Dolar

32,3790

Euro

34,7792

Altın

2.411,14

Bist

10.045,74

Beraber yürünür mü bu yolda?

Eski İsrail milletvekili ve barış eylemcisi Uri Avnery, son İsrail seçimlerinden sonraki siyasi manzarayı ve Obama’nın ziyaretini değerlendirdi.

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-11 14:45:55

Beraber yürünür mü bu yolda?

TIMETURK / Uri Avnery

“Olabilecek Knesset’e kıyasla, bu çok iyi bir Knesset!”

Bunu, Knesset’in fuayesinde portakal suyu içerken en az 10 eski Knesset üyesinden ve diğerlerinden açık seçik işittim. Ben de kendime söyleyebilirdim (ve muhtemelen de söyledim.)

Yeni Knesset’in açış oturumuydu ve eski üyeler yenileriyle birlikte bir resepsiyona davetliydiler. Sonra hep birlikte genel kurul salonuna geçtik.

Son birkaç kez katılmadım fakat bu sefer yeni üyeleri merak ediyordum. 120 üyeden 49’undan –ki daha önce eşi görülmemiş kadar yüksek– bazılarını daha önce hiç duymamıştım.

Gerçekte görülmeye değerdi. Yenilerden bazıları 2011 yazının sosyal protesto hareketi liderleriydi, bazıları medyada araştırmacı gazetecilerdi ve bazı sosyal hizmetlilerdi. Bazı faşistler kalmıştı fakat en kötüleri gitmişti.

Değişim beni sevinçten havalara zıplatacak kadar büyük değildi fakat memnun olmak için yeterliydi. Misafir umduğunu değil bulduğunu yer, nihayinde.

Törensel bir ortamdı, trompetler ve diğer şeyler. Tabi ki bir dereceye kadar.

İngilizlerden farklı olarak Yahudiler debdebeye ve detaya yatkın değillerdir. Gerçek Yahudi sinagogları –Katolik kiliselerin Batı Avrupalı kopyaları değil– oldukça kaotiktir. 

Knesset’teki 10 yılımın içerisinde, o ya da bu tarihi olayın ya da kişinin onuruna birçok “festival” oturumuna katıldım ve bir tanesi dahi coşturucu değildi. Beceremiyorduk. 

Bu da istisna değildi. İsrail’de çok az yurtdışında büyük saygı gören Cumhurbaşkanı Şimon Peres, motosikletler ve atlıların eskortuyla geldi, trompetler çalındı. Binaya girdi ve beylik laflarla dolu sıkıcı bir konuşma yaptı. En yaşlı Knesset üyesi de aynı şekilde konuştu. (77’lik bir genç, benden 12 yaş küçük.)

Birçok üye gömlek ya da kazakla gündelik giyinmişti. Çok azı kravat takmıştı. Fazlasıyla İsrailliydi. Konuşmalar esnasında üyeler içeri girip çıktı. Tüm Arap üyeler yemin ettikten sonra derhal ayrıldı. Ulusal marş, Hatikvah, çalınmadan önce Hanin Zuabi liderliğinde salonu terk ettiler.

Elbette yeni üyeler için derin bir duygu günüydü. Kendi ilk günümü anımsıyorum. Gerçekten de heyecanlıydı.

Ya’ir Lapid’e bakarken, o ve kendim arasındaki yüzeysel benzerliği düşünmeden kendimi alamadım. Her ikimizde kurduğumuz tamamen yeni partilerin başı olarak seçilmiştik. O zamanlar 42 yaşında ve en genç üyeydim. O, 49 yaşında. Meslek olarak ikimiz de gazeteciydik. İkimiz de üniversite mezunu değildik. Seçmenlerimiz nüfusun aynı kesiminden –İsrail doğumlu, iyi eğitimli ve iyi yerlerdeki Aşkenazi gençlerden– geliyordu.

Burada benzerlik bitiyordu. Ben küçük bir hizbi temsil ediyordum, o en büyük ikinci parti. Ben İsrail’e yeni bir bakış açısı getirmiştim: Barış, İsrail’in yanında bir Filistin devleti, din ile devletin ayrılması, Arap ve Doğu Yahudi vatandaşların eşitliği. O ise dindar sloganların bir kokteylini taşıyor.

