Dolar

32,3369

Euro

35,1967

Altın

2.247,91

Bist

8.718,11

Mehmet Kurt: 'Hizbullah, derin devlet güdümünde kurulan bir grup değil'

“Türkiye’de Hizbullah” kitabının yazarı Mehmet Kurt, verdiği röportajda PKK ve Hizbullah arasındaki çatışmada önemli ayrıntıları anlattı...

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-03-27 05:59:20

Mehmet Kurt: 'Hizbullah, derin devlet güdümünde kurulan bir grup değil'

Akademisyen Mehmet Kurt, "Türkiye'de Hizbullah' adlı kitabındaki Hizbullah'ın kuruluşundan PKK'yla çatıştığı dönemlere, devlet ve Hizbullah arasındaki ilişkiye kadar birçok gerçeği gözler önüne seriyor. Kurt, verdiği röportajda PKK ile Hizbullah arasındaki çatışmaların ne zaman başladığını, barış görüşmelerinin sonuçlarını, Hizbullah'ın devlete bakış açısını anlattı. Kurt'a göre Hizbullah'ı devlet kurmadı...

İşte Mehmet Kurt'un T24'ten Hazal Özvarış'a verdiği o röportaj:

Mehmet Kurt, üniversite hayatına ilahiyat ile başlayan ve antropolojiyle devam eden bir akademisyen. Bugün Bingöl Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Kurt, Hizbullah’ın toplumsal bir hareket olarak portresini çıkarmak için, aralarında Mardin’de okuduğu imam hatip okulundan arkadaşlarının da yer aldığı bir grup Hizbullah üyesi ile görüştü.

İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı vesilesiyle kapısını çaldığımız Mehmet Kurt, T24’e verdiği söyleşinin ilk bölümünde Hizbullah’ın kuruluşunu, lideri Hüseyin Velioğlu’nun Türk İslamcılarla sürdüremediği ilişkisini, örgütün adıyla özdeşleşecek şiddete yönelimini ve gizli bir örgütten beklenmeyen CV ile üyelik usulünü anlattı.

Söyleşinin ikinci bölümünde Hizbullah üyelerinin gündelik hayatlarına eğilen Mehmet Kurt, örgüt içi yardımlaşma imkânlarını, bir propaganda aracı olarak müzik kasetlerini, üyelerin yaş ve mevkilerine göre okudukları kitapları aktardı. Bir Hizbullah yöneticisiyle yaptığı yazılı söyleşiden yola çıkarak örgütün kadınların çalışmasına, eşcinselliğe ve cinsiyet değiştirme konularına yaklaşımına dair bilgiler de paylaştı.

Kurt’a “Devlet tarafından kullanıldıklarını söyleyen görüşmecileriniz oldu mu” sorusunu da yönelttik. Yanıt, tereddütsüz geldi:

“Çok. Hizbullah’ın da bununla yüzleşmesi lazım çünkü bunu kişisel düzlemde dile getiren Hizbullah mensubu çok."

Hizbullah veya Hizbullah’ın partileşme sürecinde evrildiği Hüda-Par, kamuoyu önünde geçmişe dair bir sorgulama yapmadı, özür dilemedi. Ancak, Mehmet Kurt’un aktardığına göre, Hizbullah tabanının kayda değer bir kısmı “PKK’yla çatışmanın devlet güçlerine yaradığını kabul ediyor.”

Akademisyen Mehmet Kurt, bu ifadeleri "Hizbullah bir devlet projesi" kalıbında düşünerek dile getirmiyor. "Kürt hareketine yakın pek çok kişi hoşlanmayacak" notunu düşerek şunu söylüyor:

"Bence Hizbullah, derin devlet güdümünde kurulan bir grup değil. Daha sonradan ilişkilenmeler olduğu kanaatim daha güçlü."

