Dolar

32,5688

Euro

34,7372

Altın

2.486,51

Bist

9.524,59

Kararlılık Fırtınası ve Türkiye-İran ilişkilerinin büyük sınavı

Kararlılık Fırtınası Operasyonu etkisiyle oluşan Türk-Suudi ittifakının, kapsamlı bir eksenin parçası olduğu söylenebilir. Bu durum, siyasi çözümlerin sonuçsuz kalmasının ardından bölgesel sorunlarda Tahran ile giriştiği çekişmesinde Ankara'ya güçlü bir ivme kazandırabilir.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-04-13 12:13:17

Kararlılık Fırtınası ve Türkiye-İran ilişkilerinin büyük sınavı

*Hurşid Deli'nin AL Jazzera'de yer alan makalesi şöyle,

Suudi Arabistan'ın Yemen'de Husiler ve Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'e karşı yürüttüğü Kararlılık Fırtınası Operasyonu, Türkiye-İran ilişkilerini, (bu ilişkiye hükmeden birçok denklemi değiştirebilecek) yeni bir sınavla karşı karşıya getirdi. Ankara'nın özellikle operasyona güçlü desteğini açıklaması, Tahran'ın Ortadoğu'daki gelişmelerde oynadığı rolü sert şekilde eleştirmesi ve yeni bölgesel ittifakların ortaya çıkması ihtimali sonrası Kararlılık Fırtınası'nın kara harekatı aşamasına geçer ve Türkiye de bu harekatı desteklerse…


Türk Hilali ve İran Güneşi arasındaki mücadele

Tarih boyunca Türkiye-İran ilişkilerine Arap Maşrik, Körfez ve Orta Asya bölgesi etrafında çekişme ve rekabet damgasını vurdu. O çekişmenin mirası, bugünlerde Suriye, Irak, Yemen ve Lübnan sahalarında çıkarlar, bölgesel nüfuzlar ve siyasi roller ile mezhepçiliğin iç içe geçtiği temeller üzerinde yeniden canlanmaya başladı. Bu durum, tarihi simgelerin jeopolitik zemine yansıtılmasını pekiştiriyor.

Safevi ve Osmanlı Devletleri arasındaki tarihi çekişme, şimdilerde patlak verdiği sahalarda İran Güneşi (Safevi Şah İsmail, İran bayrağının sembolü olarak güneşi seçmişti) ile Osmanlı döneminden bu yana ülke bayrağının sembolünü oluşturan Türk Hilali arasında güçlü şekilde mevcut. Bu da iki ülke arasındaki bölgesel çatışmaya işaret ediyor. Çatışmanın temelini, 1514-Çaldıran Savaşı'nın iki devletin coğrafi sınırlarını belirlemesinden itibaren beliren jeopolitik ve toplumsal zemindeki mücadele oluşturuyor.

Aralarındaki yüksek çıkarlar ve birinci derecede önemli ekonomik ve güvenlik etkenlerine rağmen Türkiye-İran çekişmesi, fırtınalı bölgesel gelişmelerde yeniden yüzeye vurdu. Zira Arap devrimlerinin Tunus ve Mısır'da başlayıp oradan Yemen ve Suriye'ye geçmesinden itibaren Türk-İran bölünmüşlüğü, bilhassa (karmaşık, yerel ve bölgesel savaşlara girmiş toplumsal yapılar arasında derin çatışmaların yaşandığı) Suriye ve Irak'ta daha da derinleşti.

Türkiye ve İran, Suriye ve Irak'ta yaşanan olaylar karşısında farklı tutumlar aldı. Her tarafın kendi sebepleri, saikleri ve özgün bir stratejisi var. Tahran, Suriye rejimine tam desteğini açıkladı. Yaklaşık 30 yıldan fazladır Suriye ile kurduğu ittifak gölgesinde, Tahran'ın Şam'a yönelik bu desteği gayet doğal ve anlaşılır. Bu bakış açısından hareketle İran, Suriye rejimine içerideki ve dışarıdaki muhalifleriyle savaşında destek vermek için tüm platformlarda harekete geçti.

Ankara ise Suriye rejiminin düşürülmesi için tüm alanlarda tersi yönde harekete geçti. Her sahanın şartları farklı olsa da aynı arka plan, Irak ve Yemen'de yaşananlar için de geçerli. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Kararlılık Fırtınası'nı destekleyen güçlü tutum alışı ve buna karşılık Erdoğan'ın İran ziyaretinin iptal edilmesi taleplerine kadar varan öfkeli İran tepkisini bu temelde okumak gerekiyor.

