Dolar

32,5123

Euro

34,9408

Altın

2.433,87

Bist

9.716,77

15 Temmuz'un düşündürdükleri

8 Yıl Önce Güncellendi

2016-08-10 16:48:01

15 Temmuz'un düşündürdükleri

12 Eylül darbesinde ilkokul çağımdaydım dolayısı ile darbeye dair hafızamdaki en kalıcı şey sokağa çıkma yasağından dolayı evimizde veya bahçemizde kalıp, kardeşlerimile oyunlar oynamamızdı.

28 Şubat darbesini ise gençliğimin en trajik olayı olarak niteleyebiliyorum zira etkisini iliklerimize kadar hissettiğimiz bir süreçti.

28 Şubat dendiğinde ilk hatırladığım ve asla utamadığım; darbe öncesi fethullah gülen denen şahsın “refah yol hükümetine” yönelik şiddetli eleştirileri ”beceremediniz bırakın gidin” sözleri olmuştu. Yetmemiş “ Erbakan ve Milli görüş tehlikesine” karşı orduyu göndermelerle göreve davet etmişti.

Kendisi gibi Erbakan'dan nefret eden pek sevdiği ”nurlu Demirel” ile bir olup Refah yol hükümetine karşı adeta ortak bir “yıkım” başlatmışlardı. Elbet başta Doğan medya Grubu olmak üzere tüm kartel medyasının gücünü kullanmak sureti ile itibarsızlaştırma, entrika, yalan ve hıyanetlerinin zehrini kusmuş bırakın normal vatandaşı ne yazık ki o günlerde TV izlemeyi haram sayan cemaat mensupları tarafından bile tüm bu yayınlar karşılık bulmşu.

Süreci dikkatle takip etmekteydim ve o kargaşa arasında Kanal D'de yaptığı bu yöndeki konuşmaları gülen isminin zihnimde ve gönlümde kara listelere girmesine yol açmıştı.

Kartel medyası tarafından adı açıklanmayan üst düzey askeri yetkililere dayandırılan asparagas haber manşetleri ile adeta TSK darbeye teşvik edilmişti. Ki, irtica ve şeriat tehdidi ile hem halkı ve hem de TSK'yi yönlendirme çabası içerisindeki kartel medyasının gücü şüphesiz 28 Şubatın en etkili unsurları arasında başı çekmişti.

Bir yandan DYP lideri Tansu Çiller koalisyondan çekilmeye zorlanırken, diğer yandan iftira ve karalama kampanyaları ile Erbakan istifaya zorlanmıştı. Sincan'da yürütülen tanklar ise “çekilmez iseniz şayet” tehdidinin 12 Eylül hatırlatması niteliğindeydi.

Baş aktör Gülen,Demirel, yandaş medya ve elbet toplum kesimlerinin kapıldığı panik havası, Erbakan Hoca'ya “partisinin kapatılacağı” tehdidi ve daha pek çok şey sonuç vermiş, entrikacıların ve darbecilerin ortasında yalnız bırakılan 54. Hükümetin Başbakanı Necmettin Erbakan istifasını sunmuştu.

28 Şubat'ın Ardından Gülen Hareketi

28 Şubat post modern darbenin çığırtkanlığını yapan “hoca efendi hazretleri” bu post modern darbenin gerçekleşmesinden sonra zarar görmeyen ve faaliyetlerine devam eden tek yapının başındaki adam olarak bu kez merkez medya manşetlerinde açıklamalar yapmış darbecilere övgüler yağdırmış, yanlarında –alenen- saf tutmuştu..

Fethullah Gülen darbeci zihniyet hakkında "belki antidemokratik davranıyor sayılabilirler. Ama onlar konumlarının gereğini, Anayasa'nın kendilerine verdiği şeyleri yerine getiriyorlar. Ben zannediyorum, onlar bazı sivil kesimlerden daha demokrat" şeklinde akıllara ziyan sözler sarfetmişti. (Star gazetesi)

Keza yaşanan başörtüsü olaylarında "başörtüsü fürüattandır" diyerek büyük hayal kırıklığına sebeb olan Fethullah Gülen'in, milyonlarca genç kıza yıllarca gözyaşı döktüren, haksız yere insanları işinden eden, yine milyonlarca insanı zan altında bırakan, türlü hukuksuzluklara imza atan darbeci zihniyet hakkında "kuvvet ellerinde olduğu halde çok mantıki davranıyorlar, epey zamandan beri çok muhakemeli davranıyorlar" demişti. Bu açıklamalar utanç verici olduğu kadar, unutulacak türden açıklamalar değildi kuşkusuz.

