Dolar

32,3237

Euro

35,0666

Altın

2.295,44

Bist

8.989,85

Osmanlıya sunulan ilk Kürdistan haritası

İstanbul’a ulaşan Ulâme, divanda vezirlere Şeref Han’ın Şah Tahmasb’la ilişkisinin bulunduğunu, bu sebeple kendisini öldürtmeye teşebbüs ettiğini ve İstanbul’a çağrılsa dahi buna itaat etmeyeceğini ve dolayısıyla da İstanbul’a gelmeyeceğini söyledi. Divan'da bulunan vezirler Ulame Han’ın söylediklerine inanıp durumu Kanuni Sultan Süleyman’a arz ettiler.Bunun üzerine 938/1531 baharında Şeref Han'ın görevine son verildi

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-02-04 21:26:00

Osmanlıya sunulan ilk Kürdistan haritası


TIMETURK / Remzî Pêşeng

Osmanlı Tarafından Birinci Şeref Han’ın Katledilişi

Kurdistan sorununun Nedenlerin incelenmesi Nereye sorusuna cevap olacaktır. Tarihi, işlemediği biçimde yargılamak hakkına sahip değiliz ve böyle bir tavır bizi fazla bir yere ulaştırmaz. Ancak “olguların” oluş biçimleri üzerinde düşünceler ileri sürebiliriz ve gelecek tarihsel tecrübeler geçmiş Tarihsel uygulamalar açısından da bunun gerekli olduğu söyleyebiliriz. Kurdistan sorunu nezaman ve hangi şartlarda başlamıştır sorusuna verilecek cevap şüphesiz Şeref Han’a uygulanan politikada saklı oldugunu söylersek abartmış olmayız.

Ulame Bey, “İ. Hakkı Uzun çarşılı bu ismi “Olama Han” olarak kaydederken[1], diğer bazı tarihçiler ise “Ulama” olarak yazmışlardır. Biz de Osmanlı belgeleri ve Osmanlıca tarih eserlerinde Ulâme yazıldığı için bu kaynakları esas alarak yazdık.[2] Ulâme Paşa, Tekelidir. Sipahilerden olup Şahkulu vak'asında yakalanmamak için İran'a kaçtı. İran devleti tarafından birçok görevlerde istihdam olunup en son Azerbaycan valisi oldu. 937/1530, 1531’de İran şahı Tahmasb aleyhinde savaştı, İran’ı terk ederek Van’a gelmiş ve oradan Kanuni Sultan Süleyman’a arz-ı ubudiyet ve itaat eylemiştir.
  Ulame Bey, Şah Tahmasb zamanında “Azerbaycan valisi iken” Şah’tan kaçarak Azerbaycan'a bağlı ve Safevi hakimiyetinde bulunan Van’a geçti. Buradan Diyarbakır beylerbeyi aracılığıyla Osmanlı himayesine girmek için talepte bulundu. Durumdan haberdar olan Kanuni Sultan Süleyman, Ulame Bey ve ailesini Van’dan alıp İstanbul’a getirtmek üzere 938’de Şeref Han’dan istekte bulunur. Şeref Han da Ulame’yi aile fertleriyle birlikte Padişah dergahına göndermek üzere Van’a doğru yola çıktı. Ulame Han ile beraberinde Tekelu aşiretlerinin liderlerinden ve ileri gelenlerinden 200 kişi olduğu halde Harkom nehri üzerinde karşılaştılar.”[3]

Osmanlı devletine sunulan Kürdistan haritası. el Yazma Şerefnameden alınmıştır



“Şeref Han, Ulame ile birlikte Harkom köyünde kaldı. Emir Bey ve Mahmud’un yanına Ulame’nin ileri gelen adamlarından bazılarını alarak, onun ve yanındakilerin ailelerini getirmek üzere Van’a gittiler. Emir Bey Van Kalesi’ne gelince Ulame’nın kardeşi ve ileri gelenler isyan ederek kalenin kapılarını kendilerine kapatarak ailelerini teslime yanaşmadılar. Ulame Han, ailesini almadan İstanbul’a gitmek istemiyordu. Bu isteği Şeref Han tarafından reddedilerek Bitlis’e getirildi. Şeref Han, Ulâme'nin yanına askerlerini vererek İstanbul’a yolladı.[4]

İstanbul’a ulaşan Ulâme, divanda vezirlere Şeref Han’ın Şah Tahmasb’la ilişkisinin bulunduğunu, bu sebeple kendisini öldürtmeye teşebbüs ettiğini ve İstanbul’a çağrılsa dahi buna itaat etmeyeceğini ve dolayısıyla da İstanbul’a gelmeyeceğini söyledi. Divan'da bulunan vezirler Ulame Han’ın söylediklerine inanıp durumu Kanuni Sultan Süleyman’a arz ettiler. Bunun üzerine 938/1531 baharında Şeref Han'ın görevine son verildi. Bitlis ve mülhakatı Ulâme Paşa’ya Beylerbeylik payesiyle tevcih edildi. Ulame Paşa burayı ele geçirmek üzere Diyabakır’a gönderildi. [5]Bunu duyan Şeref Han kendisine verilen Bitlis, Ahtamar, Ahlat, Muş, Kifnedur, Amurk, Kelhok, Firuz, Sılim, Gülhar, Tatik ve diğer kaleleri Rozki Ağaları’na bırakıp ailesini ve çocuklarını Ahtamar Kalesine yolladı. Yanına birkaç adamını alıp Şah Tahmasb’a iltica etmek zorunda kaldı. Başından geçenleri Şah'a anlatarak destek ve yardım talep etti. Şah da ona iltifat ederek destek sözü verdi. Ulâme Paşa, Osmanlının da yardımını alarak Diyarbakır Beylerbeyi Fil Yakub Paşa ile birlikte Bitlis'i kuşatıp top ateşine tuttu (1532) ve kale duvarlarını tahrip etti. Kalenin ele geçirilmesine ramak kalmışken Bitlis’in yardımına Tebriz’den Şah Tahmasb’ın geldiğine dair haberler “Adilcevaz ile Ahlat’ta” yayıldı. Aslında Şeref Han, Safevîlerin teşvikiyle kuşatma altında bulunan Rozkilere destek vermek üzere geliyordu. Bunu duyan Fil Yakub ve Ulâme Paşa kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldılar. Bu geri çekilişte birçok mühimmatın da bırakıldığı belgelerde ifade edilmektedir.
  Ahlat’a gelen Şah Tahmasb’a Şeref Han büyük bir ziyafet vererek değerli mücevherler hediye etti. Bunun üzerine Şah da ona mücevherlerle işlenmiş bir kılıç hediye etti. Şeref Bey’e Hanlık unvanıyla birlikte "Kurdistan Beylerbeyi" payesi verilerek Bitlis, Muş, Hınıs gibi birçok şehir ve kasabayı kendisine tevcih etti. Böylelikle Kurdistan’ın büyük bir kısmı yeniden Safevîlerin hâkimiyetine girmiş oldu. [6]

