Dolar

32,5259

Euro

34,7994

Altın

2.430,22

Bist

9.722,09

Altan Tan: Çarşaf üzerinden İslam karşıtlığı Kürt siyasetine bomba koymaktır

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-12-28 02:28:52

Altan Tan: Çarşaf üzerinden İslam karşıtlığı Kürt siyasetine bomba koymaktır
Siyasete Refah Partisi ile başladınız, şimdi ise farklı çizgide bir partide, HDP içindesiniz...

Sistem ve rejim karşıtı bütün hareketlerin içinde oldum. Gücün, iktidarın ve paranın yanında olmadım. Bunun aksini iddia edebilecek bir tek babayiğit varsa bütün arşivi getirsinler. İslami kimliğimi her zaman muhafaza ettim. Kürtlerin haklarını elde edebilmeleri için de bütün Kürt siyasetine destek verdim. Bugün de HDP’de yer almamın sebebi bu. Yoksa ben fikren sosyalist-Marksist değilim, PKK’lı da değilim. Kürtlerin siyasi haklarının elde edilme zeminini bugün bu partide gördüğüm için buradayım. Yoksa ideolojik fikri beraberlikten dolayı değil.

Seçime 6 ay gibi az bir zaman kaldı. Kulislerde HDP-CHP ittifakından söz ediliyor...

Bunların hepsi spekülasyon. ‘Biz bağımsız gireceğiz, bir parti ile ittifak kuracağız’ dersek partiyi kapatmamız gerekir. Ancak siyasette 24 saat çok uzun bir süredir. Şartlar ne getirir, seçim sürecinde oturulur konuşulur.

Geçtiğimiz haftalarda HDP’li bir belediye, çarşafı hakir gören eylem yaptı. HDP içerisinde İslam dinine bakışta bir sorun mu var?

Bu, partinin genel görüşünü yansıtmıyor. En azından ben öyle olmasını istiyorum. Çok yanlış. HDP’ye Cizre’den, Şırnak’tan, Silvan’dan oy veren kadınların en az yarısı çarşaflı. Çarşaf üzerinden İslam karşıtlığı ve düşmanlığına gidecek tavırlar Kürt siyasetine bomba koymaktır. Hiç kimse böyle bir şeyi aklından geçirmesin.

Çözüm sürecinde neler oluyor? Tarafların durumu ile ilgili düşünceniz nedir?

Bana göre iki şey birbirine karıştırılıyor. Kürtçe anadilde eğitim olması, köy-kasaba şehir isimlerinin iadesi, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılması, seçim barajının düşmesi için İmralı ve Kandil’le görüşmeye gerek yok. Bunlar bireysel, toplumsal ve kamusal en meşru haklardır. Özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz; kimseye de rehin verilemez. Hükümetin bunları toplumla, parlamentodaki partilerle konuşması lazım. PKK ve Kandil’le ne konuşacak? Dağda silahla gezileceğine ovada nasıl siyaset yapılacak, dağdakilerin durumu ne olacak, demokratik siyasetin önü nasıl açılacak… HDP’nin de İmralı ile hükümet arasında bir postacı gibi değil demokratikleşmede ana muhatap, öbür meselelerde ise aracı olması lazım.

Süreç nasıl bir yöne evrilecek, öngörünüz nedir?

Dedem derdi ki; bir kızla oğlan nişanlandığı zaman düğünü 40 günden fazla uzatmayın. Uzadıkça bir sürü dedikodu ve laf girer. Kavga olmayan düğün görmedim. Bu iş fazla uzamasın, daha fazla bedel ödenmesin. Çünkü bu mesele enfeksiyona açık.

Eski “dava” arkadaşlarınız bugün yolsuzluk iddialarına karşı çıkıyor. Siz ne düşünüyorsunuz, 17-25 Aralık operasyonu bir darbe girişimi miydi?

Bu darbe iddiaları ile yolsuzluğu birbirinden ayırmak lazım. Türkiye’de ciddi bir yolsuzluk var. Halkın yüzde 70’inde de bu kanı var. Bunu nasıl belgeleyeceğiz? Mahkemelerle. Kuru iddialarla bir yere varmak zor. Peki, mahkeme yolu neden kapatıldı? Gerçekten bir yolsuzluk yoksa hükümet neden panik halinde, neden bu dosyaları kapatmaya çalıştı. Yargı yolunu kapattığı gibi, Meclis’teki komisyona da yayın yasağı koydu. Bu, büyük bir korkunun, bir şeyleri gizlemenin telaşıdır. Ne olursa olsun Meclis’te ve mahkemenin önünde yolsuzlukların hesabını vermelisiniz.

İktidara geldiklerinde Türkiye demokratik modern bir İslam ülkesi olacaktı. Kemalizm tasfiye edilecek, ılımlı İslam ve liberal ekonomi hayata geçirilecekti. 2008’den sonra AKP bu hedefinden uzaklaştı. Türkiye’de Kemalizm’i tasfiye edip yeni bir anayasa yapacağına; askeri vesayetle, Ergenekon’la ve diğer unsurlarla el altından uzlaşma yoluna girdi. AKP, Avrupa Birliği sürecini terk etti, tek başına daha otoriter neo-Osmanlıcı ve Türk İslamcı yeni bir siyasi modele doğru döndü.

‘Yeni Türkiye’ söylemi peki...

