Dolar

32,4375

Euro

34,7411

Altın

2.439,70

Bist

9.915,62

AK Parti-Cemaat kavgası ile Türkiye’de ne yapmaya çalışıyorlar?

TIMETURK yazarı Abdulaziz Tantik AK Parti- Cemaat çekişmesinin iç boyutunu ve dış boyutunu anlattı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-03-18 10:43:59

AK Parti-Cemaat kavgası ile Türkiye’de ne yapmaya çalışıyorlar?

TIMETURK / TUĞÇE KOSKA


30 Mart yerel seçimlere sayılı günler kaldı. Türkiye her seçim zamanında olduğu gibi bu seçimde de sancılı bir dönem geçiriyor. Tapeler, montajlar, provokasyonarla seçimlere gölge düşürülmeye daha da önemlisi hükümetin gerek yurt içinde gerek yurtdışındaki vizyonunu etkilemeye, ülkeyi kaosa süreklemeye, mevcut hükümeti devirmeye çalışmak istenilen girişimlerin ardı arkası kesilmiyor. Tüm Türkiye 17 Aralık operasyonundan itibaren tek bir konuya kilitlenmiş durumda…AK Parti-Gülen Cemaati gerginliği…

Yerel seçimlerde kimin kazanacağından çok bu atmosferin ne zaman normale döneceği en çok merak edilen konu. AK Parti- Cemaat arasındaki bu çekişmeyi , ‘hesaplaşma’nın seyrindeki olayları ve bunların İslamcılık ile ne kadar bağdaştığını muhafazakar camianın önemli isimlerinden TIMETURK yazarı Abdulaziz Tantik ile konuştuk. Tantik, ‘’İslamcılık şu an tekil düzeyde temsil edilebilmekte ve ana gövde İslamcılık iktidarın yanında yer almış bulunmaktadır. Bu İslamcılığın geleceği açısından ciddi bir sorun olarak ortaya konulmalıdır. Özellikle İslamcılık bu çatışmada mühendislik ve algı operasyonları bağlamında tarafsız kalmalı ve her iki tarafa da söyleyecek bir sözünün bulunması kaçınılmaz olmalıdır. Yoksa gelecek açısından bu çatışma Müslümanlığın genleri üzerinde olumsuz bir etki bırakacaktır’’ dedi.


-17 Aralık operasyonundan başlarsak... Sizce bu bir yolsuzluk operasyonu mu yoksa bir algı operasyonu mu? Neler söylemek istersiniz?

17 Aralık operasyonu hem algı operasyonu hem siyasi ve toplumsal mühendislik projesi, seçim sonuçları iktidarı alınamadığı her dönemde benzeri şeyleri yaşadığımız malumdur. Bu yüzden de halk bu meseleye istenilen düzeyde çekilemedi. Tam tersi olarak Ak Parti güçlenerek çıktı. Şunu da belirtmek gerekir ki bu algı operasyonu çok önceden başlamıştı. Erdoğan’ın otoriterliği, Ak Partinin totaliterliği vesaire söylemler de bu algı projesinin ön unsurları olarak değerlendirilmeli diye düşünüyorum.

- 7 Şubat MİT krizi ile başlayan AK Parti- Gülen cemaati arasındaki gerginliğin boyutu halkı gün geçtikçe şaşırtıyor. Bu çekişme sizce nasıl sonuçlanır?

Bu çekişmenin bir iç boyutu var; iktidar çatışması, bir dış boyutu var; uluslar arası güçlerin Türkiye ve Ortadoğu üzerindeki bilgi tekelinin kırılması… Medyada da belirtildiği gibi GES olayı işin temelidir. Çünkü Genelkurmay Elektronik Sistemleri sayesinde sadece Türkiye değil bütün Ortadoğu’da ne olup bittiği anlaşılabiliyor. Buradaki tahakkümünü kaybettiği zaman -ki bu hükümet eliyle MİT’e bağlandı- çatışma da kaçınılmaz oldu. Ayrıca milyonlara varan dinlemeler de işin cabası…

-Türkiye'de son iki seçimdir izlenen 'tape siyaseti' hakkında neler söyleyebilirsiniz?