”Şeref Han’ın İran’ile ilişkiye girmesiyle Osmanlı Devleti büyük bir toprak kaybına uğramış oldu. Osmanlı Devleti’nin Bitlis’e müdahalesi diğer Kürt beylerini de tedirgin etti. Kendilerine müdahale edileceği korkusuyla Şeref Han'la birlikte bazı beyler de Safevîlere sığınmışlardı. “Kânûnnâme-i Sultânî li-Azîz Efendi” adlı çalışmada Kürt beylerinin düştüğü perişanlık ayrıntılı bir şekilde ifade edilmiştir,“Ekrad hakimleri beylerbeylerin zir-i dest-i kahrinde paymal ve zulüm ve teaddilerinden her biri muzdarib ve perişan-hal olub iki padişah-ı ali-şanın verdikleri ahidnameleri mucibince mabeynlerinde azl ve nasb emri muhal ve yerleri ecnebiye verilmek ademü’l-ihtimâl iken ahz-ü celb içün beylerbeyleri beyini ma’zul ve kimini bila-sebeb katl edub ve kimi dahi azl ve nasb ve katl havfundan terk-i vatan ve cela-yı mesken etmek zorunda kalıyordu” [7]" Şah Tahmasb Ahlat’ı terk ederek Tebriz’e doğru hareket ederken Şeref Han da Ulâme’ye yardım eden Kürt beylerine karşı savaş açtı. Hizan’lı Emir Davud’a taarruz ederek mallarını müsadere etti. Hizan Kalesi kuşatıldı, iki taraftan birçok insan öldürüldü. Şeref Han’ın bu tavrı Osmanlının da desteğini alan Ulâme' için de bir fırsat oldu. Şeref Han‘a bazı Kürt beyleri cephe aldılar. Bu saldırıyı duyan Ulâme, derhal Bitlis bölgesine doğru yola çıktı. Ulâme’ye daha önce katılmamış birçok bey de destek vermiş oldu. Emir Budak Keysani, Şeyh Emir’in oğlu İbrahim Ağa, Derviş Mahmud Keleçuri gibi Rozkan Aşireti’nin bazı ileri gelenleri de Şeref Han’ın tutum ve davranışlarından gücendiklerinden Ulâme’ye iltihak ettiler.[8]”


Bu şekilde toparlanan Ulâme ve Fil Yakub 10.000 kişilik süvari ve piyade birlikleriyle Hizan üzerinden Tatik bölgesine geçerek Bitlis üzerine yürüdüler (940/1534). Şeref Han azınlıkta kalan kuvvetleriyle düşmanıyla savaşamayacağını anladı ve arkadaşlarına geri çekilme talebinde bulundu. Bunu reddeden Rozki ağaları ise savaşma kararı aldılar. Bunun yanında Şeref Han, Safevîlerden yardım talebinde bulunulmasını teklif etti. Fakat Rozki beyleri bu teklifi kabul etmeyip mevcut kuvvetleriyle savaşa girmekte kararlı olduklarını gösterdiler. Çarpışmalar Tatik Kalesi’nin güneyinde başladı. Savaşın şiddetlenmesi sonucunda Rozkan Aşireti'nden birçok savaşçı öldü. Şeref Han da bu savaşta hayatını kaybetti. Rozkanlı beylerinin bir kısmı esir edildi. Ulâme Paşa Bitlis’e girmeyerek Vestan ve Van’a doğru hareket etti. Böylece Şeref Han'ın otuz yıla varan inişli çıkışlı siyasi hayatı da ölümüyle noktalanmış oldu (940/1534). Bitlis Beylerbeyi olup Şeref Han ile savaşıp onu katlettiler. Tebriz ve Revan valisi oldu. 941/1534-5’de Beylerbeyliği payesiyle Rumeli'ye geçti. Lipve muharebesinde güzel hizmetle Bosna'yı muhafaza etmiştir. Şah oğullarından Mirza itaatinde Erzurum beylerbeyi olarak tekrar sınıra gönderildi. 955/1548 yılında Yanova savaşında  katledilmiş oldu. [9]

Savaş zaferle sonuçlanınca Ulâme’nın Sadarete gönderdiği dilekçede, “Bitlis’te "Şeref  Kafiri" muharebesine katılan ve büyük yararlılıklar gösteren Murad Bey” tabirini kullanmıştır. “Bu belgede Murad Bey ve Suhrab Beylerle ilgili net bir bilgi yoktur.  Fakat Ulâme Paşa’yla birlikte hareket e den ve birçok savaşlarda kendisiyle birlikte olan Bayındır oğlu Murad Bey’dir. Murad Bey, Şeref Han’la yapılan savaşta ve diğer savaşlarda gösterdiği üstün başarıdan dolayı Irak fethedildikten sonra 22 Safer 941’de Murad Bey’e Beylerbeyliği payesi verilerek tayin edilmiştir. Kanaatimce taltif edilen Murat Bayındır oğlu Murad’dır. [10]

