Dolar

32,3495

Euro

35,1149

Altın

2.309,28

Bist

9.079,97

Kobani ve olaylarla ne amaçlanıyor

Geldiğimiz noktada bu işin üst kurmay aklı kimse aslında hepimizi IŞİD ve Kobani üzerinden çok net biçimde Türkiye’de kanlı bir teste tabi tuttu.

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-10-09 15:15:17

Kobani ve olaylarla ne amaçlanıyor

TIMETURK / NEVZAT ÇİÇEK

KOBANİ VE GÜNEYDOĞU’DA NE OLDU KİM NEREDE YANLIŞ YAPTI
 
Kobani meselesi üzerinden bölge ve Türkiye iki günde çok rahat biçimde karıştırıldı. Bunun neticesinde toplumun beleklerinde unutmayı dilediğimiz Hizbullah-PKK çatışmasının tekrar başlama korkusundan tutun, çözüm sürecinin bittiğine dair bir çok olasılık dillendirilmeye başlandı. Bölgede uluslararası bir konsept olduğunu ifade edenler bile bu oyunu bozmaktan ziyade oluşturulan algılarla oyunun bir parçası şiddetin bir parçası olmaktan kendilerini alamadılar…
 
Öncelikle IŞİD’in uluslar arası bir dizayn unusuru olduğunu artık hepimizin görmesi gerekiyor. Bu topraklarda IŞİD’İ doğuran sebeplere baktığımızda ABD’nin Irak işgaline ve sonrasında uygulanan politikalara bakmamız gerekiyor. IŞİD yeni bir olgu değil var olan potansiyelin tekrar ortaya çıkarılması ve harekete geçirilmesidir

Irak işgal edilirken  Türkiye’nin geleneksel yaklaşımı belirli bir tarihe kadar Irak Kürdistan bölgesindeki Kürtleri “Düşman” olarak gördü ve ulusalcı cephenin etkisiyle iş uçakların alçak uçurulmasına kadar vardı. Bu politika böyle devam ederken Türkiye yanı başındakş enerjiden de mahrum bırakılıyordu.Türkiye politikasını yakın zamanda değiştirmeye başladı ve bunun içeride de olumlu yansımalarını görmeye başladı

Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan’ın 2005 Diyarbakır konuşmasıyla başlayan Kürt sorunundaki yumuşama süreci, Oslo görüşmeleri ve sonrasında da devam etti. Burada çok hızlı bir yol haritasının ortaya çıkmaması, çekilme gibi şartların yerine getirilmemesi her ne kadar iki tarafta da güven bunalımına yol açsa da herkes normalleşme sürecinden umudunu kaybetmedi.

 
Suriye’de Beşar Esed’e karşı halk hareketinin başlaması ve sonrasındaki olaylar sonrasında PYD’nin orada 3. bir yolu tercih etmesi, muhaliflerle hareket etmemesi ve Esed’in bıraktığı bölge ve silahlara rahatlıkla kavuşması ve Kamışlı gibi yerlerde hala Esed askerleri ile yan yana durması tepki çekse de PYD bütün bu olup biten arasında Kantonlarını oluşturdu ve bunu dünyaya ilan etti.
 
Kantonların oluşum sürecinden önce, IŞİD’in öncelike PYD’e saldrıması ve sonrasında da muhaliflerin PYD karşısındaki tutumları Türkiye’de çözüm süreci üzerinde ciddi baskı oluştursa da içeride çözüm sürecinin esas şartı olarak  Rojava masaya konulmadı. IŞİD ayrışmasından önce  PYD’nin beraber şehir yönettiği yapılar PYD’i fırsatçılık yapmakla suçladılar ve kendisine karşı savaşmaktan çekinmediler. PYD bu güçlerle savaşırken o zaman bu güçler IŞİD olarak ortaya  yavaş yavaş çıkmaya başlamış ve ayrım yaşanmıştı

Erbil’de varılan mutabakata PYD’nin uymamaması sonrasında Barzani’nin de Semelka sınır kapaması üzerine PYD çevreleri Barzani ve Türkiye’yi kendilerini bitirmek için politika üretmekle suçlarken, İran Rojova’da oluşan kantonları tanıyan ilk ülke oluyordu. İran bu kararı alırken aynı günlerde kendi ülkesinde Kürt gençlerini idam sehpasına göndermekten çekinmiyor buna ne yazık ki yeterince bir tepki  ne örgütlü Kürtlerden ne de  PKK ve bileşenlerinden gelmiyordu
 
