DİĞER İÇERİKLER

© Copyright 2023 - Timeturk İnternet Haber

Bu sitede yer alan tüm içerikler Timeturk'e aittir. Kopyalanması kesinlikle yasaktır.

A PHP Error was encountered

Severity: Notice

Message: Undefined variable: currency

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

A PHP Error was encountered

Severity: Warning

Message: Invalid argument supplied for foreach()

Filename: layout/header.php

Line Number: 566

Backtrace:

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\views\layout\header.php
Line: 566
Function: _error_handler

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\application\controllers\Detail.php
Line: 836
Function: view

File: D:\home\timeturk.com\httpdocs\indexd.php
Line: 315
Function: require_once

Erkeklerin çağı kapandı mı?

2014-07-14 12:10:20
Kendimizi ve Ramazanı bildik bileli Ramazanın rahmet ayı olduğunu da biliriz. Ancak bir garabet ki en büyük acıları Rahmet ayı Ramazan’da yaşıyoruz. Hadisi şeriflerde “Şehrullah” ifadesi ile Allah (s.v.t.)’ya izafe edilen bu ayın sonunda bayram hilalini gözetlemeye şevkimiz kalmadı. Bayramdan geçtik Allah’ın rahmetinin geri gelmesini yeniden bizleri çepeçevre kuşatmasını istiyoruz. 


Allah rahmetini yağdırırken kana kana içmeyen için her yer rahmet olsa ne olur? Ramazan ayı ancak “Şehrullah” olduğunda/Allah’a has kılındığında rahmet olur; din sadece ibadet düzleminde Allah’a, emniyet ve emanındaNato’ya, siyasetinde BM’ye has kılındığında asla rahmet olmaz.Rasul (s.a.v.)’in “Ateşiyle (bile) aydınlanmayın” dediği müşriklere, onların Güvenlik Konseylerine İslam coğrafyasının eman ve emniyeti emanet edilirse rahmet azaba dönüşür.

Ramazan niçin rahmet ayıdır? Rahman olan Allah, bin ay/bir ömür (ortalama 80 yıl) düşünsek ulaşamayacağımız huzur ve emniyet iklimini, ideal toplumu inşa edecek formülleri tenzil buyurduğu gece bu ayda saklı olduğu için Ramazan rahmet ayıdır.Ve ramazan ancak emniyet ve emanın güvencesi bu dinin prensiplerinin benimsendiği coğrafyayı huzur iklimine çevirebilir. Tarihte nice Kralların, Nekfur ve Tekfurların zulmü altında yaşamış coğrafyaları huzur iklimine çevirdiği gibi.

Ancak vicdanlara hapsedilen hiçbir din, yüreklerdekurulan hiçbir devlet bırakın vicdanı olmayan bir dünyaya kendi mensuplarına bile huzur iklimini garantileyemez. Cin şeytanlarının bağlandığı vaad edilmişken bu aydains şeytanlarının fink atması bu yüzden. Bu yüzden bu ayda cin şeytanlarının bağlanmasını fırsat bilerek ins şeytanlarını da bizim bağlamamız, onlara karşı uyanık olmamız, ramazanda inen Kur’an’ın dost ve düşman ile ilgili değişmeyen uyarılarını düstur edinerek Rabbimizin tutan eli, yürüyen ayağı ve gören gözü olduğu siyasi bir basirete ve uyanıklığa erişmemiz istenmiştir.