Bütün bunlar bir yana darbecilerin akıl hocası olan ve 28 Şubat'tan etkilenmeyen tek cemaat lideri olduğu halde Amerika'ya kaçarak oradan cemaatini yönetirken aynı anda Türkiye'nin siyasetinde etkin olmak üzere pek çok girişmelerde bulunmayı da ihmal etmemişti.

Erbakan Hoca'nın İslam dünyası ile yakınlaşma çabasını şiddetle eleştiren gülen, bu kez Amerika'da Siyonist ve Hıristiyanların önde gelen temsilcileri ile temaslar kurmuş, beraber iftar programları düzenleyerek görüntülerini medya aracılığı ile yayınlatmıştı.

“Dinler arası diyalog” başlıklı toplantılarla bu “üst düzey Siyonist ve haçlı zihniyetlerin” arasında kabul görmüş,içte ve dışta İslam anlayışına “yeni ve diyalogcu” bir yorum getirmişti. Bu eylemeleri ile hem içte hem dışta alkış almış (takiyyeciliği !) takdir toplamıştı.

Keza bütün bu girişimleri sonuçsuz kalmamış, Siyonist ve haçlı zihniyetindeki dostların yardımıyla okullarının sayısını hızla arttırmaya başlamıştı.

Merve Kavakçı Milletvekili adayı olduğunda onu” Amerikan ajanı” olmakla suçlayan bu okyanusötesi sığınmacısı; Merve Kavakçı'ya karşı “cemaati aracılığı ile ”iftira kampanyaları başlatmış ona karşı tavır alan Ecevit'e şefaatçi olmuş ve yine Merve Hanıma Linç girişiminde bulunan laiklere övgüler yağdırmıştı.

Merve Kavakçı'yı meclise göndermekle suçladığı Erbakan Hocaya yönelik hakaret, itibarsızlaştırma ve psikolojik linç eylemlerine tam gaz devam etmişti.

Diyebilirim ki, Merve Kavakçı'nın danışmanlığını yaptığım bu süreçte gördüklerim, duyduklarım ve şahit olduklarım “gülen” adını bir kez daha zihnimdeki “münafık sabıkalılar” listesine kazımama neden olmuştu.

Siyasette Gülen Yapılanması

Hatırlanacağı üzere yaşanılan sancılı 28 Şubat süreci ile beraber siyasi yasaklı olan ve darbecilerin kucağına terk edilen Erbakan Hoca'ya karşı “yenilikçiler” adı altında yeni bir yapılanma için teşvik ediciler, destekleyiciler arasındaki yerini de almayı ihmal etmemiş ”Müslümanları bölme” arzusunu açıkça göstermişti.

Bir yandan “Siyasetin şerrinden Allaha sığınan” öte yandan siyasi erkler arasında kendisine “yandaş ve yoldaş” arayan zat-ı muhterem, AKP'nin girdiği ilk seçimde okyanus ötesinden cemaatine ”gerekirse ölülerinizi mezardan çıkarın oy kullanmalarını sağlayın” talimatı vermişti.

Şahsen bu süreci dikkatle takip ederken onun bu tavrının AKP'nin karakaşı kara gözüne olmadığını bir hesaba istinaden vuku bulduğunu rahatlıkla anlayabilmiştim.

Hatta o esnada Amerika'dan gelen ve teşkilatın vitrinine yerleşen “modern görünümlü eli kolu güçlü” hanımın kocasını Ankara'ya yollama çabalarına hizmet ettiği çok aşikar olan fitneciliğine dikkat çekmek istediğimde yaşadıklarımı unutmam mümkün olmayacaktı.

Fitnelerine şahit olduğum bu şahıslarla ilgili konuştuğum “hanımefendi”lerden birisine “ablacığım onlara güvenmeyin çıkarları bittiği gün sizi harcarlar, ama biz Allah için bir araya gelmiş, beraber yola çıkmış dava arkadaşlarıyız, bizim dostluğumuz çıkar üstüne kurulu değil” dediğimde bana “biz dostumuzu düşmanımızı biliyoruz işine bak sen” demişti.

