Dolar

32,5144

Euro

34,7740

Altın

2.492,97

Bist

9.524,59

HSYK 3. dairesi 'yargı vesayeti sürsün' diyor!

HSYK 3. Daire Başkanı ve HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, daha önce altında imzası bulunan iki korsan bildiriye dün bir yenisini daha ekledi.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-08-05 16:29:28

HSYK 3. dairesi 'yargı vesayeti sürsün' diyor!

HSYK 3. Daire Başkanı ve HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, daha önce altında imzası bulunan iki korsan bildiriye dün bir yenisini daha ekledi. Bildirinin Adalet Bakanı ve HSYK Başkanı Bekir Bozdağ'ın 'HSYK 3. Dairesi soruşturmaları engelliyor' açıklamasından hemen sonra gelmesi dikkat çekti. Son günlerde giderek tırmanan gerilim, çok ama çok garip bir durumu gözler önüne seriyor. Bazı yargıçlar gizlemeye de gerek görmeden Ekim'deki seçimlerde HSYK'da çoğunluğu ele geçirip hükümete misilleme yapacakları mesajını veriyorlar. Ekim'deki HSYK seçimleri Meclis ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine alternatif bir seçim haline gelmeye başladı. Başbakan bir mesaj veriyor, paralelindeki mesaj peşinden geliyor. Başbakan Erdoğan 'inlerine gireceğiz' diyor, yargıçlar 'kim kiminkine girecek göreceğiz, milletin yargıçları hesap soracak' diyor. Milletin yargıçları milletin hükümetinden ve milletin cumhurbaşkanından hesap soracak!.. Bu, açık bir siyasi mesaj değil mi?.. Ağustos, Ekim.. Paralel devlet, paralel seçim..

04.08.2014 22:01 Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 3. Daire Başkanı ve HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici, daha önce altında imzası bulunan iki korsan bildiriye dün bir yenisini daha ekledi. Hamsici, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın HSYK adına ancak kendisinin açıklama yapabileceğine ilişkin uyarısından sonra yaptığı bu açıklamayla haddini bir kez daha aştı.

Bakan Bozdağ'ın HSYK 3. Daire'nin yargı içerisindeki paralel yapılanmanın incelenmesine blokaj uyguladığını açıklamasının ardından Hamsici 5 sayfalık bir korsan bildiri yayınladı.

Daha önce 26 Aralık'ta Adli Kolluk Yönetmeliği'ne karşı bir grup HSYK üyesi ile birlikte korsan bildiri yayınlayan Hamsici, 10 Ocak'ta da 66 sayfalık bir açıklama yapmış ve korsan bildiriyi "kişisel değerlendirmelerim" olarak savunmuştu. Bakan Bozdağ'ın HSYK adına kendisinin açıklama yapabileceği uyarısını görmezden gelerek bir kez daha haddini aşan ve HSYK Başkanvekili sıfatıyla 3. bildirisini yayınlayan Hamsici, korsan açıklamasında gerek sosyal gerekse yazılı ve görsel medyada hakim ve savcılara yönelik operasyonların yapılacağı yönünde sıkça haberler yapıldığı, hatta bir kısım hakim ve savcıların isimlerinin de zikredilerek gözaltına alınacağı ve tutuklanacağı yönünde planlı ve organize bir şekilde kamuoyu oluşturularak hakim ve savcıların korkutulmaya çalışıldığını ve bu yolla yargının baskı altına alınmaya çalışıldığını ileri sürdü.

Hamsici, hakim ve savcıların nereden ve kimden gelirse gelsin hiçbir baskıya boyun eğmeden görevlerini yerine getireceklerini söyledi.

SON DİRENİŞ HATTI

Yüksek yargı kaynaklarından gelen bilgilere göre, paralel yapı HSYK'da hala etkin. Kurul paralel yapının yokolmasının önündeki en büyük ve son direniş hattı olarak görülüyor. cemaat tabanlı paralel yapılanmaya dahil olduğu ileri sürülen Kurul üyelerinin isimleri daha önce peşpeşe yaşanan iki kriz nedeniyle medyada gündeme gelmişti. İki kritik toplantıyı kilitleyen ve cemaate yakın olduğu ileri sürülen isimler şu şekilde idi:

İŞTE O İSİMLER

Ahmet Hamsici (HSYK Başkanvekili)

Nesibe Özer (üye)

Ahmet Berberoğlu (üye)

Hüseyin Sertel (üye)

Bülent Çiçekli (üye)

Resul Yıldırım (üye)

Teoman Gökçe (üye) (istifa ettiği halde kurulda bırakıldı)

Ahmet Kaya (üye)

O SAYI NASIL AYARLANDI ÖYLE?

