Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

ABD ve Rusya'nın flaş petrol savaşı

2014 yılı başında 110 dolar olan petrolün varil fiyatının 71 dolar seviyelerine düşmesi ekonomileri petrole bağımlı Rusya ve İran'ı vuruyor. Petrol fiyatlarına dayalı yeni savaşta Rusya-İran ekseni karşısında, ABD-Suudi Arabistan işbirliği var.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-29 00:05:13

ABD ve Rusya'nın flaş petrol savaşı

Petrol fiyatlarındaki düşüş, Mart ayında Kırımı ilhak ederek ABD ve Avrupa'yı hiçe sayan Rusya'nın ekonomisinde uzun süreli bir resesyonunun habercisi olarak kabul ediliyor. Birçok analiste göre ABD, enerji gelirlerine hayati derecede ihtiyaç duyan Rusya'yı cezalandırıp İran'ı kontrol altında tutmak, Suudi Arabistan ise bölgesel rakibi İran'ı ekonomik olarak daha çok dibe çekmek için petrol fiyatlarını kasıtlı olarak düşürüyor.

Rusya güç kaybediyor
Rusya, 2011’de Libya’da yaşanan devrimde kendisine ihanet edildiği gerekçesiyle sonrasında ABD’nin “güçsüz liderlik” zafiyetinden de yararlanarak üç yılı aşkın bir süredir ABD ile bölgesel rekabetlere girişmiş durumda. Rusya, 2011 yılında Libya ile ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) gelen karar tasarısında çekimser oy kullandı. Karar böylece genel kuruldan geçti ve Libya’da uçuşa yasak bölge ilan edildi. Askeri müdahale gecikmedi ve silah alımlarını Rusya’dan yapan Kaddafi rejiminin yerine Moskova’ya mesafeli yeni bir hükümet geldi. Libya tecrübesi Rusya’ya pahalıya mal oldu; birçok analiste göre Rusya’nın Suriye’de Beşşar Esed’i korumakta bu kadar kararlı olmasının nedeni de bu acı tecrübe. Rusya, Libya’da hâlihazırda devam eden krizin de önemli perde arkası aktörlerinden birisi olarak kabul ediliyor. Rusya Suriye’de ise üç yıldır süren iç savaşta, Suriye rejimini kınayan veya ülkeye askeri müdahaleye imkân sağlayabilecek üç karar tasarısını Çin ile birlikte veto etti. 22 Şubat 2014’te ilk kez “evet” oyu kullandığı karar tasarısında ise tasarıdaki şartların yerine getirilmemesi durumunda askeri müdahaleye olanak sağlayan yaptırım tehdidi yerine “daha ileri adımlar” ifadesi kullanıldı.

ABD açısından, Rusya’nın askeri ve politik meydan okumalarında en can yakıcı karşılaşma Ukrayna’da yaşandı Rus yanlısı hükümetin devrilmesi sonrasında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi karşısında ABD ve AB ülkeleri sadece sert açıklamalar yapmakla yetindiler. Büyük bir prestij kaybına uğrayan ABD, Avrupalı müttefikleri ile gecikmeli de olsa ekonomik yaptırımlarla Rusya’ya cevap verdi. Rus yetkililerden yapılan açıklamaya göre son altı aylık yaptırımlar dolayısıyla Rus ekonomisi 40 milyar dolar kaybetti. Petrol fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanan kayıp ise 100 milyar dolar.

İran ekonomisinde kara delik
Suriye ve Irak’ta aktif bir savaş yürüten İran ise, Lübnan’da Ortadoğu’daki birçok ülkenin ordusundan daha çok silaha ihtiyaç duyan Hizbullah’ı da beslemek zorunda. İran ek olarak Yemen’de de Şii Husiler’e kesintisiz bir yardım sunuyor.

Irak, Suriye, Lübnan-Yemen hattında büyük askeri maliyetleri olan operasyonlara girişen İran, ekonomik olarak İran-Irak Savaşı sonrasındaki en kötü dönemini yaşıyor. 2013 Temmuz’unda iktidara gelen mevcut cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin İranlılara en büyük vaadi ekonomiyi toparlamaktı. Ancak İran ekonomisi, bir önceki cumhurbaşkanı Ahmedinejad döneminin bile oldukça gerisine düştü. İran’ın 2011 yılında 120 milyar dolara kadar çıkan ihracatı, 2013 yılında 61 milyar dolara geriledi. İran’ın 2005’teki toplam ihracatının 60 milyar dolar olduğu hatırlandığında, İran ekonomisinde 9 yıllık bir gerilemenin yaşandığı açıkça görülüyor.

