DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Suriyede yaşananlara kayıtsız kalmak

2011-08-12 18:02:59


Başta Ortadoğu, sonra da Suriye’deki olaylar bize çok şey öğretti.

Suriye’de kırk yıldır halkını demir yumrukla yöneten rejim, siyasi reformlar yapmaya yanaşmadığı gibi, halka bütün gücünü kullanarak saldırmaya devam ediyor. Ayaklanmanın başlangıcında halk siyasi reform talebinde bulunmuş, bunda da ısrar etmişti. Siyasi reformlar yapacağını ilan eden rejim, bütün gücüyle sokaklarda hak talebinde bulunan halkın üzerine ateş etmekle bu güne kadar geldi. Suriye’de durumun dramatik olduğunu söylemek çok hafif kalır. Katliam, tecavüz, halkın ticari yerlerini, evlerini ve birikimlerini yok etmek, soymak, her gün yüzlerce veya binlercesini tutuklamak adı altında meçhule götürmek olağan hale geldi. Bizler de bu haberlere alıştık.

Suriye’nin başına çöreklenmiş bu zalimlerden halkın istediği, insan onuruna yakışır şekilde kendi topraklarında yaşamak. Halk başlangıçta ıslahat istemişti. Şimdi ise rejimin gitmesinde ısrarlı. Her öldürdükleri ve meçhule götürdükleri insan arttıkça, Suriye’de halkın isyanı bu zalimlere karşı daha da kararlı hale geliyor. Onlar öldürdükçe, Suriye intifadası daha da yayılıyor.

28 Şubatta yaşadıklarımız ve Suriye

28 Şubat’ın psikolojik baskısının zirvede olduğu bir dönemde Türkiye’de dindarlara karşı hoşgörüsüzlük de zirveye çıkmıştı. Kulaktan kulağa Emasya birliklerinden ve yapacaklarından bahsedilmeye başlanmıştı. Zamanın medyası da cadı avına çıkar gibi olayları kışkırttıkça kışkırtıyordu. Ortam o kadar gergindi ki, artık ülkemde ailemin emniyette olmadığına karar vermiştim. Ailemi Ürdün’e göndermeye karar verdim.

Tanıdığım birçok arkadaş da hicreti konuşuyordu. Bir kısmı değişik ülkelere hicret etmeye başlamış, bir kısmı da tereddüt içindeydi. Şahsen kendim ülkemden ayrılmayı asla düşünmedim. O günlerde inandığım davama ve değerlerime daha bir sarıldım. Yaşadıklarımızın geçici olduğuna inanıyordum. Yaşadıklarımız bu acılara başımıza gelen büyük musibetler olarak baktık. O günlerde büyüklerimizin çektiklerine benzer sıkıntılar yaşadık. Babalarımızın ve dedelerimizin yaşadıkları baskı ve zulmü bu vesileyle daha iyi anlamaya başladık. Neyse ki, Allah’a şükür ülkesini seven insanlar, olayların içinden çıkılamayacak noktaya gelmesini sabırla engelledi. Türkiye’nin ateşini yavaş yavaş düşürdü.

Aradan on küsur yıl geçti. Ortadoğu’da bizim yaşadıklarımızdan çok daha yoğun ve dramatik, çok daha acı veren olaylar oldu. Biz yaşadıklarımızı çoktan unuttuk. Ancak Suriye’deki olaylar bize geçmişimizi ister istemez yeniden hatırlattı. Suriye’de masum halkı açık hedef haline getiren Beşşar rejimi ve onun haydutları Hama’ya da dayandı. Nisan Mayıs ayında Suriyeli olan bir arkadaşıma ailesini ya İstanbul’a ya da Ürdün’e göndermesini söyledik. Olaylar kaygı vericiydi o zaman. Sözde Suriye ordusu halka rastgele ateş açıyordu. Bizi başlangıçta dinlemedi. Haziran başında olaylar şiddetlenince istemeyerek de olsa eşini Ürdün’e gönderdi. Haziranın sonunda Ürdün’e gidip olaylar hakkında bilgi edindim. Oradaki Müslümanlar gerçekten büyük zulüm görüyorlar. Arkadaşımız babasını kaybetti. Hanımı kurtuldu. Sadece bir ayağı kırık. Buna da şükrettik.

1982’de Hama katliamı olduğu zaman çok yakın bir arkadaşım o zaman daha çocuk yaşındaydı. Kendisinin anlattığına göre ordu Hama’ya girip şehrin bütün erkeklerini şehir meydanına toplamış. Arkadaşım ve babası da diğerleri gibi yan yana ayakta dikilmişler. Yüzleri maskeli adamlar ( yalancı şahitler ) sıraya dizilmiş Hamalılar’dan kimi işaret etseler hemen oracıkta askerler tarafından kurşun yağmuruna tutularak öldürüldüklerini söyledi. Arkadaşımın babası o zaman dindar olmadığı için, kendisine ve babasına dokunmadıklarını söyledi.

Şu anda Hama yeniden böyle bir süreç içinde. 1982’deki katillerin oğulları iş başında bu sefer. Hama olaylarını son zamanda basında küçük bir olaymış gibi göstermeye çalışan yalancılara kimse inanmasın. Hama katliamı hala Ortadoğu’da Ortadoğulu bir çapulcunun yaptığı kitlesel anlamdaki en büyük katliamdır.