O günlerde PYD’ye karşı Suriye’de savaşan Kürt gruplarla yaptığım röportaj üzerine hedefe konulmuş ve Fırat Haber Ajansı’nda ismim verilerek açıkça hedef yapılmıştım. Güya yaptığım röportaj PYD’ye karşı savaşan kesimlerden olduğu için destek olarak algılanmıştı. Geçmişte Öcalan ve diğer yetkililerle röportaj yaptığı için andıçlanan ve hedef konanlara karşı aynı tutumu PKK’ya yakın siteler yapmaya başlamıştı. Röportaj yaptığım kişinin şuan IŞİD’e karşı savaştığını gören PKK’ya yakın gazeteciler perde arakasında diledikleri özrü kamu oyu önünde dilemekten çekiniyorları. O dönem yaptığım bütün görüşmelerde IŞİD'i anlatırken her kes IŞİD'i abarttığımı dillendiriyordu.
 
Bütün bunları neden yazıyorum…Kürt siyasetçilerine göre Türkiye Rojava’da oluşan Kantonlara karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin bunları bertaraf etmek için elinden geleni yaptığına, bu nedenle de bazı grupları bunun için desteklediklerine inanıyorlardı.Hedefe konulduğum günlerde bana "üzülme yapılan doğru değil" diyerek görüşmek için çağıran  HDP’den üst düzey bir yetkili bana şunları aktardı: “Davutoğlu ile görüştük  (dışişleri bakanı olduğu dönem) olduğu dönemde onunla görüştük ve Rojava’ya yardım etmesi gerektiğini, oradaki kantonları desteklemesi gerektiğini ifade ettik ancak o bize muhalfetle birlikte hareket etmemiz gerektiğini aksi taktirde Rojava’ya izin veremeyeceklerini ve bunu engellemek için ellerlinden geleni yapacaklarını söyledi"  dedi.
 
Kürt siyasetindeki bu algı özellikle IŞİD üzerinden, Türkiye IŞİD’İ destekliyor, “Düşmanımın düşmanı dostumdur”  söyleminin çokça kullanılmasına ve alttan alta da bunun işlemesine yol açtı.Aynı söylem bir taraftan Türkiye IŞİD'i destekliyor derken diğer taraftan da IŞİD'İn hedefi İstanbul diyebiliyordu. IŞİD üzerinden Türkiye'nin "Bekle gör" politikasındaki yanlışlık gibi Kğrt siyasetçileri de Suriye'deki her sakallıyı, her grubu IŞİD ilan ederek Türkiye'yi suçluyorlardı. 
 
PKK’nın silah bırakmasının tartışıldığı günlerde katıldığım bütün televizyon programlarında sorduğum, “IŞİD’in elinde silah varken, IŞİD bu kadar yayılıyorken, PKK’nın gerçekten silah bırakacağına inanıyor musunuz? Sorusunun”  cevabının suskunluk olduğunu gördüğümde açıkça süreçten korkmaya başlamıştım. Çünkü bölgede ciddi anlamda bir oyun oynanıyordu ve herkes görmek istediğini görüyordu. IŞİD'e katılanlar Suriye sınırını kullanıyor, PYD'ye katılanlar aynı yolu kullanıyordu. Türkiye teröristleri tedavi ediyor diyenlerin yaralıları da Türkiye'ye getiriliyordu. Ortada çok kirli, ilkesel olmayan bir poltika yürütülüyordu
 
Uluslarası güçlerin IŞİD’i bir dizayn aracı olarak kullanmalarından önce PYD’nin tek başına ilan ettiği 3. Yolun mümkün olmadığını ifade ettiğimizde kızanlar, bugünkü tablo karşısında nerede hata yaptıklarını bulmaya çalışıyorlar. Oysa denklem basitti birlik olmayan Kürtler ayrıştıılmış, Türkiye'ye karşı savaştırılmış şimdi de oyun bozulmak üzereyken bölgeyi dizayn edenler yeni oyunlarla süreçleri kontrol altına almaya çalışıyordu. IŞİD'in arkasında uluslarası güçlerin olduğunu iddia edenler PYD'nin arkasında kim var sorusuna cevap veremiyordu
 
Bölgede uluslararası biz dizayn yapıldığını artık sağır sultan bile biliyor.Türkiye’nin Suriye bataklığına gömülmesini isteyen güçler bugüne kadar başaramadıklarını sokak eylemleri üzerinden ve geçmişin kodları üzerinden yapmaya çalışıyor.
 
