Karanlık yılların tarihsel boyutu ele alındığında aslında sadece ülkenin temel dinamiklerinin, sorunları çözme iradesinin ve isteğinin olmaması temel problemleri kronik hale getirmiştir.
Sorunları üreten çözümün bir parçası olabilir mi?
Temel sorun buradan kaynaklanıyor. İşte tamda bu noktada yeni ve ortak bir aklın devreye girmesi ve üretilen sorunun kendi iç dinamikleri ile çözme inancı önemli bir adım olmuştur. Tarihin ve ülkenin temel dinamiklerini okuyan bu akıl bütün eleştirilere rağmen ısrarcı olması dikkate değerdir. Devletin toplum üzerindeki baskıları kaldırması, demokratikleşme ve özgürlüklerin önünü açması farklı kültürlerin ve kimliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Sistemin sürekli yukarıdan yaptığı baskı aşağıda yaşanan sorunları görmezden gelmesine ve bastırmasına neden olmuştur. Aslında bu baskı içten içe büyüyen bir sorunlar yumağı halini almaya başlamıştı. Görülmek istenmeyen, yok sayılan, inkâr edilen bu sorunlar toplumda farkı kutuplaşmalara ve çatışmalara yol açmıştır.
Merkezin hiçbir yerinde halkın olmaması yöneten ve yönetilenler arasında uçurumu giderek artırmış, milletin varlığı, devletin varlığı ile ölçülür hale gelmişti.
Bu toplumsal çatışma eski Türkiye'nin ürünüdür. Sistem varlığını devam etme yolu olarak bu ayrıştırmayı körükleştirerek ayakta durmanın hesabını yapmıştır. Zaman çevre ve dünyada gelişen olaylara göre strateji geliştirse de yüzyılın gerçeklerini görmekten uzaklaşmıştır.
Derin yapılar, derin örgütler, derin sistemler, derin ideolojiler ve nihayet derinler, derinler, derinler…
Devletin güçlü olması milletin güçlü olmasından geçileceği çok geç olmadan fark edilmesi millet ve devlet kaynaşması uluslararası konjöktörde güçlenmesini sağlamıştır. Siyasetin sadece elit bir kesim tarafından değil, toplumda faklı düşünceler taşıyan, halka tepeden bakmayan toplumsal sorunları gündelik hayatlarında yaşayan, ötekileştirilenlerin siyaset sahnesinde ve devletin bürokratik kademelerinde yer alması çözümü giderek kolaylaştırdığı görülmüştür.
Bu yapı biriken bu sorunlara çözüm iradesi göstermesi ilk zamanlarda toplumun farklı katmanları tarafından pek mümkün görülmese de atılan adımlarla bu algıyı minimize etmeyi başarmıştır. Bu devamlılık kronikleşmiş sorunların çözümü toplum tarafından büyük bir destek almıştır.
Toplumsal sorunlar beraberinde tartışılması gereken birçok konunun olduğu ve ülkenin geleceği açısından büyük riskler taşıdığını göstermiştir. Sistemin red, inkar ve asimilasyon çabası yerini yeniden toplumsal barışı yakalayan bütün farklı kimliklerin kendilerini ifade etme özgürlüğünü sunan, konuşulması dahi mümkün görünmeyen birçok sorunun aslında korkulardan ibaret olduğu sonucunu doğurmuştur. Korkuların yenilmeye başlanması sürecin ileri adımlarını beraberinde getirmiştir.
Ötekileştirilenlerin devlete duyduğu aidiyetin zihinsel ve düşünsel kopuşlar yaşaması geri dönülmez ve içinden çıkılmaz sorunlar yaratmasına neden olur. Burada temel mesele bu aidiyetin zedelenmemesi bu kopuşların olmaması sağlanmalıdır. Sorunların tamamıyla yüzleşmeli, "öz eleştiri ve helalleşme" dönemini başlatarak hızla sistemin ve toplumun tamamına yayılmalıdır. Artık buradan geriye dönüş olması mümkün görülmemektedir.
Şunu da ifade etmekte yarar vardır. Bu sorunların çözümünü bu kadar kısa zaman zarfında beklemek biraz hayalcilik olur. Zamanla farklı metotlar ve çözüm önerileri ortaya çıkacaktır. Ama geriye dönüş söz konusu olamaz. Özgürlüğün nefesini hissedenlerin neye mal olursa olsun bu sürece sahip çıkması hem tarihsel hem de toplumsal bir gerekliliktir.