Dolar

32,5647

Euro

34,7589

Altın

2.489,94

Bist

9.524,59

Gazeteciler 'Kabataş olayı' hakkında konuştu

Gazeteciler Abdülkadir Selvi, Ahmet Taşgetiren ve Elif Çakır, Kabataş'ta yaşanan olayın itibarsızlaştırma ve linç kampanyasına dönüştürülmesine tepki gösterdi.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-02-15 17:06:19

Gazeteciler 'Kabataş olayı' hakkında konuştu

Gazeteci-Yazar Abdülkadir Selvi, Gezi Parkı olayları sırasında Kabataş'ta bebeğiyle saldırıya uğradığı iddia edilen kadının açıklamaları ve medyada yer alan görüntülere ilişkin, "Zehra Develioğlu, ikinci kez bir lince bir tacize maruz kalıyor" dedi.

Selvi, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Zehra Develioğlu'nun Gezi olayları sırasında bir grup tarafından, çok ağır hakaretlere, tacize maruz kaldığını ve bunu Adli Tıp Raporu ile belgelediğini ifade ederek, şunları söyledi:

"Hukuk devletinde olması gerektiği gibi doğrudan yargıya intikal ettirmişti. Bu kez de doğruluğu tartışmalı bir görüntü üzerinden medya tacizine, medya lincine maruz kalıyor. Bir kadının uğradığı hakareti, tacizi yediği ispatlaması isteniyor. Zehra Develioğlu, ikinci kez bir lince bir tacize maruz kalıyor. Beden o kadının bedeni, ruh o kadının ruhu, psikoloji o kadının psikolojisi. Maruz kaldığı muamele onun maruz kaldığı muameleyken, birileri bunu yalancılıkla itham etme saygısızlığını gösteriyor."

Anadolu Ajansı'nın Develioğlu ile yaptığı röportaja değinen Selvi, "Bu röportaj da bu süreç içerisinde iyi bir habercilik oldu. Aydınlatıcı bilgiler var. O tür durumlarda, elbette ki mağdurun beyanları önemli, beyanlarının arkasında durması önemli. Bu görüntüler üzerinden ne tür linçler yapıldığını, ne tür karartmalar yapıldığını çok görmüştük. 28 Şubat sürecinden etkili bir şekilde bu yöntem kullanılmıştı. Şimdi de bir kara propaganda aracı olarak da kullanılmak isteniyor" değerlendirmesinde bulundu.

"Bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütülmeye çalışılıyor"

Abdülkadir Selvi, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Doğruları savunan, mağduriyetin arkasında duran, bir annenin, genç bir kadının, uğradığı hakareti, tacizi kabul edilemez bulan insanlara yönelik olarak bir propaganda yürütülüyor. Bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütülmeye çalışılıyor. Ama ben bunu yapanların utanacağını düşünüyorum. 28 Şubat sürecinde de benzer şeyleri yapmışlardı. Daha sonra yüzleri kızarmıştı. Bir mağdura, bir kadına, bir anneye, ona yapılan tacize, küfre, hakarete karşı çıkmak suç ise ben bu suçu işlemeye devam edeceğim."

Gazeteci-Yazar Taşgetiren

Gazeteci-Yazar Ahmet Taşgetiren de bu olayın ilk savcısının açıklama yaptığını belirterek, "Diyor ki, 'Kanal D’nin yayınladığı ilk görüntülerden sonra, asıl gelişme oldu' diyor. Yani bunu önemli buluyorum. Yani henüz bütün olayın görüntülerinin ortaya çıktığını söylemek zor" ifadelerini kullandı.

Türkiye'de "başörtüsüne yönelik tepki ve aşağılamanın" sadece bu olay ile sınırlı olmadığını anlatan Taşgetiren, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Türkiye'nin tüm yakın geçmişteki tarihi, 1980'den sonraki tarihi, başörtüsüne yönelik aşağılamalarla dolu bir tarih. Yani, hem uzun süre devletin tavrıyla, yönetimlerin tavrıyla, hem de laikçi kesimlerin tavrıyla Türkiye, 1980'den yakın zamana kadar bu aşağılamaya tanıklık etti. Ben bu süreçte en ayıp işi hizmet camiasının medyasının yaptığını düşünüyorum. Bugünkü hizmet medyasında, konunun Başbakan tarafından kamplaşmayı derinleştirmek için malzeme olarak kullandığı ifadesi, yorumu yer alıyor. Haberlerin içerisinde bu yorum yer alıyor. Ben hizmet camiasının bizzat kendisinin, geçen on yıllar içerisinde başörtüsü konusunda büyük baskılarla karşılaştığını, belki bu yüzden Fettullah Hoca'nın 'başörtüsü füruattır' diyerek, baskıları bir anlamda atlatmaya çalıştığını biliyoruz. Başörtülü eşleri bulunan devlet bünyesindeki kamu görevlilerinin, subayların, vesairenin eşlerinin başını açtırarak bulundukları yerde kalabildiklerini, ve başlarını açan kadınların büyük acı yaşadıklarını biliyorum. Bunu sanki hiç olmamış gibi, bu Kanal D'nin görüntülerine sahip çıkmaları ve oradan Başbakan'ın kamplaşma malzemesi yaptığı gibi bir sonuca ulaşmaları, gerçekten çok garip bir yaklaşım. Ve bu davranış onları, Gezi olayları ile de bağlantılıyor. Yani Gezi olayları ile 17 Aralık arasında da alaka kurma sonucunu doğuruyor. Gerçekten hizmet medyasının bu tavrını çok ayıpladığımı, yadırgadığımı ifade etmek isterim. Yani bu Gezi hadiseleri sürecinde de çok farklı ortamlarda başörtülülere karşı, dindar kesimlere karşı çok yıkıcı birtakım tavırları da ortaya konulduğu da medyaya yansıyan olaylarla gözlemlediğimiz bir husus. Buradan CHP’nin, birtakım kesimlerin malzeme çıkarmasını mümkün olmadığını düşünüyorum."