Bir başka yakıcı tablo…

Müslümanlar katledilirken sivil toplum kuruluşlarının, cemaat ve cemiyetlerin her seferinde sadece ama sadece halkı protestoya çağırmalarını da anlamış değilim. Kaldı ki artık o milyonluk mitingler de kalmadı. Allah samimiyetsizliğimizden üzerimizdeki bereketini kaldırdı. Halkı protestoya çağırırkenümmetin duygularına tercüman olarak yöneticileri de göreve çağırmalı değilmiydik?!
O her biri saray yavrusu vakıf binalarımızda alev bacayı sardığında 110’u, evimize hırsız girdiğinde 155’i, her hangi bir yakınımıza tıbbi müdahale gerektiğinde 112’yi arıyoruz; devlet kapısına gidiyoruz, sokağa çıkıp adam toplamıyoruz. Sokağımızda bir çukur olsa, kanalizasyon patlasa “nerede bu devlet” diye feveran ediyoruz. Mahallemizde ufak bir asayiş sorunu olduğunda “bu devletin polisi yok mu?” diye çözümün merciine seslenip coğrafyamızda kan gövdeyi götürürken “Nerede bu devlet? Nerede Müslümanların vergileri ile beslenen ordular? “Biz bu coğrafyaya asla sırtımızı dönemeyiz” deyip ordularını kışlalarda hapseden yöneticilere “Siz bu orduları sadece Nato’nun çağrısı ile mi harekete geçireceksiniz?” veya Kuzey Irak Petrolünün topraklarımız üzerinden İsrail'e satışına köprü olan yöneticilere “Bırakın kınamayı, şimdi o petrol Filistin'i bombalayan İsrail jetlerine yakıt. Tek yakıtı ağıt olanlar! Allah’tan korkun!” diye neden sorumluluklarını hatırlatmıyoruz. Neden hala bu ülkede bizim her seferinde “bir kuşatma harekatı edası ile” çevresinde seherleyeceğimizbebek katili ülkelerin konsoloslukları var?

Her biri yüreğimizi dağlayan bu görüntüler acıyı boğazımıza düğümlerken ulaşabileceğimiz acil bir tek hat, bir tek devlet bile yok. Bundan dolayı “vizyon sahibi koskoca devletimiz" dururken çağrımızı aciz kitlelere yöneltiyoruz. Çünkü çağrımızın cevapsız kalacağını biliyoruz. Halklar en yakıcı sorunlarını çözmek için kor ateş olmuş yürekleri ile meydanlara dökülecek, sonra bir dahaki trajediye kadar evlerine dönecek.

Bir de oyuncağa dönmüş boykot çağrıları..boykot edilmesi gereken ürünlerin bol bol reklamlarını yapan medyamız, bu ürünlerin reklamlarının yapılmasına izin veren ilgili bakanlık ve hatta bu ürünlerin gümrüklerden geçerek raflarda yerini almasına imkan veren siyasi iradeye sorumluluğunu hatırlatacak imayı bile içermeyen çağrılarımız ciddiyetsizliğimizi ele veriyor.
Ka'bİbn-u Ucra (r.a.)’ın anlattığına göre Rasulullah (s.a.v.) ona şu nasihatlerde bulunmuştur:

“Benden sonra gelecek yöneticilerden Allah'a sığın ey Ka'bİbn-u Ucra! Her kim sık sık onların kapısına giderek onların yalanını doğrular ve zulümlerinde onlara yardım ederse ben ondan değilim, o da benden değildir. Havuzumun başında da olmayacaktır. Her kim de sık sık onların kapılarına gider ya da gitmeksizin onların yalanını doğrulamaz ve zulümlerinde onlara yardım etmezse o bendendir, ben de ondanım ve o havuzumun başında olacaktır.”

Bir de bunca acı yaşanırken acımızı katmerleştiren bu ümmetin emini olması gereken alimlerimizin soğukkanlılıklarını koruyabilmeleridir. Koltuklarında bir sağa bir sola dönerek o efsunlayıcı iksir yüklü masallarını anlatmaya devam etmeleridir. Bir de dua. Bu pespaye halimize bir kamuflaj gibi giydirilen dua.

Rreyting amaçlı olduğundan hiç kimsenin kuşku duymadığı ramazan programlarında sabahlara kadar –ilmihal düzeyini geçmeyen- engin bilgileri ile stüdyoları renklendiren anlı şanlı hocalarımız bir kez olsun neden bu mazlum ümmetin can yakıcı sorunları hakkında bir tek kelime etmezler?

Televizyonlarda program başına milyarlar alarak lafı dönüp dolaştırıp “Rahmet Peygamberi”ne getiren, sanki dünyada işlenen cürümlerin failleri Müslümanlarmışçasına; Müslümanları Allah Rasulü (s.a.v.)’in mitolojik bir masal kahramanına dönüştürülmüş hayatı üzerinden te’dip etmeye çalışan kıymetli hocalarımız -bu ümmete merhamet ederek- İslam coğrafyasını batılı devletlerin askerlerinin cirit attığı, tüyler ürperten şenaatlerini işledikleri bir alana dönüştüren “terörle/İslam’la mücadele” anlaşmalarına imza atan yöneticileri Allah’tan korkmaya ve yönettiklerine merhametli olmaya neden çağırmazlar? Yoksa onlar Allah Rasulü (s.a.v.)’in “Kâbe’nin yıkılması Allah katında bir Müslüman’ın katledilmesinden daha ehvendir” sözünü işitmediler mi?