Çok iğrenç bir şey, siyaseten sonuç alıcı olması da ayrıca siyasal olanın büyük kabahati olarak tanımlamak gerekir. Bu tip yasadışı dilemeleri hem delil olarak reddetmeli ve hem de siyasal sonuç alınmasının önüne geçilmesi şart oldu. Hele birde yeni teknik imkanlarla sese eklemeler, çıkarmalar yapılabildiği bir teknik zeminde bu tapeler çok can yakabilir. Bu noktada kesin bir tavır almak yeni tapeler için de umut verici bir durumu oluşturabilir.

-1 seneden fazladır silahların sustuğu dönemdeyiz. Ölüm haberlerinin gelmemesi halkı sevindirirken, 17 Aralık operasyonu ile başlayan Ak Parti- Cemaaat kavgası hem bölgede hem de tüm Türkiye'de tedirginliğe neden olmakta. 30 Mart yerel seçimlerinden sonra hassas olan çözüm süreci sizce nasıl boyut kazanır?

Türkiye büyümek ve kendi ayakları üzerinde durarak bağımsızlığını elde etmek istiyorsa bu çözüm sürecini tamamlaması kaçınılmaz bir siyasi vecibe olarak orada durmaktadır. Ayrıca bu barış bölgesel barışın da teminatı olma özelliği taşımaktadır. Küresel Sermaye Gücü Ortadoğu için yeni bir planı devreye koyma telaşını gösterdiğini söylemek mümkün. Bunun taşeronluğunu devredecek gruplar aradığı da malum. Bu aynı zamanda İsrail devletinin de güvenlik sorunu olarak teşmil edilebilir. Ama asıl olan şey İslami olanın ana gövdesini ortadan kaldırmaya matuf olduğunu söylemek daha uygun. O yüzden İhvan üzerine çok sert bir şekilde gidildi. Eğer çözüm süreci bırakılır ve eski hale geri dönülürse bu Türkiye için sonun başlangıcı olacaktır. Aynı zamanda da Ortadoğu içinde siyasi ve sosyal mühendisliklerin kazanımı… O yüzden hükümet bu hayati adımı attığı için başına gelen bu gailelere karşı yine halkın desteği ile karşı koymalı ve çözümü nihayete erdirmeli. Hatta en önemli adım olarak da seçim sonrası hemen çözümü sonuca taşıyacak yeni bir Anayasa metnini tartışmaya açmalı ve vakit geçirmeden bu yeni anayasayı yürürlüğe koymalı ki toplumsal ve siyasal mühendislikleri ve algı yönetimlerini bertaraf edebilsin…

-Dershanelerin değişim sürecine gireceği duyurulduğu andan itibaren özellikle cemaate yakın yayın organları ve STK'ların tepkileri sadece dershane düzenlemesine mi karşıydı yoksa Cemaat-İktidar kavgasının ayyuka çıkma olayı mıydı? Bu gelişmeleri nasıl yorumluyorsunuz?

Dershane meselesi sadece bir işaret fişeği idi. O kadar… Kavga çok önceden başlamıştı zaten. Sorunuzda belirttiğiniz gibi Oslo süreci olarak betimlenen olgu ile birlikte hem yerel hem de uluslar arası siyasal yol ayrımı devreye girmişti zaten. Bu yüzden dershane meselesi sadece bir meşru zemin oluşturdu…

-Bu gerginlik ortamında CHP- Cemaat ittifakını iki tarafın geçmişini göz önünde bulundurarak değerlendirirseniz; bu yakınlaşmanın nelere gebe olduğunu söyleyebilirsiniz?

Bu zorunlu bir ittifaktır. Denize düşen yılana sarılır misali… Çünkü Cemaat ile Cumhuriyet Halk Partisi yapısal farklılığa sahip oldukları gibi epistemik farklılıkları da vardır. Uzlaşmaları mümkün olmayan iki güçtürler. O yüzden geçici bir uzlaşıya sahiptirler. İlk virajda da ayrışacaklar zaten… Hem bu ittifak iki tarafı da zora sokacak bir düzlemi taşımakta ve her iki yapıda da çatlaklar oluşturabilir. Bu yüzden bu ittifak biraz zoraki biraz emredilen bir durumu ihtiva etmektedir.

-Geçtiğimiz günlerde 26 ay tutuklu kaldıktan sonra serbest kalan Genelkurmay Eski Başkanı İlker Başbuğ'un tahliyesini ve 'Cumhurbaşkanlığına aday olacak' söylentilerini nasıl yorumlarsınız?

İşin esasına bakarsanız bu durum yargıya olan güvenin az olduğu gerçeğini hesaba kattığımızda 17 Aralık süreci ile birlikte en büyük darbeyi yargıya vurmuştur. Ve böylece halk artık bu yargıya güvenini kaybetmiştir tıpkı benim kaybettiğim gibi… Çünkü yargı tam da bir komplo ve siyasal mühendislik aracı olarak kullanıldığını aşikar kılmıştır. 28 Şubat sürecinde yargı nasıl bir güç eliyle kullanılmışsa bu süreçte de yine yargı bir gücün denetiminde kullanılmış ve genel kamuoyu nezdinde ciddi bir yara almıştır. Bu güvenin yeniden tesisi ise gerçek anlamda çok zor görünmektedir. İlker Başbuğun yaptığı açıklamada sadece Anayasa Mahkemesine yaptığı vurguyu dikkate aldığımızda yargının durumu ortaya çıkar.

İlker Başbuğ’un cumhurbaşkanı adayı olması ise bir başka süreci işaret eder. Aday olacağına dair bir kanaate sahip olmadığım gibi velev ki olduğunu farz edelim; sukutu hayale dönüşecektir. Artık eski cumhuriyeti isteyenler tarih çöplüğüne gömülmüşlerdir. Bugünlerde Ergenekon davası sanıklarının kahır ekseriyeti de dışarı salındı. Buna rağmen bu gerçek değişmeyecektir. Çünkü gerçek devlet aklı bir şeyi iyi anlamıştır: eski cumhuriyet beka sorununu aşamayacaktır. Küresel Sermaye tarafından parçalanmak istenmektedir. Tıpkı diğer bütün ulus devletleri parçalamaya başladıkları gibi… Bu yüzden ısrarla Yeni Türkiye vurgusu yapan Başbakan’ın niçin bu vurguyu yaptığını hesaba katmalıyız.

-Son günlerde hükümet tarafından sıkça dile getirilen '3 dönem kuralı istenilirse kaldırılır' söylemlerini nasıl okumak gerekir? Sizce kaldırılmalı mı? Yoksa bu kural devam etmeli mi?

Bu meselenin öyle kolay cevaplanacağı bir vasatı yoktur. Birincisi, bu mesele yeni bir konjonktürel durumun oluşturulması sürecinde gündeme gelmiştir ve geçici bir tabiata sahiptir. İkincisi, Başbakanın cumhurbaşkanlığı süreci zora girerse kaçınılmaz bir yaklaşım olarak orada durması gereken önemli bir hamledir. Üçüncüsü ise Başbakanın ilkeli tutumu ile çelişecek zorunlu bir durumu içermesi işi zorlaştırmaktadır. Benim kanaatim, siyasi iktidarlarda bulunmanın ilanihaye olması gerekmediğidir. Hizmet bir sürü farklı teknik ve yöntemlerle yapılabilir. Ama siyasal anlamda Başbakan öyle bir şeye zorlanıyor ki bunun sonucunu hepimiz bekleyip göreceğiz. O yüzden atacağı adımın bu koşullar hesaba katılarak değerlendirilmesi gerektiğidir. Ama benim kanaatim ilk elde ilan edilen ilkelerin varlığının anlamı uğruna bu ilkeden vazgeçmemektir. Bu siyaset arenasında bir güvenin tesisi açısından da elzem bir durumu içerir.