"Develioğlu'nun açıklamaları önemli"


Develioğlunun, AA'ya yaptığı açıklamaları da değerlendiren Taşgetiren, "Ortada mağdur olduğunu, kendisine karşı çok insanlık dışı uygulamaların yapıldığını ifade eden bir bayan var. Genç bir anne var. Söylediği şeyleri hiç olmamış gibi farzetmenin sanki olmamış, uydurulmuş iddialar gibi bir yaklaşım sergilemenin de insafsızca olduğunu düşünüyorum" dedi.

Gazeteci Elif Çakır: Bu genç anne üzerinden linç edilmeye çalışılıyoruz

Gezi olayları sırasında Kabataş'ta saldırıya uğradığını söyleyen Zehra Develioğlu ile olaydan sonra görüştüğünü hatırlatan Gazeteci Elif Çakır, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir haber kanalında perşembe günü yayınlanan görüntülerin ardından kendisine ve bazı gazetecilere yönelik karalama ve itibarsızlaştırma kampanyasının başlatıldığını belirtti.

Çakır, Develioğlu ile o dönemde yayınlanan görüntülerle ilgili şöyle konuştu:

"Zehra Develioğlu’yla görüştükten hemen sonra dönemin Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın'dan ve o dönem valilikten ısrarlı bir şekilde görüntüleri almak için haftalarca baskı yaptık. Neredeyse yalvardık kendilerine. Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın o dönem, 'Yaşanan hadiseden haberlerinin olduğunu ancak herhangi bir görüntü olmadığını' söyledi."

Buna rağmen konuyu bir daha araştırmak istediklerini dile getiren Çakır, şunları kaydetti:

"Mutlaka 'orada çeken bir kamera MOBESE vardır' dediğimizde de bize bütün MOBESE'lerin bozuk olduğunu, böyle bir görüntünün olmadığını, ailenin de kendileriyle görüştüğünü, bu olaydan haberdar olduklarını fakat 'elimizde hiçbir görüntü yok' diyerek resmen olayı kapatmaya çalıştılar, birçok kapıyı yüzümüze kapatmaya çalıştılar" diye konuştu…Şimdi 9 ay sonra ortaya var olmadığı yetkililerce açıklanan kamera kayıtları birden birde çıktı, daha doğrusu servis edildi. Ancak servis edilen o görüntülerde Zehra Develioğlu’nun yaşadıkları yok. Şiddet yok. Kalabalık yok. Taciz yok. Dahası o görüntülerde Gezi Olaylarının kalabalığı yok. Servis edilen görüntülerde sıradan bir yaz akşamı ve normal bir seyir var."

"Linç edilmeye çalışılıyoruz"

Elif Çakır, aradan 9 ay geçtikten sonra bu görüntülerin bir televizyon kanalında ortaya çıktığını anlatarak, "O görüntüyle verilmek istenen mesaj çok enterasandır. Bu görüntü ile bütün kamuoyuna adeta 'böyle bir olay yoktur' denmeye çalışılıyor. Bu görüntülerle genç bir anne bir kez daha linç edilmeye çalışılıyor. Ve o anne üzerinden başka hesaplar görülmeye çalışıyor" değerlendirmesinde bulundu.

Develioğlu ile yaptığı röportajdan dolayı hedefe oturtulduğunu söyleyen Çakır, "Bu olayı duyuran, yazan tüm gazeteci arkadaşlarımla birlikte servis edilen bu görüntüler üzerinden ağır ithamlarla adeta itibarsızlaştırmaya ve linç edilmeye çalışılıyoruz" dedi.

Çakır, Develioğlu'nun AA muhabiri ile yaptığı röportajdaki ifadelerine de değinerek, "Zehra Develioğlu, 'Yaşadığım acının büyüklüğü altında ezildim, yetmezmiş gibi bir kez daha kendimie inandırmak ve bu olayı anlatmak zorunda kaldım. Bu çok ağır bir yüktür' demiş. Bir anne, bir genç kadın bunun üzerinden linç edilmeye çalışılıyor" dedi.