Ekranlar aracılığıyla sürekli adam edilmesi, ehlileştirilmesi gerekenler, sanki bu dünyanın lanetlileri Müslümanlarmışçasına onlara dönüp konuşan kuvvetli hatiplerimiz cesaretlerini toplayıp, sürekli anlatıp durdukları kutlu nebinin şahsiyetine uygun bir şekilde merhamet abidesi kesilerek, hikayelerinin insan yüreğini dağladığı Suriyeli, Arakanlı, Doğutürkistanlı şimdi de Filistinli kardeşlerimizin gözlerimiz önünde soykırımdan geçirilmelerini izleyen böylesi bir günde bile birbirimize yardımımızın dokunamayacağı çaresizlik içine sürükleyen uluslar arası anlaşmalara imza koyan yöneticilerden hak sözü neden esirgemektedirler? Bu ümmetin canını, kanını, namusunu izzet ve onurunu koruma, güvenliğini sağlama görevi şer’an kimin uhdesinde? Rahmet peygamberini bir de, bir tek Müslümanın (Hz. Osman) öldürüldüğü şâyiası üzerine ölüsünü ya da dirisini almak için “Rıdvan beyatı” alan peygamber olarak analım!

Ey bu ümmete namazı; rükû ve secdeyi öğretirken zalim yöneticiler, servet ve sermaye sahipleri karşısında eğilmeyi de öğreten, oruç tutmayı öğretirken haksızlık karşısında dilini tutmasını öğreten, büyüklere saygıyı öğretirken devlet büyüklerine koşulsuz itaati, her yaptıklarında bir hikmet, bir dahilik aramayı öğreten hocalarımız, siz bu ümmete yanlış bir din öğrettiniz.

Bu ümmeti tahkir eden ve ümmetimizin tarihine olan güvenini sarsan yorumları ile saatlerce tv ekranlarında arzı endam eden hocalarımız hitaplarını bu ümmete kalkan olmayan yöneticilere neden yöneltmezler.Kaderi, Allah’a tevekkülü, rızkın Allah’tan olduğunu anlamayan ümmetimiz midir? Yoksa Allah’tan daha çok kurdukları stratejik ittifaklara tevekkül eden, rızkımızın, ekonomik büyümemizin bu ittifaklara bağlı olduğuna inanan, ecelimizin onların elinde olduğuna, nerede ise Amerika’nın “FaalünLimâYürîd/Dilediğini yapma kudretine sahip” bir varlık olduğuna inanan İslam ümmetinin yöneticileri midir?

İlk defa İslam toplumunda kanlı bir iç savaşa neden olduğu için çokça eleştirilen Emevi Halifesi Hz. Muaviye’yi eleştirirken Moğol istilaları ve haçlı seferlerine denk katliamlar işleyen emperyal devletlere, onlarla küresel ittifaklar kuran yöneticilere o kırbaç gibi laflarını yöneltmiyor, söz ustası hocalarımız. Siz Muaviye’ye kurban olun. Zira o iç karışıklığı fırsat bilerek Şam topraklarını işgale yeltenen Bizans kralı Heralius’a gönderdiği mektupta şöyle söylüyordu:

"Ey Bizans İmparatoru! Eğer Müslümanların üzerine bir savaş ilan edersen, sahibimle (yani Hz Ali ile) derhal barışırım ve onun başkanlığı altında onun ordu kumandanı olarak senin üzerine ben gelirim. Kerim olan Allah’a yemin ederim ki, başşehrin olan sisli dumanlı Konstantiniyye (şimdiki İstanbul) şehrini yıkıp yakıp kömür ederim Ve havucu yerden çıkardıkları gibi seni memleketinden çıkarırım ve seni dağlarda domuz çobanı yaparım "

