Dolar

32,5951

Euro

34,7947

Altın

2.407,47

Bist

9.645,02

Gazze’nin savunma hakkı!

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-25 15:51:45

Gazze’nin savunma hakkı!
 

Dr. Ahmet Emin Dağ

İsrail’in 7 Temmuz 2014 tarihinde başlattığı hava saldırılarında hayatını kaybeden Filistinlilerin sayısı her geçen gün artarken, Gazze’de zaten kötü olan insani durum dayanılamaz boyutlara doğru gidiyor. Havadan, denizden ve karadan gelen saldırılarda hayatını kaybedenlerin yüzde 80’lik bölümünü siviller oluşturuyor. İsrail vurulan veya zarar gören evlerin roket fırlatılan yerler olduğunu ileri sürse de enkazdan çıkan kadın ve çocuk cesetleri bu bölgelerin büyük bölümünün roketlerle ilgisi olmayan evler olduğunu gösteriyor.

Aşırı güç kullanımı, sivil bölgelerin ayrım gözetmeden bombalanması, çocuk ve kadınların öldürülmesi ve daha bir sürü “uluslararası hukuk” tabiri havada uçuşuyor ama İsrail ve onun ali menfaatleri söz konusu olduğunda bunların hiçbiri bir anlam ifade etmiyor.





Büyük illüzyon

Kimilerine göre bölgedeki sorun Gazze’den atılan roketler. Bu roketler olmasa her şey güzel olacak ve barış gelecek. Son yedi yıldır atılan bu roketlerin 70 yıllık bir işgal sorununun sebebi değil sonucu olduğu görülmez ise, yukarıdaki hüsnükuruntuya inanacak çok kişi bulunabilir. Hatta Filistinliler mevcut işgal durumunu kabul etseler hiç kimse belki de ölmeyecek! Dolayısıyla bütün sorun Filistinliler!

Bu roketlerin İsrailliler üzerinde yol açtığı psikolojik rahatsızlık, siren sesleri içinde sığınaklara koşma görüntüleriyle bize sunulurken, Gazze’de korkunç gürültüyle patlayan bombalar ve ölen yakınları sebebiyle şu an travma geçiren 25 binden fazla çocuğun durumu çok da önemli görülmeyebilir!

Gazze'ye de son 10 yıldır bu roketlerle hayatını kaybeden İsrailli sayısı sadece 64 iken, aynı sürede İsrail saldırıları sebebiyle ölen Filistinli sayısının 4.700’ü (en az 1.500’ü çocuk) aşmış olması da büyük bir sorun değil. Sayısına bakmadan her insanın hayatı değerli kuşkusuz ama rakamlar bu değerin ne kadar aşağılandığını göstermesi bakımından çok anlamlı.

Son katliamların sebebi olarak gösterilen üç Yahudi yerleşimci gencin öldüğü hadise BM İnsan Hakları Komisyonu’na kadar gitti. Ama bu olaydan iki gün sonra Batı Şeria’da başlayan operasyonlarda sorgusuz sualsiz öldürülen 10 kişi haber bile olmadı. Bunlardan sadece işkence edilip benzin içirildikten sonra yakılarak vahşi biçimde öldürülen 16 yaşındaki Muhammed’i duyabildik.

Peki sebep ne?

İsrail ölüm dolu trajedileri algı operasyonları ile siyasi kazanca dönüştürme ve aynı anda katliamlar yapmakta oldukça başarılı. Propagandaların ötesinde, yaşananların sanki hiç düşünülmeden rastlantısal olarak sadece üç kişinin ölümü ardından başladığına inanmak nasıl fazla naiflik ise Gazze’ye yönelik saldırıların bir misilleme olduğunu kabul etmek de düşünce sakarlığından başka bir şey değil.

İsrail’in de içinde bulunduğu merkezî Arap coğrafyası, Arap Baharı sonrası büyük bir kaos ve iç savaş sürecine girmiş ve tamamen içine kapanmış durumda. Çevre ülkeler de bu kapalı alanda hesaplaşmakla meşgul. Bu olumsuz havayı biraz dağıtan haber, Filistin’de yıllardır özlenen ulusal hükümetin kurulmuş olması ile geçen nisan ayında gelmişti. BM platformlarında devletleşme süreci hızla ilerleyen Filistin tarafı, İsraillilerce kesilen barış pazarlıklarına daha güçlü oturmaya ve tam bağımsızlıkta son dönemece hazırlanıyordu.

Ama öbür yanda, stratejik derinlikten yoksun İsrail, hemen yanı başında yeni bir Arap devletinin doğuşuna başkaları kadar sempatik bakmıyordu. Özellikle de Muhammed Mursi döneminde HAMAS’ın askerî altyapısını güçlendirdiğine inanan İsrail, başka önceliklere sahipti. Konjonktür birkaç ilgisiz olayın belirli bir senaryo ile birleştirilmesi ardından istenilen fırsata dönüştürülebilirdi. Batı’da ve bölgede IŞİD olgusunun yarattığı nefret duyguları, İsrail’e HAMAS konusunda, “İslami terör” psikolojik zemini üzerinden yeni bir operasyon fırsatı sunuyordu.

Son Filistin barış görüşmelerinin tıkandığı noktanın “İsrail’in yasa dışı yerleşim birimlerini inşasını sürdürme ısrarı” ve “Filistinli tutsakları serbest bırakmaması” olduğu düşünülürse, Tel Aviv’in ciddi bir baskı altında olduğu görülüyordu. İsrail, ABD’nin bile sabrını taşıran bu inadını, gündemi değiştirip kendisi için bir “terör” operasyonuna ve desteğe dönüştürmeyi başardı.

Yeni strateji ne?

Yaptıkları eylemleri üstlenme konusunda hiç de çekingen olmayan Filistinli grupların ısrarla reddettiği üç yerleşimci ayalet şakedolayı, sonunda döndü dolaştı, bu hadiseyle ilgisi olmayan Gazze’ye haddini bildirme seansına dönüştü. Filistinli kaynaklar İsrail’in yeni politikasının sadece direnişçileri hedef almak olmadığını, asıl hedefin direnişçilerin ailelerini ve sevdiklerini yok ederek intikam almak olduğunu söylüyorlar. Şu ana kadar hedef alınan evlerin büyük bölümü, İsrail’in öldürmek istediği direnişçilerin aile veya akrabalarına ait evler. İsrailli fanatik milletvekili Ayelet Şaked’in “Filistinli anneler de oğulları gibi ölmeliler.” sözleriyle açığa vurduğu bu strateji yalanlama görmediği gibi, Batılı ülkelerden de herhangi bir tepki almadı. Batı Şeria’da şu ana kadar gözaltına alınanların sayısı 1.000’e yaklaştı. Bunların sadece birkaç tanesi yerleşimci olayıyla ilgili olarak sorgulandı. Diğerleri ise, Batı Şeria’da olası gelişmelere karşı koz olarak elde tutuluyor.

Peki vurulan hedefler ve hasar?

Gazze’de şu ana kadar sivillere ait 1.000’e yakın ev yerle bir edildi. En az 100 bin kişi yaşadıkları mahalle ve evleri terk ederek daha güvenli gördükleri yerlere sığındı. Şehrin elektrik santralleri ve su tesisleri vurulduğu için en az 350 bin kişi su sıkıntısı ile karşı karşıya. Saldırılarda sekiz sağlık tesisi ile dört ambulans vuruldu. Hava saldırılarında bir doktor hayatını kaybederken, 19 sağlık çalışanı ağır yaralandı. Vurulan yerlere yakın civarda bulunan 66 okul hasar gördü. Okulların tatilde olması can kaybını önlese de tamiratları, zaten fakir olan Gazze ekonomisi için büyük bir külfet. Yine insanların geçimini temin ettiği birçok dükkân yerle bir olurken, balıkçılık için kullanılan 32 tekne de imha edildi.



Utandıran tablo

gazze6Gazze yedi yıldır var olan bir ablukanın mağduru. 1 milyon 800 bin nüfusun üçte ikisi mültecilerden oluştuğundan sürekli insani yardımla yaşamlarını sürdürmek zorunda. İşsizlik en az yüzde 60’lar düzeyinde. Bölgeye silah girmesin diye tüm sınır kapıları kapatıldığı için gıda ve ilaç girişi de yüzde 95’e yakın oranda azaldı. Fakirlik oranı yüzde 80’lere ulaştı. Beş yaş altı çocuk ölüm oranları iki kat arttı. Beslenme sıkıntısı çeken çocukların oranı yüzde 65’i buluyor. Uluslararası hukukta sivil halkı kitlesel olarak cezalandırmak yasak olduğu halde tüm bölge İsrail ablukası altında acılar çekiyor.

Bütün bunları sadece İsrail’in kendini savunma hakkı ile izah etmek bu çocukların ölümünü onaylamak demektir. Dünya İsrail’in kendini savunma hakkı konusunda geliştirmiş olduğu ilkel, yasa dışı ve keyfî uygulamaları anlamak ve kabul etmek zorunda değil.

Bir halkın kendini savunma hakkından bahsedeceksek, Filistinlilerin kendilerini ve işgal altındaki yurtlarını savunma hakkı ne olacak?

ihhakademi.

Haber Ara