Dolar

32,3775

Euro

35,0510

Altın

2.326,39

Bist

9.080,93

Şenocak’ın mektubuna Mehmed Emin Akın'dan cevap

İhsan Şenocak’ın Cumhurbaşkanına yazdığı mektuba Mehmed Emin Akın Hoca’dan cevap geldi

10 Yıl Önce Güncellendi

2014-09-16 17:54:36

Şenocak’ın mektubuna Mehmed Emin Akın'dan cevap

İhsan Şenocak Hoca ‘İslam Gençliğinden Cumhurbaşkanına Mektup’ başlığıyla Cumhurbaşkan’ı Erdoğan’a hitaben ilginç bir mektup yayınladı. Mektubu, bir fikriyyatın sesi ve tercümesi olması niyetiyle kalem almış ve ma’kul ve bazı şer’î nasihatleri içermekle birlikte abartı ve yersiz takdir ve tazimler içermektedir. Adeta Erdoğan’ı halife makamında gören bir heyecan ve üslupla yazılmış.

AKP’nin iktidar olduğu dönemde ülkenin nasıl helaka doğru gittiğini görmezden gelen ve ahlaksızlaşmada AKP döneminde nasıl ölümcül değişimlerin olduğunu unutarak. Mektup abartılar içeriyor ve nedenini anlayamadığımız bir özgüven diliyle Erdoğan’ı muhatap alıyor.

Mektup, Erdoğan’a övgü, vehhabilik/Işıd/selefilik uyarısıyla devam ediyor ve AKP iktidarı döneminde yapılan olumlu işlere rağmen partililerin İslam dışı davranışta bulunuşlarından örnekler veriyor.

Mektubun ana konuları, Erdoğan’ın tebrik edilmesi, vehhabilik/Işıd tehlikesi karşısında Osmanlı Medrese geleneğinin yeniden ihyasını etrafında dönüp dolaşıyor. Açık mektup olması hasebiyle, hassas ve ciddi meselelere değinmiyor derinlikli konuları ele alamıyor ve olması gereken İslami nasihatı yerine getiremiyor. Mektupta Şenocak’ın imzasının kullanılması, yaşı ve sahip olduğunu konum gereği Cumhurbaşkanlığı makamı gibi bir kurumun başında bulunan insanın yaşına ve konumuna göre etkisi zayıf hafif kalmış bir mektup hüviyetindedir.

Erdoğan Mahmut Efendi’yi ziyaret ettikten sonra, Büyük veli bildikleri bir insanı Cumhurbaşkanlığı kesin olan Erdoğan’ın ziyaretine rağmen zannediyorum ki, bu mektup gereksiz olmuştur. Çünkü İstanbul’daki Büyük veli gerekeni mutlaka Erdoğan’a söylemiş ve onu İslamî olarak uyarmış olmalıdır değil mi?

O zaman bu mektuba kim vazife çıkarmıştır ve vazife vermiştir?

Erdoğan’ın İstanbul’da ayağına kadar gittiği bir veliye tabi olmaya ve onun da muhtemel nasihatine rağmen, bu mektup nasıl siyğasına uygun düşecekti? İslam Gençliği ifadesi kullanılarak, dolayısıyla böylece makam-ı velayet ile ters düşülmemiş olunacaktı. Böylece mektup olması gereken üslup ve ağırlıkta olmasa bile, gençliğin sesi olarak halka da duyurulmuş olacaktı.
Şenocak, Erdoğan’a adeta laik bir devletin başı değilmiş gibi İslamî bir görev ve mektubuna da Hilafet yolundaki nasihatler manasında anlamlar yüklüyor diye düşünüyorum.

Oysa AKP hükümeti laik ve dindışı bir Anayasa’yı ülkenin tüm kurumlarının üstünde tutarak bu ülkeyi mevcut laik ve materyalist yasalarla yönetiyor ve hükümleri Kur’an’a ve Sünnete aykırı bir yasamanın başında bulunuyor. Söz konusu mektup, asla bunlara yer vermiyor, Erdoğan’a edebi destek ve nasihat içeriyor. Mektup, AKP’nin İslam’a göre ne ve nerede olduğunu değil, Erdoğan’ın kim olup olmadığı üzerine bina edilmiş. Bu belki de bilinçli olarak tercih edilmiş bir husustur.

AKP döneminde çıplaklığın, zinanın, uyuşturucunun ve içki tüketiminin ve sokaklarda çıplak gezmenin ne kadar yaygınlaştığı ve okullarda işlenen suçların türleri ve sayısı hakkında konuşmayacağım. Arife ta’rif gerekmez.

İhsan Şenocak, AKP kadrolarında, Modernistlerin, Allah’ın şeriatını hiçe sayan, İran ve Şia bağlantılı kadroların ve beyinlerin hükümeti ve hatta Erdoğan’ı nasıl etkilediklerinin farkında değil.

İhsan Şenocak, mensup olduğu cemaat veya camiayı temsilen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupla; Erdoğan’ı Kur’an’la uyaracağına Büyük Velilerden ve onların ruhaniyetinden söz ediyor. Demokrasiye nasıl baktığını ve demokrasi içinde Müslümanların maslahatı uğruna işlenen maddi cürümlerin bazısını eleştirmekle beraber akide hususunda nasıl İslam dışı amellerin ahkamı hakkında işi geçiştirdiğini ortaya koymuştur. Zira onları yazmak ve konuşmak Türkiye’de Vehhabililik/Işıd ve selefilik çizgisinin ve tekfir cemaatlarının işi oluyor. Türkiye’de tarikatlara muhabbet beslememek ve demokratik yapılarda yer almamak bu suçlamalar için yeter sebep haline geldi.