“Allah'tan gelen öğütlerin ve O'nun indirdiği gerçeğin etkisi ile müminlerin kalplerinin yumuşayacağı, ürpereceği gün halâ gelmedi mi?” (Hadid, 57/16)

Rasulullah (s.a.v.) bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“İsrâiloğulları günahlara daldıklarında âlimler onları sakındırdılarsa da onlar işledikleri günahlara devam ettiler. Bu sefer âlimler de onlarla birlikte oturdular, beraberce yediler, içtiler. Bunun üzerine Allah da onların kalplerini birbirine benzetti de Dâvud ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle onlara lânet etti. Bu, onların isyan etmeleri ve sınırları aşmaları sebebiyle idi.” Rasulullah (s.a.v.), dayanmakta olduğu yerden doğrulup oturdu ve “Hayır, canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, dil ile yasaklama yetmez, siz onları hakka boyun eğdirip hak üzere tutmadıkça bu lânetleme de devam edecektir.” dedi.”

Ümmetimiz var olma ve yok olma mücadelesi verirken, düşmanları onun üzerine, aç kurtların kaplara üşüştüğü gibi üşüşmüşken alimlerimize yakışan nedir? Bu ümmetin tarihinde varlığını tehdit eden büyük meydan okumalardan birisi olan Moğol istilasına karşı halkı ve devlet adamlarını uyaran Rabbânîalimİbn el-Cevzî ‘nin tavrıdır. Moğolların İslam topraklarını kasıp kavurduğu bir sırada Şam’da bir hutbesinde şöyle hitab etmiş:

“Ey İnsanlar! Size ne oldu da dininizi unuttunuz, izzetinizi terk ettiniz ve Allah’ın dinine yardım etmekten geri durdunuz? Evet, işte bundan dolayı O da sizden yardımını esirgedi. Allah, izzeti kendisine, Rasulüne ve Müminlere has kılmışken sizler izzeti kafirlerin yanında arar oldunuz. Yazıklar olsun size! Allah’ın ve sizin düşmanlarınızın atalarınızın kanları ile suladığı bu topraklarda cirit atması, feci şenaatler işlemesi yüreklerinizi sızlatmıyor mu? Gayretinize dokunmuyor mu? O düşmanlar ki, yeryüzünün efendileri olan sizleri zelil kılıp köleleştirmek istemektedirler. Düşmanınızın çepeçevre kuşattığı ve binbir elem ve keder yaşattığı din kardeşlerinizin durumu kalplerinizi harekete geçirmiyor mu? Kardeşleriniz yangın içindeyken, ateş üzerinde uyurken nasıl yiyip içebiliyor, dünyanın lezzetlerine dalabiliyorsunuz?

Ey İnsanlar! Artık harp azığını aldı. Şayet onuru ile savaşan savaşçılar olamayacaksanız, kadınlara yolu açın… Onlar cengi kuşansınlar! Siz de gidin, süsünüze bakın, sürmelerinizi çekin Ey sarık ve sakallı kadınlar! Ya da atlarınızı hazırlayın… O atlar var ya onların dizginleri ve yularları nasıl yapıldı biliyor musunuz? O atların yularlarını kadınlar saçları ile dokudu! Çünkü onların elinden bundan başkası gelmiyordu. Siz at binmeye muktedir değilseniz bari onların yularlarını yapın amma bu kadınların mesleğidir. Sizde hiç his kalmadı mı?”

İbn el-Cevzi kadınların saçlarından dokuduğu elindeki yuları göstererek “Bu yular, güneşin bile görmediği evlerin sakinleri, iffet abidesi kadınların saçlarından dokuduğu yulardır!”

Sonra elindeki yuları minberden cemaatin üzerine atarak şöyle haykırır:

“Ey mescidin direkleri oyna yerinden .... Ey kalpler şimdi hüzün ve endişeyle ateş gibi tutuşup yanma vaktidir. Ey direkler! Erkeklerin çağı kapanmış… “

Tarihin akışını değiştiren “Ayn-ı Calut” savaşı işte böyle bir atmosferde kazanılmış…

Bu ümmetin içindeerkeklerin çağını yeniden başlatacak yok mu İbn el-Cevzî gibi Rabbânîalimler! Yok mu Baybars gibi yönetici ve komutanlar!!

@abdurrahimsen
Görüş Bildir Bizimle Paylaş