Türk tutumu ve Erdoğan'ın İran ziyareti

Kararlılık Fırtınası Operasyonu'nun başlamasıyla birlikte Erdoğan'ın bölgedeki İran politikalarına getirdiği eleştiriler, Tahran'a yönelik en güçlü Türk tutumunu oluşturdu. Oysa Türkiye geçmiş dönemde, Suriye ve Irak'taki gelişmelerine ilişkin aralarındaki farklı yaklaşımlar yüzünden İran ile çekişmemişti.

Erdoğan, France 24 televizyon kanalına verdiği söyleşide, İran'ı ilk defa 'bölge üzerinde hegemonya kurmaya çalışmak' ile suçladı ve 'bunun kaldırılamayacak bir durum' olduğunu belirtti. Ayrıca 'Yemen, Suriye ve Irak'tan güçlerini çekmeye' çağırdığı İran'dan 'zihniyetini değiştirmesini' isteyerek Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin bu tür davranışları kabul etmediğine işaret etti. Erdoğan, Tahran'ın politikalarına yüklenirken Kararlılık Fırtınası'nı desteklediğini belirtti ve bu bağlamda Ankara'nın lojistik destek sunmaya hazır olduğunu ifade etti.


Erdoğan'ın bu tutumu, İran'da büyük tepki uyandırdı. Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, Erdoğan'ın tutumunu, bölgede istikrarı tehdit eden stratejik tehlike olarak nitelendirdi. İran Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Tahran Maslahatgüzarı Barış Saygın'ı çağırarak Erdoğan'ın açıklamalarını protesto etti. Birçok İranlı milletvekili ve yetkili de Erdoğan'ın 7 Nisan 2015 tarihli Tahran ziyaretinin iptal edilmesini istedi.

Ancak öfkeli İranlıların tepkileri, Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz ile telefon görüşmesi sırasında aynı pozisyonu yineleyen Erdoğan'ın tutumunu değiştirmedi. Hatta Türk Dışişleri Bakanlığı, Riyad ile ilişkilerinde yaşanan iyileşmenin ışığında Suudi-Türk koordinasyonunun varlığına atıfla, Kararlılık Fırtınası Operasyonu hakkında Ankara'nın önceden bilgilendirildiğini açıkladı.

Bazı gözlemciler, Ankara ile Tahran arasında Kararlılık Fırtınası etrafındaki açıklamalar savaşından dolayı Erdoğan'ın ziyaretini iptal edeceği yönünde (özellikle bazı İranlı yetkililerin talepleri sonrası) tahminlerde bulundular. Hatta Erdoğan'ın bizzat kendisi, ziyaretin gündemde olduğunu açıklamasına rağmen, "Yemen'deki gelişmeler bizim açısından çok önemlidir." diyerek iptal ihtimaline işaret etti ve ziyarete gönderme yaparak, "Gelişmeler bizden farklı kararlar almamızı gerektiriyor." dedi.
Her halükarda Erdoğan'ın İran ziyareti, iki ülkenin ilişkiler tarihinde bir dönüm noktası olarak görülebilir. Ortak çıkarları koruma politikası çerçevesinde anlaşmazlıkların şiddetini düşürmeyi amaçlayan ziyaretin iptali, Ankara-Tahran ilişkilerinin çatışma dönemine girişinin başlangıcı olurdu. Böyle bir çatışma ise Yemen, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmelerin etkisiyle büyüyebilirdi.

Çıkarlar kuralı ve yeni ittifaklar

Bölgedeki Türk-İran çekişmesi yeni değil ve günümüzde bu çekişmenin (şiddetine rağmen) iki ülke arasındaki klasik rekabet oyunu kuralları çerçevesinde kalacağı tahmin ediliyor. Zira iki ülkenin, Mart 2015 itibarıyla beşinci yılına giren Suriye krizindeki çekişmesi, şu ana kadar ikili ilişkilere darbe vurmadı. Aksine Türkler ve İranlılar, sanki yüksek çıkarlarının hali hazırdaki çekişmeyle hiçbir ilişkisi yokmuş gibi, ekonomik ilişkilerini geliştirmeye çalıştılar. Petrol, gaz ve ticaret alanındaki projeler, tarafların birbirine büyük önem vermesine yol açtı. Hatta Türkiye, İran'a dayatılan Batılı yaptırımların etkisini azaltma noktasında büyük rol oynadı. Türkiye ve İran'ın ticari ve mali ilişkileri aksamadan devam etti.

İran ile Batı arasında İran'ın nükleer faaliyetleri konusunda bir uzlaşmaya varılmasından bahsedilmesiyle birlikte bu yönde bir anlaşmanın, Ankara ile Tahran'ın ekonomik ilişkilerinin (özellikle de Türkiye'nin petrol ve doğalgaz boru hatlarının uluslararası koridoruna dönüşmesi sonrası) yeni bir döneme taşıyacağı düşünülüyor. Hem Türkiye hem de İran, aralarındaki ticaret hacmini önümüzdeki birkaç yılda 40 milyar dolara yükseltmek için bu nükleer anlaşmaya bel bağlıyor.

Ekonomik boyutun yanı sıra Türkiye ile İran arasında, bölgede bağımsız bir Kürt devleti kurulmasına izin verilmemesi yönünde zımni bir anlaşma var. Ankara ve Tahran, Kürtlerin yaşadığı bölgelerin (Irak, İran, Türkiye ve Suriye) birinde kurulacak bağımsız bir Kürt devletinin, diğer ülkelerdeki Kürtler ile uluslararası anlaşmaların çizdiği sınırlarının yanı sıra toplumsal ve ulusal yapılarına da yansıyacağının farkında. Dolayısıyla iki ülkenin anlaşmazlıklarının boyutu ne olursa olsun, bu konudaki Türkiye-İran koordinasyonu stratejik bir değer olarak kalacaktır.

Yine de bütün bu çıkarlar, Türkiye-İran ilişkilerinde dramatik gelişmelerin yaşanabileceği ve ikili ilişkere hükmeden dengelerin altüst olabileceği tahmininde bulunmaktan alıkoymadı gözlemcileri. Özellikle de Yemen krizinin büyümesi, İran'ın Yemen'e doğrudan müdahale etmesi ve Kararlılık Fırtınası'nın bir kara harekatına dönüşmesi halinde…

Belki de Türkiye-İran çatışmasının ilk göstergesi, bölgede artan İran nüfuzuyla mücadelede Türkiye-Suudi Arabistan ittifakının belirmesidir. Kaldı ki İran'ın Batı ile olası nükleer anlaşmasının, Tahran'ın bölgede elini serbest bırakacağı da tahmin ediliyor.
Burada Kararlılık Fırtınası etkisiyle oluşan Türk-Suudi ittifakının, Körfez Arap ülkeleri, Mısır, Sudan, Ürdün, Fas, Pakistan ve Türkiye'yi içine alan Batı destekli kapsamlı bir eksenin parçası olduğu gözlemlenebilir. Bu durum, siyasi çözümlerin şu ana kadar sonuçsuz kalmasının ardından bölgesel sorunlar (bilhassa Suriye krizi ve rejimin güç yoluyla düşürülme çabası) bağlamında Tahran ile giriştiği çekişmesinde Ankara'ya güçlü bir ivme kazandırabilir.

Burada ayrıca bahsedilen fırtınalı gelişmelerin gölgesinde Türkiye ile Mısır arasındaki anlaşmazlıkların dozunda bir azalma gözlemleniyor. Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi'yi iç reformlar yapmaya sevk ederek (çünkü Ankara, Kahire yönetimine açılım için bu reformları şart koşuyor) Türkiye-Mısır ilişkilerinin iyileşmesi için Riyad’ın arabuluculuk yaptığı konuşuluyor. İşler bu doğrultuda giderse ülkesinin İran politikalarına yönelik sabrının tükenmeye başladığını ifade eden Erdoğan, Suriye üzerinden de olsa İran ile anlaşmazlıkların şiddetini hafifletme politikasından, Suriye üzerinden de olsa kararlı saldırı politikasına geçebilir.

*Hurşid Deli, Suriyeli yazar. Suriye devlet televizyonunda haber editörü ve müdürü olarak çalıştı. İran merkezli El Alem televizyonunun Şam muhabirliği ve müdürlüğünü yaptı. El Hayat, En Nehar ve El Müstakbel gibi gazetelerde makaleleri yayımlandı. Türkiye ve Kürt konularında uzman olan yazarın 'Türkiye ve Dış Politikanın Sorunları' başlıklı bir kitabı bulunuyor.

Haber Ara