Bu açıdan Mahmut Efendi’nin Çeçenistan gezisi projesi aslında bize Türkiye’de tarikatların konumu ve dünya devletlerinin de hali hazırda küfr ile İslam arasındaki savaşta nasıl bir değere sahip olduğunu ve nerede durduklarını da bize söylemektedir. Rusya’nın bile Selefi mücahidlere karşı tarikatlara ve tasavvuf ehline daha sıcak baktığını söylemek iftira değildir. Bu Rusya ile işbirliği anlamında değil, tarikatların Selefilere bakışı sebebiyle Rusya’nın ve ABD’nin kullanmak istediği bir duruştur.

Suriye cihadında bile zamanında Şam’da iken eleştirdiğimiz bazı Suriyeli alimlerin bu savaşta yerlerinin ne olup olmadığını bilenler az değil. Ğaybi yardımı Allah’tan önce evliyayaya havale eden miskinler ve yalancılar güruhu; Suriye’de evliya dediklerinin ve kerametlerinin nasıl döküldüğünü ve hiçleştiklerini görsünler.

Adamın nerdeyse çorabı kaybolsa o bunu bile Abdulkadir Geylani’den isteyecek kadar dalalette olan önderlerin hâkim olduğu zihniyet bugün Şam beldesinde ortalıkta yoklar. Laik ve dinsiz Suriyeli kadrolar yılarca Türkiye’de cirit attılar ABD ve AB desteğinde Türkiye’yi de meşgul ettiler ama âlimler çıkıp dünyaya Müslümanlar adına seslenemediler ve Suriye cihadını içerde yalnız bıraktılar. İçerde kalanlar da zaten daha önce zindanlarda çile dolduran Müslümanlardı.

Hâsılı anlaşılan o ki; mensup olduğu İslam Gençliği Şenocak’ın adının Erdoğan’ın kulağına çalınmasını istiyor. Zira bu mektubu – kendi adına değil, mensûb olduğu camia adına kalem almış ya da alınması kendisinden istenmiş ya da ittifak sonucu kalem alınmıştır. Dolayısıyla mektup, mevcut iktidarı meşrulaştırıp demokrasiyi eleştiriden uzak tutuyor ve Vehhabilik uyarısıyla, Erdoğan’ın kutlu bir yolda olduğu takdiriyle devam ediyor.

Türkiye’de Din için dini, demokrasinin ve kemalizmin ilkelerinden olan laik Anayasal laik rejim için kullanan siyasi partileri eleştirdiğinizde; Haricilik ve Selefilikle suçlanacağınız adeta İhsan Şenocak’ın mektubunda okunur gibi. Üstelik Vahhabi/ışıd terkibi gerçekten çok ince göndermeler içeriyor. Sağ olsun (!) Mısır Selefileri aklettiler de böyle bir ittihamdan kendilerini kurtarmayı (!) başardılar. Fakat bu kez de Allah’ın ve tarihin hükmüne mahkûm oldular.

Âlimlerimizin bazısı; Demokrasi’nin Allah’ın hükümlerini reddeden bir siyasal ve felsefi sistem olduğunu söylediğiniz zaman; bununla hükmetmenin küfr olmadığına bir dizi delil zikrederler. Yine bazılarının ayetlerin zahiriyle anlaşılmaması gerektiğinden ve demokrasi karşıtlarının hemen Hariciliğinden ve tekfirciliğinden söz edeceklerini biliyorum. Bir zamanlar Cübbeli Hoca da demokrasi ve laikle ilgili laflar etti. Sonunda soluğu hapiste alınca, artık ne laiklik hakkında ve ne de demokrasi hakkında konuşamaz oldu, birileri onu susturdu. Belki de onu susturan AKP idi.

Tarikatlar nezdinde Selefilik, laiklikten ve demokrasiden daha tehlikeli. Çünkü Türkiye laikliği ve demokrasisi; çıkarları için tarikatları ve şeyhleri kollar ama ABD ve diğer kâfir devletlerin hatta Vehhabilikle suçladıkları selefilere S.Arabistan’ın bile düşman olduğu gerçeğini unutarak. Neden S:Arabistan Vehhabiyken aynı zamanda hem selefilere ve hem de Vehhabilere karşı savaş ilan etmiştir, bunu hiç mi düşünmüyoruz?

Tarikatlardaki münkerlere rıza gösterenler; Müslümanların demokrasi içinde içinde işledikleri münkerlere ve şirklere ise hiç ses çıkarmıyorlar. Sebebi de; Türkiye’de “devlet” “tarikat” ve “ulusalcılık”ın birbirine olan ihtiyacıdır. Onun için bütün tarikatlar devlete ve rejime yakınlık aramakla kendi geleceklerini selamete almaya çalışıyorlar. Hâlbuki 28 Şubatta kendileri de zulüm gördü. Ama mesele selefilik olunca; devleti ve kolluk kuvvetlerini imâlı bir biçimde göreve davet ediyorlar. Allah’ın hükümleriyle hükmetmeyenleri Müslümanların üzerine saldırtmaya çalışıyorlar. Peki, o zaman Mahmut Efendi’nin Kadirov’u ziyaretinde ne sakınca vardı da engel olundu?

İslam Gençliği'nden Cumhurbaşkanı'na mektup
VİDEO HABER

Sahibinden 16 milyon TL'ye satılık ‘tarihi kilise’

Haber Ara