Dolar

32,4302

Euro

34,8313

Altın

2.481,07

Bist

9.530,47

Etyen Mahçupyan: Hizmet niçin kaybetti?

Akşam Gazetesi yazarı ve Başbakan Davutoğlu'nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan bugünkü yazısında cemaat ile hükümet arasındaki kavgayı tekrar ele aldı...

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-11-27 03:50:08

Etyen Mahçupyan: Hizmet niçin kaybetti?

Etyen Mahçupyan, "Hizmet niçin kaybetti?" başlıklı yazısında cemaat ile hükümet arasındaki kavgada hizmetin sürekli mazlum duruş sergilemesiyle çöküşe hükümetin ise seçmen dayanarak ayakta kaldığını söyledi. Mahçupyan, hizmetin bu süreçte kendini masum göstermeye çalışmasının çöküşünü hızlandırdığını belirtti.

İşte Mahçupyan'ın "Hizmet niçin kaybetti?" başlıklı o yazısı:

Siyasetin yalan söyleme sanatı olduğu minvalinde bir dizi söz var. Ama siyaset, bu uğraşı tümüyle fırsatları kullanma endeksli olarak tasavvur edenler için bile, aslında muhtemelen daha ‘ince’ bir iş. Belki yalana tevessül etmeden doğrulardan kaçınma sanatı denebilir. Çatışma dönemleri bu tavrın karşılıklı olarak yaşandığı ve herkesin kendi meşruiyet zeminine sıkı sıkıya sarıldığı zamanlar. AKP ile Hizmet hareketi arasındaki ‘ölümcül’ kavga da benzer bir atmosfer yarattı. Hükümet seçmen tabanına, seçim başarısına dayanarak kendini ayakta tuttu. Hizmet mensupları ise yaşadıkları mağduriyeti ve haksızlıkları konu ederek ‘mazlum’ kategorisine oturmaya çalıştı. Bu ayrışma demokrasinin iki ayağını birbirinden ayırarak onları ideolojik konumlar haline getirdi. AKP çoğunluğun iradesini vazgeçilmez bir kriter olarak sunarken. Hizmet insan haklarının vazgeçilmezliğine tutundu. Bir anda ‘asıl’ demokrasinin ne olduğu türünden bir propaganda savaşının ortasında kaldık.

Hükümet avantajlıydı. Çünkü çoğunluğun yönetimine cevaz vermeyen bir sistemin herhangi bir ölçütle ‘demokrasi’ olabilmesi zaten imkânsız. Öte yandan insan haklarına saygılı olmayan bir rejimin ‘eksik’ de olsa demokrasi olduğunu kabul etmek durumundasınız, çünkü insan haklarına her konuda tamamen saygılı olan bir devlet ‘ideal durum’. Demokraside kalite arayışında iseniz bile, önce rejimi demokrasi çerçevesine oturtmak zorundasınız ve bu da çoğunluğun engellenmeden yönetime gelmesini gerektiriyor. Bu koşulun ön şartı ise ifade özgürlüğü, çünkü aksi halde hangi fikrin çoğunluk olduğunu anlayamayız. Bu nedenle eğer ifade özgürlüğü olmasaydı AKP meşruiyet zeminini kaybedebilirdi. Ama Hizmet taraftarlarının bu alandan şikâyetçi olacak halleri yok. Herkes hakkında her şey söylenebildi ve halen de bu minvalde devam ediyor.
Çatışmanın seyrinde bir üst entelektüel etap meşruiyet dayanaklarının olabildiğince ‘evrensel’ ilkelere oturtulmasıydı. Hükümetin siyasetin, Hizmet ise hukukun meşruiyetinden medet umdu. Burada ibre görünüşte Hizmet’ten yanaydı, çünkü Batı dünyası için hukuk (Doğu’nun her an kontrolden çıkabilecek siyaset pratiği karşısında) bir tür olgunluk, gelişmişlik ima ediyordu. Bu bağlamda yargı bağımsızlığı en fazla kullanılan argümanlardan biriydi. Ancak olaylar oturmaya ve tartışma çeşitlenmeye başladığında, bütün propaganda bombardımanına rağmen, Türkiye’deki yargının öncelikle tarafsızlık sorununa sahip olduğu ortaya çıktı. Hukukun ideolojiden bağımsız olmadığı, hakemlik vasfında sorun olduğu görüldü. Ayrıca kırılmayı ima eden değişim dönemlerinde hukukun siyasete tabi olması da şaşırtıcı değildi.

Kısacası AKP’nin görünen tekdüze söylemine ve Hizmet’in bütün akademik seferberliğine karşın, meselenin kendine has koşulları hükümetin Hizmet karşısındaki meşruiyet savaşını entelektüel düzlemde de en azından kaybetmemesine yol açtı. Özellikle muhafazakâr kesimin daha sıradan insanları için ise ortada AKP lehine bariz bir durum vardı. Bunu anlamak için önce şu tespiti yapalım: Muhafazakâr kesim her iki tarafı da tanıyor ve biliyor. Yani kandırılması mümkün değil. Dolayısıyla tarafların ne denli samimi oldukları ve siyaseti ne denli kabul edilebilir bir ahlaki temelde yaptıkları önemli.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!!!

Haber Ara