Dolar

32,3241

Euro

35,1014

Altın

2.300,58

Bist

9.079,97

Irkçlık, üreme hakları sorunlarını tekrar gündeme getirdi

Amerika'da siyahi ölümlerin gündem olduğu ve protestoların sürdüğü bugünlerde Reuters'da yer alan makaledeki rapor sonuçları bir hayli çarpıcı.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-12-10 16:09:35

Irkçlık, üreme hakları sorunlarını tekrar gündeme getirdi

TİMETURK -ÖZEL

Üreme hakları denilince, Amerikalıların aklına ilk gelen konular; kürtaj, doğum kontrolü gibi konulardır. Genel hatları ile bu hakların düzenlenmesi gündeme gelince, istenmeyen doğumların önlenmesi, korunma gibi konular gündemi meşgul eder. Ancak üreme hakları günümüz Amerika’sında bundan çok daha fazlasına tekabül ediyor. Üreme hakkı denilen şey yalnızca kadınların anne olup olmayı istememesi değil bilakis, günümüzde bu dünyaya bir çocuk getirdiklerinde karşılaştıkları orantısız ve acımasız zorlukları da kapsamaktadır.

Kısaca, ırkçılık da üreme haklarının kapsamında bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır.

Katherine Cross, geçtiğimiz günlerde gündeme gelen Michael Brown’un polis memuru Darren Wilson tarafından Missouri eyaletinde öldürülmesi üzerine RH RealityCheck’de olayı şu şekilde özetlemiştir: Rastgele bir aileden, kendi seçimi olmadan doğan çocuklar, ciddi manada önyargılara sahip başkaları tarafından özgürlük olarak görülmemektedir. Neslini devam ettirme hürriyeti, kollektifleşmiş önyargıların intikam duygusu ile silahlarla ve coplarla kısıtlanmaktadır ve bu anlamını kaybetmiş durumdadır.
Bu yeni yeni ortaya çıkmış bir sorun değildir, yalnızca gündeme getirilmemiş ve insanların dikkati dışında tutulmuş köklü bir problemdir esasında. Yüce Divan’ın Wilson’u öldüren polis memurunu suçlu bulmamasını takiben bu değişmiş ve artık insanların dikkatini çekmeye başlamıştır. Ülkenin üreme hakkı üzerine en büyük organizasyonlarından birisi olan NARAL raporlarında şu argümanı öne çıkarmıştır: “Sizler ebeveyn olarak, bu dünyaya öldürülme veyahut zarar verilme korkusu olmadan evlatlar getirmeyi hak ediyorsunuz. Şiddetlerden kurtulduğunuz zaman, neslinizi devam ettirmeniz adil bir şekilde olacak.”

UCLA (University of California)’da son zamanlarda bilinçaltı ırksal önyargı üzerine çalışmalar yapan doktora öğrencisi sosyo-psikolog PhillipAtiba tarafından yapılan bir araştırmaya göre, katılımcılara bir siyahi çocuğun yaşını sorduklarında, ortalama olarak 4.5 yaş fazla hesaplandığı görülüyor. Bunu söylerken de aslında altında yatan mesaj şu: “Bu çocukların daha büyük yaşta olduğunun düşünülmesi, onların daha az masum olduklarının düşünüldüğü.” Çocukların doğası gereği, yetişkinliğe yaklaştıkça masumiyet azalır. Sonuç olarak ortaya konan şu ki siyahi çocuklar henüz 13 yaşında olgun yani aslında masumiyetlerini kaybetmiş olarak addediliyorlar.

Son olarak Pensilvanya Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak görev yapan Salamishah Tillet, şu gerçeği ortaya koydu. “ Siyahi çocuklar, yetişkinliği reddediyor, yetişki olmak istemiyorlar. Çünkü bu onları en temel haklarından olan, çocukluk oyuncaklarından ve onları oynamaktan maalesef ki koparıyor.” Tillet, Şükran Günü arefesinde Cleveland polisi tarafından öldürülen 12 yaşındaki Tamir Rice’a da dikkat çekiyor ve ekliyor. “Eğer Rice, beyaz olsaydı; tüm bu ‘siyahi tehlike’yi hisseden insanlar aynı şeyi hissedecek miydi? Eğer beyaz olsaydı, acaba bu kadar tereddütsüzce vurulacak mıydı?”

Siyahi ailelerin ebeveynlik haklarından mahrum olmaları sebebiyle, siyahi çocuklar da çocukluk hakkından mahrum bulunmaktalar. Aslında, birçok üreme hakları topluluğu, polis şiddetini üreme hakları meselesi olarak konuşmaya başladı.

Bu tartışma çetin bir tartışmadır. Hepimiz bu dünyaya çocuk getirme hakkına sahibiz. Ayrıca, onları orantısız güç kullanan polisler, milisler ya da yardım isteyen yabancılar tarafından öldürülme korkusu olmadan yetiştirme hakkına da sahibiz. Bu aileler çocuklarının yolda durdurulup üstlerinin aranması, küçük suçlar için okuldan atılmaları veya öğrenmeye çalışırken rahatsız edilmeleri hususunda endişe duymamalılar. Kısacası, bu tartışmanın yandaşları, ailelerin çocuklarını, çocukluklarını inkar edilecek endişesi duymadan dünyaya getirmelerini ya da onları bu durumu izlemek durumunda bırakılmamalarını savunuyorlar.

Bir kadının anne olmaya karar verdiğinde ortaya çıkan bazı sorular vardır. Bebeği hangi ismi vermeliyiz? Çocuk odasını hangi renge boyamalıyız? Manevi babası (vaftiz babası) kim olacak? gibi sorular. Ama hamile bir kadın asla çocuğunun polis şiddetine mazur kalacağını, onun muhtemelen öldürüleceğini sorgulamamalıdır. Yahut Darren Wilson'nın, Daniel Pantaleo'nun ve Eric Garner'ı öldüren Staten Island memurunun özgür şekilde dolaşmasını da sorgulamamalıdır.Hiç bir kadın, bundan böyle dünyaya çocuk getirmek güvenli olsa bile, Ferguson kararı sonrasında ve Tamir Rice'ın öldürülmesinin ardından, böylesine şiddetli bir endişe duymamalıdır. Bu endişeler annenin annelikten, çocuğun evlatlıktan alacağı hazzı maalesef yok etmektedir. Maalesef bu ebeveynlerin tek derdi çocuğun karnı doydu mu, gazı var mı değil; acaba çocuğum güvende mi, hala yaşıyor mu gibi üzüntü verici endişeleri de içermektedir.

REUTERS'DA YER ALAN BU MAKALE SELMAN YALVAÇ TARAFINDAN TİMETURK İÇİN TERCÜME EDİLMİŞTİR

Haber Ara