Dolar

32,5170

Euro

34,9440

Altın

2.439,02

Bist

9.716,77

Sancaktar Dergisi: 'El Kaide meselesine tam olarak nasıl bakmalıyız'

Sancaktar Dergisi El Kaide'nin ses getiren kanlı eylemlerine yönelik çarpıcı eleştiriler getirdi. Dergide El Kaide meselesine nasıl bakmalıyız başlıklı yayınlanan yazıda El kaide'nin düzenlediği kanlı saldırılarda bir çok sivilin öldürülmesi ele alındı ve örgütün lideri Usama Bin Ladin'in bu korkunç durumu görmezden gelmesi eleştirildi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-03-07 14:04:47

Sancaktar Dergisi: 'El Kaide meselesine tam olarak nasıl bakmalıyız'
İşte Sancaktar Dergisi'nde yayınlanan o yazı:

El Kaide meselesine tam olarak nasıl bakmalıyız?


Tam olarak şöyle bakmalıyız:

1- İslam dünyasını terörize eden kâfir emperyalistlere tepki olarak doğan El Kaide örgütü / hareketi / zihniyeti, Maide Suresi’nin 8’inci ayetindeki “Bir topluluğa olan kininiz sakın sizi adaletsizliğe itmesin” ifadesinde çizilen çerçevenin fena halde dışına taşan bir savaş anlayışını temsil ediyor. O anlayışı benimsemeyen El Kaide’ciler olabilir, fakat genel imaj budur.


2- Usame Bin Ladin ve arkadaşlarının desteğiyle 1998 yılında Kenya’nın başkenti Nairobi ve Tanzanya’nın başkenti Darusselam’daki ABD büyükelçiliklerine düzenlenen bombalı saldırılarda can veren 224 kişinin tamamına yakını büyükelçiliklere yakın yerlerde bulunmaktan başka suçları (!) olmayan masum sivillerdi ve bunların bir kısmı Müslüman’dı. Güya Filistin ve Irak’taki İsrail-Amerikan mezalimine cevap mahiyeti taşıyan operasyonlarda bu mezalimle hiç alakası olmayan sıradan Afrikalıların öldürülmesine ne dediği sorulduğunda (Afganistan’da bir toplantıda), El Kaide lideri / sembolü Usame Bin Ladin “Filistin’de, Irak’ta siviller öldürülmüyor mu?” deyip geçebilmiştir. Bu, ‘Onlar zulmediyorsa biz de zulmederiz’ demektir ve başka da bir şey demek değildir.


3- Nairobi ve Darusselam’daki katliamlar gibi New York’taki İkiz Kuleler’e saldırı da zulümdü. İkiz Kuleler bir iş hanıydı ve orada herkes (Beyaz-Anglosakson veya Arap, Yahudi-Hıristiyan veya Müslüman, fesatçı kapitalist iş adamı veya helal parasıyla lokantacılık yapan namuslu müteşebbis) iş yeri açabiliyordu. “Emperyalizmin sermaye merkezini yıkıyoruz” diyerek o iş hanındaki binlerce masum insanın-mesela Türkmenistanlı fakir bir aşçı hanımın- ve o saldırıda kullandıkları sivil uçaklardaki mürettebat ve yolcuların kanına girenleri kahraman olarak görmek, Rahmet Peygamberi’nin (sallallahu aleyhi vesellem) ümmetine yakışmaz. Öldürülen Amerikalıların Müslüman katili ABD’ye vergi verdikleri ve zalim politikacıları oylarıyla iş başına getirdikleri için masum sivil sayılamayacağını ileri sürerek saldırıya sahip çıkan Usame Bin Ladin’in bu mantığı da “ummeten vasaten”e–yani dengeli / ölçülü- ümmete yakışmaz. Böyle bir mantıkla dünyada öldüremeyeceğiniz insan neredeyse yoktur. Mesela, “Yemen devleti Mali’nin işgaline cevaz veren Birleşmiş Milletler’e aidat ödüyor ve bu aidatı -Yemen devletine ödediği vergilerle- Yemen halkı finanse ediyor, öyleyse her Yemenli İslami cihadın meşru hedefidir” diyebilirsiniz. Bu mesajı yaymak için kullandığınız kameraya verdiğiniz parayla küresel emperyalist kapitalist sermayeye katkıda bulunduğunuz için kendi idamınıza da hükmedebilirsiniz. Olacak şey mi?


