Dolar

32,3370

Euro

35,1947

Altın

2.246,83

Bist

8.718,11

Öldü zannedildi, geri döndü

Suriye'deki muhalif savaşçılardan Ahmet Mustafa, rejimin kuşattığı köye yardım için giderken arkadaşlarının tamamı hayatını kaybetti. Kendisi de öldü zannedilen Mustafa uzun süre sonra ailesinin yanına döndü.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-04-21 16:29:42

Öldü zannedildi, geri döndü

AL Jazeera'deki Yılmaz Bilgen'in haberine göre; Suriye’de dört yılı aşkın zamandır devam eden iç savaşta mağdur olan milyonlarca sivilin yanında on binlerce savaşçı da bu süreçte hayatını kaybetti. Bir kısmı yaralandı, bir kısmı ise esir düştü.

Savaşın başlamasından önce Halep'te ayakkabı imalâtında çalışan 31 yaşındaki Ahmet Mustafa da (Ebu Casim) sekiz yıl önce evlendi, üç çocuğu oldu. Savaşmaya ise 2013 yılında rejim tarafından düzenlenen bir hava bombardımanında hayatını kaybeden, direnişin sembol komutanlarından Abdulkadir Salih'in yanında başladı.

‘Ölümü bomba ve mermi olarak en sıcak haliyle defalarca yaşadım’ diyen Ahmet Mustafa, Halep kırsalında girdiği bir çatışmada tüm arkadaşlarını yitirdiğini ve adının ölenler listesinde çıkmasından üç gün sonra büyük bir mucize eseri kurtularak, yeniden birliğine döndüğünü söylüyor.

Halen muhalif bir grupta savaşmaya devam eden Ahmet Mustafa bu süreçte başından geçenleri Al Jazeera Türk’e anlattı.

Muhbile köyündeki çatışmalar

2014 yılının Haziran ayında Halep’i kuşatmak isteyen rejim güçlerinin merkeze 20 kilometre uzaklıktaki Muhbile köyüne kadar geldiğini belirten Ahmet Mustafa, köyde bulunan grupların yardım çağrısının ardından tugay komutanları Fehim Ebu Ahmet ve tim komutanı Şeyh Ömer’in gönüllü olarak köye gitmek isteyenlerin hazırlanmasını istediklerini anlatıyor. Mustafa şöyle devam ediyor:

“Yirmi beşerli iki grup halinde hazırlanıp yola çıktık. Yolda akşam ezanı okundu ve aylardan Ramazan olduğu için iftar ve namaz molası verdik. Bu esnada köyün büyük oranda düşmanın eline geçtiğini öğrendik. Bu köy Halep’in güvenliği için önemliydi. Geri dönmeme kararı aldık ve köye yakın bir noktaya kadar ilerledik. Gece 2’de hazır olun emri geldi. Birkaç hurma yiyip su içtikten sonra yürüyüşümüz başladı. 3 kilometre yürüdük.”

‘Köye girer girmez ateş açıldı’

Rehberle birlikte gittikleri köyde yaklaşık 30 rejim askeri olduğunu öğrendiklerini ve sabaha karşı beş buçuk gibi köyün ilk evlerine ulaştıklarını ifade eden Mustafa, tam evlere girecekleri sırada üzerlerine yoğun bir ateş açıldığını söylüyor ve şöyle devam ediyor:
“El bombaları hemen yanımızda patlıyordu. Bu da gösteriyordu ki Esed askerleri çok yakınımızda mevzilenmişti. O gün boyunca nefes bile almakta güçlük çektiğimiz çatışmalar akşam saat altıya kadar aralıksız devam etti. Hiçbir yardım alamıyorduk ve etrafımızın tamamen sarıldığını anladık. Hamza isimli komutan, ‘Tek yol en az kayıpla buradan çıkmak arkadaşlar’ dedi. Ben, ‘Çıkış yönümüz tamamen düşman gözetiminde, hepimizi öldürürler hem de yanımızda iki şehidimiz var, onları bu zalimlere bırakamayız, ben çıkmıyorum’ dedim. Gece karanlığında düşmanın ilgisini farklı noktaya çekerek, yaralı kardeşlerimizi Halep’e göndermeyi başardık.”

'Tim komutanı kendisini feda etti'

Çatışmaların ikinci gününde 15 kişi kaldıklarını anlatan Mustafa sabah yedi sıralarında mevzilendikleri eve tahrip gücü yüksek bir bomba atıldığını anlatıyor:

“O sırada korkunç bir patlama oldu. Her taraf toz dumandı. Kimse ne olduğunu anlamadı ancak bu durumdan faydalanarak bazı arkadaşlar kaçmayı başardılar. Yine yaralanan ve şehit olanlar oldu. Ben ve tim komutanımız Şeyh Ömer’le birlikte üç kişi çıkmadık. Tam o esnada ayağa kalkan yanımızdaki mücahidin sol bacağına isabet eden kurşun bacağını adeta parçaladı. Şeyh Ömer de kalkıp koşmaya başladı. Ancak kendisi iki gündür bize ateş açılan yöne doğru, yani düşmanın üzerine doğru koşuyordu. Bize zaman kazandırmak için kendisini feda ettiğini düşünerek, biz de ters yönde kaçmaya başladık.”
Arkadaşı yanı başında öldü
İki kişi diğer yöne doğru kaçmaya çalışırken arkadaşının bir kez daha vurulduğunu ve belinde 20 santim bir yara açıldığını Mustafa arkadaşını ‘beni bu kâfirlere bırakma’ sözlerini hatırlıyor.