-17 Aralık operasyonu ile başlayan Cemaat-İktidar kavgasının boyutları şüphesiz İslamcılık tartışmalarını tekrardan gündeme getirdi. Sizin de bu konu ile ilgili çıkan 'İslamcılığın Arayışı' adlı son kitabınızdan yola çıkarsak 'İslamcılık' ile son yaşanan olaylar ne kadar bağdaşıyor? --İslamcılığın iktidar ile olan ilişkisi nasıl olmalıdır?

İslamcılık bir kader olarak kendisine dayatılan siyasal süreçlere biraz da düşünmeden katılımda bulunmaktan imtina edemiyor. İslamcı ana gövdenin Ak Parti iktidar sürecinde iktidara eklemlenmesi önemli bir sorun alanı olarak orta yerde durmaktadır. İslamcılık en temelde cemaat ile ortak bir özellik taşımaz ama 2011 tarihi itibarı ile iktidarın ortaya koyduğu siyasal vizyona sahip çıkmalıdır. Ama iktidar ile arasındaki mesafeyi koruyarak bunu yapmalı. İktidarın doğrularını desteklemeli ama yanlış adımları da muhakkak iyi niyetli olarak eleştiriye tabi tutmalıdır ki sağlıklı bir siyasal olgu oluşturulabilsin. Çıkar ve çatışma üzerinden bir diyalog oluşturulamaz. İslamcılık kendi siyasi vizyonu üzerinden siyasal alanla bir diyaloga geçebilir. Ama üzülerek belirtmeliyim ki İslamcılık şu an tekil düzeyde temsil edilebilmekte ve ana gövde İslamcılık iktidarın yanında yer almış bulunmaktadır. Bu İslamcılığın geleceği açısından ciddi bir sorun olarak ortaya konulmalıdır. Özellikle İslamcılık bu çatışmada mühendislik ve algı operasyonları bağlamında tarafsız kalmalı ve her iki tarafa da söyleyecek bir sözünün bulunması kaçınılmaz olmalıdır. Yoksa gelecek açısından bu çatışma Müslümanlığın genleri üzerinde olumsuz bir etki bırakacaktır.

-Mısır'daki darbeyi ve Türkiye'de AK Parti iktidarına karşı yapılanları göz önünde bulundurarak, Türkiye'de sizce Siyasal İslam mümkün mü?

Siyasal İslam bir boyutu ile zaten şu an iktidarda… Demek ki bu mümkün ayrıca cemaat olarak tesmiye edilen harekette bu anlamı ile zaten siyasal İslam’a tekabül etmektedir. Kendisini hizmet olarak tanımlaması onun üzerine yapacağımız sosyolojik ve siyasi analizleri yönlendiremez. Yapılanlar ortada bu ortaya çıkış biçimi ile de siyasal İslam ile birebir örtüşen bir boyutu vardır. İslamcılık ise tam olarak bu süreçte siyasal olanla arasına mesafe koymalı ve ahlaki zemini muhafazaya yönelmelidir. Mısır’da İhvan’a yönelik siyasi darbe ve şu an ontolojisine yönelik yapılan saldırı siyasal İslam’ı yok etmez bilakis güçlendirecektir. Ama bu iki türlü uç verebilir. Ilımlaşarak demokratik bir düzleme kayması ya da şiddet dilini seçerek yer altına inmesi… Bu iki durum da kabullenilecek bir durum olarak tesmiye edilemez. Bu topraklarda siyasal İslam hep varolacaktır. Bu toprakların kaderidir. Ancak İslamcılık salt siyasal arenada kalarak varlığını sürdürecekse bitişini de ilan emiş sayılacaktır. Bu yüzden yeni arayışlar hep olmalı ve sürdürülmelidir.

