DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

KURTULUŞ SAVAŞI MAVİ MARMARA VE AYNI AKİBET

2010-06-18 01:34:00

Arthur Schopenhauer “İsteme ve Tasarım Olarak Dünya” isimli eserine “dünya benim tasarımımdır” ifadesiyle başlar.

Tasarım, bir anlamıyla tasavvur demektir. Bilincin, hakikate dair ortaya koyduğu bir taklit… Gerçekle ilişkisi kurgudan ibaret olan durum…

Yaşadığımız dünya olması gereken ile olan arasında gidip gelen bir dünyadır. Ve insan da olması gerekenle olan arasına gerilmiş bir ipi andırmakta. İnsanların hayatlarına ve ilişkilerine genelde yön veren gerçekler oluşturulmuş simülatif gerçeklerdir. Simülatif gerçeklik ise hakikatin yerine ikame edilen ama hakikatle özdeş olmayan buna karşın hakikat muamelesi gören olgulardır.

Bu anlamıyla modern dönem insanının sahip olduğu birçok gerçek ve kutsal, tasarımdan öteye geçememektedir. Tesis edilen milliyetçilikler, şanlı maziler, abidevi şahsiyetler, muhteşem zaferler, kurulu sistemler, ideolojiler vs… Bunların hepsi bireysel ve toplumsal ihtiyaçlara göre dizayn edilmiş birer tasarım örnekleridirler. Ve hepimiz dünyayı ya kendi muhayyilemizdeki ölçütlere göre kurguluyoruz ya da edinilmiş toplumsal kimliklerimiz doğrultusunda dünyayı yeni baştan verili hale getiriyoruz.

İki tasarımdan bahsetmek istiyorum. Aslında sebep sonuç ilişkileri arasında uyumsuzluğun olduğu, gaye ile ortaya çıkan durum arasındaki tezatlıkta diyebiliriz bu hususa.

Kurtuluş savaşı ile kurtuluş savaşı sonrasında tesis edilen Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki sebep sonuç ilişkisi yukarıda bahsettiğimiz “tasarım” gerçeğinin en çarpıcı örneğidir. Kurtuluş savaşını ortaya çıkaran irade, temel motivasyonlar ve insanları bu mücadeleye kanalize eden dinamikler ile savaş sonrası tesis edilen devletin niteliği arasında temel bir uyuşmazlık vardır. 

Bugün kurtuluş savaşından sonra tesis edilen devletin gözden çıkardığı birçok temel değer o savaşı veren insanların idealleriydi ve bu idealler üzerinden bir savaşım gerçekleştirilebilmişti ancak.

Kurtuluş savaşına katılan hiç kimse bir ulus devleti veya seküler bir yapılanmayı düşünmemişlerdi. Bu anlamıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir tasarım olarak kendisini ortaya çıkaran iradenin tahrif edilmiş hali ve mefhum-u muhalif’idir.

Bu devlet mütedeyyin insanlarının ölümleri ve akıl almaz gayretleri ile kurulmuş lakin mahiyeti itibariyle onların uzağına düşmüş bir devlettir. Dolayısıyla hiç kimse kurtuluş savaşında ölenler üzerinden sistemin ulusal ve seküler yapısını  meşrulaştırma kolaycılığına kaçmamalıdır.

Mavi Marmara gemisiyle özdeşleşen Gazze’ye yardım filosunun akıbeti de bundan farklı değildir maalesef. Burada da asıl gerçek ile ondan devşirilen, tasarım olan başka bir gerçeklik yer değiştirmektedir.

İnsanları olanca tehlikesine karşın Gazze’ye hareket ettiren saik Allah rızası, dini ve insani dayanışma gibi erdemlerden başkası değildi kuşkusuz.

Bu girişimin otoriteyi, iktidarı ve milliyetçiliği aşan bir yapısı mevcuttu. Belki de gemideki o eşsiz dayanışmanın sebebi de orada otoritenin, iktidarın bulunmayışı ve milliyetler üstü bir yapının var olmasıydı.

Dini ve insani değerlerle dizayn edilmiş bu yardım organizasyonu üzerinden başka bir gerçeklik, tasarım ortaya çıkarılmıştır. Filo, filoya yapılan saldırı, verilen şehitler, yaralananlar, tutuklamalar ve işkencelerin hepsi büyük Türkiye projesi ve dolayısıyla muhafazakar-milliyetçi algı için bir malzemeye dönüştürüldü.

Mavi Marmara sonrası estirilen rüzgarlara bakıldığında ne demek istendiği daha net olarak anlaşılabilir. Bu organizasyonu Neo-Osmanlıcıkla, bölgesel aktör olma iddialarıyla, iktidar patentli gösterme girişimleriyle izah etme gafleti asıl gerçeğin yerine ikame edilen simülatif/yalan gerçekliği aşikar kılmaktadır.

Mesele aslında oldukça basit. Bu organizasyon ne için yapıldı, insanlar neden bu organizasyonu her açıdan desteklediler ve neden öldüler? Bu soruların cevapları ile saldırı sonrası inşa edilmeye çalışılan milliyetçi ve grupçu algı birbiriyle örtüşmemektedir.

Kurtuluş savaşında olduğu gibi yardım filosu da ne milliyetçilik ne de başka bir amaç için gerçekleştirildi. Ölenler sadece inançları için öldüler, Türk Milliyetçiliğine veya kimi İslamcı grupların reklamlarına meze olmak için değil. Böylesine idealist ve inançlı ölümleri basit ve sıradan hesaplara payanda kılmak alçalabilecek en düşük noktadır ve devasa bir tahriftir.

Örneklerini verdiğimiz türden büyük hadiselerin, amaçları dışında bir yoruma tabi tutulması birey ve toplum üzerinde ancak plasebo etkisi yaratabilir. Bu etki bilindiği gibi sahtedir, geçicidir ve etkisi kişinin/toplumun kendisini kandırabilme şiddetine göre işlevsel olabilir. Daha çarpıcı olanı ise plasebo etkisinin çoğu zaman sadece hastalık hastalarına uygulanan bir yöntem olmasıdır. Aynen bunun gibi bizler de bireysel ve toplumsal bünyemizle uyuşmayan yöntemlerle hayatı mayalamaya çalışıyoruz, bu mayanın tutmayacağından haberli veya habersiz olarak. 

Bu nokta da bir uyarıda bulunmanın gereği ortaya çıkıyor. Tarih içerisinde ilkeler ve erdemler için verilen nice mücadeleler, manipüle edilerek ilkelerden ve erdemlerden hayli uzağa düşmüş projelere basamak yapıldı. Uzun geçmiş içinde nice diktatörlükler insani gayretler üzerinde gerçekleşebilme şansını bulabildi. Artık haklıların ve mazlumların emeği üzerinde hakka ve mazlumiyete muğayir iktidarlar ve söylevler yükselmemelidir. Bunun için eylem sahipleri eylemlerinin hangi tezlere mesnet olabileceğini hesaplayabilmeli ve buna sebebiyet verebilecek davranışlardan uzak durmalıdırlar.

Hepimizin ihtiyacı olan sözü Jean-Jacques Rousseau söylüyor ve bizleri içinde ömür tükettiğimiz çocukluğumuzdan olgunlaşmaya davet ediyor:

“Çocukluğundan çık da uyan arkadaşım!”


Görüş Bildir Bizimle Paylaş