananlar akıl/basiret sahipleri için demokrasinin ikiyüzlülüğünün ve demokrasiyle hedefe ulaşılamayacağının/demokrasinin başarısızlığının ispatı olmuştur.

Demokrasinin şerî hükmünden bahsetmiyorum. Ben demokrasinin, değişim için araç olarak kullanılması durumunda, İslam Projesi sahiplerinin meşru yollarla yönetime seçilmesinden sonra, demokrasinin nasıl da rafa kaldırıldığından, kurallarının ve yöntemlerinin nasılda İslam Projesi Sahiplerinin aleyhine değiştirildiğinden söz ediyorum.

Cezayir'de 1990 senesinde yapılan seçimlerde İslamcılar % 80'den fazla oy aldılar ve demokrasi gereği hükümeti kurmak ve anayasayı değiştirmek için gereken oranın çok üzerinde bir güce sahip oldular.Siyasi ve Ekonomik çıkarları noktasında tehlikeyi fark eden doğu ve batıdaki güçler hemen harekete geçerek İslamcıların şekillendirdiğiparlamentoyu feshetmek için faaliyetlere başladılar.

Bunun üzerine halk (İslamcılar), daha sonra Mısır'da olduğu gibi barışçıl gösterilerle ve protestolarla tepkisini ortaya koydu. Mısır'da olduğu gibi Cezayir Ordusuda askerleriyle ve tanklarıyla sokağa inip göstericileri sindirmeye çalıştı. Halk, silah zoruyla barışçıl gösterileri sonlandırmaya zorlanırken hapishaneler göstericilerle dolup taştı.

Bu söylediklerimizden anlaşılıyor ki, insan fıtratı zilleti reddeder. İnsan ya düşünce özgürlüğü ve hürriyeti için mücadele edip bedel öder ya da koyun ve tavuklar gibi bir hayatı tercih eder.

Cezayir Tecrübesinden yirmi küsür yıl sonra Mısır'da olan da bunun aynısıdır. Gerçek şu ki, tarih tekerrür etmiştir.

Cezayir ve Mısır Tecrübesinde birbirine benzerlik gösteren birçok ortak nokta bulunmakla beraber Mısır Tecrübesinde İslamcılar, Cezayir'e göre daha hazırlıklıydılar ve Mısır'ı bir yıl yönetebilmişlerdi.

İhvan Mensuplarının, sorumluluklarını yerine getirip ülkeye hizmet etmemeleri için için önlerine her türlü engel çıkarılmış ve sonunda ordu darbe yaparak, demokrasi putu bir kez daha paramparça edilmiştir.

İhvanın Düşüncesini tam anlamıyla benimsememesine rağmen batı, başta onları CihadDüşüncesine sahip Hareketlere alternatif olarak görmüşler ve zaruretten dolayı iktidara gelmesini kabullenmişlerdi.Ancak, Mısır Devlet yapılanmasında, batının maslahatını gözetip koruyacak ‘'Derin Devletin'' varlığı batının, İhvanı Mısır yönetiminde kabullenme/göz yumma fikrinden çok çabuk vazgeçmelerine sebep olmuştur. İşte bakın, Mursi ve kardeşlerine idam cezası verildi, Mübarek hapisten çıkarıldı.Bundan ibret alan yok mu?

Cezayir ve  Mısır'dayaşanan tecrübeler, Bize, demokrasinin yalandan ibaret olduğunu ve belli odakların menfaatlerini korumak için tesis edildiğini göstermektedir.

Mısır'da yaşanan olaylara bakıldığında açıkça görülecektir ki, Mısır'da yaşananlarMursi ve İhvan'ın meselesi değil, İslam ile binlerce defa paramparça edilen Demokrasi Putu meseledir.

Herkesi, Mısır'daki mazlum Müslümanlara yardım etmeye çağırıyoruz ve davası İslam olan herkesinbaşarısını isteyerek onlara hakkı tavsiye edip izzet ve şerefle yanlarında durduğumuzu belirtmek istiyoruz.

Ilımlı Muhalefet ve Sessiz Sandıklar, topraklarımıza diş geçiren ve değerlerimizi yok eden Tağutların/zalimlerin topraklarımızdan el çekmelerini sağlamak için yeterli değildir.RabbâniCihad'ı hikmet üzerine bina edilen İslam Şeriatına uygun Şer'i bir Siyaset ile tamamlamak/geliştirmek Allah'ın Kevnî ve Şerî sünnetlerindendir.

İşte bundan dolayı bizler Demokrasinin batıl ve boş bir şey olduğunu söylüyor, Müslüman halklara, demokrasiyi dayatanları reddediyoruz. İnsanların İslam'ı benimseyip taşıyabilmeleri için onlara İslam'a davet etmenin, islamı öğretmenin en önemli sorumluluklarımızdan olduğunu söylüyoruz.