Bu olaylar başlamasaydı

Suriye’deki olaylar daha henüz yeni başladığı zaman yazılarımda, şayet halk ayaklanırsa Ortadoğu’daki en kanlı ayaklanma olacağını defalarca yazmıştım. Bu nedenle Beşşar yönetiminin halkla anlaşarak hızla ıslahatlara girişmesinin önemli olduğunu vurgulamıştım. Özellikle Türkiye’de yetkililer, defalarca heyetler halinde giderek Suriye rejimine reformlar konusunda samimi bir şekilde yardım önerilerinde bulundu. Suriye yönetimi ve halkı ayaklanmanın başında, Türkiye’ye olan güvenlerinde bir kuşku yoktu. Türkiye’nin arabuluculuğu ve telkinleri ile Suriye yönetimi ve halkı barıştırmak mümkündü. Bu büyük fırsatı Suriye yönetimi maalesef kullanmak istemedi. Suriye yönetimi bir taraftan katliamlar yaparken diğer taraftan dünya kamuoyuna reformlara

başladığından bahsetti durdu. Türkiye, halkla rejimin karşı karşıya gelmemesi için çırpınıp dururken Suriye’den ve onu desteyken güçlerden ve onların türevlerinden Türkiye’yi suçlayıcı haberler gelmeye başladı. Bununla da kalınmadı. Suriye’deki halk ayaklanmasına Ürdün’den ve Türkiye’den silah yardımı yapıldığından bahsedildi. Bunlar doğru olsaydı, bugün Suriye’de bir iç savaş manzarası ile karşılaşırdık. Oysa bunu iddia edenler kendileri bizzat Suriye’nin Şebbiha’sını silahla donattılar. Bu silahların bir kısmına Türkiye el koydu.

Bugün Hama meydanlarında bulunan parklar Beşşar’ın katilleri tarafından şehit edilen Hamalılar’ın toplu mezarları olarak kullanılır oldu. Suriye’de halkın elinde hala silah yok. Ve katiller şehirleri topa tutuyor, insanlara rast gele ateş ediyor. Tank ve top ancak karşınızda aynı ağır silahları kullanan bir güce karşı kullanabilirsiniz. Ellerinde silah bile olmayan bir halka tank ve top nasıl kullanılır, anlamak mümkün değil.

Suriye yönetimi şu son günlerde mübarek Ramazan ayını görmezden gelerek Suriye’nin tek tek bütün şehirlerine belli bir plan dahilinde girerek, halka elindeki bütün silahlarla saldırıyor. Bununla halkı sindireceğini düşünüyor. Suriye tarihini bilenler 1920’lerde Fransızlar’ın yaptığına benzer bir işgal ve sindirme siyaseti ile Suriye halkının karşı karşıya olduğunu hatırlar. Gördüklerimiz, batılı bir müstemleke ordusunun yaptığından farksız bir cezalandırma saldırısına benziyor.

Suriye yönetimi, her şehirden gösterilere katılanları şehirde bulunan haydutları vasıtasıyla tespit ettikten sonra ağır silahlarla bütün gücünü kullanarak, şehirlere korku yaydıktan sonra, göstericilerin ileri gelenlerinin evlerine baskınlar düzenleyerek tek tek ya öldürüyor veya meçhule götürüyor. Yönetimin böyle bir yol izleyeceğini üç hafta öncesinden Elceziire’ye çıkan rejimin sözde gazeteci ve düşünürleri ( gerçekte rejimin aracı ve sözcüleri ) açık açık ilan etmişlerdi.

Suriye yönetimi şehirlere yayılmış, terör estiren terörist örgütlere karşı orduyu şehirlere soktuğundan bahsediyor. Kendi halkını terörist gören ve halkına karşı orduyu devreye sokan ülkeler ( Komünist ve faşist ülkeler gibi ) 1930’larda 1940’larda kaldı. Bugün Suriye’ye destek veren ülkeler de tarihte halkına karşı aynı yöntemi kullanmış olan ülkeler olmaları bizi şaşırtmıyor.

Küçük hapishaneden büyük hapishaneye

Mısırlı Alim ve Kahire Üniversitesi’nin Dar’ul Ulum bölümü kıdemli hocalarından olan rahmetli Prof. Abdussabur Şahin 1992’de bir konuşmasında kendisinin Abdunnasır’ın zamanında çektiği sıkıntıları anlatırken 1950’lerin sonunda bir kısım ulema ile birlikte kendisinin de hapishaneye atıldığından bahseder. Birkaç ay suçsuz yere hapiste kaldıktan sonra, kendisiyle birlikte birkaç arkadaşını salıvermek isterler. Bunu ret ederek kendisi ile birlikte hapse giren ve salıverilmeyen alimlerin de serbest bırakılmalarını talep eder. Hapishane yetkilileri bunu kabul etmelerinin mümkün olmadığını söylerler. Bunun üzerine hoca kendilerine:

“ Vallahi benimle birlikte hapse atılanlar çıkartılmadığı müddetçe ben de onlarla birlikte kalacağım. Dışarı çıkmak ile içeri girmek arasında artık fark kalmadı bu ülkede. Dışarı çıktığımda bu küçük hapishaneden daha büyük hapishane olan Mısır’da olacağım.” der.

Şu anda Suriye’de meçhule götürülenlerin dışında halk daha büyük bir hapishaneye çevrilmiş olan Suriye’de yaşıyor. İslam coğrafyası da uzun zamandır ülke ülke halkları için büyük ve geniş bir hapishaneye çevrilmedi mi? Hala bir kısım ülkeler, halkları için hapishaneden farksız değil mi?
 

Görüş Bildir Bizimle Paylaş