4- Usame Bin Ladin, El Cezire’ye verdiği mülakatta, sivillerin cihad niyetine öldürülmesine itiraz edenlere, ‘Onlar da bizim sivillerimizi öldürüyor’un yanısıra şu sözlerle cevap vermişti: “(Bazı âlimler) Resulullah’ın (sav) çocukların ve kadınların öldürülmesini men eden hadisinin delil olarak getirilmesinin uygun olmadığını belirtiyorlar. Evet, Resulullah’ın (sav) bu hadisi sabittir. Ancak çocukların ve kadınların öldürülmesi hususundaki men etme kesin değildir. Bunun istisnai durumu da bulunmaktadır. Allahu Teâlâ kitabında şöyle buyurmaktadır: ‘Eğer ceza verecekseniz, size verilen cezanın misliyle ceza verin.’ Nahl Suresi, 126. Ayet.”
İnanılır gibi değil, ama binlerce sivilin ölümüyle sonuçlanan saldırıların ‘ilmî dayanağı’ buncağız bir akıl yürütmesinden ibaret!


Uhud Savaşı’nda müşrikler katlettikleri mü’minlerin (bilhassa Hz. Hamza’nın)cesetlerinde korkunç tahribat yapınca, bazı mü’minler ‘’Biz onlara bundan daha fazlasını yapacağız’’ diye ant içmişlerdi.Nahl sûresinin 126’ıncı ayetinin bunun üzerine nazil olduğu kabul edilir. Ayet, ‘’Eğer ceza verecekseniz, size yapılanın misliyle ceza verin’’ diye başlar ve ‘’Sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır’’ diye biter. Bir suçun karşılığını verirken haddi aşmamayı vazeden ve üstelik sabrın daha hayırlı olduğunu bildiren bir âyetten ‘’Kâfirler bizim çocuklarımızı öldürüyorlarsa biz de onların çocuklarını öldürebiliriz’’ sonucu nasıl çıkarılır Allah aşkına? Misillemenin suçu işleyene değil de onun karısına, çocuğuna, komşusuna yapılabileceği fikri İslam adaletiyle nasıl tevil edilebilir? Hele ki, kâfirlerin yaptığı her şeyi misilleme adı altında bizim de yapabileceğimizi kim iddia edebilir, nasıl iddia edebilir? Kâfirler Müslüman kadınlara tecavüz ediyorlar, hatta Ebu Gureyb gibi yerlerde Müslüman erkeklere bile tecavüz ediyorlar; Nahl suresinin 126’ıncı âyetine dayanarak bizim de onlara aynısını yapabileceğimizi söyleyecek kadar sapık bir Müslüman olamaz, değil mi? Telaffuzu bile iğrenç, tüyler ürpertici, kabul edilemez, değil mi? Peki, ondan daha korkunç olan bir şeyi, masum bir insanın –hele çocuğun- öldürülmesini bir Müslüman nasıl içine sindirebilir?


5- El Kaide’yi İslam’ın yıldızı ve İkiz Kuleler’e saldırıyı cihadın zirvesi gibi görenler, o saldırıda kullanılan uçaklarda ve İkiz Kuleler’de öldürülenlerin dramını bir de kendi başlarına kıyas ederek meseleyi yeniden düşünsünler. Ve şu soruyu muhakkak sorsunlar kendilerine: Müşriklerle savaş sırasında Müslümanlar tarafından öldürülen müşrik bir kadın için “Bu kadın savaşmıyordu” diyerek üzüntüsünü bildiren Efendimiz (aleyhisselatu vesselam) böyle bir şey yapar mıydı? Cevap muhakkak “Haşa” olsun.


6- Bir zamanlar El Kaide’nin üçüncü adamı olarak bilinen Mahfuz el-Valid anlatıyor: “Afganistan’da güçlü olmayan bir devlet vardı. Kendisine (örgüte) zarar veremezdi, başkalarına tehdit oluşturacak yapılar için en uygun ortam mevcuttu. İşte bu dönemde El Kaide ABD’ye karşı malum cihad ilanını yaptı… 11 Eylül saldırılarının planlandığı toplantıya katıldım… ABD’ye karşı büyük bir operasyon yapılacak ve binlerce kurban olacaktı. Katılanların tamamı ABD’nin bu saldırıya karşı misillemesinin Nairobi ve Darusselam’da olduğıu gibi bir füze saldırısından ibaret kalmayacağını tahmin ediyordu. Bunun doğal sonucu Afganistan’ın işgali ve İslam emirliğinin devrilmesi olacaktı. Ben bu plana karşı çıkanların başındaydım ve İslami esaslara dayanarak karşı çıkışımın nedenini ortaya koydum. Benimle birlikte karşı çıkan diğer kardeşlerim de oldu. Onların bazısı şu an hayatta bazıları ise şehid. Bugün hayatta olanlardan Mısırlı Ebu Hayr, Ebu Muhammed ve o dönem El Kaide’nin ikinci adam olan Ebu Hafs bu fikre karşı çıkanlar arasındaydı. Cihad sadece bir şeyi yakıp yıkmak değildir… Cihad İslam’ın zirvesidir, en faziletli amellerdendir. Cihadın sınırlarını görmezden gelip öldürmek ve yıkmak olmaz… Mesela siviller öldürülecekti ki bizim dinimiz sivilleri öldürmemizi yasaklıyor. İslam’da sivil kavramı savaşla ilgisi olmayan kişiler için kullanılır. Bunun içine kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve savaşla ilgisi olmayan her insan girer. Dinimiz onların öldürülmesini bize yasaklıyor… Bir başka sebep de şuydu. Biz o dönemlerde Taliban’ın misafirleriydik. Ve bizi bu türden bir eylem yapmamamız konusunda tekrar tekrar uyarıyor ve ‘Durumumuz bu türden bir saldırıyı karşılamaya uygun değil’ diyorlardı. Maalesef ki El Kaide bütün bunları dikkate almadı ve saldırıyı gerçekleştirdi. Aslında üzerinde anlaşma sağlanmış değildi… O (Usame Bin Ladin), operasyonun yapılması yönünde karar verdi. Çok defalar oturup uzun süreli konuşmalarımıza rağmen kararında ısrar etmesi nedeniyle kendisiyle yollarımız ayrıldı.”


