DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Batı kendi değerlerine ihanet (mi) etti?

2013-08-21 16:27:29
Mısır’daki darbe ve sonrasında vahşet olarak değerlendirmenin bile az kalacağı katliamlar, referansını Batı’dan alan, ama vicdanı ölmemiş Batıcı aydında bir şok etkisi yarattı. “Demokrasi kalesi” Batı, gerek ABD’si, gerekse de “insan haklarının” kalesi AB’si ile Mısır’daki darbeye açık destek veriyor ve katliamlar karşısında utanmaz bahaneler üretebilecek bir hâle düşüyordu.

Bu durum, Türkiye’deki “vicdanını kaybetmemiş” kimi Batıcı aydınlar için tam bir kafa karışıklığı hâli demekti. Güvendikleri dağlara karlar mı yağıyordu acaba? Ancak ilk şok hâlini atlattıktan sonra, Batıcı aydınların her iki versiyonu da, - hem vicdanlı, hem de konjonktürel vicdanlı olanları - , aynı tür savunma mekanizmalarını kullanmaya başladılar. Orhan Pamuk gibi, Gezi’ci darbe girişimi sırasında, hükümetten ve Başbakan’dan yana şikâyetlerini bir bildiri yayımlayarak tüm dünyaya ileten “kaygılı aydınlarımız”, ne oluyoruz diye şaşkınlaştıkları ilk şoku atlattıktan sonra Mısır darbesine “tepkilerini” iletmeye başladılar. Yine Gezi olaylarında da Mısır darbesinde de darbecinin değil vicdanın yanında durmuş olan kimi başka Batıcı aydınlarımızın da Mısır darbesine verdikleri tepki benzerdi. “Batı kendi değerlerine ihanet ediyor” söylemi gündemimizdeki güzide yerini alıveriyordu böylece!

Bu cümle, ilk bakışta “doğru” gibi gözükse de, aslında temel sorunu ıskalamamıza ve sorunu tespit edip çözüm üretebileceğimiz asıl mecraya girmememize engel olan bir akıl ve vicdan tutulmasından başka bir şey değildir. Sorunun tespit edilmesini sürüncemede bırakan ve sürgit erteleyen bir cümle olarak göründüğünden çok daha tehlikeli ve kirli bir cümledir. Aynı cümleyi Bosna’da kullandığımızda, vicdansızlığı, katliamları ve Batı’yı bir sonraki versiyonuna taşıdık. Zira Filistin’de olanı Bosna’ya, Bosna’da olanı Irak’a, Irak’ta olanı Suriye’ye, Suriye’de olanı Mısır’a erteler bu söylem. Bugün Mısır darbesi vahşi katliamları ile devam ederken bu cümleyi tekrar kurmamız, bir sonraki darbe ve katliamların hazırlayıcısı olacaktır mutlaka.

Peki, bu cümlenin sorunu tam olarak nerededir? Batıcı aydının ülkedeki her soruna Batı’dan bulunmuş hazır reçetelerle gelmesi ve ülkenin selametini Batılı değerlere tam itaatte bulmasının ne manaya geldiğini anlamaya çalıştığımız bir önceki yazımızda (http://www.timeturk.com/tr/2013/08/15/bati-medeniyeti-mi-olsaydi-iyi-olurdu.html) üzerinde ısrarla durduğumuz şey, bu itaat biçiminin, sömürgeciliğin bizimki gibi ülkelerde yerleş(tiril)me biçimiyle direk ilgili olduğuydu. Bu aydın tipinin, gerek kişisel bekâsı, gerekse de gördüğü saygı ve değerin karşılığı, tam olarak Batı değerlerine olan mutlak sadakatinde ve o değerlerin postacısı olmasındadır. Böyle olunca, elden kolayca bırakılacak bir değerler manzumesi değildir Batı değerleri. Üstelik Batılı değerlere bu itaatin ancak çok küçük bir bölümü direk “ihanet” ile ilgilidir. Kahir ekseriyetin Batıcılığı, bu varoluş biçiminden başka bir biçim bilmediği ve yıkıldığı takdirde başka bir varoluş biçimini öğrenebilmek için gerekli altyapının önünü açabilecek entelektüel ve vicdanî bariyerlerin dünyanın her tarafında hâkim olmasından dolayıdır.

