Dolar

32,3289

Euro

35,0459

Altın

2.282,92

Bist

8.984,24

Yeni Medeniyet İnşası II

Dünya Müslümanları olarak üç büyük felaketle karşı karşıya kaldık. Bunlar Haçlı Seferleri, Moğol İstilası ve Endülüs İslam Devletinin İspanyollar tarafından yıkılmasıdır. İlk iki felaket neticesinde İslam medeniyetinin önemli “ilim, irfan ve hikmet” karargâhı denilebilecek olan Bağdat’ın yıkılması, üçüncü felaket neticesinde Kurtuba'nın düşmesidir. Bağdat ve Kurtuba’nın düşüşü yalnızca iki şehrin düşüşü değil İslam Medeniyetinin çök/türülü/üşünü doğurmuştur.

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-03-17 09:00:31

Yeni Medeniyet İnşası II


“Birinci medeniyet krizi, esas itibariyle kurucu irade"nin çökertilmesinden kaynaklanan siyasî bir krizdi. Selçuklu ve Osmanlı hamleleriyle kurucu irade"yi muhkem bir şekilde tesis etmeyi ve birinci medeniyet krizini aşmayı başardık Allah"ın lütuf ve keremiyle. (Yusuf Kaplan)”

İkinci medeniyet krizi Osmanlının varlığından dolayı etkisini başlarda hissettirmezken, Osmanlının yıkılışından sonra kendisini derinden hissettirmiştir. İkinci medeniyet krizini 18. yüzyılda hissetmeye başlarken 19. yüzyılda pratikliğe kavuşan kolonyalizmle bilişsel, kültürel ve coğrafi olarak bir istila ile karşı karşıya kaldık. Bu istila Abdülhamit’le durdurulmaya çalışılırken A. Comte’dan mülhem çağının ruhu (zeitgeist) olan İttihat ve Terakki (Union and Progress) hareketi tarafından imkân ortadan kaldırıldı. İttihat Terakkinin kurucu ve müdavimlerinin Abdülhamit döneminde oluşturulan kurumsal ve kuramsal süreçten geçmeleri ise meselenin paradoks yönüdür. Kişinin iyi niyet içerisinde olması hakikate ulaşılması neticesini doğurmayabiliyor. Milli kader açısından yaşadığımız felaket ise Abdülhamit’in devrilmesiyle yaşanmıştır.

İttihat ve Terakki yönetiminin uygulamaları neticesinde ilim, irfan ve hikmet geleneğimiz ve duruşumuz sarsılmış devrim kanunlarıyla yıkılmıştır. “İnkılâpçılık” yersiz kaygısı ve güdüsüyle varoluş dinamiklerimiz yıkım süreciyle karşı karşıya kalmıştır. Bu yıkım süreci tarihte çok nadir olan kendi kendini sömürgeleştirme (oto-colonazation) tecrübesine meydana getirmiştir. Bu üçlüye olan saldırı 10 yıllık süreçlerle 1950-1960 yılları arasında Menderes’le ve 1983-1993 yılları arasında Özal’la durdurulmuştur. 28 Şubat süreciyle 2002 yılına kadar sürdürülen saldırı ise 2002-2012 yılları arasında durdurulmuştur. İslami perspektife geleneğe olan saldırı durdurulduktan sonra 2012 yılından sonra geleneğin ihyasına yönelik çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Nitekim bu inşa sürecini gerçekleştirmek isteyenler “Yeni Medeniyet Tasavvuru, Yeni Medeniyet İnşası” kavramlarını kullanmaktadırlar. Bu ifadeler daha önce söylenmemiş ümit verici ifadeler fakat sözden ibaret kalmaması için sosyal, siyasal, kuramsal ve kurumsal temelleri oluşturulması gereken bir yapı olmalıdır.

Cumhuriyet dönemindeki uygulamalarla tarihte özne olmaktan daha çok nesne olan, aktör olmaktan daha çok figüran olan, “tarih yapmaktan daha çok tatil yapan” bir devlet karakterinde olan bir yapı son zamanlarda tarih yapmaya müsait bir perspektife sahip olmuştur. Fakat “Yeni Medeniyet İnşa” sürecinin imkânları olduğu gibi zaafları vardır. Bu zaaf ve imkânlar; tarihi, siyasi, insani, irfani ve coğrafi unsurlardır. “Yeni Medeniyet Tasavvuru” söylemi bu zeminler üzerinde inşa edilmeli ve tartışmalıdır. Fakat bu tasavvur bu zemin üzerinde inşa etme yerine yalnızca söylem geliştirildiğine şahit olmaktayız.

“Ben fikir adamıyım” diyen her fikir adamı siyasilerin bu iyi niyetine ve söylemine destek olmak için “Yeni Medeniyet Tasavvuru” üzerine fikir üretmek ve katkıda bulunması üzerine vebaldir. Mevcut siyasi iktidar konum olarak imkânlara sahip olmaktan daha çok mevcut haliyle zaaflara sahiptir. Bu zaafların nasıl giderileceğine ve imkânların nasıl üretileceğine sonraki yazılarda değinmeye çalışacağım…

MEHMET TEPE | TİMETURK

Haber Ara