Ne olursa olsun Knesset’teki ilk gün, okuldaki ilk gün gibidir. Heyecanlıdır. Her yeni üye beraberinde tüm ailesini, bayramlıkları içinde çocuklarını bu övünçlü grubun içinde oturan anne ya da babasını seyretmesi için getirir.

Bu ilk toplantıda eski ve yeni üyelerin iki kelime “(İsrail Devleti’ne hizmet etmeye) Taahhüt ediyorum” hariç başka bir şey söyleme izinleri bulunmaz. Hatıralarıma bir an geri dönmeme müsaade edilirse, daha ilk gün iz bırakmak ve mesajımı ulaştırmaya kararlıydım. Knesset tüzüğünü inceleyerek bir boşluk buldum. Yeni bir konuşmacının seçilmesi için resmi bir talepte bulundum. Kürsüye çağrılmalıydım. Bu şekilde orada ilk konuşmamı yaptım. Tüm vatandaşların eşitliğini sembolize etmek için Arap bir konuşmacı atanmasını talep ettim. Geçici konuşmacı olan ve en yaşlı üye David Ben-Gurion bana tiksintiyle karışık şaşkınlıkla baktı. Bu ifade nadir bir resimde ölümsüzleştirildi.

Bittiğinde ve Binyamin Netanyahu herkes gibi ayağa kalktığında, tuhaf bir şey yaşandı. Ya’ir Lapid sandalyesinde fırladı, ona koştu ve kucakladı. Sıradan bir jestin ötesinde bir şeydi.

Daha önce belirttiğim gibi Lapid’in geleceği, yeni koalisyondaki rolüne dair doğru kararlar vermesine ve koalisyona katılma şartlarına bağlıdır. Hava gerilimlidir. Lapid’in seçmenlerini tatmin için asgari ihtiyacı olan şeyler, Netanyahu’nun siyasi olarak verebileceği azaminin çok ötesindedir.

Elini güçlendirmek için Lapid, Ortodoks hizipleri dışarıda tutmak için Naftali Bennett ile birlik oldu. Bu amacı göstermek de Ortodoksları askere almaktır.

Bu nebi Amos’un “Aynı fikirde olmasalar bu ikisi beraber yürüyebilirler mi?” sorduğu kadim soruyu doğuruyor.

Bennett, aşırı-sağcıdır. Bazı aleyhtarları onu diyet-faşist diye adlandırıyor. Tamamıyla Büyük İsrail’e, yerleşimlerin genişletilmesine, Filistinlilerle herhangi bir iletişim karşıtlığına –Filistinlilerin kabul edebileceği şartların haricinde bir öneri dışında– kendisini adamış durumdadır.

Doğrudur, Bennett sempatiklik görünümü ardında gerçek ideolojisini saklamaya mahirdir. Lapid ile aynı sosyal sektöre –Beyaz, Aşkenazi ve liberal; Amerikan WASP (Beyaz Anglo-Sakson Protestan) dengi– aitmiş gibi davranır. Kipasının küçüklüğü de aynı şeye hizmet eder. (Bu bana her zaman Filistin’deki bir İngiliz yargıcı hevesli avukatları şu uyarısını anımsatır: “Özetleriniz kadın eteği gibi olsun; konuyu kapatacak kadar uzun ve çekici olacak kadar da kısa”.)

Ancak Bennett gerçekte bambaşka bir sektöre, “ulusalcı-dindar” fanatik yerleşimciler kampına dahildir. İdeolojisinin ulusalcı bölümü onun için dini kısmında çok daha fazla önemlidir. Onun kabinede olmasıyla iki-devletli çözüme yönelik her somut adım imkansız hale gelecektir.

Eğer Lapid bunu umursamıyorsa, bu bize onun hakkında ne söyler? Seçim kampanyasına büyük harflerle Ariel olarak başladı. İsrail’in “ebedi başkenti” Kudüs’ün bölünmemiş olarak kalmasını vurguladı. Bu barış için umutsuz bir başlangıçtır.

1948 savaşının ardından ben ve arkadaşların ilk kez iki-devletli çözümü önerdiğimizde, İsrail ve Filistin arasındaki sınırların insan ve ürünler için özgür hareketinde ısrarcı olmuştuk. Aklımızda iki kardeş devlet için yakın ve dostane bir ilişki vardı. Lapid’in vazettiği ise tam tersidir. Tam ve nihai bir “boşanma” için iki devletli çözüm.  

