Dolar

32,5173

Euro

34,8789

Altın

2.431,61

Bist

9.771,29

Saygı, özgürlük ve şiddet

10 Yıl Önce Güncellendi

2015-01-14 11:54:03

Saygı, özgürlük ve şiddet

TİMETURKBLOG / Bülent SÖNMEZ

Saygı anlamanın ve anlamlandırmanın ön koşulu. Saygının olmadığı yerde anlama anlamanın olmadığı yerde kavga ve kaos olur.

Şiddetin şu veya bu dinle ya da ideolojiyle ilintilendirilmesi doğru değil. Şiddet insanla ilgili. İnsan şiddet üreten bir varlık. Çünkü insanın kutsalı var; değerleri var.

İslamı ve onun peygamberini aşağılayan karikötürü yayınlayanlar "özgürlük" adına, onları cezalandırmak isteyenler "Allah" adına hareket ettikleri iddiasındadırlar. Kimi kere vatan millet adına da bir çok yanlış eylem yapılmış hatta büyük katliamlar gerçekleştirilmiştir.

O halde şiddet daima bir üst değerin varlığı ile ortaya çıkmaktadır. Peki bu üst değerden vazgeçildiğinde şiddet ortadan kalkar mı? Hayır. Çünkü değer insanın varoluş tarzıdır. Değeri devre dışı bıraktığımızda insan diye bir varlıktan sözetmek mümkün değildir. Zaten kutsal ve manevi olanla mücadele edenlerin bir çoğunun insanı hayvanla ve eşyayla özdeşleştirmelerinin özünde bu yatmaktadır. Freuda göre değerler (ahlaki ve dini) bir ruhsal rahatsızlığın, Marx'a göre karın doyurma kavgasının uzantısıdır. Aslında dikkatli bir biçimde baktığımızda gerek Freud gerekse Marx da daima bir üst değer arayışındadırlar. Çünkü onlara göre insanın bu değerlerden kurtulması aslında nihai olarak kurtulması anlamına gelecektir. Yani insanlığın tarih içinde ortaya koyduğu bütün üst değerlerden vazgeçmemizi söyleyen de bir üst değer arayışından başka bir şey değildir.

Değeri yoketmemiz mümkün olmadığına göre..değeri anlama biçimimizle ilgili sorunları aşmakla ancak "ekini (doğa) ve nesli (canlı ırkı)" yokedecek eylemlerden kurtulma yolunda adımlar atmaya başlamışız demektir.

Kur'an Takva diye bir kavram kullanır. "korku" olarak çevirilmekle birlikte Havf anlamında bir korkudan ziyade saygıyı içine alan bir geri çekilişi ifade eder. Kur'an hayatı anlayanların takva ehli olduklarını sürekli ifade eder. Yani hayata saygılı olanlar; Tanrıya insana ve eşyaya saygılı olanlar takva sahipleridir.

Saygı duymadan ötekini anlamak ve hayatı anlamlandırmak mümkün olamaz.

Bunun karşısında(takva sahiplerininkarşısında) büyüklenenler kibirlenenler, kendilerini tanımayıp kendi sınırlarını aşanlar bulunur. İşte bunlar ellerine geçirdikleri güç ve iktidar ile insanı ve tabiatı tahrip edip kaos üretirler.

Bunu yaparken hep bir değer adına yapıyor olduklarını da vurgulamaktan geri durmazlar. Çünkü değer insanlığın ortak zeminidir. "Onlara yeryüzünde fesad çıkarmayın denildiğinde biz ancak ıslah edicileriz derler." Bu yüzden Kuran "sizi aldatıcılar Alllah adıyla aldatmasın" der. Burada değerin araçsallaştırılması sözkonusudur. Değerin insanın temel eğilimlerinden koparılıp kişisel arzulara ya da ani duygulanmalara kurban edilmesi sözkonusudur. "yaşamın korunması ve sürdürülmesi" temel ilkesi gözardı edildiğinde değer uğruna yapılan her tür çaba -bu ister Allah adına olsun, ister vatan adına olsun, ister özgürlük adına olsun sadece zulüm ve haksızlık üretir.

Peygamberler yeni değerler getirmediler değerlerin asli zeminini gösterdiler.

Özgürlük ve Tercih

İnsanın değer varlığı oluşu özgür oluşuyla yani tercih edebilme yetisiyle alakalıdır.

Düşünce özgürlüğü başkasının değerine sövme ve aşağılama tavırlarını kapsar mı?

Sen başkasının mukaddes bildiklerini mukaddes bilmeyebilirsin. Hatta sen benim hiçbir mukaddesatım hiçbir inancım hiçbir değerim yok da diyebilirsin. (ki bu mümkün değil. Sen inancım yok derken bile bir inanç uğıruna hareket etmektesin) Başkalarının üst değerine hakaret edemez diline dolayamazsın. Sadece kendi inandıklarını dile getirebilirsin. Başkalarının inandıklarını ve kutsal bildiklerini aşağılamak senin bütün hakikatı elinde tuttuğun iddiasında bulunman anlamına geldiğinden bu durum kendini bir biçimde Tanrı görme, herşeyin üstünde görme gibi bir ruh hali içinde olduğunu ele verir. Bu da ideolojik değil öncelikle psişik bir durumdur.

İnsan olmak özgürlüğümüze sınır çizmekle başlar. İnsanla diğerini ayıran özgürlüğünü sınırlayabilmesidir. İstek insan ve hayvanda ortaktır ama tercih sadece insanda olan bir durumdur.

İnsanı evrimci açıdan ele alanlar bile insanın hayvandan ayrışmasını tabular, yasaklar ve ahlaki buyruklarla gerçekleştiğini kabul etmektedirler. Tabi onlara göre insanın hayvandan ayrışması bir tür Yozlaşma; tabiattan kopmadır. Bu ayrı bir tartışma konusu..

Ama tarafsız bir biçimde baktığımızda insan neslini koruyan tabu, yasak ve ahlaki buyruklar olmuştur. Gücün, şehvetin, aklın kontrolü tabular ve ahlaki buyruklarla gerçekleşmiştir. Tabu, zekanın yıkıcılığına ve özgürlüğe sınır getirme hamlesidir.(burada tek tek tabulardan değil tabu'nun insan hayatındaki yerinden sözettiğimiz unutulmasın) Bu sınırlamalar herkesin ortak faydasını gözeten bir İlkeye yaslanmaktadır.

Kısacası Özgürlük her istediğini yapmak her düşündüğünü dile getirmek her Otu moku yemek değildir..

Haber Ara