Murat Bey ve kardeşi Suhrab Bey’in taltif edilmesini istemiş ve bu talebinin gerçekleşmesinin önemine işaret ederek isteklerinin mutlaka yerine getirilmesini arz etmiştir. [11] Bu belgede tarih yoktur. Altında “Mine'l-Muhlisi'l-Hakîr Ulâme el-Fakîr” yazılı imza mevcuttur. Tahminen Kanuni dönemine ait 940/1534 tarihli bir belgedir.”
  Şeref Han, Ulâme’ya yardım ettiği halde, Ulâme, Osmanlılar ile ittifak ederek Şeref Han’ı katletmişlerdir. Sonuç itibariye, Osmanlının ve Ulâme nın, Şeref Han’nın nezdinde Kurdistan halkına yaklaşım biçiminin en bariz örneğini gösteren “Şeref  Kafiri” ifadesi hiçbir yoruma gerek bırakmamaktadır. Aynı zamanda Şeref Han’ın neden İran ile ilişkiye girdiği anlaşıldığı gibi, Yüz yıllardır Kürtler dışında hiçbir millet geleceğini “iyi niyetlere” havale edilmemesi gerektiğinin de açık bir örneğidir. Sonuç itibariye, Osmanlının ve Ulâmenın, Şeref Han’nın nezdinde Kürdistan halkına yaklaşım biçiminin en bariz örneğini gösteren “Şeref Kafiri” ifadesi hiçbir yoruma gerek bırakmamaktadır. Bu sorunun ismi, Osmanlı Kürt ilişkisi neticesinde, Şeref beyle başlayıp günümüze kadar devam eden - Kürt sorunu değil, Kurdistan sorunudur.- Aynı zamanda Şeref Han’ın neden İran ile ilişkiye girdiği anlaşıldığı gibi, Yüz yıllardır Kürtler dışında hiçbir millet geleceğini “iyi niyetlere” havale edilmemesi gerektiğinin de açık bir örneğidir. Şeref Han örneğin de olduğu gibi, dışlanmış ve politikaların çıkar kurbanı olan Kurdistan halkı, zulümden asla acı duymamıştır, düşmandan korkmamıştır ve yenilgiden dolayı umutsuzluğa kapılmamıştır. Politika! Bu acımasız kılıçla her zaman gerçeğin şer’i hükmünü yerine getirmişlerdir. Gerçek, düşmanın cinayet sahnesinden her zaman zaferle döner; onu dostun! İhanet Ülkesinde politika eliyle boğarlar. Şeref Han’ın ve Kurdistan halkının yazgısı bunun kanıtıdır.       Daha Geniş bilgi için “Dördüncü Bakış” adlı kitabımızdan istifade edebilirsiniz.   Remzî  Pêşeng Twitter: remzipeseng Meil:  [email protected]

[1] Osmanlı Tarihi, II., 348
[2] “Belge, MKT. 1/10 veya 1/9-1”
[3] M. Fahrettin Kırzıoğlu, T.T.K.Y.Ankara 1993, s.128-129,  Ahsenü’t-Tevârîh, s. 237-239; Şerefnâme, s. 483-485.”
[4] “Şeref Han, Şerefnâme  Farsça’dan çev. Muhammed b. Ahmed b. Mirza s.202-203.”
[5] ”İbrahim Efendi Peçevi, Târîh-i Peçevi.  
[6] “Şeref Han, Şerefnâme (Farsça’dan çev.Muhammed b. Ahmed b. Mirza”
[7] “Kanunnâme-i Sultânî li-Azîz Efendi, Rhoads Murphey, Harvard University, 1985,  s. 132-133.  
[8] “Fahrettin Kırzıoğlu, Osmanlıların Kafkas Elleri’nin Fethi, TTKY. Ankara 1993, s. 129-130. Ahsenü’t-Tevârîh, s. 237-239; Şerefnâme, I., 495-496.  
[9] “BOA, Sicilli Osmani d s. I. s. 444”
[10] “Feridun Bey, Mecmû‘atü Münşeâti's-Selâtîn, İstanbul 1247, s. 586.”
[11] BOA. A. MKT. 1/10.

Haber Ara