7- Nairobi, Darusselam ve New York’ta Hududllah’ı fena halde aşan El Kaide, korkunç bir çığır açtı. Irak’ta, ‘İslam sivil asker ayrımı yapmaz’ ve ‘Savaş şartlarında gerekirse Müslümanlar da öldürülür, ama Şiiler Müslüman değil’ diyerek önüne geleni katleden Zerkavi ve onun yolundan giderek camileri bile cemaatleriyle beraber havaya uçuracak derecede vahşileşen gençler bu çığırın çocuklarıdır. Gerek Usame bin Ladin ve gerekse yardımcıları Zavhiri ve Atiyetullah, Irak’a El Kaide sorumlusu olarak tayinettikleri Zerkavi’nin aşırılıklarına bir yerden sonra tepki göstermiş ve Müslüman kanının kutsallığına dikkat çekerek Müslümanların toplu olarak bulundukları yerlerde operasyon yapılmaması gerektiğini söylemiş olsalar da, El Kaide’nin lider kadrosu, İslam adına işlenen o korkunç suçların sorumluluğunda pay sahibidir.


8- El Kaide liderlerinin masum Müslümanların öldürülmesine karşı çıkarken ve “Gerekirse örgütümüz yok olsun, fakat bir masum Müslüman’ın kanı akmasın” (Atiyetullah) derken samimi olduklarına inansak bile, bu, El Kaide’yi makul bulmamıza ve makbul saymamıza yetmez. El Kaide ile organik veya duygusal bağı olan savaşçıların tümü bu minval üzere hareket etmeyi kabul etseler ve bundan böyle hiçbir masum Müslüman’ın canına kast etmeseler bile mesele bitmez,zira Müslüman olmayanların da hukuku vardır ve o hukukun muhakkak gözetilmesi gerekir.


9- El Kaide, Ümmet-i Muhammed için hiçbir artı değer üretmemiş, bilakis Ümmet-i Muhammed’in sırtında kambur olmuştur. Usame Bin Ladin’in yerine geçen Eymen Zevahiri, Fetih’le müzakere ediyor diye Hamas’ı yahut tedrici metodu takip ediyor diye Muhammed Mursi’yi İslam adına eleştirmeden evvel, kendi örgütünün yol açtığı zulümlerle yüzleşmelidir. İslam’la bağdaştırılması mümkün olmayan bu zulümlerin üzerinde oturarak Ümmet-i Muhammed’e ahkâm kesmek trajikomik kaçıyor. Yeri gelmişken: Zevahiri ve arkadaşları, Hudeybiye Anlaşması’nı imzaladığı sırada Peygamber Efendimizin (sallallahu aleyhi vesellem) yanında olsalardı, ona isyan mı edeceklerdi? Hamas’ın Fetih’le anlaşmaya çalışması yahut Mursi’nin laiklerle uzlaşma yolunu araması gibi meselelere biraz Hudeybiye terbiyesinden geçerek bakmak lazım.


10- Balık baştan kokar. Cihad adı altında bundan sonra işlenecek olan korkunç cinayetlerin sorumluluğunda pay sahibi olmamak veya hiç değilse o payı mümkün mertebe azaltmak için El Kaide’nin mevcut lider kadrosunun yapması gereken şey, en başa dönüp, Nairobi, Darusselam ve bilhassa New York’ta ölçünün fena halde kaçırıldığını resmen kabul etmek, bunu alenen ilan etmek, bundan üzüntü ve pişmanlık bildirmek, özür dilemek, sonra da savaşçılarına / sempatizanlarına şöyle demektir: “Böyle zulümlerin üzerinde İslam adaletinin yükseleceğini ileri sürersek İslam’a hakaret etmiş oluruz.”


11- Bakara suresinin 190. ayetinde Allah Azze ve Celle mealen şöyle buyuruyor: ’’Size savaş açanlarla Allah yolunda siz de savaşın, ancak aşırı gitmeyin; çünkü Allah, aşırı gidenleri sevmez.”

Sancaktar

Haber Ara