Dolar

32,5004

Euro

34,6901

Altın

2.496,45

Bist

9.693,46

Mustafa Yeşil: 'Ülke normalleşti mi ki Gülen dönsün'

Mustafa Yeşil: 'Bugün Türkiye’de vesayet savunucularının işine en çok gelecek durum Hizmet ve AK Parti’nin sürtüşmesidir. Hizmet ve AK Parti’nin ihtilafından mutluluk duyan çevrelerin 367 krizi, AK Parti’nin kapatılması davası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi konularda nasıl tavır aldıklarını burada hatırlatmak gerekiyor. Türkiye tarihsel açıdan kritik bir dönemdedir. Bu dönemdeki bütün aktörlerin sorumluluğu çok büyüktür.'

12 Yıl Önce Güncellendi

2013-01-21 13:22:33

Mustafa Yeşil: 'Ülke normalleşti mi ki Gülen dönsün'
Fethullah Gülen hareketi hem Türkiye’de hem de dünyanın bir çok ülkesinde en çok konuşulan kamu alanında en çok adından söz edilen cemaatlerden biri. Siz adını ne koyarsanız koyun ister ‘Cemaat’ ister ‘Hizmet’ isterseniz de ‘Camia’. Ortada bir gerçek var ki Gülen hareketini bilmeyenler tanımayanlar için hala bir kapalı kutu. Herkes bu hareketinin amacını, stratejisini ya da gizli bir amacı olup olmadığını merak ediyor. Gülen Hareketi de doğal olarak kendilerini açıklama gereği duyuyorlar.

Yazılı ve görsel basında her ne kadar kendileri Gülen Hareketi’nin sözcüleri olmadıklarını söyleseler de söyledikleri, yazdıkları, çizdikleri Gülen Hareketinin görüşü olarak algılanıyor. Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Fethullah Gülen hareketinin bir nevi kurumsal yüzü gibi. Son zamanlarda bir uygulama başlattılar ”Hizmete Sorulanlar”. Gülen Hareketi ile ilgili kamuoyunundaki sorulara cevap bulmak için başlatılmış bir uygulama. Hem bu uygulamaları konuşmak hem de Gülen Hareketi ile ilgili insanların merak ettiği soruları Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı Başkanı Mustafa Yeşil’e sorduk. O da Dipnot Tablet okurları için yanıtladı…

-Mustafa Bey ilk olarak şununla başlayalım Gülen Hareketi neden böyle bir şeye ihtiyaç duydu? Hizmete Sorulanlar’daki temel amaç nedir ?

Hizmetin başlangıcından bugüne kadar çeşitli kesimlerden hep sorular gelmiş ve bazen yazılı bazen de şifahi cevaplar verilmiştir. İstedik ki, insanlar bu bilgilere kolaylıkla ulaşabilsinler. Böylelikle bilgi kirliliğinden kaynaklanan doğru bilgiye ulaşma sorununu da pratik olarak çözümlemeye çalıştık. Biz de bu süreçte bize gelen sorulardan çok şey öğrendik. Halkın gönüllü katkısını soru cümleleri içindeki teşekkür kelimelerinde bir kez daha gördük. Bununla birlikte “Toplum neyi merak ediyor?” sorusunu gündeme göre takip edebilme imkanımız oldu.

-Mustafa Bey kamuoyu Gülen Hareketi’nin şeffaf olmadığını düşünüyor ya da kamuoyunun bir bölümü diyelim… Siz bu algıya katılıyor musunuz ?

Böyle bir algının varlığını biliyorum. Ancak, doğru olduğuna katılmıyorum. Algıyı oluşturan unsurları araştırıp anlamaya çalışıyoruz.
Hepimiz aynı toplumda yaşıyoruz. Yasalara hepimiz tabiyiz. Kanuni çerçevede bir durum tespiti olmadan kimseye şeffaf değilsin demek doğru değildir. Ancak burada bir iki noktanın altını çizmek isterim:

Bir kere şeffaflık kavramı çok suiistimal ediliyor. Bu tür kavramlarla bir kesimi itham etmeden önce çok iyi düşünmek gerekir. Aslında bu iddiayı seslendirenlerin her biri hangi hususun şeffaf olmadığı sorulduğunda aynı şeyleri kastetmedikleri anlaşılıyor. Camiayı hayal dünyasında bir yere oturtanlar, aldıkları cevaplar kendi hayallerindeki oluşumu karşılamadığı için de şeffafiyet yok diyebiliyorlar. Türkiye gibi ağır bir vesayet dönemi yasamış ve hala etkilerinin devam ettiği bir ortamda, sadece hizmet için değil bütün sivil yapıların kendini özgürce ifade edemediğini, destek verenlerin desteklerinden dolayı ciddi takibata uğradığını ve soruşturulduğunu nazara almakta fayda var. Her sivil toplum hareketinde olduğu gibi Hizmet Hareketi de kendini anlatma, yaptıklarını paylaşma ve duyurma arzusu içindedir. Zira yurtiçi ve yurtdışında yapıla gelen çalışmalar destek verecek gönüllülerini ancak anlattığı ve tanıttığında bulabilecektir. Bir sivil yapıda şeffafiyet dendiğinde; ilke ve prensipleri, yönetim tarzı, bağış, bağışçı ve gönüllü kaynakları, faaliyet alanlarındaki halka açık yapısı akla gelir. Yukarıda ifade edilen maddeler açısından hizmet kendini defalarca ifade etmiş ve anlatılanların da doğruluğunun testi için bu alanlara geziler tertip edilmiş ve birçok akademik araştırmaya konu olmuştur. Unutulmamali ki halkın güvenine dayalı sivil toplum hareketleri gönüllülerinin katkılarıyla ve şeffafiyet üzerine yürür. Güveni zedeleyecek bir kapalılığın ilk bedeli, desteğin kaybolması ve sonrası toplumda bütün kabulün kaybı şeklinde karşımıza çıkar.. Hizmet kırk yıllık faaliyet sürecinde böyle bir güven bunalımı hiç yaşamamış belki aksine artan güven ve destekle bugünlere gelmiştir. Hiç kimse hizmetin bugün sahip olduğu desteği “güvenilirliği” dışında bir başka sebebe bağlayamaz. Tuhaf olan önemli bir nokta da şudur; aslında şeffafiyet meselesini harekete gönül verenler sorgular. Zira kimse onları inanmadıkları ve güvenmedikleri bir çalışmaya zorlayamaz. Gönül verenler desteklerini devam ettirip güven duyduklarını fiilen gösterir iken, hareketin dışında olanların şeffafiyet iddialarının, diğerlerini aşağılama manasına geldiğini de unutmamalı…

İkincisi Hizmet yüzden fazla ülkede bulunuyor. Bu kadar farklı ülkenin farklı hukuksal mevzuatı, siyasi dengeleri var. Eğer hizmet şeffaflıktan çekinseydi böyle bir küreselleşmeyi göze almazdı. Afganistan’dan ABD’ye kadar bir alanda sürekli hatta her gün denetlenen bir camiadan bahsediyoruz nihayetinde. Hizmet eğitim gibi devletlerin ve toplumların çok hassas olduğu alanda bulunuyor. Toplumlar ve devletler konu eğitim olunca daha hassas olurlar. Hizmet eğitim gibi hassas bir konuya talip olarak şeffafiyet konusunda bir manada kendine güveni tescil etmiştir. Şunu da açıkça söylemek isterim: Hizmet bugün yüzden fazla ülkenin değişik kontrolüne, teftişine tabiidir. Doğu’dan Batı’ya bu kadar farklı ülkelerde var olan bir hareketin daha ne kadar bir şeffafiyet testine girmesi gerekiyor?

-Mustafa Bey sizin de içinde bulunduğunuz topluluğa bir çok isim veriliyor cemaat, hizmet hareketi, camia, hizmet gönüllüleri siz nasıl adlandırıyorsunuz?

Sivil toplumun var ettiği, resmi olmayan, gönüllü yapıların resmi bir ismi olmaz. Yani bir resmi kurum size isim vermez. O nedenle türlü isimlerin olması doğaldır. Kalkıp kimse de filan ismi kullanacaksınız diye dayatamaz. Son tahlilde sivil bir vakıadan bahsediyoruz. Hizmet; kavram olarak herhangi bir beklenti içine girmeden içinde bulunulan topluma ve tüm insanlığın faydası düşünülen gerçekleştirilen ve sosyal sorunları çözümleyen faaliyetler bütünüdür. Ancak camia gibi isimlendirenler de olmuştur. Bunlar o kadar önemli değil. Ancak önemli olan şudur: Büyük fedakârlıkla bir şeyler yapmaya çalışan insanları rencide edecek kavramlardan uzak durmak. Bu noktada bizim kişisel tercihimiz hiç bir şahsi ihtirası hatıra getirmeyen ve kolektif bilinci hatırlatan Hizmet kelimesidir. Bir de genel usul şöyledir: Siz bir kişiye ismini sorup aldığınız cevaba göre hitap edersiniz. İsmim Ali diyene Hasan demezsiniz. Eğer insanlar kendilerine “Hizmet Hareketi” diyorsa asgari görenek, böyle demeyi daha estetik bulur.

Kaldı ki, ma’şeri vicdan bu oluşuma, ne Hocaefendi’den ve ne de onun civarındaki arkadaşlarımız tarafından bir telkin yapılmaksızın Hizmet adını vermiştir. Birçok kimse, Hizmet dendiği zaman Fethullah Gülen Hocaefendi’nin manevi ve fikri önderliğinde gelişen hareketi anlar. Bunu da dikkate almak gerekir.

Gülen Cemaatinin adı mahkeme süreçlerinde de geçiyor iddialarla. Özellikle şike sürecinde Gülen hareketinin adı sıkça duyuldu. ”Onlar yaptılar, onlar Türk futbolunu ele geçirmeye çalışıyorlar” gibi ilginç iddialar var. Siz bu iddialar hakkında ne düşünüyorsunuz?