Neticede olan olmuş, uyarılar tepkilere yol açmaya devam etmiş gerek siyaset ve gerekse devlet kadrolarından eski “dava arkadaşları” sudan sepeler öne süürlerek çıkarılmış, yerine “yeni dost cemaatçiler” getirilmişti.

Yine 28 Şubat ile beraber İmam Hatip okulları gözden düşmüş Gülenin okullarına ve dershanelerine gösterilen ilgi her geçen gün biraz daha artmıştı. Bu durma tepki gösteren rahmetli, Erbakan'ın “Çocuklarınızı İmama Hatip'e gönderin, Gülen cemaatinin okullarına göndereceğiniz her çocuk Siyoniste asker yetiştiriliyor dikkat edin” uyarısına ise her kes gülüp geçmişti.

Her ne olursa olsun“dostlarınızı” uyarmak istediğinizde en olmadık hakaretlere uğrayacak kadar sizi “yok sayan” bir büyülenmeydi sanki bu yaşananlar.

Nihayetinde, istihbarat, Diyanet, Mili Eğitim gibi pek çok önemli alanlara sızmayı ve oralarda yetkili olmayı başaran takiyyecilerin bu kez ki planı ERGENEKON yaftası ile istedikleri kurum, kuruluş ve kişileri fişlemek olmuştu. Nitekim yetkilerini kullanarak yollarına çıkabilecekleri fişlemeye başlamışlardı. Başta ordu olmak üzere “amaçlarına” giden yolda önerlerine çıkan “Ergenekoncuları” silip süpürmüşlerdi.

Gülen'in Mavi Marmara Açıklamaları

Mavi Marmara ile beraber bu kez yeniden üst perdeden fetvalarına devam ederek Gazze yürüyüşünde Şehit olanlar için “bile bile intihar ettiler, şehit olamazlar” diyerek okyanus ötesinden ünlemişi hazret. Yetmemiş “Gazzeye Özgürlük Filosunu” organize eden İHH İçin önce “adını duymadım” derken sonra “terörist bir kurum” ifadesini kullanmıştı, defalarca tekrar ederek.

Şaşırtıcı değildi elbet. Zira ümmetin meseleleri onun için önem arz etmiyordu ki zaten. Coğrafyalarımızın hiçbir problemi ilgisini çekmiyor, Emperyalizmin katlettiği hiçbir Müslüman dikkatini celbetmiyordu.

Bir bakıma apayrı bir din mensubiyeti gibi top yekûn ümmeti reddediyor ”cemaat” kavramı dışındaki her şeyi yok sayıyordu.

Bütün bunlara rağmen güveniliyor, gerek halk ve gerekse bürokrasi tarafından inanılıyor “hizmeti destekleniyor, dost kabul ediliyorlard.

Dünyaya, ilim irfan ağları örüyor aynı zamanda Türkçemizi öğretiyorlardı ya!.

Neticede pusudaki düşman puslu havayı beklemiş, 17 Aralıkta ilk olarak harekete geçmiş ve hassas bir zamanda fırsatı değerlendirmek üzere “devleti ele geçirme” girişiminde bulunmuştu.

O tarihe kadar “ ne istedi ise yerine getirilen, kendilerine yönelik hiçbir uyarıya itibar edilmeyen” dost görünümdeki hainler, gerçek yüzlerini böylelikle ifşa emişlerdi. Malum o tarihten itibaren ise cemaat yerine “paralelci” olarak anılmaya başlanmışlardı..

Gülen 15 Temmuz'da (kendisi korkakça ABD'nin etekleri altına saklanırken kandırıdığı vatan evlatları ile)Türk Ordusuna ait tank, tüfek F16'larla darbe girişimi için kalkışmada bulunmaya cüret ettiğinde,28 Şubatta olduğu gibi halkın sessiz kalacağını, seyirici olacağını düşünerek en büyük yanılgısını yaşamıştır kuşkusuz.

Şimdi bütün bunlara rağmen bu gün yaşanan ihanete hayret edenlere ben daha çok hayret ediyorum.