Geldiğimiz noktada açık açık konuşmak gerekirse Türkiye Rojova’da oluşan Kantonlardan rahatsızlığını gizlemiyor, PYD’de burada kendi kontrolleri dışında bir yapının oluşmasına izin vermiyor. Bu iki çıkmaz ne yazık ki heepimizi etkilediği gibi dizaynın boşa çıkarılmasına da fırsat vermiyor.






Kobani’ye IŞİD’in geleceğini herkes gördü. PYD burada doğru dürüst bir hazırlık yapmadı ve Semelka üzerinden arka bir cephe de açamadı. Çok ağır silahların teslim edildiği IŞİD Kobani önlerine geldiğinde uluslarası güçler de olayı seyretmekle yetindi. IŞİD bölgede hem Peşmerge güçlerinin hem de YPG güçlerinin askeri anlamdaki varlıklarını test için kullanıldı ve bu iki gücün aslında askeri olarak çok büyük silahlı güce sahip olmadıklarını gerçeğini ortaya koydu.  Ne zaman ki Kobani’deki durum ciddileşti, insanar Kobani’yi boşaltmaya başladı PYD, Türkiye üzerinden bir koridor açılmasını istedi ve Türkiye’nin kendisine silah yardımı yapmasını şart koştu. PYD bunları isterken ne Rojava’yı tanıyan ilk ülke askeri anlamda PYD’ye herhangi bir destek verdi ne de yan Kanton’da bulunan Esed güçleri Kobani’nin imdadına koştu nede PYD'nin bu yönde bir çağrısı oldu.

Kobani bölge santrancı içerisinde hamlelerin beklendiği bir coğrafya halini aldı. Türkiye bütün bu olup biteni gördüğü zaman Kobani’deki ateş üzerinden kendisinin de çok ciddi anlamda etkileneceğini öngöremedi. Güvenli bölge ve Esed’e karşı mücadele şartı ile birlikte Suriye bataklılığına girmemek için direndi. Bu direnme gerçekleşirken Kobani üzerinden “Yardım yapmıyor” algısını da insani yardım dışında kıramadı. Keşke Türkiye ilk günlerden itibaren bütün bu olup biteni öngörse ve Barzani Peşmergelerinin Kobani’ye girmesi için çağrı yapsa yada "Bekle gör" politikasını bırabilseydi  buda olmadı. Bütün bunları bir araya getiren Kürt siyasi hareketi, “Türkiye’nin Kobaniyi düşürmek istiyor” tezinin kuvvetlice işlenmesine yol açtı ve kabul etmek gerekir ki son durumla birlikte de buna inananların sayısı oldukça arttı.Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın IŞİD ve PKK'yı bir tutan demecinin de çok ciddi kırılma yaşattığımı unutmamak lazım
 
Kandil’in Kobani düşerse her şey biter açıklamalarından sonra İmralı’da Öcalan “Kobani düşerse çözüm sürec biter” açıklamasında bulundu. Bu açıklamayı yapan Öcalan’ın aslında kandil’in çizdiği çerçeve dışına çıkmadığını gördük ve Kandil’in açıklamaları sonrasında bunu yapmaya mecbur kaldı. Aynı Öcalan, çözüm sürecinin JİTEM tarafından bitirilmeye çalıştığını ifade ederek farklı bir değerlendirmede bulundu. Bu açıklamadan önce HDP Parti meclisinin halkı sokaklara davet eden çağrısından sonra Türkiye kısa sürede karıştı. Çünkü pusuda bekleyenler, bunun için çalışanlar fırsatı yakalamış ve gereğini yapmıştı
 
Sokaklara çıkan insanlar bilinçli bir şekilde “Provokatör” güçler tarafından HÜDA-PAR mensuplarının üzerine salındı, insanlar öldürüldü ve sonrasında da HÜDA-PAR’lılar da PKK’lıları vurmaya başladı. Karanlık bir el devreye girmiş sosyal medya üzerinden istihbarat çalışması gereken bir işle kişiler  ve kurumlar tek tek hedefe konulmuş ve her iki taraftan da insanlar öldürülmeye başlanmıştı, buda yetmemiş Mardin Kızıltepe'de olduğu gibi Türkiye'ye bayram ziyaretine gelen insan sadece sakalı olduğu için infaz edilebilmişti.