Gezi’ye destek vermiş kaygılı Orhan Pamuk’tan, Gezi’ci darbe girişimine ilk günden beri karşı durmuş ve Mısır darbesinde vicdanın tarafında yer almış Atilla Yayla veya Gülay Göktürk’e kadar, referansları itibariyle Batıcı olan aydınların kullandığı bu cümle, “güncel Batı’ya” karşı “ideal Batı’yı” işaret etmesi hasebiyle sorunların asıl kaynağını gözden kaçırmaktadır. Maalesef asıl sorunu tespit edebilen entelektüel azlığı (benim görebildiğim kadarıyla Yusuf Kaplan ile birlikte, bu konudaki yazdıklarıyla asıl sorunu tespit edebilen çok az yazar oldu son birkaç ayda) Müslüman dünyasında yaşanan devasa sorunların asıl mahiyetini anlamayı hep bir sonraki rezilliğe kadar ertelememize vesile oluyor.

Batıcı aydınlarımızın temel argümanına göre, “Güncel Batı” mevcut hükümetlerin, meclislerin “yanlış politikaları” ile arada sırada “kendi değerlerinden” sapabilir. Ancak bu durum bizi “Batılı değerlere” ve o değerlerin “Ahsen-i takvîm’i” olan liberal demokrasiye olan güvenimizi sarsmamalıdır! Güncel Batı’nın yöneticilerini, politikalarını eleştirebiliriz; ancak bunu “onların kendi değerlerine ihanet ettikleri” gerçeğini işaret ederek yapmalıyız! Böylece Türkiye veya Mısır gibi ülkeler için de güzergâh kendiliğinden oluşuyor: Güncel Batı’ya karşı İdeal Batı’yı savunmak!

Müslümanların (ve elbette “Doğu” geleneklerine mensup olan insanların) dünyaya ve insanlığa kendi medeniyetlerinden hareketle “yeni” bir söz söyleme imkânlarını iğdiş eden bu anlayış, görünürde masum olsa da, sorunun bizatihi göbeğini oluşturması açısından, darbecilerin yaptığından bile daha tehlikeli bir anlayıştır. Zira bu anlayış, darbeleri, katliamları, çifte standartları sürekli hâle getirir. Sorun tespit edilemediği veya hep yanlış yerde arandığı için, bir sonraki daha vahşi katliama kadar kulaklarımız ve vicdanlarımızın üstüne yatmak kalır bize…

Bu yazının boyutlarının taşıyamayacağı kadar kapsamlı bir mesele olsa da, kısaca üzerinde durmamız gereken bir durumdur bu “Batılı değerler” meselesi. Batı, modernleşme süreciyle birlikte, varlığını dikotomiler üretmek üzerine inşa eder. İlk ikili karşıtlık Allah’ın hayattan atılmasıyla oluşturulan ve hâlâ imanlı insanlar olduğu bilgisinin zorunlu olarak ürettiği dini alan-lâik alan dikotomisidir. Dini olan, moderniteyle birlikte hayatın bizatihi kendisi hâline getirilmiş “seküler” yapısına karışmayacak, seküler olan da ruhbana ait olan alana girmeyecektir artık. Batı demokrasisi bu “kabul” üzerine inşa edilir. Allah’a ait alan- Sezar’a ait alan… Modernleşme, Aydınlanma ile “zirvesine” eriştiğinde artık Allah’a ait olan alan da tarumar edilecek, dindara ve dine ait alan, tümüyle seküler aklın “egemenliğinde” yeniden inşa edilecektir. “Protestanlık” bir anlamda bunun yürürlüğe sokulmasının “dini zirvesi” olarak anlaşılabilir. Başlangıçta seküler alan-dini alan dikotomisi tümüyle silikleşmese de dini alanın, sadece belirli bazı ritüellerin yapılabileceği bir “gölge-alan” olarak yeniden inşa edilmesiyle, fiili yok oluş süreci başlamıştır dindar insanın…