İnsanların Hizmet’i tenkit ettikleri konuları sırayla yazsanız aradaki tenakuzu hemen görürsünüz. Kimi bunlar şeriat yönetimi getirecek derken kimi bunlar Hristiyanlığı yayıyor diyor. Aslında zamana göre yöneltilen ithamlar da değişmiş. Dün itham varken bugün tam tersi söylenmiş. Kimi zaman da kamuoyunun dikkatini başka yönlere çekmek için böyle şeyler gündeme getiriliyor olabilir. Hizmet kolektif olduğu için de şirketler ve bireyler gibi hemen ve hızlı kendini savunamaz. Bir bakıma Hizmet masum bir hareket ve bütün masum hareketler gibi kolay hedef. Bir şirket gibi avukatı filan yok. Tabii bu ithamlar dün vardı, bugün var yarın da olacaktır diye düşünüyorum.

Bir diğer husus da kamuoyunda şöyle bir algı var: Gülen hareketi en ufak bir krizde bile tarafı bellidir Recep Tayyip Erdoğan’ı değil de Abdullah Gül’ü destekliyor. Siz bu algı konusunda neler düşünüyorsunuz ?

Biraz önce bahsettim. Çeşitli güncel olaylara göre hemen bir yerlere Hizmet konuluyor. Malum önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili senaryolar var doğal olarak hemen Hizmet bir yere ekleniyor. Doğrusu bunları bizler de sizler gibi basından takip ediyoruz. Daha adayların olmadığı bir süreçte Hizmet’in tavrı şudur demek çok garip doğrusu. Hizmet hareketinin gündeminde Cumhurbaşkanlığı katiyen yoktur. Hizmet, bundan önce yayınladığımız birinci basın bildirisinde vurgulandığı üzere, kişilere değil ilkelere göre hareket etmeye çalışır.

Gülen hareketinin böyle tarafı var mı? Örneğin bu tezi ortaya atanların da şöyle bir gerekçesi var: Abdullah Gül daha uyumlu ve hoşgörülü ama Başbakan biraz sert o yüzden cemaat Abdullah Gül tarafında duruyor deniyor… Ne dersiniz bu sürece?

Doğrusu bu gerekçeyi ortaya atanlara sormak lazım bunu. Nasıl bir hesaplama ile böyle düşündüklerini onlardan dinlemek daha isabetli olur. Öte yandan Sayın Cumhurbaşkanımız siyaset üstü bir konumda. Sayın Başbakanımız konumu gereği biraz daha aktif olmak durumunda. Bu fark onları hoşgörü noktasında birbirinden farklı olarak telakki etmemizi zorunlu kılmaz. Gazeteci ve Yazarlar Vakfı’nın 24 Nisan 2012 tarihinde yapmış olduğu basın açıklamasında da ifade edildiği gibi:

“Bugün Türkiye’de vesayet savunucularının işine en çok gelecek durum Hizmet ve AK Parti’nin sürtüşmesidir. Hizmet ve AK Parti’nin ihtilafından mutluluk duyan çevrelerin 367 krizi, AK Parti’nin kapatılması davası, Cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi konularda nasıl tavır aldıklarını burada hatırlatmak gerekiyor. Türkiye tarihsel açıdan kritik bir dönemdedir. Bu dönemdeki bütün aktörlerin sorumluluğu çok büyüktür. Demokratik ve gelişmiş Türkiye vizyonunu paylaşan kişilerin bilgi kirliliğine ve maksatlı propagandalara alet olmaması önem arz etmektedir. Vesayetin doğrudan ve geleneksel yollarla memleketi geriye götürmesi çok zorlaşmıştır. Ancak vesayet, bu sefer entrikalarla, dedikodularla velhasıl en kuvvetli insanları bile tuş edebilen zaaflarla karanlık emellerine geniş kulvarlar açabilir.”

Sayın Fethullah Gülen’in Türkiye’ye ne kadar çok dönmek istediği herkes tarafından bilinen bir gerçek… Peki neden dönmüyor?
(Hizmete sorulanlar sitesinde yoğunluklu olarak sorulan sorulardan biri) Malumunuz bu konuda kendileri bir açıklama yaptılar. Hocaefendi her türlü kararında ve adımında Türkiye’nin menfaatlerini kendi şahsi menfaatlerine tercih eden birisidir. O’nun hiç bir tercihinde kişisel bakış ülke menfaatinin önüne geçmez. Geri dönmüyorsa bunu memleket adına daha hayırlı gördüğü içindir. Öte yandan Hocaefendi’nin dönüşünü tartışırken şunu da tartışmak gerekir: Ülkemizde normalleşme süreci tamamlandı mı? Veya normalleşmeyi engelleyen endişeler bertaraf oldu mu? Yüzde bir ihtimalle dahi olsa özgürlükleri tehdit altında tutan riskler ne kadar giderildi?

Kenan Taş-Dipnot

Haber Ara