Evrensel hukuk değerlerinde bir kadının taciz edilmesinde tek kuralın kendi ifadeleri olduğunu ve beyanının esas alındığını dile getiren Çakır, şöyle devam etti:

"Bütün bu kurallar çiğnenmiş durumda. 9 ay önce bu olayı yazdığımız zaman bize bir 5N 1K kuralını soranlar, ortaya çıkan bu montajlanmış ve linç anını yaşadıklarını hiçbir şekilde anlatmayan o görüntüler üzerinde 5N 1K kuralını maalesef işletmiyor. Bu görüntülerin izaha ihtiyacı var. Bu görüntüler kim tarafından temin edildi? Neredeyse bir yıl neden beklendi?2. Kabataş soruşturmasını yürüten ilk savcı Rasim Işıkaltın ‘Asıl darp ve taciz o görüntülerden sonra başlıyor’ diyorsa servis edilen bu görüntüleri kim montajladı ve ne amaçlandı? Tüm görüntüler kimin elinde?Biz gazetecilikte bu tür servislerin ne anlama geldiğini ve neye hizmet ettiğini çok iyi biliyoruz. Bütün bu soruların cevabı verilmediği sürece ve ortada halen mağdur olan ve halen şikayeti emniyette savcılıkta duran genç bir kadın olduğu müddetçe evet bu görüntülerin 9 ay sonra ortaya çıkması manidardır ve başka şeyler hesaplanmaktadır. Türkiye bir darbe sürecinden geçiyor. Bu genç annenin dramını ilk önce dile getiren Başbakan oldu. Daha sonra arkadaşım Abdulkadir Selvi oldu, üçüncü olarak da ben dile getirdim. Daha sonra bunu yazan, Zehra Develioğlu'nun yanına giden başka arkadaşlarımız oldu. 9 ay sonra nerden çıktığı belli olmayan bu görüntüler... Mesele Kabataş olayı değil, mesele Zehra olayı da değil. Bir darbe sürecinden geçiyoruz. Hükümet yıpratılmaya çalışılıyor. Bu görüntüler üzerinden 'bu sürece darbedir' diyen gazeteciler yıpratılmaya çalışılıyor. Hedefe konuluyoruz. Ve bu görüntüler üzerinden bu sürecin darbe olduğunu söyleyen medya kuruluşları itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor. Bunun özellikle altını çizmek gerekiyor."

"Benim karşımda bütün bu şiddetli travmayı yaşayan bir kadın vardı"

Zehra Develioğlu'nun AA'ya açıklamalarını degerlendiren Çakır, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Beni hiç şaşırtmadı açıklamaları. Keşke bu açıklamayı bir kez daha yapmak zorunda bırakılmasaydı. Benim Zehra'ya ilişkin olarak, hangi görüntüler, hangi kamera kayıtları yayınlarlarsa yayınlasınlar, benim karşımda bütün bu şiddetli travmayı yaşayan bir kadın vardı. Ben görüştüğümde Zehra Develioğlu savcılıkta ifadesini vermişti zaten. 5 Haziran'da kendisiyle görüştüm. Yaşadıkları üzerinden 5 gün geçmişti. Savcılığa ifadesini vermişti. İfadesinden sonra kendisiyle avukatının hukuk bürosunda buluştuk. Şunu söyleyebilirim. Zehra'nın emniyetteki ifadeleri, savcılıktaki ifadesi durduğu sürece ve bu soruşturma devam ettiği sürece hangi görüntüler ortaya çıkarsa çıksın, kaldı ki bu görüntüler sorulması gereken pek çoy şey var. Zehra'nın emniyetteki ifadeleri, Zehra'nın savcılıktaki yaşadıklarıyla bebeği ve kendisiyle alakalı sağlık raporlarıyla bu görüntülerin hiçbiri örtüşmemektedir. Yani dolayısıyla bu görüntülerin gerçeği yansıtmadığını düşünüyorum. Benim karşımda mağdur olan bir kadın var. O gün neler yaşadığını söyleyen bir kadın var. Ben bu kadına inanıyorum. Çünkü evrensel hukuk değerleri de bunu söyler. Çünkü o görüntülerdeki gösterilen Kabataş, o günkü Gezi olaylarının yaşandığı Kabataş değil."

Çakır, bazı basın yayın organlarını da eleştirerek, şunları kaydetti:

"Kabataş görüntülerinin servisi bir kez daha bu kirli sürecin müttefiklerini ortaya çıkardı. Doğan Grubu medyası bir kez daha genç bir anne üzerinden evrensel hukuk değerlerinde ki şiddete uğramış, taciz edilmiş bir kadının beyanı esastır ilkelerini yok sayarak manipülasyon yapmaya devam ederken Gülen Medyası da adeta 'Bizim cemaatten değilsen, yaşadığın zulmü yok sayarız' diyerek kendi inanç ve değerleriyle çelişkiye düşmüş dahası 'amaç iktidarı yıpratmaksa gerisi teferruattır' diyerek o genç anne üzerinden devam ettirdiği iktidar hesaplaşmasını sürdürmektedir. Ve Hürriyet Gazetesinin bugün manşetten verdiği 'Kabataş Özrü' haberine, benim ağzımdan verilen ifadeler tamamen yalandır ve hiçbir gerçeği yansıtmamaktadır."

Haber Ara