Batılı değerler dediğimiz bu dikotomiler kakofonisi, Batı’nın, o değerlerin üzerine inşa ettiği demokrasiyi, “dindarın” ve “dine ait olan her şeyin” dışında tutulacağı bir serbest bölge olarak tanımlamasına zemin hazırlar. Serbest bölgedir, ancak “aşağıya doğru”… İstediğiniz kadar aşağıya, çukura yürüyebilirsiniz; ancak insanı insan yapan asıl değerlerin bu serbest bölgede temsil edilmesi katiyetle yasaktır. Dindar, hele ki İslam gibi “yaşayan ve hayat ile imanı ayırmayan bir dinin” mensubu olan bir dindar, liberal demokrasinin serbest bölgesine girmek isterse, öncelikle bizim Aydınlanmacı “bilim adamlarının” bir marifetmiş gibi sık sık yumurtladıkları şeyi yapmak zorundadır: “Din giysisini “dışarıda” bırakıp öyle girebilir ancak serbest bölgeye… Batı’da Chantal Mouffe gibi kimi radikal demokratların demokrasinin bu sorununu keşfedip, “lâiklik ile demokrasinin ilişkisini tartışmak lazım” noktasına gelmesi bizi şaşırtmamalıdır. Bizi asıl şaşırtması gereken, ülkemiz gibi köklü bir geleneğe sahip Müslüman ülkelerin “düşünürlerinin” kahir ekseriyetinde görünen ve çoğu zaman açıkça bir fikir postacılığı olarak tanımlanabilecek olan zavallılık olmalıdır.

“Batı’nın kendi değerlerine ihanet ettiği” argümanı, Güncel Batı’nın, artık savunmaya yüz kalmamış rezilliğine karşı, “İdeal Batı’yı” “kurtarma” manevrasıdır. Bu kurtarma manevrasının, çoğu zaman bilinçsizce görünen bu sinsiliğine karşı uyanık olmak boynumuzun borcudur. Hâlbuki yaşanan şey tam da bunun tersidir. Batı, tam da kendi değerlerine sadakatte kusur işlemediği için, Müslümanların kazandığı her seçime karşı darbe sopasıyla girişmektedir. Batı, tam da kendi değerlerine sadık olduğu için, içinde yaşayan Müslümanları ve kısmen de Uzakdoğu dinlerine mensup insanları, “ehlileştirmek” için olabilecek en kirli yöntemleri takip ediyor; ehlileştiremediğini de gettolaştırıyor.

Hayır! Batı kendi değerlerine falan ihanet etmiyor: Batı’nın, üzerine bina edildiği binlerce farklı dikotomiden en temel koyucusu olan “modern seküler birey – dindar insan” dikotomisi, ilkinin ikincisi üzerinde mutlak hâkimiyetinin “zorunlu” olduğu bir “demokratik biçimi” inşa eder. İkincisinin birinci üzerine “hâkimiyeti” Batı demokrasisinin fiili çöküşü anlamına gelir. Batı, böyle bir tehlike gördüğü her aşamada, ilkinin ikincisini ezmesi için her türlü yardımı yapa gelmiştir. Bu yüzden Müslümanlar olarak Batı demokrasisinin bizim insan hakları ve özgürlük anlayışımıza çok dar geldiği tespitini yapmak ve hiç komplekse kapılmadan demokrasi kelimesinden farklı bir kavramı bulup yürürlüğe sokmamız gerekiyor.

Batı, kendi değerlerine ihanet etmiyor, etmedi de. Batı, yaklaşık 600 yıldır sosyal ve politik alanda, temelindeki “Allah’ı hayattan atma” şehvetini pek fazla değiştirmeden “ilerliyor”. Eğer değerine ihanet eden birileri varsa, bunlar Türkiye, Mısır, Suriye, Hindistan, Çin, Japonya gibi ülkelerde “aydın” olma vasıflarını tümüyle Batı’ya itaat ve Batılı değerlerin postacılığı üzerinden devşirmiş olan “intelijensiya”dır.
Görüş Bildir Bizimle Paylaş