Dolar

32,5676

Euro

34,6759

Altın

2.491,76

Bist

9.524,59

Kozmik odayı nasıl arattı?

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiasıyla başlayan süreç birdenbire TSK'nın en gizli bilgilerinin bulunduğu 'Kozmik oda'ya uzanıverdi. Gazeteport yazarı Mete Yarar sordu, İlker Başbuğ yanıtladı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-07-22 08:20:56

Kozmik odayı nasıl arattı?
 

21 Aralık 2009 tarihinde Ankara’nın kulislerine bomba gibi bir haber düşmüştü. İki subayın dönemin Başbakan yardımcısı Bülent Arınç’a suikast girişiminde bulunacağı ifade ediliyordu. Şahıslar Çukurambar bölgesinde bir araç içinde yakalanmışlardı. Biri Albay, diğeri Binbaşı olan personelin üzerinden Bülent Arınç’a ait adresin yazılı olduğu kağıt çıkmış ve gözaltına alınan Albayın bu kağıdı yutmak istediği söylenmişti. Personelin Özel Kuvvetlere bağlı Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığında çalıştıkları ifade ediliyordu. Daha sonraki günlerde olayı soruşturan savcı, şahısların görev yaptıkları askeri birlikte arama yapmak istedi. Binada kozmik bir oda olmasıyla beraber kızılca kıyamet koptu. Dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’du.

Sizlere kısa hatırlatmadan sonra kozmik odayla ilgili sorduğum sorulara geçebilirim.

-Görev yaptığınız dönemle ilgili en çok eleştirildiğiniz konulardan biri de “kozmik odaya” giriş iznini vermiş olmanız. Bunu bir milat olarak ifade eden bazı çevreler var. Olumlu görenler artık TSK’nın girilemeyen yerinin olmadığı ve hukukun galip geldiğini söylediler. Farklı bir kesim ise, her kurumun gizliliği olduğu ve bunun hukukun üstünlüğü ile anlatılamayacağını dile getirdi. Siz bu gün o kararını nasıl buluyorsunuz? Bugün olsa izin verir miydiniz?

-Bugün bir kez izin vermezdim. İnan beş kez izin verirdim.

-Anladığım kadarıyla hata yaptığınızı düşünmüyorsunuz.

-Çok net söylüyorum beş kez izin verirdim diye. Çünkü bu kararımın ne kadar doğru olduğunu daha sonraları önüme iddianameler getirildiğinde çok daha net bir şekilde anladım. Ben kozmik odanın kapısını açarak o gün oynanmak istenen oyunu bozduğumuzu, bugün çok daha iyi anlıyorum.
-
-Bu yaşananlar bir oyun muydu sizce?

-Hiç şüphe yok. Süreci size başından sonuna anlattığımda sizlerde çok daha iyi anlayacaksınız. Son yazdığım kitapta bu olaya değindim ama birkaç şeyi daha eklemek gerekiyor. Olayın yaşandığı tarihten çok uzun bir süre önce karargahtan bilgi sızdıran bir kurmay albayla ilgili bir istihbarat bilgisi gelmişti.

-Bu bilgi size nasıl ulaştı?

-Direkt şahsıma çok güvendiğim bir kaynaktan geldi. Bu şahsın izlenmesine karar verdik.

-Görevi neden bu birime verme gereği hissettiniz?

-Uygun birim onlardı ve başarılı bir personel kadrosuna sahiptiler. Personel bu şahsı takibe alarak irtibatlarını çözmeye çalıştı. İşin ilginç yanı bu arkadaşların son görev günüydü.

-İddialardan biri personelin Özel Kuvvetler Komutanı’na bu görevin yanlış anlaşılmaya yol açabileceğini söyledikleri ve iptalini istedikleri yönünde. İzlenen personelin siyasetçilerinde oturduğu bir muhitte oturduğu ve bölgede fazla polisin olması nedeniyle şüphe çektiklerini söylemişler.

-Açıkçası, bana bu konu ile ilgili böyle bir bilgi iletilmedi.

-Olayı siz bir komplo olarak değerlendirmiştiniz sizce hangi maddi deliller bunu destekliyor?

-İhbar ABD’den direkt terörle mücadele birimine yapılıyor. İhbarın içeriği; iki arabanın içinde bulunan iki kişinin, Bülent Arınç’a suikast düzenleyeceği yönünde. O günler de DHKP-C’nin eylem yapacağı hassas tarihlerden birisi. Ama işin en tartışmalı tarafı olaya müdahale edenlerin terörle mücadele ekiplerinin değil başka bir bağımsız ekip olması.

-Bunlar sizce komplo için yeterli mi?

-Görevin o gün sona erdirilecek olması, polis ihbar hattı yerine ilgili birimin aranması ve başka bir birim tarafından gözaltı işleminin yerine getirilmesi gibi durumlar da var. Ama bizi rahatsız eden başka bir konunun olması. Arama sırasında olay yerine gelen ekip, araba içindeki personelin asker olduğunu bilmiyor. Onları terör örgütü mensubu zannediyorlar. Göz altı sırasında da kimin koyduğunu bilmedikleri bir kağıt parçası albayımızın cebine konuyor.

-O zaman adres yazılı kağıt olayı doğru. Peki kağıdın yutulma olayı doğru mu ?

-O, benim arkadaşlara kızdığım tek konu. Albayımız kağıdın cebine koyulduğunu fark ettiğinde bunu yüksek sesle deşifre etmek yerine, imha etmenin doğru bir şey olacağını düşünüyor. Bu benim anlatmakta zorlandığım tek konuydu.

Sohbetin burasında olayın garipliği karşısında, bu kadar eğitimli personel aylardır gittikleri yeri muhtemelen “hatırlamak” için kağıdın üzerine hem kişinin ismini hem de adresi yazmışlardır(!) demek geliyor içimden ama susmayı tercih ediyorum. Sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz Sayın Başbuğ ile.

-Kitabınızda sonraki süreci açıkça anlatmışsınız oradan ayrıntıları okuyabilirler. Benim soracağım bu olayın ardından Sayın Başbakan veya Bülent Arınç size bir şey sormadılar mı?

-Açıkçası Bülent Arınç’la bu konuyu hiç konuşmadım. Olay yaşandığında Sayın Başbakan yurt dışındaydı. Önce telefonla daha sonra da yurda dönünce de yüz yüze görüştük.

-Kozmik Oda’nın aranması ile ilgili olarak asıl kararı kim verdi?


-Önce dönemin Kara kuvvetleri komutanı Işık Koşaner ile konuyu kendi aramızda istişare ettik. Işık Paşa Özel Kuvvetlerde çalıştığından Kozmik Oda’ya girilmesinin sonuçlarını bir de onun ağzından dinlemek istedim. Ardından Sayın Başbakan’a durumu arz ettik. Olumlu ve olumsuz yönlerini arz ettikten sonra kararı kendisi verdi.

-Bu görevlendirme konusunda bir hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?

-İçimizden dışarıya bilgi sızdıran personelin vasfı ne olursa olsun onu bulmak bizim görevimizdir.

-Ankara Bölge Başkanlığı’nın kozmik odasının seçilmesinin bir rastlantı olduğunu mu düşünüyorsunuz?

-Şimdi bunun bir rastlantı olmadığı zamanla daha net bir şekilde görüldü. Asıl hedefin Gölbaşı’ndaki Özel Kuvvetler Komutanlığı olduğunu düşünüyorum.

Haber Ara