Bu tamamen bir aldatmaca, beceriksizlik, kendi hayalleriyle fantezilerinin kurbanı olmaktır. Ve kalktılar bu yolda Avrupa Birliği sürecinden ve Batı dünyasından dönerek; Rusya, İran ve Suudi Arabistan ile iş yapmaya başladılar. Ama İran’la olan ilişkileri de ayaklarına dolandı, Suudi Arabistan ise bütün bir Ortadoğu’da bu ılımlı demokratik İslam ve liberal ekonomi projesini çökertti. “Ortadoğu’nun lideri olacağız, Avrupa Birliği ve Batı’ya meydan okuyarak bir şeyler yapacağız” dedikleri proje de üzerlerine çöktü. Altında kaldılar.

AKP’nin, onu oluşturan orta sınıfın yozlaştığı, ahlaki çöküntü içine düştüğü eleştirileri yapılıyor. Katılıyor musunuz?

Güç, insan fıtratını bozar. Para, mevki, makam, cinsellik büyük imtihan vesilesidir. Ufak tefek sıyrıklarla imtihandan çıkmak da var; ama ağır yara almak da. Bu büyük bir musibettir. AK Parti’deki arkadaşlarımızın önemli bir kesimi bu imtihanda sınıfta kalmıştır, maalesef. Allah onları da ıslah etsin bizi de.

14 Aralık siyasi ağırlıklı bir operasyondu

14 Aralık’ta medyaya yapılan operasyon maalesef siyasi ağırlıklı. Neden siyasi ağırlıklı? Eğer gerçekten bir suç unsuru varsa 5-10 sene bekletilmez. Suçun olduğu an bu araştırmalar yapılır, eğer verilmesi gereken bir ceza varsa bekletilmez. Ama Türkiye’de siyasi iktidarı, polisi, askeri, yargıyı kim eline geçirirse diğerine siyasi operasyon yapıyor. Böyle giderse siyasal iktidar değiştiği vakit bugünkü AKP yöneticilerinden önemli bir kısmı hâkim karşısına çıkacak. Şimdi bile haklarında ciddi suç isnatları var. Polisi, askeri, yargıyı siyasetin dışına çıkarın, tüm vatandaşlara eşit davranan hukuk çerçevesi içerisinde tutun. Bunu yapmazsanız ülke yaşanılmaz hale gelir. Bugün bile herkes geleceğinden endişeli yaşıyor, başına ne geleceğini bilmiyor.

Yüzmeyi Zap Suyu’nda değil Bebek sahilinde öğrendim

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Yedi kuşak şehirli tüccar Kürt bir aileyiz. Aslen Midyat’ın Helaxe köyündeniz. Babam 1953 yılında Diyarbakır’a, 4 amcam babaannem ve dedem ise İstanbul’a göç ettiler. Önce Şişli’de sonra Bebek’te oturdular. İlk, orta ve liseyi Diyarbakır’da okudum. 1976’da Diyarbakır Maarif Koleji’nden mezun oldum. 1969’da Diyarbakır’da Amerikalı hocalarımız vardı. İngilizce öğrenim gördük. Yaz tatillerimiz 1975’e kadar Bebek’te geçti. Ben yüzmeyi Zap Suyu’nda, Dicle’de değil, İstanbul Boğazı’nda Mısır Konsolosluğu’nun yanındaki Bebek Parkı’nda öğrendim. Annem Türk, babaannem Arap. Türkçeyi annemden, Arapçayı babaannemden, Kürtçeyi ise eşimden öğrendim. 4 kızım, 2 oğlum, 2 torunum var. İnşaat mühendisiyim. Serbest müteahhitlik yapıyorum. 20 yıldır devlet ve belediye işi yapmıyoruz.

Babanızın Diyarbakır Cezaevi’nde gördüğü işkence sonrası hayatını kaybetmesi, Kürt sorununa bakışınızı nasıl etkiledi?

12 Eylül, ülkenin üzerinden bir silindir gibi geçti. Babam da o dönemde Şırnak Kömürleri’nin bayisi olan bir şirketin ortağıydı. PKK’lılar 12 Eylül’den önce Kurtalan’daki şantiyeden baskı ile 2 milyon lira para aldı. 1980’den sonra bu parayı alan kişi itirafçı oldu. Babamı ve diğer şirket ortaklarını ihbar etti. Babam gözaltına alındıktan 50 gün sonra Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde 49 yaşında işkenceden öldü. 7 ay sonra ortakları beraat etti. Benim siyasi düşüncelerim ailemin genel çizgisinden farklı gelişti. 13 yaşımdan itibaren bütün İslami cemaat ve gruplarda yer aldım. Bu sürece ise ‘Mücadele Birliği’ ile başladım.

Siyasete o zamanlar mı ilgi duymaya başladınız?

Siyasi hayatıma 1987’de Refah Partisi’nde başladım. 1991 senesinde Diyarbakır’dan birinci sıra milletvekili adayı oldum. Ama listelerin verildiği gün Erbakan ile Türkeş seçim ittifakı kurduğu için milletvekili adaylığından ve Refah Partisi’nden istifa ettim. Bir daha dönüp arkama bakmadım. Ali Bulaç, Mehmet Metiner, Yalçın Akdoğan, Osman Tunç, Gıyasettin Bingöl, Davut Dursun ile ‘Yeni Zemin’ ve ‘Sözleşme’ dergilerini çıkardık. Yeni Zemin 17 sayı çıktı; Türkiye İslami entelektüel hayatının yüz akıdır. Keşke şimdi AK Parti’deki arkadaşlar bu dergide yazdıklarımızı tam olarak uygulayabilseler.

Haber Ara