---Türkiye'de İslamcılığın gelişimi hakkında neler söylemek istersiniz? Osmanlı'nın son dönemlerinde ortaya çıkan İslamcılık ile günümüzdeki İslamcılığın benzer ve farklı yönleri nelerdir?

İslamcılık belli bir proje dahilinde önceden tasarımlanarak ortaya çıkan bir hareket değildir. Bu hem Osmanlı hem Türkiye dönemlerinde aynı özelliğe sahiptir. Hasbi ve biraz da zorunlu olarak öne sürülen bir akım olma özelliği taşımaktadır. Bu yüzden gelişimi de hep çatışmalı ve sürekli el yordamı ile deneme yanılma yöntemi üzerinden gelişimini sürdürmektedir. Bu entelektüel yapı ile hareket arasındaki kopukluğu da ifade eden bir durumdur. Gelişim çizgisi halen böyle sürdürülmektedir İslamcılığın… Ama ortak özellikleri ise modern olması, ideolojik kaygıyı öne çıkarması, siyasal bir isteği barındırması ve bir kurtuluş umudu ve ideolojisi olma bağlamında her iki İslamcılık tipi de benzer özellikler taşımaktadır. Bilgi ve birikim bağlamında ise Osmanlı İslamcılığı daha derin bir yapıyı taşımaktadır. Fakat yeniden değerlendirme ve farklı bir duruşu içerebilmesi açısından tecrübe ve birikimi hesaba kattığımızda seksen kuşağı İslamcılığı daha verimli bir zeminde durmaktadır. Ve taban olarak da ciddi bir niceliğe sahiptir. Farklılığı ise zamansal ve siyasal gelişmelerin getirdiği noktada tebarüz etmektedir. Niteliği yükseltilebilmektedir. Oyun kurucu bir özellik taşıyabilmektedir. Entelektüel derinliği inşa edebilmektedir. Gerektiği zaman önemli bir kamuoyu gücünü arkasına alabilmektedir. Bunları Osmanlı İslamcılığında bulabilmek daha zordu.

--Yeni çıkan 'İslamcılığın Arayışı' adlı kitabınızda İslam ve Sosyalizm başlıklı çarpıcı bir bölüm yer alıyor. Bu iki farklı düşünce dünyasına ait göndermeler içeren ' İslam ve Sosyalizm'in bir arada olması mümkün mü?


Hedefleri ve amaçları bağlamında bir arada olmaları mümkün değil. Toplumsal yapının muhafazası ve adaletin ikamesi bağlamında ise birlikte yapabilecekleri bir şeyler olabilir. Ama bu İslam’ın sol yorumu gibi nevzuhur bir yaklaşımı olumlamak anlamında değil tabii ki…

---Dünyanın bir çok yerinde İslam'a karşı İslam projesinin uygulandığı ifade ediliyor. Sizin bu tez hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

İslam’a karşı İslam tezi medeniyetler çatışması tezinin yeni versiyonudur. Önce böl parçala sonra onları birbirleri ile çatıştır ki başlarını kaldırıp sömürüldüklerini anlamasınlar ve böylece kendilerine biçilen elbise içinde mahrum ve mazlum bir şekilde yaşasınlar. Bunu her yerde yapmaya çalışıyorlar. Afganistan, Pakistan, Mısır, Suriye, Libya ve şimdi de Ak Parti Cemaat kavgası ile Türkiye’de de yapmaya çalışıyorlar. Önemli olan bu tuzağa düşmeyecek basireti göstermek bunun içinde lazım olan şey: eleştirel analiz yöntemini kullanarak düşünceleri, olguları yeniden gözden geçirmedir.

ABDULAZİZ TANTİK'İN 'İSLAMCILIĞIN ARAYIŞI' ADLI KİTABI KÜTÜPHANENİZDE BULUNMASI GEREKEN NADİDE ESERLERDEN BİRİ NİTELİĞİNDE



Haber Ara