Bütün bunlar yaşanırken,  HÜDA PAR yetkilileri esas oyunun Türkiye’yi Suriye’ye çekme bahanesi olduğunu ifade ederek, HDP yetkilileri ise Paramiriter güçlerin sokaklara salındığını ifade etti. Bu gelişmeler sonucunda PKK-Hizbullah çatışması tekrar başlıyor mu? Sorusu gündeme geldi. Hizbullah’ın yaptığı açıklama “Halkımızı korumak için ne gerekiyorsa yapacağız” bu endişeleri daha da artırdı. Bütün bu gelişmeler yaşanırken PKK’nın hala HÜDA-PAR yetkililerini ve mensuplarını “Hizbkontra” olarak suçlması HÜDA-PAR yetkililerin ise PKK’yı İslam düşmanı ilan etmeleri gözlerden kaçmadı. Aynı bölgede ve aynı halkın parçası olan iki hareket birbirini bu şekilde suçlarken ikisi de Kürt halkının haklarını koruduklarını ifade ediyordu.
 
Türkiye’de olaya batıdan bakan dindar ve seküllerlerin  bir kısmı da toptancı bakış açısını terk etmiyor, bir kısmı PKK’yı komple tabanı ile beraber İslam Düşmanı ilan ederken, diğer kesim de HÜDA-PAR’ı “Yobaz” olarak nitelendiriyordu. Öyle bir hava oluşturuldu ki HÜDA-PAR IŞİD’le işbirliği yapıyor gibi bir havayla yapılanlar meşru kılınmaya çalışıldı. Oysa IŞİD dört ay önce HÜDA-PAR’ı da tekfir etmiş ve düşman kategorisine koymuştu…Kısacası sapla saman öyle güzel karıştırıldı ki kirli bilgilerle herkes bir yere itildi.
 
Geldiğimiz noktada bu işin üst  kurmay  aklı kimse aslında hepimizi IŞİD ve Kobani üzerinden çok net biçimde Türkiye’de kanlı bir teste tabi tuttu.
 
O teste göre;
 Bölgede hala Hizbullah-PKK çatışmasının  hala temeli var
 
 Hala Türkiye’nin çözüm sürecinin bitirilmesine yönelik elverişli hava var
 
IŞİD üzerinden bölgenin dizaynına yönelik yapılan hamlelerin karşılığı var
 
Kürtlerin birbirine vurdurulmasının ve Türkiye toplumu ile duygusal kopuş yaşamasının imkanı var
 
PKK içerisinde hala Kandil’in süreçte belirgin karar alma sürecinde etkisi var ve esas etki dağda
 
Alternatif enerji koridoru açılmasının önüne geçme imkanı var
 
Türkiye kamuoyunun hala yönlendirilme imkanı var
 
PKK’nın hala “Serhıldan” denilen halk harekatı başlatma gücü var
 
Devlet içerisinde derin yapıların gücünün hala iyi olduğu test edilebildi
 
14 Yıldır silah eline almayan Hizbullah’ın sabrının nereye kadar olduğu ölçüldü
 
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne aba altından sopa gösterildi ve hala ülkenizi istediğimiz gibi karıştırırız mesajı verildi.
 
Kantonların PKK açısından ne kadar hayati olduğu ve PKK’nın planının ne olduğu ortaya çıkarıldı
 
Barzani’nin duruşundan ve Türkiye ile ilişkilerinden geri adım atıp atmayacağı görüldü
 
IŞİD üzerinden bölgede uzun süre kontrollü bir kaos stratejisinin oluşturulacağı görüldü
 
Türkiye’nin ‘bekle-gör tavrı ve PYD’nin 3.yolu iflas etti


Geldiğimiz noktada hiç kimse ben burada kazandım dememeli, Türkiye Suriye Kürtleri ile politikasını tekrar gözden geçirmeli, PKK Uluslar arası biz dizaynda Kobani’den hareketle yalnız olduğunu görmeli, Hizbullah mensupları her daim kendileri üzerinde bir hesap yapıldığını bilmelidir.

Türkiye en kısa ve süratli bir biçimde toplumda gerginlik oluşturan durumlarla ilgili demokratikleşme ve Yeni Anayasa çalışmalarını hızlandırmalıdır. AK Parti Hükmeti devletin hala yüzde 30’una sahip olduğu gerçeği ile yüzleşmelidir. 

Haber Ara