HSYK'daki paralel yapının kritik oylamalarda sayıları bilinçli olarak ayarladığına dair çarpıcı örnekler 17 Aralık soruşturması sonrası savcıların görev yerlerinin değiştirilmesi sürecinde yaşanmıştı. 17 ve 25 Aralık savcılarının görevden alınması sonrası Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, teamüllere göre ayda iki defa çarşamba günleri yapılan HSYK Genel Kurulu’nu 10 Şubat 2014 Pazartesi günü için olağanüstü toplantıya çağırmıştı. Toplantıda seçim ayarlı 17 Aralık operasyonunun ardından yargıda yapılan tasfiyeler kapsamında HSYK Genel Sekreterliği ve Teftiş Kurulu’nda da kritik görev değişiklikleri yapılması bekleniyordu. Ancak Bakanlar Kurulu toplantısına bile girmeyerek HSYK toplantısına çok önem verdiği görülen Bozdağ’ın aksine başkanlık ettiği genel kurula bir çok üye katılmadı. Bozdağ’ın olağanüstü toplantıya çağırdığı HSYK Genel Kurulu iddiaya göre cemaate yakın üyeler tarafından 2. kez boykot edildi. Zira 1 hafta önce de aynı olay yaşanmıştı.

8 üyenin katılmadığı toplantı yeterli çoğunluk sağlanamadığı için iptal edildi. Cemaatçi üyelerin HSYK'nın yapısında aleyhlerine bir değişikliği engellemek için toplantıya toplu olarak katılmadıkları ileri sürüldü. 22 üyesi olan HSYK Genel Kurulu'nun toplanabilmesi için çoğunluk sayısı olan 15 üyenin hazır bulunması gerekiyordu. Ancak 14 üye geldi ve toplantı başlayamadan dağıldı. Görüldüğü gibi ikinci kez öyle ilginç bir sayı ortaya çıktı ki, eğer 8 üye değil 7 üye toplantıya katılmamış olsa idi çoğunluk sağlanacağı için toplantı yapılabilecekti. Buradan hareketle, boykotun organize olarak düzenlendiği ileri sürülüyor.

AYNI ANDA HASTALANDILAR!

Bu isimler toplantıya gelmeme gerekçesi olarak aldıkları raporları gösterdiler. Kritik sayıyı oluşturan aynı şahıslar bir hafta arayla iki kez hastalanarak(!) toplantıya gelemediler.

ÜYE 'İSTİFA ETTİM' DEDİ, ZEHİR ZEMBEREK AÇIKLAMA YAPTI, AMA BIRAKMADILAR

Bir başka gelişme, hükümetin yaz kararnamesini protesto ederek istifa ettiğini geniş bir basın açıklamasıyla duyuran 1. Daire üyesi Teoman Gökçe olayında yaşandı. Gökçe'nin istifası ilerleyen günlerde ilginç şekilde geçersiz sayıldı. Gökçe 'istifa ettim' dediği ve zehir zemberek bir açıklama da yaptığı halde Kurul(daki yapı) onu bırakmadı. Bu olaya hukukçular büyük tepki gösterdi. Bu skandalın nedeni olarak kuruldaki paralel yapının gelecekte olabilecek kritik oylamalarda Gökçe'nin oyuna ihtiyaç duyması olduğu dile getirildi.

VE SON GELİŞME: HSYK BAŞKANI AÇIKÇA TEHDİT ETTİ

Son gelişmelerden biri ise tüm bu gelişmelerle örtüşen skandal bir açıklamaydı. Geçtiğimiz günlerde paralel medyaya açıklama yapan HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, hükümete yönelik şok bir tehditte bulundu. Okur, paralel yapı operasyonunun yargı mensuplarına uzanması durumunda HSYK olarak devreye gireceklerini, engellemek mümkün olmazsa geciktirmeye çalışacaklarını açıkladı. Okur, bunun yolunu da, soruşturulmak istenen savcı ve hakimlerle ilgili kurula gelecek dosyanın oylanmasında olumlu ya da olumsuz bir karar vermemek (yani karar yeter sayısının oluşmasını engelleyerek kadük bırakmak) olarak gösterdi.

