Dolar

32,3325

Euro

35,1144

Altın

2.300,55

Bist

9.079,97

RIHLE dergisinin 17. sayısı çıktı

17. sayısında dosya konusu Ehl-i Beyt' yer vereln Rıhle raflarda yerini almaya başladı.

11 Yıl Önce Güncellendi

2014-01-23 14:01:37

RIHLE dergisinin 17. sayısı çıktı

İŞTE RIHLE DERGİSİNİN TANITIM METNİ


Bismillah

İslam Tarihi, Hz. Peygamber’in (s.a.v) irtihalinden sonra vuku bulan olaylarla şekillenmiştir dense yeridir. Hazret-i Fahr-i Kâinat Efendimizden sonra olan bu olaylarda Ümmetin savrulmadan, müstakim kalabilmesinin altında yatan sebep Sahabe-i Güzîn Efendilerimizin müstakim ve adil duruşları olmuştur. Ancak bid’at ehline göre ise bilakis o güzide topluluk Efendimize –haşa!- ihanet ederek ümmetin istikametini saptırmıştır. Ehl-i Bid’at’in tezviratından olan bu laf u güzafın hakikatte ne kadar iftira olduğunu bilge tarih de göstermektedir. Zira ilk günden beri ümmetin kahir ekseriyeti Sevad-ı Azam’ın yani Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in müntesibidir ve Efendimizin muştuladığı gibi O’nun ümmeti hayr üzere ittifak eder.
Efendimizden (s.a.v) Emanet: Ehl-i Beyt