“Arkadaşım Muhar’ın sözlerinden sonra ben de ‘Şehadet getir kardeşim’ dedim. Yaklaşık bir dakika içerisinde ruhunu teslim etti. Onun şehadet parmakları açık görüntüsü bir an olsun gözlerimin önünden gitmedi. Hiç hareket etmeden üç saat orada öylece kaldım. Şehit olan arkadaşımın saati her saat başı zil çalıyordu. Bizi izlediklerini biliyordum. Kendileri de bizim yönümüzde keskin nişancı olabileceğini düşünerek yaklaşmıyorlardı, ancak en küçük bir hareketim üzerimize binlerce merminin yağması demekti. Üç saatin sonunda sürünerek başka bir ağacın altına geçtim. Burası daha güvenli bir nokta idi. Yine hiç hareket etmeden beklemeye başladım. Beş saat sonra 10 kadar asker bize doğru yürüyerek geldiler. Şehitlerimize fazla yaklaşmadan öldüklerinden emin olmak için birkaç el ateş ettiler. Aramızda 60 metre kadar mesafe vardı ve ben tüm olan biteni çok net görebiliyordum. Tedirgin bir biçimde geri döndüler.”

‘Allah’ım beni çocuklarıma bağışla’

“Fark edilmemiştim ancak fena susamıştım. Şehitlerimize bakıp saatlerce ağladım. Ortalık çok sıcaktı ve ben birkaç dakika dalmıştım. Hayal ve gerçek arası bir ses bana 'hadi kalk ve yürü' diye seslendi” diyerek yaşadıklarını anlatmaya devam eden Ahmet Mustafa, uyandığında rejime bağlı askerlerin sesini uzaktan da olsa duyabildiğini söylüyor.

“Kalktım, silahımı alarak ‘Allahım beni çocuklarıma bağışla’ diye yalvardıktan sonra saklanarak ilerlemeye başladım. Bir hayli yürüdükten sonra muhaliflere yakın mevzilerden gelen sesleri duymaya başlamıştım. Fakat beni görmeleri demek, o anda öldürülmem demekti. Düşman askeri veya muhbir şüphesiyle kurşunlanacağımı biliyordum. Çünkü düşman bölgesinden geliyordum. Yürümeye devam edip harabe bir eve gelince oturup beklemeye başladım. Susuzluktan bayılmak üzere idim. Zor bela kalkıp su aramaya başladım. Bir damla olsun su yoktu, sadece tam olgunlaşmamış biraz üzüm bulup yedim. Orada oturup tekrar arkadaşlarımı düşünerek bir müddet daha ağladım. Sinirlerim altüst olmuştu.”

Daha sonra ise tekrar kalkıp kayalık bir mevkiye kadar yürümeye devam ettiğini ve yorgunluktan orada gece boyu uyuduğunu aktaran Mustafa, sabah beş gibi uyandıktan sonra yaşananları ise şöyle anlatıyor:

“Yakınımdan geçen bir arabanın önüne kendimi attım. Bu Esed’e ait bir askeri araç olabileceği gibi bölgede yakın noktaları tutan IŞİD militanları da olabilirdi. Ben açlık ve susuzluğun dayanılmaz olduğu noktadaydım ve tek şansım bu kişilerden yardım istemekti. Araç durdu ve içerisinden inen dört kişi silahlarını bana doğrultarak kim olduğumu sordular. İki gün önce Muhbile köyünde yaşanan çatışmadan sağ çıktığımı ve Halep’e dönmek istediğimi söylediğimde, bana orada herkesin şehit olduğunu, şayet o saldırıya katılanların ismini söylemezsem beni öldüreceklerini söylediler. Ben de teker teker kaybettiğim mücahitlerin isimlerini saydım. ‘Tamam kardeşim’ diyerek beni araçlarına bindirdiler. Susuzluktan ölmek üzere olduğumu söyledim ve su vermelerini istedim. Beni önce kendi karargâhlarına, sonra da oradan Halep’e, kendi tugayıma ulaştırdılar.”

Mustafa'ya göre kendisini karşısında gören herkes şaşkınlıktan donakalıyor.

“Üç gün önce adım şehitler listesinde yer almış, aileme taziye ziyaretleri başlamıştı. Sevinçle karışık buruk duygular içerisindeydim. Yaşadığım kâbus akıl durdurucu boyuttaydı. Oradan sağ kurtulduğuma halen inanamıyorum. Ama Allah dilemedikçe düşmanın gücü öldürmeye yetmiyor.”

Halep-İdlib arasında bulunan bir muhalif grupta aktif savaşçı olarak hayatını sürdüren Ahmet Mustafa, yaşadığı onca olaya rağmen Muhbile köyünden geldikten üç gün sonra yeniden aynı bölgeye gittiğini ve sanayi cephesinde günlerce çatışmalara katıldığını ifade ediyor. Eşi ve çocukları yanında olan Ahmet Mustafa’nın bazı aile fertleri ise Türkiye’de yaşıyor.

Haber Ara