Lapid, Bennett’i favori yatak arkadaşı olarak seçtiğinde, zımnen Ortodoksların orduya katılmaları meselesinin kendisi için barıştan daha önemli olduğunu ilan etmiş oldu.

Eğer barışı askerliğe tercih etseydi, Bennett yerine dindar Shas partisini seçerdi. Bu fazlasıyla rağbet-dışı olurdu ancak barışı mümkün kılardı.

Güvercin olarak başlasa da Shas, şahin bir partidir. Fakat kardeş Tevrat-Yahudi partisi gibi, kendi topluluğunun dar çıkarlarının ötesinde başka bir şeyle ilgilenmez.

İşçi Partisi’nin 1999 seçim zaferinin akşamında, on binlerce çılgın seçmen Tel Aviv’in Rabin Meydanı’na Netanyahu’nun (ilk) hükümetinden kurtuluş olarak görülen şeyi kutlamak için aktı. Muzaffer Ehud Barak balkonda görüldüğünde binlerce insandan “Shas hariç herkes! Shas hariç herkes!” sesi yükseldi.

Birkaç gün sonra (bu haftaya kadar katıldığım son) yeni Knesset’in açılım oturumunda, Barak’ın yanına gidip kulağına “Shas’ı al” diye fısıldadım.

Dört yıl önce seçimlere gitmek yerine Tzipi Livni bir hükümet kurmak için Shas’a ihtiyacı vardı. Adeti olduğu üzere Shas, bunun için çok fazla para istedi. Parayı vermek yerine Tzipi erdemini korudu ve reddetti. Sonuç, Netanyahu, iktidara geri geldi.

Şu an karşı karşıya olduğumuz ikilem budur. Shas-adamlarına ödeme yap ve barışa git ya da Bennett’i al ve “askerlik eşitliğinden” bahset. (Şu an sadece konuşma. Askerliğin gerçek eşitliğini sağlayacak bir kanun iç savaş demektir.)

Peki ya gerçek patron? Hayır, açılış oturumunda parlayan Sara’le Netanyahu’yu kastetmiyorum. Barack Obama’dan bahsediyorum.

Hiç uyarı yapmadan bu hafta İsrail’e geleceğini ilan etti. Yeni hükümetimizin kurulmasının hemen ardından. Ramallah’a da gidecek.

Mutlu mu mutsuz mu olmalıyız?

Değişir. Eğer seçim yenilgisinin ardından Netanyahu için teselli ödülüyse, kötüye işarettir. Oğul George Bush’dan beri ilk ABD başkanın ziyareti Netanyahu’yu güçlendirir ve uluslararası itibara sahip tek İsrailli lider olarak imajını pekiştirir.

Fakat eğer Obama, Netanyahu’ya anlamlı bir barış girişimine somut bir baskı yapmak için geliyorsa, hoş geliyor.

Netanyahu, Obama’yı “açılış barış görüşmeleri” ile tatmine çalışacak. Bu sıfır artı sıfırdır. Bennett dahi buna razı olur. Lapid ve Livni’den bahsetmiyorum bile. Evet. Hadi görüşelim. “Ön koşulsuz”. Yani, yerleşimlerin genişlemesini durdurmadan. Konuşalım ve konuşmaya devam edelim. Ta ki herkes mosmor olana ve Obama ile Netanyahu’nun süreleri bitene kadar.

Fakat eğer Obama bu sefer ciddiyse, farklı olabilir. İki devletli çözümün hayata geçirilmesine dair sıkı çizelgeye sahip Amerikan ya da uluslararası ayrıntılı bir plan gibi. Belki de başlangıç olarak uluslararası bir konferans olabilir. Amerikan vetosu olmadan bir BM kararı da.

Eğer bu olursa yeni tüm taze ve genç yüzlerle yeni Knesset, gerçek bir tartışma ve önemli kararlar almak için toplanacak. Ve belki de sadece belki tarih yazacak.

Bu makale Oğuz Eser tarafından Timeturk.Com için tercüme edilmiştir.

Haber Ara