Görüldüğü gibi artık gizlenemeyen ve Okur'un açıkça işaret ettiği bu yöntem 17 Aralık'tan sonra peşpeşe iki kez uygulandı. Gökçe olayında gündeme geldi. Ve son olarak da Savcı Öz oylamasında hayata geçirildi. Başbakan Erdoğan'a yönelik açık tehditlerine karşın Öz kurtarıldı. HSYK şimdi bu yöntemi 22 Temmuz operasyonlarının yargı ayağına uzanmasını engellemek için kullanmaya hazırlanıyor.

KORSANIN ERGENEKONCUSU GİTTİ CEMAATÇİSİ GELDİ!

Cemaatin en derin adamlarından biri olduğu iddialarını geçtiğimiz günlerde yaptığı açık tehditle güçlendiren HSYK Başkanı Okur'un paralel yapının yargı ayağını korumaya çalıştığı ileri sürülüyor. Ve bu durum HSYK'nın paralel yapı için en hayati ve son direniş hattı olduğu iddialarını da doğruluyor. Önceki HSYK, Ergenekon sürecindeki korsan kararname girişimleriyle sonuç alamayınca, dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin'i "Gerekirse kurul olarak Bakansız toplanıp karar alır, Adalet Bakanını bypass ederiz" diyerek tehdit etmişti. Kamuoyundan sert tepki gören bu gelişmeler 2010 yılındaki HSYK konulu anayasa değişikliği referandumuna gidilmesinin en önemli gerekçeleri arasında yer almıştı.

Görünüşe ve paralel yapı tartışmaları sürecinde yaşananlara göre; referandum sonrası yeniden yapılanan HSYK'da ergenekoncu kesim tasfiye edilirken yargıda çok iyi örgütlenmiş ve sinsi olduğu için o dönem farkedilemeyen cemaatçi kesim HSYK'yı ele geçirmiş, "korsan yargı" vesayetini halkın iradesine karşı korumaya devam ediyor.

İŞTE PARALEL DEVLET!

Ortada çok ama çok garip bir durum var. Şöyle ki, paralel yargıçlar gizlemeye de gerek görmeden Ekim'deki seçimlerde HSYK'da çoğunluğu ele geçirip hükümete gerekli hamleleri yapacakları mesajını veriyorlar. Ekim'de yapılacak HSYK seçimleri giderek gündem olmaya, paralel yapı için normal Meclis ve cumhurbaşkanlığına alternatif bir seçim görünümüne ulaşmaya başladı. Başbakan Erdoğan her fırsatta "inlerine gireceğiz" diye mesaj veriyor, cumhurbaşkanlığı seçim mitinglerinde bu yönde konuşmalar yapıyor. Başbakanla yarışırcasına paralel yargıçlar da paralel mesajlar veriyor. Ekim'deki seçimlerde Başbakan ve hükümetten hesap soracaklarını duyuruyor. Milletin yargıçlarının yolsuzlukların hesabını soracağını iddia ediyorlar.

Milletin yargıçları milletin hükümetinden ve milletin cumhurbaşkanından hesap soracak!.. Burada bir terslik yok mu?.. Açıkça siyaset yapamayanlar yargı cüppeleri içine gizlenerek muhalefet partisi gibi mesaj veriyor. Bu ikisinden acaba hangisi ülkeyi yönetecek?.. Hani yargıçlar sadece kararlarıyla konuşurdu. Mübarekler, siyasetçilerden daha fazla konuşur hale geldiler.

Paralel hakimlerin mesajlarına dikkat edilirse var olan meclis ve hükümetin onlar için hiç bir önemi yok. Ekim seçimlerini kazandıkları taktirde sadece mahkemelerin değil ülkenin de hakimi olacaklarını ima ediyorlar. Milletin hakimleri hesap soracak diyen bu kesimler, Ekim seçimlerinde hükümete alternatif olduklarını bu şekilde ilan ediyorlar. Başbakan'a açıkça tehdit ve hakaret etmekten çekinmiyorlar. HSYK tarafından soruşturulmayacaklarına güvenen paralel yargıç ve savcılar da tehditlerini giderek arttırıyor.