RIHLE bu sayısında Evlâd-ı Nebi’yi yani Ehl-i Beyt’i dosya konusu olarak işledi. Hazreti Peygamber’in (aleyhissalatu vesselam) ümmete bıraktığı iki emanetten biri olan evlad-ı resul, hiç kuşkusuz ahirette ümmetin kendilerine olan muhabbetine şahitlik ederek Muhammedu’l-Emin’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ümmetinin de ‘emîn’ olduğunu ifade edecek. Bu sayıda, Ebubekir Sifil hoca, ‘Ehl-i Sünnet'in Ehl-i Beyt'e Bakışı’ başlıklı makalesinde Ümmet'in ana gövdesini yani Ehl-i Sünnet’i, Ehl-i Beyt'e karşı ilgisizlikle, ihmalle, hatta ‘ihanet’le suçlayan İmamiyye Şiası'nın güçlü biçimde işlettiği ‘kara propaganda’nın izini sürüyor. Tamamen iftira olan bu tezviratı idrak edebilmek için yapılması gerekeni işaret ederek bir ‘hafıza tazelemesi’ yapıyor. Prof. Dr. M. Bahaüddin Varol hoca, kendini Ehl-i Beyt Mezhebi olarak tavsif eden Şia’nın taraflı ve marjinal Ehl-i Beyt tanımlamasına karşın konunun temeline inerek ‘İlgili Ayet ve Hadisler Işığında Ehl-i Beyt Kimdir?’ başlıklı makalesinde nasslar çerçevesinde Ümmet’e emanet bırakılanların kimler olduğunu ilmî delilleriyle ortaya koyuyor. Prof. Dr. Murat Sarıcık hoca “Ben Dâru’l-Hikmetim, Ali de Onun Kapısıdır” mealindeki hadis bağlamında, Hz. Peygamber’in niçin kendini Dâru’l-Hikmet olarak adlandırdığı, “dâr” ve “hikmet” kelimelerinin anlamları açısından konunun nasıl anlaşılması gerektiğini irdelediği makalesinde ayrıca Hz. Ali’ye tabi olduğunu söyleyenlerin samimiyetini nasıl ispat etmeleri gerektiğini de bildiriyor: Dâru’l-Hikmet olan Hz. Peygamber’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Sünnet-i Seniyye’sine uyarak. Prof. Dr. Mustafa S. Küçükaşçı hoca ise tarihsel süreçte Ehl-i Beyt’in, özellikle de Âl-i Fâtıma’nın (r. anha) Ümmet içerisindeki konumuna ışık tutuyor. ‘Seyyid ve Şerif Kavramlarının Oluşum Sürecine Dair Notlar’ başlıklı makalesinde, Ümmet’in Ehl-i Beyt’in şecere kayıtlarını tutmak için inşa ettikleri Nakîbüleşrâflık kurumunu ve önemini izah ediyor. Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat, gerek Ehl-i Beyt kavramının anlam ve muhtevası konusunda, gerek değer ve kıymetinin ne olduğu hususunda, her türlü siyasî ve fikrî baskılara rağmen makul ve mutedil bir düşünce geliştirmiş ve bunu da muhafaza etmenin gayretini vermiştir. Ehl-i Sünnet’in böyle davranmasının kökeninde yatan sebep, hiç şüphesiz Sahabe (radiyallahu anhum ecmeîn) efendilerimizin davranışlarını örnek almalarıdır. Bu bağlamda Muhammed Emin Yıldırım hocanın ‘Sahâbe Nesli, Ehl-i Sünnet ve Ehl-i Beyt’ başlıklı makalesini okuyacaksınız. Müfid Yüksel hocanın ‘Ehl-i Beyt, Ümmet Ve Tasavvuf’ başlıklı makalesi de Ehl-i Beyt sevgisinin ve bağlılığının tasavvuf ehlince ne kadar önemli bulunduğunu irdeliyor. Bu sayıdaki Soruşturmaya Yrd. Doç. Dr. Hasan Gümüşoğlu ile değerli âlim Salih Ekinci hocalar katkı sağlamışlar.
Ehl-i Sünnet’in Yaşayan En Önemli Kelamcılarından Said Fude ile Mülakat
İlim ile amel arasındaki ilişkinin bir benzerini bilgi ile iktidar arasında kuranlar, Batıda üniversite kurumunun ya da diğer bir deyişle akademinin iktidar için bilgi ürettiğine de vurgu yaparlar. RIHLE’nin bu sayısında Ehl-i Sünnet’in yaşayan en önemli Kelam âlimlerinden Said Abdullatif Fûde hoca ile gerçekleştirdiği mülakatı bu bağlamda değerlendirmek gerekiyor. Asleynden olan Kelâm ilminin güncellenmesi gerektiğine vurgu yapan Fûde hoca, bahsettiği faaliyetin neticesinde ehl-i bid’atin sadece tarihte kalmadığını, günümüzdeki sapmaların da benzer soru(n)lardan kaynaklandığını göreceğimizi, bunun yanında mazimizdeki ilmin/usulün verdiği özgüvenle atiyi de inşa edebileceğimizi vurguluyor. Ayrıca merhum Abdulfettah Ebu Gudde hocanın hayattayken verdiği en son mülakatı da RIHLE’nin sayfalarında bulacaksınız.
Ve Heybedeki Diğer Makaleler…
Modern paradigmanın felsefî kabulleri üzerine yaptığı itirazlardan, Müslüman muhayyilesinin öz yurdu olan medreseye ve sahih usule olan davetinden tanıdığımız üstad Abdurrahman Arslan’ın ‘Akıl, Akletme ya da İbrahimî Tecessüs’ başlıklı makalesi modern aklın neye tekabül ettiğini gösteriyor. Tezâkir bölümünde Kadir Mısıroğlu, merhum Celaleddin Öktem hocayı yâd ediyor. Bunların dışında RIHLE’nin bu sayısında Süheyp Öğüt’ün ‘Hakikat'e Nasıl Vâsıl Oluruz?’ başlıklı çalışması, Melih Koşucu’nun yakın tarih çalışması bağlamında ‘M. Kemal Paşa’nın Mütareke Dönemi’nde İtilaf Devletleri Mümessilleriyle Olan İlişkileri ve Bu İlişkilerin Anadolu’ya Tayin Edilmesi Üzerindeki Tesiri’ başlıklı araştırma yazısını ve Nurullah Aydın’ın ‘Kültüralist Fragmanlar’ başlıklı denemesini bulacaksınız.
Ferasetimize ufuk olması ve bir sonraki sayımızda tekrar buluşmak duasıyla…

Haber Ara