Bu gerilemede asıl etkili faktör ABD’nin öncülüğünde BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) İran’a karşı ağır yaptırımlar öngören tasarının 2012 yılında kabul edilmesiydi. BMGK’nın bu kararından sonra İran ile ticaret yapan ülke ve şirketlere yaptırım uygulanması, İran’ın ihracat rakamlarını dramatik bir biçimde aşağıya çekti. Ancak İran kendisine özellikle Asya’da yeni pazarlar bularak rahatlamaya çalışsa da sadece Çin’i tutmayı başardı. Japonya ve Güney Kore gibi ülkeler ABD’nin tehditleriyle, İran’dan petrol alımlarını yarı yarıya düşürmek zorunda kaldı. İhracatı yüzde 90 oranında petrole bağımlı olan İran, 2010 yılında 2015 itibariyle yıllık ihracatını 160 milyar dolarlık bir banda oturtma hedefindeydi. Şimdi ise petrol fiyatlarındaki radikal düşüşle beraber bu hedefin sadece dörtte birini, yani 40 milyar doları kabul etmekle karşı karşıya.

2012-13 yıllarında peş peşe devalüasyonlar yaşayan İran, içerde de ciddi toplumsal olayların baş göstermesinden endişeli. 2005-2013 yılları arasında İran’ın Cumhurbaşkanı olan Mahmud Ahmedinejad döneminde, yaptırımların halka yansımaması için “yârane” adında halk yardımları yapılıyordu. Yani devlet, fiili olarak değer kaybeden paranın halkın alım gücünü düşürmemesi için ülkede her fert için bir banka hesabı oluşturarak yılda üç kez bu hesaplara belli bir miktarda para yatırıyordu. İran’da alt-orta ve alt sınıflar için “yâraneler” oldukça önemliydi. Ancak 2012 yılındaki yeni yaptırımlar, Suriye savaşı ve Hizbullah’a giden kaynakların oluşturduğu açıklar yüzünden Hasan Ruhani döneminde devlet artık bu halk sübvansiyonlarını ödeyemeyecek durumda. Halk sübvansiyonlarının duracağını açıkça ifade etmese de Ruhani, bu konuda “gerçekçi” bir düzenlemeye gideceklerini, devlet bütçesinin bu yardımları karşılamakta zorlandığını açıkladı.

Ağır yaptırımlar altında inleyen İran ekonomisi bir taraftan Suriye ve Irak’ta bir savaşı beslemek zorunda ki bu savaşlar İran ekonomisinde doymak bilmeyen bir kara delik oluşturmuş durumda.

Suudi Arabistan anahtar pozisyonda

Suudi Arabistan’ın Petrol Bakanı ise, Petrol İhraç Eden Ülkeler’in (OPEC) fiyattaki düşüşe rağmen petrol üretimini azaltmayacağını duyurdu. Suudi Arabistan Petrol Bakanı Ali el Naimi 27 Kasım’da, petrol arzında sorun yaşanması durumunda ülkesinin günlük petrol üretimini arttırmaya hazır olduğunu da söyledi. Bu açıklama açık bir biçimde ABD lehine Rusya ve İran’a yönelik bir mesaj olarak okundu çünkü Rusya ve İran’ın fiyatlardaki düşüşe bağlı olarak ortaya çıkan büyük ekonomik kaybı ancak petrol fiyatlarının yeniden yükselişe geçmesi ile durdurulabilir. Bunun için de “yüksek talep-düşük arz” politikası gerekiyor ki Suudiler dünya piyasasına daha çok petrol verdikçe bu denge oluşmayacak.

Parayı kontrol edenler, enerjiyi kontrol edenlere karşı
Petrol fiyatlarına dayalı yeni savaşta, ABD ve Suudi Arabistan aynı cephede yer alıyor. Suudi Arabistan’ın öncelikli hedefi bölgesel rakibi İran’ı ekonomik olarak daha derin bir dar boğaza sürüklemek. Ancak ABD, bir taraftan politik ve askeri olarak Ukrayna ve Ortadoğu’da baş edemediği Rusya’nın canını ekonomik olarak acıtmaya, bir yandan da nükleer müzakereler yürüttüğü İran’ı “yeni yaptırımlar uygulamaksızın ödün vermeye zorlamaya” dayalı çift yönlü bir politika izliyor.

1969’dan 1977’ye kadar ABD’de Başkanın ulusal güvenlik danışmanı ve ABD Dışişleri Bakanı olan, ABD’nin Sovyetler Birliği politikasının da mimarı kabul edilen Henry Kissinger, “enerjiyi kontrol eden bölgeyi, parayı kontrol eden dünyayı kontrol eder” demişti. Bu ifadeden yola çıkarak, sahip oldukları enerji ile kendi bölgelerini dizayn edebileceklerini hesaplayan İran ve Rusya, parayı kontrol eden ABD tarafından cezalandırılıyor denilebilir.

Kaynak: Al Jazeera

Haber Ara