Ahmet Hamsici'nin sonuncusunu teşkil ettiği korsan açıklama ve hükümete yönelik tehdit mesajlarının bir öncekisi iki savcı ve bir hakimden gelmişti. Halen görevde olan Küçükçekmece Hakimi Mehmet Karababa, Bolu Savcısı Zekeriya Öz ve Trabzon Savcısı Aziz Takçı, twitter hesaplarından 22 Temmuz şüphelilerine destek yağdırmıştı.

Beşiktaş Adliyesi'nde Ağır Ceza Mahkemesi hakimliği yapan Mehmet Karababa açıkça HSYK seçimleri sonrasında hesap sorulacağını yazdı. Karababa'nın şunları söylüyordu: "Operasyonun özeti; usulsüz arama ve gözaltı,kötü muamele,yasal süreden fazla gözaltı,hepsi suç,hepsi yargılanmayı gerektirir. HSYK bu hukuki rezalete el koymalı,yoksa Ekim'de seçilecek HSYK daki milletin yargıçları bunda kusuru olan herkesten hesap sormasını bilir."

Suriye'ye yardım götüren MİT TIR'larını Adana'da paralel çetenin emriyle durduran Savcı Aziz Takçı ise twitterdan şunları yazdı: "Eğer C. Savcısı gozalti kararlarını kendisi vermiş olsa idi (biz gerçek savcılar öyle yaparız ;)) süreci yonetmesini de bilirdi."

Savcı Zekeriya Öz ise, "Gözaltı süresi ihlalinden sabıkası kabarık Türkiye'nin, polislerin bu hak ihlali tazminatlarını emri veren ağa babanız örtülü ödenekten öder" diye tweet attı.

MİLLETİN SEÇTİĞİ YARGIÇLAR.. VATANDAŞIN SEÇTİĞİ HÜKÜMET..

Hukukçular, halen kamu görevlisi olan hakim ve savcıların yürüyen soruşturmalar ve günlük politika hakkında yorum yapamayacaklarını, yapmak istiyorlarsa istifa etmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Ayrıca hukukçular HSYK'nın bu yargı mensupları için hemen devreye girmesi gerektiğini belirtiyorlar. Ancak bunun bir işe yaramayacağı açık.. HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur'un operasyonların yargıya tırmanması durumunda bunu engellemek için çalışacaklarını açıklaması, ardından savcı Zekeriya Öz'ün HSYK 3. Dairesi tarafından oylamanın bloke edilmesiyle kurtarılması, daha sonra Adalet Bakanı'nın 3. Daireyi cemaat bağlantılı olmakla ve kurulu bloke etmekle suçlaması ve son olarak da 3. Daire başkanı Ahmet Hamsici'nin Adalet Bakanı'nın açıklamasına cevap mahiyetinde hemen bir açıklama yapması.. Bunlar HSYK'nın paralel bir devlet haline geldiğini gösteriyor. Ne cumhurbaşkanı ne Başbakan ne hükümet bu yapıya dokunamıyor..

Belki bu çiftbaşlılığı ve paralelliği aşmanın bir yolu, tekrar bir anayasa referandumu yapmak, bir çok avrupa ülkesinde olduğu gibi, tıpkı RTÜK'te olduğu gibi doğrudan halkın seçtiği kişilerin yani Meclis'in denetiminde bir HSYK oluşturmak. Şu anki durum "hakimiyet kayıtsız şartsız meclisindir" esasına aykırı çünkü.

Pensilvanya'daki Fetullah Gülen'in Türkiye'ye gelmesine de gerek yok. Adamları vasıtasıyla ülkenin yöneticilerine ve onları seçen halka meydan okuyor. Bunlar seçimleri alacaklarından da gayet eminler. "30 Mart'ta ya da 10 Ağustos'ta vatandaş istediğini seçsin. Farketmez. Nasıl olsa milletin seçtiği yargıçlar halkın seçtiklerinden hesap soracak!.. Halk hücum etse de denize girecekler nasıl olsa bu vatandaşlar olacak!.." diye düşünüyorlar.

Abdullah Harun / kontrgerilla.com

Haber Ara