Söyleşinin yarın yayımlanacak 3. bölümü Hizbullah’ın bugününde yoğunlaşacak. Öncesinde, T24’ün sorularına Mehmet Kurt’un verdiği yanıtlar şöyle:


"AİLE ÜYELERİNİ RAPORLAYANLAR OLDU"
- Hizbullah deyince akla gelen IŞİD’vari, gözlerinizi ve aklınızı başka bir yöne çevirmenizi zorlaştıran bir şiddet. Hizbullah tarafından kabul edilmeyen domuz bağı uygulaması bir yana gündelik hayata sinmiş, kezzap atan veya bir alıntı aracılığıyla camiye istiflendiğini söylediğiniz satırlarla var olan bir şiddet de var. Askeri kanat dışında kalan Hizbullahçılar, “şiddeti duymadık”, “sorgulamadık” deseler de şiddetin yaygınlığı, bu tabanı da şiddetin katılımcısı yapmıyor mu?
Evet, bu açıdan şiddeti uygulamayan ama duyan kişilerin de geçmişle hesaplaşması lazım. Bir akademisyen olarak insanlarla görüştüğümde bana anlattıkları üstüne “Hadi doğrusunu söyle” diyemem ama bu bilgiyi sorgularım, nitekim kitapta sorguluyorum. Ama öldürme vakalarına karışan, bugün cezaevinde müebbetle yatan kişiler dışında cami derslerinden sorumlu, sadece sohbetlere giden, Hizbullah’a inanan kitle daha yaygın.

- Ne kadarlık bir kitle bu?
Hüda-Par’ın aldığı 92 bin oydan yola çıkarak, bugün yaklaşık 200 bin kişilik bir tabandan bahsediyorum. Muhtemelen o dönem daha azdır ama eylem koyabilme gücü daha fazlaydı.

- Camide ders veren insanlar, “cemaatin oğulları” olarak anılan askeri kanadın güvenlik tedbirlerini gündelik hayatlarında ne kadar uyguluyorlardı? İllegal bir örgüte bağlı olduklarının farkında ve buna karşı hazırlıklılar mıydı?
Büyük oranda öyleydi. Sorumlulukları artınca tedbirler alınıyordu ve sanıyorum buna dair dersler de veriliyordu. “Evde kimse var mı”, “Arama yapılmış mı” diye camın kenarına saksı koyma, sokağı geniş dönüp birinin takip edip etmediğini anlamak için bakma veya biriyle görüşmeye gittiğinizde tam saatinde o kişi yoksa, gidip yarım saat sonra tekrar gelme, bunu üç dört kez tekrarladıktan sonra hâlâ yoksa tüm sorumlulara haber verip o kişinin bildiği hücre evlerin boşaltılması gibi uygulamalardan bahsedildi.

- Üyelik aile üyelerinden saklanıyor mu?
Hayır. Ama eğer ailenin hepsi Hizbullah’a üyeyse, tüm fertlerin sorumlusu farklı oluyor. Görüşmecilerimden Sermest’in geniş ailesinde, baba ve büyük abi dışındaki herkes Hizbullah mensubu.

- Birbirlerini mi raporluyorlar?
Bu örnekte raporlamamışlar ama aile üyelerini raporlayanları duydum. Nitekim Sermest diyor ki “Ben ayrıldıktan sonra abim geldi ve ‘Ben de ayrılmıştım ama gerginlik çıkmasın diye yansıtmadım’ dedi.”

- Sermest’in öyküsünü anlatır mısınız?
Sermest bölgede bir ilde, küçük bir dağ köyünde doğuyor. Köyden zorunlu olarak göç etmek zorunda kalıyorlar, göçten önce köyün bir kısmı korucu oluyor, olmayanlar köyden ayrılmak durumunda kalıyor. Göçle oluşmuş bir mahalleye yerleşiyorlar cümbür cemaat. Köy dışına ilk çıkan abi Hizbullah mensubu, Sermest gelişleri hakkında şunu söylüyordu:

“Şaşırdım. Onlarca genç bir anda tüm eşyalarımızı indirdi. Ev yerleşti. Yarım saat içerisinde yemekler geldi.”
Kısa bir sürede neredeyse tüm aile Hizbullah’a üye oluyor. Sermest, “Orta okula başlayınca bir çevrenin içine doğdum” diyor ve lisenin bir aşamasında Hizbullah’tan ayrılıyor. Kişisel olarak da tanıyorum; okumayı severdi, muazzam bir şair olabilirdi ama şiirlerinin neredeyse tümünü yok etti. Ayrılışı lisede tepkiyle karşılanıyor, kendisi de şunu söylüyor; “Ayrıldığım gün lisede Hizbullah dışından hiç kimseyi tanımadığımı fark ettim.” Hizbullah’tan ayrılınca Antalya’ya kaçıyor ve orada ilk defa denizi görüyor ve deniz suyunun tuzlu olduğunu fark ediyor. Hayat acemisi ama Hizbullah mensubuyken ülkeye şeriat getirme gibi iddialı beklentileri var.