Allahın Kur'anı Kerimdeki “Yahudileri ve Hıristiyanları kendinize dost edinmeyin onlar ancak birbirlerinin dostlarıdır“ Ayeti Kerimesine rağmen Siyonist ve haçlı zihniyetindeki çevrelere dostluğunu sürdüren, onlardan beslenen, ümmeti reddeden bir anlayıştan başka ne beklenebilirdi ki.

Gülen bir Siyonsit projesiydi, bunu hep söyledik ve söylemeye devam edeceğiz!.

Projeyi öngörenler gereğini yaptı, gülen hareketini besledi ve onlarım maşa yaparak bu ülkenin bütünlüğüne, bağımsızlığına kastetti. Fakat çok şükür ki, 28 Şubatın planlayıcılarına teslim olan millet bu kez kendini tankların, tüfeklerin, kurşunların önüne atarak vatanı müdafaa etti.

Şehitlerimizin kanı caddelerimizi sokaklarımızı suladı, rahmete dönüştü ve bizi olası bir tehlikeden korudu. Pek çoğumuzun kan bağı, manevi bağlılığı olan sevdikleri bu uğurda canlarından geçti.

Allah (c.c.)Vatanımız, Milletimiz ve tüm ümmeti Muhammedi görünür görünmez şerlerden muhafaza buyurusun.

Bir dosun tabiri ile

Ezcümle;Hiçbir siyasi, cemaat,cemiyet mensubiyeti bulunmayan,ümmetin birliğine vatanın bütünlüğüne inanan, az çok siyasi birikme sahip, kalem tutabilen sade bir vatandaş olarak bu satıları kaleme almamdaki maksat, geriye dönük bir hesaplaşma kastı ile değildir elbet.

Oğuz Atay'ın tabiri ile “Cam kırıkIarı gibidir bazen keIimeIer; ağzına doIar insanın. Sussan acıtır, konuşsan kanatır” misali benimkisi.

Şüphesiz ki bu yaşananlar önemli dersler bıraktı geriye.

İmtihanlarımızdan dersler çıkarmadıktan ve kendimize çeki düzen veremediken sonra yaşadığımız imtihanların öğreticiliğinden nasipsiz olacağımız şüphesizidir.

*Bu derslerin en büyüğü ve ibretli olanı Müslümanlar için“Kuran ve Sünnet” gerçeğine uymayan hiçbir eylemin istikamet ve istikbal olamayacağı gerçeğidir.

*İnanç, fikir ve düşüncelerimizde itidalli olmak, ifrat ve tefritten kaçınmak, vatan ve ümmet menfaatini her türlü menfaatin üstünde tutmak.

*Kardeşlik hukukumuzu gözetmek,nezaketli,şefkatli olmak,adaletten şaşmamak..

*Her hangi bir güce sahip olduğumuzda –makam, mevki, para vs-şımarmamak, menfaat, çıkar peşinden koşmamak, aksine o gücün bir emanet olduğu düşüncesi ile hareket ederek sorumluluğun hakkını vermek.

*İslam adına, insanlık adına, ümmet adına yanlış olan her ne ise ona kınayıcının kınamasından korkmadan“yanlış” diyebilmek,

*Kapitalist ve konformist işgalin ruhlarımızı ve yaşamalarımızı ele geçirmesine müsaade etmeden “helal” olan bir lokmaya kanaat ederek “haramdan” şiddetle kaçınmak,

*Sevdiklerimizi Allah(c.c) için sevmek, buğuz etiklerimize Allah (c.c.) için buğuz etmek

*Allah'tan(c.c.) başka hiçbir kula beyat etmemek.

*Tarikat ve cemaatlerin öğretici, terbiye ve muhafaza edici olduğunu unutmadan hareket etmek, bunu israiliyata dönüştürmek sureti ile “maksadı aşacak” anlamlar yüklememek

*Yeryüzündeki anlamımızın “iyiliği emretmek ve kötülükten nehyetmek” olduğunu asla unutmadan, bu vazifeyi önce kendi aramızda eyleme dönüştürmek.

*Ve evet aldığımız her nefeste, gerçekleştirdiğimiz her eylemde Allahtan (c.c.) ve Ahiret gününden korkmak

Yaşamı ve ölümü yalnız Allah (c.c.) için olan kutlu insanlardan olabilmek duası ile.

 

Haber Ara