Gördük ki demokrasi yolunu savunanlar defalarca hüsrana uğramıştır. Yine görüldü ki, halka dayatılan demokrasiyle günü birlik planlarla mücadele etmek, daha çok masum kanın dökülmesine sebep olmakta ve zorunlu demokrasi yoluyla sürdürülen mücadelenin başarısızlıkla sonuçlandığını ortaya koymaktadır.

Cihadi cemaatler, hedefine ulaşmak için harcadığı çabanın yanında bu gün kendini halka iyi anlatmaya, birlik olmaya, yapılan hatalardan dersler çıkartıp yaşanan tecrübelerden ibret almaya ve akıl sahiplerinin görüşlerinden daha çok faydalanmaya ihtiyacı vardır.

Demokrasi gemisine binip onunla yol alabilmeyi, hedeflerine ulaşabilmeyi bekleyen/ümit eden İslami cemaatleri, (diğer tecrübelerde görüldüğü üzeredemokrasi putu kırıldıktan sonra) tekrar tekrar düşünmeye ve bu konuda istişareler yapmaya davet ediyoruz

Müslümanların bu durumdan kurtulmasının tek çaresi, demokrasinin sahtekarlığını bilmeleri, Mücahid'lerin ve Direniş HareketlerininŞerî usuller çerçevesinde bir araya gelmeleri, insanların problemlerini ve acılarınıŞerî esaslar çerçevesinde ve Allah'ın razı olacağı şekilde sonlandırmak için yol aramalarıdır.

Demokrasiyle en büyük sorunumuz; sadece Demokrasinin ikiyüzlü olması değildir. Demokrasi kanun koyma yetkisini Allah'a değil, sadece insana vermesidir. Bizim inancımızagöre kanun koyma yetkisi rububiyetin bir gereği olarak sadece Allah'a aittir.

İnsanların, şerî emanetleri konusunda güvenebilecekleri ve İslam kanunları çerçevesinde güvenliğini sağlayacak ve yönetecek idarecilerini seçmeleri, Cihad'la elde edilen kazanımların kaybedilmesi demek değildir.

Zamanı gelmeden bu konuda acele etmek cihada zarar verir. Daha önce yaşananlar (Mısır ve Cezayir) bu konuda ibret alınması gereken örneklerdir. Kesin olan şey varken ihtimalle ve olasılıklarla amel etmekte caiz değildir.

Bu gün Mücahid gurupların İslami Değerler (Kurallar) çerçevesinde bir araya gelmesi ve bu düsturları koruyup tatbik etmesi ve dışarıdan gelecek hiçbir baskıya boyu eğmeden vatanı kurtarması gerekir.

Bu birliktelikten sonra bütün gurupların İslami Değerlere (Kurallar) sahip çıkması ve halkın problemlerinin çözümü ve beklentilerinin yerine getirilmesi konusunda mübah/caiz olan yollarla ve şerî kurallara uygun bir şekilde komşu ülkelerle diyalog ve işbirliği ekseninde çözüm yolları aranması gerekmektedir.

Bununla beraber her gurubun kendi başına çözüm arayıp kendi başına hareket etmesi, sorunları halletmekten çok direniş saflarında bölünmelerin artmasına ve cihadın/direnişin hedefinden uzaklaşılmasına sebep olur.

Batı dünyası, Tunus, Libya, Yemen ve son olarak Mısır'dameydana gelen ‘'Arap Baharı Devrimlerinin'' gölgesinde gelişmekte olan İslami Projeleri/Hareketleri etkisiz hale getirip,  İsrail'in komşusu olan Suriye'deki Direnişi pasifize etmek için harekete geçmiştir.

Ah! Keşke Anlayabilsek, Mazlum Suriye halkı geçen bunca zamanda nice katliamlara maruz kaldı? Devam ede gelen ölümlerden ne çileler çekti?

Topraklarında ne savaşlar cereyan etti? Nice devletler onlara tuzaklar kurdu ve topraklarına göz dikti?

Nice Putların ayaklar altında paramparça olduğunu görebilsek!

Demokrasi ve İnsan Hakları Putu… Birleşmiş Milletler, Güvenlik Konseyi Putu… Sözde Suriye Dostları Birliği Putu…

Hâla ibret almayacak mıyız?

Herkes bilsin ki; yolumuz birdir. Adları ne olursa olsun Direniş Grupları İslami kimlik taşıdıkları müddetçe batının gözünde birdir.

Ebû Muhammed Sadık

Ahrar Şam İslami Hareketi Genel Şer'i Sorumlusu"

Haber Ara