HİZBULLAH'LA ÖZDEŞLEŞEN HALAY 'SERMİLA' 
- “Üye oldu” ve “Ayrıldı” noktalarının arasında Sermest neler yaşadı? Hayatı nasıl farklılaştı, örneğin oynadığı halay değişti mi?
Sermest, halay çekiyor muydu bilmiyorum ama “Sermila” diye bir halay var, Batman bölgesinin geleneksel bir oyunu ama Hizbullah’la özdeşleşti. 

Bunun dışında Sermest, gündelik hayatının tüm rutinlerinin kontrol edildiği, birey olarak arzularının yok sayıldığı yıllar geçirdi. Okuduğu romanlar eleştirildi, davranışları ‘davaya’ göre fazla hoppa bulundu. Sermest, aile çok kalabalık olduğu için bir dönem pansiyonda kaldı. Hizbullah mensubu öğrenciler, diğer öğrencilerle sadece onları cemaate üye etmek istediklerinde ilişki kuruyorlardı. Lisede olanlar için “Alaka” diyorlardı.

- “Alaka” ne demek?
Kur’ân’da geçen bir tabir, “embriyo” anlamına da geliyor, “ilişki” olarak da kullanılıyor. Her teneffüste ziyaret, kitap verme, sorunlarını giderme, bir süre sonra pikniğe çıkarma, top oynama gibi etkinlikler yapıyorlardı.

- Kitlesel piknikler mi?
Bir dönem kitleseldi.

‘Sermest, aşkını davaya ihanet olarak gördü’
- Bir görüşmeciniz “Türkü bile dinlemedik” diyor. Basit zevkler, günah olarak kodlanıp yasaklanabilirken oyunlarda bir esneklik mi vardı?
Futbol, voleybol, basketbol gibi oyunlar oynarlardı; tabii kadınlar hariç. O anlatıda “5 yıl aşık oldum, kendimden bile sakladım” ifadesi de geçiyordu.

- Neden sakladı? Evliliklerin Hizbullah içinde yapıldığını söylüyorsunuz kitapta, görüşmeciniz sevdiği kadınla evlenemez miydi?
Kendi duygularını, aşık olmayı davaya ihanet olarak gördü. “Benim cemaate hizmet etmem lazım” diye düşündü muhtemelen ve vicdan azabını çok hissetti.

‘Susa katliamıyla şehadet söylemi derinleşti’
- Türkü dinlemek yasaktı ama propoganda aracı olarak müzik kasetleri kullanıyorlardı, doğru mu?
Hizbullahın kuruluşundan itibaren kullanılan propaganda araçlarından biri evet albümlerdi. Mizgin, Şehitler Kervanı ve Şehit adlı albüm serileri var. PKK’nın 10 üyelerini öldürdüğü “Katliama Susa” dedikleri ve olay ardından çıkan bir kaset var. Silvan’ın Yolaç (Susa) köyünde gerçekleşen olay, zamanla Hizbullah aidiyetinin en önemli sembolüne dönüşüyor. Susa olayından sonra gelişen bir mağduriyet ve derinleşen bir şehadet söylemi var. Şu anda Susa’yla ilgili tiyatro oyunları, Susa anmaları devam ediyor. Katliama Susa kaseti de bunun bir parçası. Cemaatten biri öldüğünde, önemli bir şey gerçekleştiğinde bunun hemen müzik alanındaki üretimi gerçekleşmeye başlıyor.

- PKK’nın Delila’sı gibi Hizbullah’ta öne çıkan bir isim var mı?
Seyfullah önemli bir sembol ama bildiğim kadarıyla şiddeti bir araç olarak kullanmadı. Mitinglere gittiğinizde bazı gruplar görüyorsunuz ama onlar da dönüştü, söylem de değişti, 90'larda başkaları da vardı.

RÖPORTAJIN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara